Atatürk’ün Savaş Sanatı hakkındaki uygulama ve değerlendirmeleri tarafından çağlarüstü bir yapıt olarak ortaya konduğundan, ilgili referanslar ve yorumlar, yer ve zamandan soyutlanmıştır. Yine yorumlarda, Yunanlılar yerine düşman Türkler/Türk Ordusu yerine ise Ordu kavramları kullanılarak genellenmiştir.
Seçtiğimiz Atatürk Referansları, Savaş Sanatı ile ilgilidir. Savaş Sanatı çalışması için, Atatürk‘ün askerlik üzerine yazdıkları yorumlanmıştır.
Zengin kaynaklardan kurucumuz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Savaş Sanatı” ile ilgili referansları araştırılarak günümüze ve geleceğimize ışık tutması amaçlanmıştır. İzlediğimiz yöntem Atatürk referanslarının seçilerek sınıflanması ve yorumlanmasıdır.
Tarihin gördüğü en yenilikçi hamlelerden olan “Türkiye Cumhuriyeti” ve savaşı yöneten Atatürk hakkındaki yerli ve yabancı kaynaklar tespit edilmiş ve 1908-1938 yılları arasında Mustafa Kemal’in imza attığı, yazdığı, söylediği, kişisel notları dahil aralarında;
- Savaş alanlarında verdiği emirlerin
- basına verdiği demeçlerin,
- özel konuşmalarının,
- kişisel hatıralarının,
- Anadolu’daki gelişimi ve yeniliği yönettiği dönemdeki demeçlerinin
taranarak bir araya getirildiği sistematik bir veritabanı oluşturulmuştur.
Monitor edilip izlenmesi gereken asıl muharebe gücü;
- Kurum Değeri/Ordunun kültürü (İnisiyatif +Taktik Taarruz)
- İnsan Değeri/Ordunun insan gücü (Manevi Üstünlük)
Atatürk, savaşı bir sanat olarak yorumlamış, kaynak, zaman sevk ve idare alanlarında, modern yönetim bilimlerinin temelini oluşturmuştur. Savaşın nasıl kazanılacağı, problemlerin, fikir ayrılıklarının nasıl çözüleceği üstüne kurduğu felsefi altyapı, günümüz ordularının, küresel şirketlerinin ve kurumsal yönetim yapılarının yararlandığı bir bilgi hazinesine dönüşmüştür.
Kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün kariyerinde almış olduğu kararlar, düşmanlara karşı sunduğu rekabetçi bakış açısı ve Kurtuluş Savaşı’nda zaferi kazandıran savaş felsefesinin yorumlanması, öz kaynaklarımızı etkin şekilde kullanmamıza imkân verecek, kimliğimizi köklerimize paralel şekilde geliştirme, öz değerlerden yola çıkarak bir model oluşturulması imkanı sunacaktır.
İşdünyası, askerlik terimlerini disiplinin içine ithal etmeye devam etmektedir. Strateji, taktik, lojistik gibi kavramlara en son askeri uygulamalar neticesinde geliştirilen internet kavramı ilave edilmiştir. Gerek dünya, gerek Türkiye tarihinde teknolojik, bilimsel, yönetim felsefeleri askeri odaklı olarak bulunup geliştirilmişlerdir. İnsanoğlu, ilk kez avlanmak, sonrasında ise karşıt gruplarla çatışmak için bir araya gelerek bugünkü organizasyonun temelini atmış, devam eden süreçte ise daha etkin savaşmak için bu grupları yönetimsel ve bilimsel şekilde geliştirme çabalarına girmiştir. İnsan topluluklarından oluşması, örgütsel yapı içindeki hiyerarşisi ve var olması için kendisine benzer oluşumlarla girdiği rekabet, orduları günümüz şirketleriyle, savaşları ise, bu şirketlerin etki alanlarını arttırmak amacıyla birbirlerine karşı olan şiddetli rekabetleriyle özdeşleştirmektedir.
Bizi yaratan tarihin ve bizzat kurucumuzun ortaya koyduğu ilkelerin, küresel rekabette bizleri rakiplerimizden bir adım öteye götürecek temeli yaratacağı, kuşku götürmeyen bir gerçektir.
Atatürk’ün gerek kumandanlığı sırasında muharebede, gerekse de devlet adamlığı sırasında siyasi ve ekonomik alanda, dezavantajlı konumundan kesin zaferlere, sanayi devrimini yakalayamamış yeni bitap bir devletten, bir dünya devleti, saygın bir cumhuriyet kurarken izlediği yol analiz edilmiştir. Kurucumuzun altını çizdiği bu ilkelerin günümüz koşullarında yorumlanarak uyarlanması, küresel ve bölgesel güç mücadelesinde, bizzat kurucusu tarafından gösterilen bir ışık olma özelliği taşıyacaktır.
Atatürk, Balkan Savaşı yenilgisinden sonra komutanlık ile ilgili kitap yazmış (Zabit ve Kumandan ile Hasbihal) ve bu kitapta inisiyatif, taarruz ve manevi üstünlük konularını incelemiştir.
