FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ
Afyonkarahisar – Dumlupınar Meydan Muharebesi ve ondan sonra düşman ordusunu tamamen imha veya esir eden ve kılıçtan kurtulanları Akdeniz’e, Marmara’ya döken harekâtımızı izah ve niteleme için söz söylemeyi gereksiz sayarım. Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subay ve kumanda heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölmez abidesidir. Bu eseri meydana getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun Başkomutanı olduğumdan, daima mesut ve bahtiyarım. 1927 (Nutuk II, s. 677)
30 Ağustos Bayramı’nda tebrikleri kabul ederken söylemiştir: Bu zaferi kazanan ben değilim. Bunu asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki onların her birinin adını Kocatepe’nin sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat, hepsinin ortak bir adı vardır: Türk askeri! Tebriklerinizi onların namına kabul ediyorum!… 1928 (İbrahim Necmi Dilmen, Atatürk Anekdotlar, Der: Kemal Arıburnu, s. 120)
Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin zihnî güçlerini ve kahramanlık ve vatanseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim. Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir. İleri! 1922 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 449-450)
Kaynak: ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ. ATATÜRK’ÜN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ. Hazırlayan: Prof. Dr. UTKAN KOCATÜRK 1999 https://pasinler13martorta.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/25/12/712717/dosyalar/2018_11/16090608_atatYrkYn_fikir_ve_dYYYnceleri-converted.pdf
KRONOLOJİ
25 Kasım 1912 : Atatürk’ün, Gelibolu’da bulunan Bahr-i Sefid (Akdeniz) Boğazı Kuvay-ı Mürettebesi Komutanlığı Harekât Şubesi Müdürlüğüne atanması (Erden, s.13; İ.A., s.722; A.A.K., s.54; A.H.E., S.53; A.Y.A., s.19; K.A.B.K.Ö., s.99; A.Y., s.27. Bu tarih, K.A.M.M.T., s.618’de 20 Kasım 1912, K.A., s.106,868, Borak,s.111, A.K.D.D.A.Y., s.17’de 21 Kasım 1912 olarak gösterilmiştir). (Bu kuvvetin adı daha sonra Bolayır Kolordusu adını almış, Atatürk de Kurmay Başkanlığına getirilmiştir. A.Y., s.27).
Eylül sonu 1915: Atatürk’ün, -Almanya’nın İstanbul Elçiliği görevlilerinden- Dr. Ernest Jackh’ı çadırında kabulü ve söyledikleri: tam manâsıyla Ruslar gibi karaya tıkıldık. Ruslar çökmeğe mahkûmdurlar; çünkü Boğazları kapayarak onları Karadeniz’e tıkadım. Bu suretle, müttefiklerinden ayrı düşürdüm. Fakat biz de aynı sebep dolayısıyla yıkılmağa mahkûmuz. gerçekten biz, Akdeniz, Kızıldeniz ve Hint okyanusu sahillerine yerleşmiş bulunuyoruz; fakat herhangi bir okyanusa çıkmayı göze alamayız. Deniz kuvvetlerine sahip olmayan bir kara kuvveti olmak itibariyle biz, yarımadamızı kara kuvvetlerini hiçbir tehdide uğramaksızın istediği sahile getirebilen deniz kuvvetlerine karşı savunmaya asla muktedir olamayacağız” (Y.H., s.190-191).
1 Eylül 1922: Atatürk’ün orduya bildirgesi: “…Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin fikrî güçlerini ve kahramanlık ve vatanseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim. Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir, İleri!” (A.T.T.B., s.450; T.İ.H.c.II, ks.6, kp.2, s.277; T.İ.T., s.110;İ.A., s.764).
9 Eylül 1922: Atatürk’ün İzmir’in alınışı haberi üzerine ordulara mesajı: “İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta orduların gösterdiği gayret ve fedakârlığı hürmet ve takdirle anarım. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin elde edilişinde de aynı istek ve fedakârlığı göstereceklerine güvenim tamdır” (T.İ.H. c.II, ks.6, kp.III, s.130; H.T.V.D. sayı:64, v.1440; A.T.T.B., s.456-457).
