- ZAMAN Z1
-
- Kamu (Toplum) (Halk. Bodun)
- Kök (Gök) (Hak)
- ZEMİN Z2
-
- Kuşak (Türk Kuşağı) (Dil)
- Küç (Güç) (Liderlik) (Dış Dünya)
- ZİHİN Z3
Kişi (Kiş’i) (İnsan) (Bilgelik) (Bilim. Sanat. Felsefe. Edebiyat. Şiir)
-
- Kendi (Kenti)
- Könül (Gönül)
- Kut (Ruh)
Doğuda bilgelik kavramı toplumsallığı ağır basan bir kavramdır. Batıda ise bilgelik, felsefe kavramının, philo (sevgi) ve sophia (bilgelik) parçalarında görüldüğü üzere bilgeler sevgisi, bilgelik sevgisi anlamına gelmektedir.
Türklerde ise bilge kişi kamusal işlevleri birinci planda yer alan bir kişiliktir.
Kamunun yönetim işlerini üstlenmiş kağan, hakan, beyler ve sanat insanları âşıklar, ozanlar, biliciler, kamlar, bilge kişilerdir. Toplumsal birlik ve birlikteliği bir arada tutmak devlet bünyesindeki kişilerin barış içerisinde bir arada yaşamalarını sağlamak, bilgeliğin en önemli fonksiyonudur.
Batıda ise bilgelik kişinin kendi kişisel gelişimi ile ilgili bir konudur ve kişisel gelişim kitaplarının “Ferrari’sini satan bilge” kitap başlığında olduğu gibi bir numaralı konusudur.
İşte aradaki fark bireysellik, bencillik ile toplumsallık ve fedakârlık arasındadır. Felsefe kavramların ne olduğunu içerik tariflerini yapmaya çalışırken, Türklerde ise bilgelik nasıl sorusu ile ilgilidir, nasıl barış içinde insanlarımızı bir arada tutalım, birlikte mutlu olalım ve toplumsallık konuları ön planda yer almaktadır.
Kutadgu Bilig yani Ayasofya ile Philosophia tamamen zıt kutuplardır.
Bilginin bir işlev üstlendiği Kutadgu Bilig ile bilgi sevgisinin amaç alındığı Philosophia tamamen farklı kutuplardır. İlerleyen dönemlerde batı bilgeliği dini içerikleri kendisine merkez edinirken, Türklerde bilgelik devlet yaşantısını, toplumsal barış ve birlikteliği daha yetkinleşmeyi sürekli merkezinde tutmuştur.
Türklerde bilgeler; kağanlar, hakanlar, beyler, ozanlar, kolpa saz âşıkları ve bilicilerdir. Bilgelik yolu ile toplumda adalet ve asalet hâkim kılınmaktadır. Toplum eğer dengedeyse kişiler de huzur içerisinde olacaklardır.
Bilgi ilişkiseldir, insanlarda ve insanlarladır, toplumsaldır. Yazıtlarda en çok bodun (halk) kavramı kullanılmıştır.
Bilginin toplumsal işlevi ağırlıklıdır. Tonyukuk’un dediği gibi “Tanrı bana bilgi verdiği için Kağan’ı seçtim.” “Bilgesi de başkomutanı da ben idim.” “Danışmanı ben idim.” “Türk Bilge Kağan ilinde yazdım, Ben Bilge Tonyukuk.”
Evet, yazmak bilgeliktir ve ilk yazan da Bilge Tonyukuk’tur.
Neden yazdın sorusundan bilgelik ile ilgili bir tanım çıkmaktadır. Yazmak çünkü neticede kişisel olduğu kadar toplumsal bir eylem ve gelecek kuşaklara yazılanları aktarmakla ilgilidir.