Atatürk‘ün eserlerinin bir diğer önemli noktası ise merkeze aldığı ve ısrarla üstünde durduğu noktalardır. Kurtuluş Savaşı’nın da üstünde yükseldiği değerler olan bu prensipler; İnisiyatif, Taarruz, Manevi Güç ve düşmana karşı taktik üstünlüğüdür.
Askerî yönetim açısından benimsediği hareket muharebesinin gereği olarak, harp prensiplerinden taarruza ve ayrıca inisiyatife öncelik vermiş, bunun için süvari birliklerinin kurulmasına piyade birlikleri ile birlikte başlanmıştır.
Atatürk, inisiyatifin büyük önemini ilk önce Trablusgarp’te tespit etmiş ve bu harekât ile ilgili görüşlerini büyük ölçüde açıkladığı Zabit ve Kumandan ile Hasbihal’de, inisiyatif üzerinde geniş ölçüde durmuştur.
Atatürk, 1909 yılından başlayarak yazdığı askerlik kitap ve incelemelerinde dört kavramın üzerinde yoğunlaşmıştır;
- İnisiyatif → Osmanlı Ordusunda inisiyatif kullandırılmamaktadır.
- Taarruz → Yenile yenile devamlı savunma yapmaktan ötürü, Osmanlı Ordusu taarruz etmeyi unutmuştur.
- Manevi Güç→ En güçlü silah olan manevi gücün geliştirilmesi lazımdır.
- Taktik → Muharebe taktiklerle kazanılmaktadır ve taktikler dinamik ve değişken karakterlidir.
Atatürk, yöneticilerin alması gereken inisiyatife eserlerinde büyük önem vermektedir.
Taarruz olgusunun süratli olması gerekliliğini ve inisiyatif alınmasını zafer için bir önkoşul olarak görmektedir.
Taarruzu belirleyici kılacak, inisiyatif alabilen yöneticiler olacaktır. Ortak amacın örgütün her kademesi tarafından özümsenmiş olması, taktik zenginliği ve uygulama dinamizmi zaferi getirecek temel prensipler olarak öne çıkmışlardır.
Taarruz, Atatürk’ün Savaş Sanatı’nın karakteri olup, felsefenin merkezinde yer alır. Taarruz yapabilmek için;
- İnisiyatif kullanmak,
- Manevi üstünlüğe sahip olmak,
- Taktik zenginliğine ve uygulama dinamizmine, kıvraklığına sahip olmak elzemdir.
Fakat tüm hazırlıklar ve savaş sırasında uygulanan taktikler, son (Büyük) taarruz için yapılmaktadır. Son taarruz, tüm hazırlıkların sonucu olacak, bitirici ve belirleyici olacaktır.
Tüm kaynaklar, son ve belirleyici olacak taarruzun kazanılması için harcanmalıdır.
Atatürk’ün Savaş Sanatı’nın öne çıkan diğer önemli özelliği, örgütünün inancını en üst seviyede tutmasıdır. Maddi kaynaklarının yetersizliğinin, manevi kaynakla giderilebileceğinin, ortak amaca inanmış kadroların gücünü göstermek açısından, Kurtuluş Savaşı en canlı örnek olarak karşımızda durmaktadır. Taktik bütünlük, dinamik ve değişken uygulamalarıyla yapılan çalışmanın önemli yerini, örneklerden almıştır. Son taarruz için gerekli kaynaklara, statik olmayan ana amaca bağlı özgün planlarla ulaşılması da Savaş Sanatı’nda önemli yer tutacaktır.
Kuruluşumuzun köklerine daha derinlemesine bir bakış; geleceğe güvenle, emin adımlarla yürümemizi sağlayacaktır. Çalışmalarımızın temel eksenini gelenek, güven ve güç kavramları oluşturmaktadır.
Çalışma, gücü yönlendirmenin kurucumuzun prensipleriyle açıklanması olarak özetlenebilir. Cumhuriyet’i kuran “Savaş Sanatı”nın felsefesiyle incelenen kaynaklar, Türk tarihinin son ve belki de en büyük zaferi olan Cumhuriyet ve Cumhuriyetin meydana getirdiği kurumların, unsurların en önemlileridir. Çalışma, temelde ”muharebenin silahlarla, askerlerle değil, teknolojiyle, fikirle, taktik ve inançla” kazanıldığı ilkesinden yola çıkmıştır.
Kurumlar, küresel muharebe ve rekabet sahnesinde, savaş felsefesiyle var olacaktır. Öz kaynaklarından, kuruluşunda kazandığı muharebe ruhundan gelen gücünün ortaya konması, gerekliliği; yapılan inceleme ve araştırmanın sonucunda, bizler için yol gösterici olacaktır.
Her ne kadar küreselleşmiş dünyada, yönetim şekil ve taktikleri ortak gibi görünse de başarı ve liderlik için gereken “farklılığın yaratılmasında” kurum ve kuruluşların içinden geldikleri toplumun ve tarihi tecrübelerini yansıtan özelliklerinin etkili olduğu, en çok uzak doğu örneklerinde olmak üzere belirgin şekilde görülebilmektedir.