TESPİT: Felsefe ve Matematik, Hilmi Ziya Ülken.1930’lu yılların sonunda Türk Tefekkür Tarihi kitabındaki hazine değerindeki bilgiler ile ufkumuzu açan İstanbul Üniversitesi Felsefe ekolünden Hilmi Ziya Ülken hocamızın çok önemli bir tespiti vardır. Türk Düşüncesi yolculuğuna dokuzuncu asırda yani sekiz yüzlü yıllarda felsefe ve matematik ile başlamıştır. Horasan, Türkistan, Azerbaycan ve Anadolu çizgisinde bu konuda devasa bir birikim ortaya koymuştan sonra Osmanlı’nın ilk kuruluş yıllarını takiben bu canlılık son bulmuştur. Yerini mantık ve kelamın hâkim olduğu bir atmosfere, Kanuni Sultan Süleyman ile birlikte de teokratik bir devlet geleneğine bırakmıştır.
SORU: Matematiğin Kökleri ve Türkler. Hilmi Ziya Ülken hocanın aşağıya aldığımız satırları ve paragrafları bir hazine değerindedir. Ülken hocamızın matematiğin köklerinin Yunan ve Hint’den gelmiş olması ile birlikte Türkler tarafından tam bir ilim haline getirildiği tespiti ise çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Sûrî Mantık, Kelam ve Mantık
Felsefe ve Matematik, Hilmi Ziya Ülken: Molla Fenarî’nin İlm ü Mizan’ı, Hayalî’nin muhtelif haşiye ve talikleri sûrî mantığı devam ve inkişaf ettirmiştir. Bu devirde mantık, tamamıyla boş bir zarf ve lüzumsuz bir muakale oyunu haline gelmişti. Kâtip Çelebi Mîzânü’l-Hak’da mantığın bu vaziyetine temas ediyor. Bu izahlardan anlaşılıyor ki kendi zamanındaki âlimler, felsefe ve matematiğe temas eden meseleleri atlayarak yalnızca sûrî mantık ve kelam sahasında kalmışlardır.
Fikir heterodoxie’si
Türk tefekkürünün ilk devrinde felsefe ve matematiğin inkişafına mukabil, bu ikinci devirde onların hemen tamamıyla terkedildiği ve yerlerine doğrudan doğruya dinî ilimlere zemin olmak üzere mantık ve kelamın kâim olduğu görülüyor. Bunun sebebini iki nokta etrafında toplamak mümkündür. Birincisi: Osmanlı devleti, bilhassa Kanunî’den sonra tamamıyla teokratik bir devlet olmaya başlamıştır. Bunun neticesi olarak bütün ilim hareketleri dinî bir gaye etrafında toplanmış, fikir heterodoxie’sine, muhtelif meslek ve cereyanların doğmasına imkân kalmamıştır.
Kelime oyunundan ibaret bir tefekküre dönüşen mantık
İkincisi: Osmanlı devletinin, Hindistan yolu bulunduktan sonra Akdeniz’deki diğer tüccar memleketlerle beraber transit rolünü ve iktisadî ehemmiyetini kaybetmesi ve dünya sıklet merkezinin Atlas Denizi’ne geçmesidir. Bu suretle İbn-i Sînâ’da mükemmel bir usûl halini almaya başlayan mantık Osmanlılar devrinde gayr-ı amelî, ihtiras ve hararetini kaybetmiş, sırf kelime oyunundan ibaret bir tefekkür haline gelmeye mecbur olmuştur.
İlk müessis matematikçiler Türklerdi
Matematik. – Muasır Avrupa matematiğinin kökleri Yunan ve Hint menbalarından gelerek büyük bir inkişaf kazanmış olan İslâm matematiğidir. 299
İslâm matematikçileri içerisinde en büyük kısmı Türktür. Daha Abbasîler zamanında ilk müessis matematikçiler Türklerdi. Bunlar Bağdat’ta halifelerin himâyesi altında evvela ameli ve fenni gayeler üzerinde çalışarak işe başlamışlar; matematiği gittikçe daha mücerret ve desinteresse bir bilgi haline getirmişlerdir.
Birinci asırda başlayan tetkikler Horasan, Türkistan, daha sonra Azerbaycan ve Anadolu medreselerinde devam etmiştir. Felsefî tefekkürün en canlı olduğu devirde matematik de yaratıcı bir kudrete mâlikti. Cengiz istilasından dolayı bir fasıla devresi geçirdikten sonra Timurleng’in torunları ve Osmanlıların ilk devirlerinde tekrar canlanmıştır. Yukarıda gördüğümüz sebeplerden dolayı da yavaş yavaş yerini sûrî mantığa ve kelama bırakarak zayıflamış; hatta hemen hemen terkedilmişti.
Hesabın kökleri Yunan ve Hint’den gelmekle beraber onu rationnel bir ilim haline getiren Türkler oldu. Nitekim cebir de ilk defa Eski Yunan’da Diophante’da başlamasına rağmen ancak İslâm medeniyetinde Türklerin elinde müstakil ve tam bir ilim oldu.
İlk defa Kitâbu’l-Cebr ve Mukabele ismini kullandılar ve bu kelime daha sonra Garba (Algebre) şeklinde geçti. Hendesenin esasları Eski Yunan’dan gelmekte idi. Öklid’in Elefnents’leri; Appolonniuns’un Canoııiques’leri; ve Batlamyos’un Almageste [El-Macestî]’si tercüme edildi.
Fakat Türkler bazı Arap ve Acem âlimleriyle beraber geometriyi tekâmül ettirdiler. Ve trigonometriyi vaz ve tedvin ettiler. Biz burada matematiğin bütün tekâmülünü değil. Ancak umumiyetle Türk tefekküründe onun oynadığı rolü ve matematik tefekkür sahasında orijinal addedilebilecek Türk mütefekkirlerini göreceğiz.
Kaynak: Hilmi Ziya Ülken: Türk Tefekkür Tarihi. İstanbul. YKY 3 Baskı: İstanbul, Mart 2007. ss.176-177