Bilgelerin şair olduğundan bahsetmiştik aynı zamanda. Bilgelik Yazıtları, Kutadgu Bilig, Divanı Hikmet hep şiir dili ile beyit ve mısralar ile yazılmıştır. Divanı Lügat it Türk’te ise bilgelik ile ilgili atasözleri, beyitler halinde aktarılmıştır. Osmanlı sultanlarının her biri devlet yöneten insanlar ve aynı zamanda şairdiler. Sultanların kendi şiir divanları vardı. Burada sormamız gereken soru “Sultanlar acaba neden şiir yazma eylemine girişmişlerdir” sorusudur. Bunun cevabını ise bilgelik geleneğinde bulmaktayız.
Sanat yani şiir yazmak, saz ile çalıp söylemek, bilgilerin, bilgeliklerin topluma yayılması anlamında değerli kılınmıştır. Bilgeler gönüllere girmek için şiir dili ile hitap etmektedirler.
Gönül ise bendeki bizin mekân ve makamıdır.
Bilgelik kavramı Türk düşüncesinin merkezinde yer almaktadır.
Türk Bilgelik Çevrimi zaman zemin zihin şeklinde sınıflanmıştır. Budizmde de 8’li bir bilgelik çevrimi vardır. Zaman, Zemin, Zihin üçlüsünün içindeki 8 değişken aşağıdaki şekilde gruplanmıştır.
- Zaman : Kamu, Kök,
- Zemin : Kuşak, Küç
- Zihin : Kişi, Kendi, Könül, Kut,
Söz konusu 8 değişken de Orhun Yazıtlarında kayıtlıdır.
Bilgelikte önemli olan ilişkiler ve iletişimdir. Türklerde il kavramının karşılığı devlettir. Devlet dediğimiz de aslında ilişkilerdir, iletişimdir, ağlardır. Bilgeler de bu iletişimi sağlayan kişilerdir. Türk kahvesi ve çayı da iletişimi çoğaltan kültürel öğelerdir ve uluslararası ünlenmişlerdir.
MS 121 yılında Roma’da doğan, MS 160-180 yılları arasında Roma imparatoru olarak hüküm süren stoacı imparator, filozof imparator gibi sıfatlarla anılan Marcus Aurelius’un yazdığı kitabın adıdır “Kendime Düşünceler”, günlük olarak kaleme alınmış bir özdeyişler ve düşünceler derlemesidir kitap. Diğer yandan Türk Kağan’ı Bilge Kağan, 720li yıllarda kendisi ve kardeşi prens Köl Tigin adına iki yazıt yazdırmış ve diktirmiştir. Burada anlatılanlar ise kişi değil devlet felsefesidir, anayasa hükmündedir.
Bilgeliğin iki farklı versiyonlarını Roma imparatoru Marcus Aurelius ve Türk Kağanı Bilge Kağan’ın kişilik ve eserlerinde gözleyebiliriz.
”Kendime Düşünceler” nasıl beni, benlik ile ilgili düşünceleri çağrıştırıyor ise, adından da, unvanından da anlaşılacağı üzere Bilge Kağan çift yazıtları ile bilgelik yapmıştır.
Türkiye Türkçesinde 15.yüzyıldan sonra unutulmuş bir kelime iken Dil Devrimi döneminde yeni anlam yüklenerek yazı diline ithal edilen bilge kavramının bilgelik olarak da içeriğinin zenginleşmesini ve güçlü bir şekilde gündemimizde yer almasını dileyelim.
Ben’ini, Bizleştirmiştir Bilge olan.
Kadim zamanlardan başlayarak Yunus Emre döneminin sonuna kadar olan dönemdeki kültür eserlerimizden Destanlar, Yazıtlar ve Yazmalardaki kavramların kullanımında aşağıda sıralanan belirgin sıklıklar gözlenmiştir.
- Kişi: Yenisey Yazıtlarından başlayarak yazıtlarda ve yazmalarda Kök kavramının ardından en çok kullanılan kavramdır.
- Kendi: Yunus, Osmanlı
- Könül: Yusuf Has Hacip. Yunus Emre.
- Kamu: Farabi
- Kuşak: Farabi Medinetül Fazıla ve Kutadgu Bilig’de Dünya Devleti düşüncesi vardır.
