Türkiye’nin kendi içerisinde bir türlü bir dengeye oturamaması hep farklı uçlara gidip gelmesinin temelinde yatan acı bir gerçek vardır.
Türkler Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey ile 1055 yılında Bağdat’a girdiklerinde hilafeti bir süs koltuğu konumuna düşürmüşler ve devlet işlerinden soyutlamışlardı. Yeğeni olan Alparslan ise Anadolu topraklarını kapısını Türklere açmıştı. Bu Selçuklu’nun gerçeğiydi.
Fakat Osmanlı hükümdarlarından Yavuz Selim ise 1517 yılında hilafeti Kahire’den alıp İstanbul’a getirmiştir. 500 yılı aşkın bir siyasi kültürel kalıntıdır söz konusu olan.
Hazreti Muhammed’in ölümü üzerine ortaya çıkan bir kurum olan Hilafet 3 Mart 1924 yılında Atatürk tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nden kaldırılmıştır.
2024 yılı hilafetin kaldırılmasının 100.yılıdır.
Anlaşılan odur ki Hilafetin kalıntılarının, kültürel kalıntılarının kaldırılması ise yüzyıl içerisinde mümkün olamamaktadır. Hilafet birleştiren değil Türk toplumunu bölmek için maharetle kullanılan bir alet haline gelmiştir. Eğer Hazreti Muhammet’in son peygamber olduğu gerçeği üzerinden hareket edersek, peygamberin halifesi olmamak gerektir. Halifelik iddiasında bulunmak ise peygamberlik müessesesinin özü ile çelişen bir davranıştır.
Atatürk’ün Hilafet hakkındaki Sözleri
1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım. Genel vaziyet ve manzara: Osmanlı devletinin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumi’de mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir mütarekename imzalanmış.
Mustafa Kemal Atatürk – 1927
Sizler gibi din ve namus sahibi büyükler oldukça, Türk ve Kürdün yekdiğerinden ayrılmaz iki öz kardeş olarak yaşamakta devam eyleyeceği ve hilafet makamı etrafında sarsılmaz bir vücut halinde dahil ve hariç düşmanlarımıza karşı demirden bir kale halinde kalacağı şüphesizdir.
Mustafa Kemal Atatürk – 15 Eylül 1919
İstanbul’da, 300 milyon Müslüman’ın bugün büyük umutla baktığı hilafet makamında, vatan, millet düşmanı bir hükümet iktidar mevkiinde duruyor. Damat Ferit Paşa gibi cahil, haris, hodbin bir hanedan mensubu şahıs, yüce saltanata maalesef leke olan bir millet haini, sabit fikirleri ve inadıyla vatan ve milleti, milletsiz saltanat olamayacağı için, bu arada saltanat makamını da muhakkak bir uçuruma sürüklüyor.
Mustafa Kemal Atatürk – 17 Eylül 1919
Millet ve ordu, padişah ve halifenin hıyanetinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği dini ve ananevi bağlarla bağlı ve sadık. Millet ve ordu kurtuluş çaresi düşünürken bu miras kalmış alışkanlığın sevkiyle kendinden evvel yüce hilafet ve saltanat makamının kurtuluşunu ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halife ve padişahsız kurtuluşun manasını anlamak kabiliyetinde değil. Bu inanca muhalif fikir ve görüş ortaya koyacakların vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain, reddolunmuş olur…
Mustafa Kemal Atatürk – 1927
İngiltere Hükümeti başbakanı Lloyd George’un, İstanbul ve Boğazların milletlerarası bir hale sokulmasına, Türk hükümetinin yeni merkezinin Anadolu’da olacağına ve İstanbul’un yalnız hilafet merkezi ve dini bir payitaht olarak kalacağına dair Barış Konferansı’na tekliflerde bulunacağı gazetelerde görüldü. Milli ananelerimize ve dinimize aykırı olan böyle bir kararın milletimizce asla kabul edilemeyeceği tabiidir. Temsilcilere bu konuda şiddetli protestolarda bulunulması rica olunur.
Mustafa Kemal Atatürk – 8 Ocak 1920
Saltanat ve hilafetin payitahtının ve hükümeti seniyenin ne gibi baskı ve kısıtlamaların acıları altında bulunduğu zaten herkesçe ve her tarafça bilindiği ve açık olduğu için işbu baskı ve kısıtlamaların daha fazla genişlemesine yer kalmamak üzere büyük bir aşk ile bağlı bulunduğum mübarek yüce askerlik mesleğinden de istifamı takdim ile arzı veda eylerim.
Mustafa Kemal Atatürk – 8 Temmuz 1919
Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği alçakça tedbirler araştırmakta.
Mustafa Kemal Atatürk – 1927