HomeMAINFarabi'de Devlet Felsefesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti

Farabi’de Devlet Felsefesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti

Devlet insanlar için vardır

İlk Türk filozofu olan Türkistanlı Farabi’nin düşüncelerinin merkezinde yer alan fizik ve metafizik dünyalar arasında köprü vazifesi de gören insandır. Düşünce gücü ve ürünü olan bilgi insanın en önemli hasletidir. İnsan ayrıca sadece düşünce gücü ile var olamaz. İnsanı var eden diğer insanlarla yardımlaşma ve dayanışma ihtiyacıdır. Farabi bu dayanışmayı evrensel düzeye çıkartarak dünya devletini ve bütünsel insanı idealize etmiştir.

Farabi bu görüşleri ile felsefesinin içine özgürlük (düşünce gücü) ve dayanışmayı eşzamanlı olarak konumlandırmıştır.

Bu görüşleri ile Farabi kamuculuğu öne çıkartan bir düşünürdür. Erdemli insanlardan oluşan ideal devlet, özgürlük, dayanışma ve yardımlaşma esaslıdır. Böylece Türklerin gelenekselleşmiş dünya devleti idealleri ve kamucu davranış biçimleri, Farabi’de bir üst düzeyde ifadesini bulmaktadır.

Sosyolog-Filozof İbni Haldun’un öncülü olmasına karşın ülkemizde bilinirliği yüksek değildir. Türkistan ve Kuzey Afrika sosyolojilerinin de farklılığına karşın özgün olmayan İbni Haldun tercih edilmektedir ki dikkate şayandır.

2020 Unesco Farabi yılı olarak kutlanmaktadır ki yine trajik olan felsefesinin merkezine insanı alan bir düşünürün kutlandığı yıl insanın yok edilmesi sürecinde de bir başlangıç teşkil etmektedir.

Tanımı gereği salt olarak insan ve yetkinliklerini esas alması gereken felsefe disiplini içine dayanışma ve yardımlaşma konusunu dahil eden Farabi’dir. Türk düşünce sistematiğinde kamuya verilen önceliği değerlendiren Farabi böylelikle özgün bir katkı sağlamıştır. Sadece birey olarak incelenen insanın toplumsal kişiliği ve kamusal davranışları da Farabi’den sonra incelenmeye başlanmıştır.

Anlaşılan o ki kamusal düşünceleri ile en çok etkilediği filozof Yusuf Has Hacip ve eseri Kutadgu Bilig olmuştur. Devam eden yıllarda Yesevi’nin hikmetleri ve Yunus’un dörtlükleri hep Farabi’nin yardımlaşmayı esas alan kamucu damarından beslenmiştir.

Türk düşünürlerin Farabi’ye, yüzyıllardır yalnızlığa öteledikleri ilk filozofumuza borçları çok derindir. Umulur ki bu borçlar Farabi’deki kamu düşüncesinin analizinden itibaren geri ödenmeye başlanacak ve söz konusu analizler de pratik faydalar üretecektir.
Farabi düşünce dünyasında önce bir protestoyu ardından da bir rönesansı gündeme getirmişti.

“Bir bilim olarak biz Türkler felsefeye Müslümanlığı kabul etmemizden yaklaşık iki asır sonra yakından ilgi göstermişizdir. Özellikle Emeviler döneminin devlet yönetiminde ve hukuk alanında tamamen yanlış uygulamaları Orta Asya Türkü Farabi’nin protestosuyla karşılaşmış, Türk-İslam dünyasına örnek olan Farabi sayesinde bilim, felsefe, hukuk yeniden yükselişe geçerek altın çağını yaşamıştır.” Kaynak: Doç. Dr. Aybeniz Rahimova. Marksist sistemin ulusalcı filozofu.

Bu temel varlık yapısıyla insan kendi suretiyle olması yönünden ne madde ne de alettir ve yardımcı olma yoluyla asla başka bir tür için de değildir. Varlık ilkeleri açısından düşünen canlı olan insan, hiçbir mümkün cinsi düşünen canlıdan daha üstün olmayınca, düşünen canlının kendisinden daha üstün olan başka hiçbir mümkün şeye hiçbir biçimde yardımı söz konusu değildir.
Bu sebeple düşünen canlı, düşünmesi nedeniyle ne üstünde ne de altında olan hiçbir şeyin maddesi olamaz. Ve kendisinden başka hiçbir şeyin aleti de olmaz. Doğası gereği başkasına hiçbir zaman hizmetçi de olamaz. İnsan doğal olarak değil, düşünme ve irade sayesinde düşünen bir varlık olduğu için kendinden başka mümkün varlıklara ve birbirine yani insan- insana araç olamaz. Çünkü insan amaç bir varlıktır. Kendisinin dışında herhangi bir şeyin aracı olmayan insan, yaşamak ve yetkinliğe ulaşmak için doğal-varlık yapısıyla birçok şeylere ihtiyaç duyacak şekilde yaratılmıştır.
Elbette o, ihtiyaçlarını tek başına sağlayamayacaktır. Zorunlu ihtiyaçları gidermek için insanların bir araya gelmesi kaçınılmazdır. Bu durum onun varlık-koşuludur. Hemen her insan ihtiyaçlarını gidermek için üzerine düşeni yapar. İşte bu bir araya gelme, elle tutulur, gözle görülür somut bir “sosyal birliği” meydana getirir. İnsan, doğasındaki yetkinleşme ihtiyacını bu sosyal birliğin içerisinde gerçekleştirir. Bu sosyalleşme bilinçli ve amaçlıdır.
Bundan ötürüdür ki, insan doğal yapısı gereği bir yurtta ve kendi türünden olan diğer insanlarla bir arada oturur. Bu özelliğinden dolayıdır ki insan, medeni (devlet/ il kurabilir) ve ünsi (siyasi kabiliyetli) bir varlıktır.
İnsanın, devlet kurmaya kabiliyetli, yetenekli bir yapıda olduğuna göre, insan devlet kuran siyasi varlıktır. Bir başka ifadeyle, doğal yapısı gereği sosyal birliğe katılan insan bu katılmanın sonucunda siyasileşerek daha açık ifadeyle medenileşerek/ insanlaşarak ikinci bir huy kazanır. İkinci bir karakter kazanan insan, kendi doğal yapısından gelen doğal niteliklerle ve kazandığı ikinci huyla içerisinde bulunduğu sosyal birlikle uyuşmaya çalışır. Fârâbî, Siyasetü’l -Medeniyye, 37-39. (Adı geçen çeviri.) s.33-34.

FÂRÂBÎ’DE İNSAN – DEVLET İLİŞKİSİ * * Zübeyir Kars** * Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi ile Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi tarafından 1998 yılında ortaklaşa düzenlenen “ İnsan Felsefesi” konulu “ Felsefe kongresi”nde sunulmuştur.https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/31971

 

E-Posta Bültenimize Bekliyoruz.
Haftalık olarak, sizinle tüm içeriklerimizi e-posta yoluyla paylaşıyoruz.
icon
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular