Vavilov, Çin Türkistan’ı ve Kuzey Orta Asya’daki yabani kenevir türlerini “bir meyve ağacının dibinde atın ayakları altında kalarak paramparça edilmiş, irili ufaklı her boyutta tohumlu ” olarak betimlemiştir. Vavilov’a göre, yabani kenevir yerel halk tarafından yalnızca bayramda seyranda halat yapmak için kullanılıyordu. Orta Asya halkı bu işlemi keneviri ıslatmadan, kenevir liflerini ilkel yöntemlerle kuru saplardan çekip çıkararak yapıyorlardı. Kullanımı özellikle Altay Dağları’nda nasılsa yaygın olduğundan yabani kenevirin bölgedeki yerleşik halk tarafından ıslah edilip ekilebilecek bir ürün olduğu kanısına vardı. Eskiden avcı toplayıcıların, sonradan göçebelerin keneviri nasıl kullanmış olabileceğini, soğuk kıştan korunmak amacıyla alçak vadilere göçmeden sonbahar başında yüksek dağlarda yabani kenevir lifleri topladıklarını gözlemledi.
Herodot yaklaşık 2500 yıl önce, değiştirilmiş bilinci tetiklemek için kenevir dumanının teneffüs edildiği İskit uygulamasını açıklayan ilk kişiydi ve yaklaşık 2300-2500 yıl öncesine dayanan kenevir tohumları ile sigara teçhizatını içeren İskit mezarları Altay Dağları’nda donmuş olarak bulundu (Artamanov 1965; Rudenko 1970).
Vavilov’un 1929’da Yarkand’ı ziyaret ettiği zaman kenevirin kültürleştirilmesinin yanısıra esrar yapımını da gözden kaçırmış olması gerekiyor. Yarkand’da, Tian Shan ve Altay Dağları’ndaki kenevir bitkilerine benzer olarak tarif ettiği “C. sativa var. spontanea” yı gözlemlemiş, Hillig (2005a) ise bu biyotipi NLHA türü C. sativa ssp. spontanea olarak değerlendirmiştir. Vavilov, bu bitkilerin atık bölgelerinde her yerde kendiliğinden yetiştiğini, ancak yine de bu kenevirin büyük çoğunluğunun kültürleştirilmiş olabileceğini gözlemlemiştir.
Orta Asya’nın Kafkasya’dan Altay Dağları’na kadar olan bölümleri, Güney Asya (Himalaya ve Hindu Kush Dağları’nın etekleri boyunca) ve Doğu Asya (dağlık Hengduan-Yungui bölgesinde Yangzi Nehri ve Sarı Nehir olarak da bilinen Huang He boyunca) tarihte kenevirin doğal menşei ve ilk olarak evcilleştirilmeleri için müsait olan yerler olarak kabul edilmiş, nitekim tüm bu bölgeler kenevirin zaman içindeki evrimi süresince önemli bir rol oynamıştır. Kenevirin coğrafi kökeni bugün tam olarak belirgin değildir, çünkü yüzbinlerce yılı kapsayan buzul ve buzul arası dönemler boyunca coğrafi aralığı sürekli olarak yer değiştirmiştir.
Yaklaşık 12000 yıl önce başlayan Holosen devrindeki ısınmadan hemen sonra, ya da daha sonrasında tarımın ortaya çıktığı dönemle birlikte Avrasya’ya yayılmış olabilir. Her halükarda, Orta Asya’nın kenevirin ilk çıkış noktası ve erken evrimi için en muhtemel bölge olduğuna inanıyoruz. De Candolle (1967), kenevirin sadece Hazar Denizi’nin güneyinde, Sibirya’nın Irtysch Nehri yakınlarında ve Baykal Gölü’nün ötesindeki Kırgız Çölü’nde “yabani” olarak bulunduğunu, ayrıca ilk olarak Güney Sibirya’da ekildiğini öne sürmüştür.
Vavilov, Çin Türkistan’ı ve Kuzey Orta Asya’daki yabani kenevir türlerini “bir meyve ağacının dibinde atın ayakları altında kalarak paramparça edilmiş, irili ufaklı her boyutta tohumlu ” olarak betimlemiştir. Vavilov’a göre, yabani kenevir yerel halk tarafından yalnızca bayramda seyranda halat yapmak için kullanılıyordu. Orta Asya halkı bu işlemi keneviri ıslatmadan, kenevir liflerini ilkel yöntemlerle kuru saplardan çekip çıkararak yapıyorlardı. Kullanımı özellikle Altay Dağları’nda nasılsa yaygın olduğundan yabani kenevirin bölgedeki yerleşik halk tarafından ıslah edilip ekilebilecek bir ürün olduğu kanısına vardı. Eskiden avcı toplayıcıların, sonradan göçebelerin keneviri nasıl kullanmış olabileceğini, soğuk kıştan korunmak amacıyla alçak vadilere göçmeden sonbahar başında yüksek dağlarda yabani kenevir lifleri topladıklarını gözlemledi.
Vavilov gibi yanılma hakkımızı saklı tutarak, kenevirin doğal kökeninin Orta Asya’da, muhtemelen Tian Shan veya Altay Dağları’nın yüksek vadilerinde olabileceğini, bu konuda yanılıyorsak dahi bu bölgenin erken Pleistosen döneminde kenevirin ilk kültürleştirildiği yerler olduğunu iddia edebiliriz. Eğer kenevir Orta Asya’dan çıktıysa, Pleistosen buz tabakaların hareketiyle güneydoğudan güney Asya’ya ve güneybatıdan Avrupa’ya yayılma imkanı açısından ideal bir yerde konumlanmış demektir. Vavilov ve ondan sonraki araştırmacılar tarafından gözlemlenen Orta Asya biyotipleri, erken Holosen döneminde insanların dağılışına da benzerlik gösterdiği sonucunu vermektedir.
İnsan-kenevir ilişkilerinin Son Buzul Maksimum dönemin sonuna veya Holosen dönemin başlangıcına kadar başlamamış olması ihtimaline karşın, biz yine de bu bitki-insan ortaklıklarının kısmen Orta Asya’nın çevresel açıdan uygun yerlerinde Son Buzul Maksimum döneminden önce başlamış olabileceğini daha olası görüyoruz. Adovasio ve diğ. (2007), “modern insanlık” konusunda birçok araştırmaya, Avrupai bir bakış açısı üst vurgusuyla önayak olan Avrupa’da ve Rusya’nın bozkırlarındaki arkeolojik yerleşim yerlerinin bolluğuna atıfta bulunmuşlardır. Dolayısıyla son zamanlarda, pek çok bilim insanı Avrupa’nın doğusundaki bölgelere odaklanmaktadır:
Öyleki Rus arkeologlar geçenlerde, 45000 yıl önce modern teknolojilerin Sibirya’nın Altay Dağları’nın yanısıra Orta Asya’ya geldiğini ispatladılar. (Adovasio et al. 2007). Bununla birlikte, genetik analizlere göre anatomik olarak modern insanların 40000 yıl kadar önce Orta Asya’ya yayıldığı ileri sürülmektedir. İnsanlar kenevirle ilk kez Orta Asya’da, belki de Altay Dağlarındaki ilk geçici yerleşim yerlerinde karşılaştı ve nihayetinde yabani keneviri kullanmaya başladı.
Kenevir, insanların yerleşim yerlerinin etrafındaki çöplerin, hayvansal atıkların beslediği topraklarda bilinçsizce artış gösterdiğinden “yerleşim otu” olarak anılabilir, Hawkes’ın da (1969, Englebrecht’e atıf 1916) belirttiği gibi, “İnsanın bitkilere gereksinim duyduğu kadar bitkilerin de insana gereksinimi vardı” (kenevir ve insanların karşılıklı evriminin teorik bir tartışması için 13. bölüme bakınız).
