Adil Hacıömeroğlu tarih: Aralık 02, 2023
Evet, akarsular insana benzer. İnsan gibi yatakları var. Kimi zaman yatakların da uyur gibidirler. Kimi zaman da sağa sola çarpıp döne döne yatarlar kendi yerlerinde. Yataklarından akıp gider ve denize ya da bir göle kavuşur. İnsanın da akarsuların da yatakları en rahat ettikleri yerdir.
Akarsular; insan gibi doğar, yatağı boyunca büyür, iyice büyüdükten sonra bir denize ve göle kavuşarak son bulur o anki yaşamı. Aslında bu, bir ölüm sayılabilir. Akarsuların bir denize kavuşarak sona erer akışları; ancak onlarını sona erişleri denizleri ya da gölleri ortaya çıkarır. Yani onların ölümleri, denizlerin doğumu, varoluşu. Evrendeki her yok oluş, bir varoluşu getirir. Bu doğal döngü, milyonlarca yıldır sürüp gider.
İnsanın da akarsuyun da yatağı var. İnsan yatağında uykuya dalıp düşler görür. Gerektiğinde sağa, sola döner. Kimi zaman yan, kimi zaman sırtüstü yatar. Yeri gelir yüzü koyun dalar uykuya. Uykuda bacağını, kolunu oynatır. Kimi kişi horlar, kimisi de dişlerini gıcırdatır.
Yatakta insan özgürlüğü sınır tanımaz hele uykudayken. Toplumsal kurallar, insanın koyduğu yasalar yatakta işlemez. Uykudayken insan, dilediği gibi yellenip sayıklayabilir. Kiminin ağzı akar yastığa, kiminin burnu. İnsan uykusunda orasını burasını kaşır. Bunalıp üstündeki yorganı tekmeleyip atar. Bir uyanır ki buz kesmiştir. Buz kesen kişi, her yanı tutulmuş olarak kalkar yatağından.
Kimi zaman yatağını paylaştığı eşine sevgiyle sarılır; kimi zaman ise sırtını döner ona karışık duygular içinde.
Çok seyrek de olsa insanların uykularının orta yerine girer karabasan. Ne soluk alabilir ne de umudu kalır yatağın yumuşaklığında.
Çoğu kişi, yatağında bir melek gibidir. Uykuya teslim olduğunda düşleriyle melek olup kanat açar uçsuz bucaksız göklere. Günlük sorunlar, yaşam zorlukları kâğıttan uçurtmalar gibi yellere kapılıp gider.
En kötüsü ise ölüm, çoğu kişiyi yatakta yakalar. Böylece yatak, doğumun da ölümün de yeri olur çoğu kişi için.
Akarsular, yataklarında özgürce akar. Kimi zaman sağa sola çarpar suları. Yüksekten düşerken suları çağıl çağıl çağlar. Gücüyle önündeki her şeyi sürükler. Yatağına girenleri, su yumuşaklığında tekmeleriyle uzaklaştırır. Çevresindeki bitkileri besler sularıyla. Fırtınalı havalarda çoğalan suları çevresinde el bebek gül bebek besleyip büyüttüğü bitkileri kökünden söküp götürür bilinmez bir sona. Bu sırada akışı homurtularla doludur. Yıllarca aktığı yatağındaki çakıl taşlarını kuma dönüştürür sürekli darbelerle ve sessizce. Yaşamını boyunca gözlemleseniz bir akarsuyu, bir kumun nasıl oluştuğunu göremezsiniz. Ancak o, sizin bir yaşam boyunca göremediğiniz bir kum tanesinin oluşumunu binlerce kumu her gün oluşturarak sürdürür işini, akışını.
Çocukluğum o zamanlar Of’a bağlı olan Hayrat’ta Baltacı Deresinin çağıltılarını işiterek geçti. Bu çağıltılar, çocukluğumun büyük düşlerinde yer aldı. Saatlerce derenin akışını gözlemlediğim zamanlar oldu. En durgun zamanında da en fırtınalı anında da gözlemledim onu.
Liseye başladığımda Of’a taşındık. Orada da Solaklı Deresiyle buluştuk. Her iki derenin akışı da birbirine benzerdi. Doğu Karadeniz dağlarından alırlardı güçlerini. Dört mevsim kesilmezdi suları. İkisi de güneyden kuzeye akarak Karadeniz’e kavuşurdu. Baltacı ve Solaklı derelerinin geniş yatakları vardı. Birkaç yıl yataklarını doğusuna yaslanarak akarlardı. Dereler doğuya geçince batı yakada yaşayan insanlar, derenin terk ettiği alanları ekip biçerlerdi.
Anlaşılmaz bir nedenle yataklarının doğusundan akan dereler, bir fırtına sonrası yataklarının batısından akmaya başlarlardı. Bu, yıllarca böyle sürüp giderdi. Dereler de insanlar gibi yataklarında sağa sola dönerlerdi demek ki. Nasıl olsa yataklar, onlarındı istedikleri gibi dönüp durabilirlerdi orada.
İnsan farklı bir yerde yattığında, dinlenceye gittiğinde, bir yere konuk olduğunda yatağını yadırgamakta. Siz, derelerin yataklarını değiştirdiğinizde onları daracık yerlere hapsettiğinizde yerlerini yadırgamadıklarını mı sanıyorsunuz?
Zamanla birileri gelip derelerin çakılına, kumuna göz dikti. Yatağın ortasına büyük demir araçlar geldi. Yatak kazılıp taşındı. Giderek yataklar daraltıldığından ne doğu ne de batı yakaya yaslanabildi yaşamın kaynağı dereler. Açgözlü insan, derenin yatağını iyice daraltıp duvarlar çekti çevresine. Bu duvarlar, dereleri yavruları gibi besledikleri bitkilerden kopardı. Koyunlarında besledikleri balıkların yuvalanma alanları yok edildi hoyratça. Bir de yetmezmiş gibi hidroelektrik santralleri yapıldı üstlerine. Suların yatakları değiştirildi. Boyunlarına, kollarına, ayaklarına kelepçeler vuruldu. Böyle yaparak onu zapt edeceğini sandı insanoğlu. Fırtınalı havalarda dereler öfkelendi, yıkıp geçti duvar denen bentleri. Zararı insana oldu derelerin öfkesinin. Yitiren ise insan her durumda.
Bırakalım dereler özgür aksın; insanlar özgür, rahat, erinç içinde uyusun yataklarında. Derelerin de insanların da yataklarına dokunduğumuzda ne doğa ne insanlık ne de yaşam kalır.
Adil Hacıömeroğlu
2 Aralık 2023