- Kök: Türklerin Tanrıyı ve kendilerini ilişkilendirdikleri evrensellik.
- Küç: Farabi (İdeal Devlet). Tonyukuk (Bilge Güç)
- Ne: İnsan kavramını merkeze alan düşünürlerimiz ise Farabi ve Yunus Emre’dir
Destanlar, yazıtlar ve yazmalardan toplam 21 belgede insan ile ilgili yedi kavram incelenmiştir.
Bu yedi kavram: Kişi. Kendi. Könül. Kamu. Kök. Kuşak. Küç.
En sıklıkla geçen kavram kök (gök, Tanrı). İkinci sırada yer alan kavram ise kişi kavramı.
Türklerin en çok değer verdikleri iki kavram gök (tanrı) ve kişi.
Her iki kavramın da Türklere özgün kimliklerini kazandıran orijinallikleri söz konusudur.
Halk, tanrının Kağan tarafından yönetilmesini istediği kişiler topluluğudur ve halk tarafından sürekli denetim altında tutulmaktadır. Halk burada kağanı sınırlayan güçtür. Tanrı tarafından yaratılanlar üçlüdür; gök, yer ve insan. Ve üçünün de kutsallığı söz konusudur. Kağan insanlar arasında bir insandır ayrıcalığı sözkonusu değildir. Yanlış yaptığında Kut’u, tanrı tarafından geri alınır.
Yedi kriter olarak tespit ettiğimiz 7K1N sisteminde en yoğun kullanılan kriter olarak birinci sırada gök kavramı, ikinci sırada ise kişi kavramı yer almaktadır.
Böylece Türklerin destanlar, yazıtlar ve yazmalar ile verdikleri mesaj, yaratan ile yaratılanın birbirinden kopmazlığı, ayrılmazlığıdır.
Gök ve Tanrı kelimelerinin kullanım sıklığı ise açık ara ile en önde yer almaktadır. “Zamanı tanrı yaşar” ifadesinin yer aldığı yazıtta aynı zamanda “kişioğlu ölümlüdür” ifadesi de yer almaktadır. Kişioğlu ile tanrı arasındaki fark zamana tabi olma ve zamanı yaşama fiilleridir. Türklerin kişiye verdikleri önem, sanki ilahi bir kavram.
Kök (Tanrı) den sonra en çok Kişi kavramı kullanılmış. Türklerin ilahiyatının çok derin ve kuvvetli olduğu anlaşılmaktadır.
Yazıtlardan en çok kullanılan ilk 24 kavramı 3 boyutlu ( zaman, zemin ve zihin) olarak incelediğimizde aralarında eşit bir dağılım söz konusudur. Zihin ile ilgili dokuz, zemin ile ilgili sekiz ve zaman ile ilgili yedi kavram kullanılmıştır. Zihin en başta gelmektedir. Değerler sistemi başı çekmektedir.
- Z1: 7 Zaman
- Z2: 8 Zemin
- Z3: 9 Zihin
En sıklıkla kullanılan ilk 3 kavram ise zaman ile ilgilidir.
En sık kullanılan birinci kavram ise açık ara önde olan halk kavramıdır.
Söz konusu birincilik ise bizlere bilgelik kavramının en başta gelen önemini izah etmektedir. Bundan ötürü kurucu sosyoloğumuz Ziya Gökalp “deha halktadır” demiş, Ord.Prof Hilmi Ziya Ülken bilgeliğin kollektif tefekkür kaynağından söz etmiş, Prof. Dursun Yıldırım ise bilgelikte şairlerin ve halk aşığı ozanların öneminden bahsetmiştir.
Böylece bilgeliğin kolektif ve bunun da halk kaynaklı olduğu dile getirilmiş olmaktadır. Bilgelik için iletişim sıklık ve yoğunluğu neticesinde yaratılan ortak akıl da diyebiliriz. Böylece atasözleri ve türkülerin Türk bilgeliğindeki önemi noktaya çıkmış bulunmaktadır.