Hawkes (1969), keneviri ilk kez inceleyen, yabani kenevirin de kültürü gibi gübre açısından zengin bir toprağa ihtiyaç duyduğunu, Altay’daki göçebelerin kampları yakınlarında kış boyunca büyük baş hayvanların gübresi sayesinde zenginleşmiş toprakta, mutfak bahçelerinde ve hatta çöp yığınlarında her zaman bulunabileceğini gözlemleyen Sinskaja’ya (1925) burada atıfta bulunur. Sinskaja, “Eski Dünya’da insanın izlediği yolu takip eden”, kendiliğinden büyüyen kenevirin geniş çeşitliliğine odaklanmış ve insanın yokluk zamanlarında bu çeşitlilik içinde “daha dayanıklı meyveler ve yağ içeriği daha yüksek formlar” seçtiği varsayımında bulunmuştur.
Sinskaja (1925, Vavilov tarafından 1926’da alıntılandı), “kenevir ekimini tüm ayrıntılarıyla inceleyebildiği” özellikle Altay bölgesindeki gözlemlerine dayanarak gelişmekte olan insan-kenevir ilişkisinin dört aşamaya ayırmıştır: “(1) Bitki yalnızca yabani doğada ortaya çıkmıştır. (2) Kendi yabani merkezinden insanın olduğu yerlere yayılmıştır. (3) Sonrasında insan tarafından kullanılmaya başlanmıştır. (4)Ve nihayet kültürleştirilmiştir. Aşağıdaki bölümde, Üst Paleolitik dönem boyunca kenevir ve insanlar arasındaki bazı muhtemel ilişkilerin üzerinde duracağız.
“Başlangıcından günümüze bir bütün olarak Avrasya’nın tarihi bir ölçüde, Orta Avrasyalıların ve kültürlerinin çevreye, çevre halkların ve kültürlerinin Orta Avrasya’ya başarılı bir şekilde nüfuzu şeklinde görülebilir” (Beckwith 2009). Kenevirin Avrupa, Orta Asya ve Doğu Asya bölgelerinde yabani ve/veya kültürleştirilmiş bir ürün olarak yayılması Metal Çağı’nın başlangıcından (günümüzden yaklaşık 4000 yıl öncesi) binlerce yıl öncesine dayanmasına rağmen, yerleşik kültürler tarafından yoğun olarak yetiştirilmesi ve kullanılması muhtemelen bu dönemde başladı.
Herodot yaklaşık 2500 yıl önce, değiştirilmiş bilinci tetiklemek için kenevir dumanının teneffüs edildiği İskit uygulamasını açıklayan ilk kişiydi ve yaklaşık 2300-2500 yıl öncesine dayanan kenevir tohumları ile sigara teçhizatını içeren İskit mezarları Altay Dağları’nda donmuş olarak bulundu (Artamanov 1965; Rudenko 1970). MÖ 13. yüzyılda Haşhaşi suikastçileri tarikatı, bugünkü İran’ın kuzeyinde oldukça etkindi.
Marco Polo, zamanının ünlü yolculuklarını anlatmış, Doğu Türkistan’da Kaşgar ve Khotan vahalarında büyüyen kenevirlerden bahsetmiştir. Kenevir, Orta ve Güney Asya tarihi boyunca zaman zaman ham madde üretimi için lif temin etmiştir, ancak nadiren lif veya tohum üretimi için kullanılmaktadır. Esrar, aslen Orta Asya’da üretilen bitişik kenevir reçinesi için kullanılan Arapça terimdir.
Genellikle, kenevirin Orta Asya’da bir yerde doğal olarak ortaya çıktığı ve geliştiği düşünülmektedir. Damania (1998), de Candolle’ün (1967) izinden giderek, yetiştirilmiş ekin olarak kenevirin yaklaşık 4000 yıl önce Batı Asya’ya ve yaklaşık 500 yıl sonrasında Avrupa’ya ulaştığını ileri sürmüştür.