12 Eylül 1922: İzmir’deki İngiliz Başkonsolosu Harry Lamb’ın, Ankara Hükûmeti ile İngiltere arasındaki ilişkiler hakkında Atatürk’le görüşmesi (M.K.A.B.M., Belleten, No:144, s.261; İ.B.A.IV., s.XCV, 408.
: Akdeniz’deki İngiliz Filosu Başkomutanı Amiral Brock’un, Atatürk’e,Ankara Hükûmeti’nin İngilizlere karşı bir harp halinde olup olmadığınısoran mektubu (M.K.A.B.M. Belleten No:144, s.537; T.Aİ., s.291; A.İ.Y.I., s.261; İ.B.A.IV, s.XCV, s.408).
: Atatürk’ün İzmir’e gelen “Daily Mail” gazetesi muhabiri G. Ward Price’e demeci: “…Bu son taarruzu istemedim; fakat Yunanlıları Anadolu’yu terk etmeye mecbur olduklarına inandırıcı başka yol yoktu!” (T.K.S.K., s.183; A.S.D.III, s.44). (Bu demeç 15 Eylül 1922 günkü Daily Mail gazetesinde yayımlanmıştır Ç.O., s.220-221).
: Başkomutan Atatürk’ün, Anadolu’nun kurtuluşu nedeniyle millete bildirgesi: “Akdeniz, askerlerimizin zafer teraneleriyle dalgalanıyor…Ordularımızın kabiliyet ve kudreti, düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza güven verecek bir mükemmellikte kendisini gösterdi. Büyük zafer özellikle senin eserindir. Büyük ve soylu Türk milleti! Anadolu’nun kurtuluşu zaferini tebrik ederken sana İzmir’den, Bursa’dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selâmını da sunuyorum” (H.T.V.D. sayı:64, b.v.1446; A.T.B.D. sayı:80, b.1777; A.T.T.B., s.459; İ.A., s.765).
: Atatürk’ün geceyi, kendisi için 1. Kordon’da hazırlanan bir evde geçirişi (K.S.Y.İ.II, s.311).
14 Eylül 1922: İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold’un İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a telgrafı: “Savaşan tarafların artık birbiriyle temasları kalmadı. Konferans çağrısı için şimdi en uygun zamandır. Ordularına “İlk hedefiniz Akdeniz’dir!” diyen Mustafa Kemal’in ikinci hedefi Trakya’dır. Konferans olmazsa Trakya’ya geçmeye çalışacaktır. Gecikirsek güç durumda kalırız” (İ.B.IV, s.XCVI).
18 Eylül 1922: İngiliz Kabinesi’nin toplantısı ve bazı kararlar alması: “Akdeniz Orduları Başkomutanı, Mustafa Kemal’in Anadolu’dan Trakya’ya kuvvet geçirmesini önlemekle görevli olacaktır. Savunma Bakanlığı, General Harington’a takviye yetiştirmek için gerekli önlemleri alacaktır” (İ.B.A.IV, s.CII).
24 Eylül 1922: Atatürk’ün İleri gazetesi muharriri Celâl Nuri (İleri) Bey’e İzmir’de Zafer hakkında demeci: “…Askere istirahat emrediyorum, asker dinlemiyor ve İzmir’de istirahat ederiz, karşılığıyla cenk ediyorlar!” (A.S.D.III, s.42-43).
: Atatürk’ün, İzmir Belediyesi tarafından kendisine hemşehrilik unvanı verilmesi üzerine teşekkür telgrafı: “..Vatanımızın Akdeniz’e karşı sevgilisi olan, düşman istilâsından kurtarılması için bütün memleketi seve seve senelerce mihnet ve fedakârlıklara sevk etmiş bulunan İzmir’imizin hemşehrileri arasında sayılmak, benim için sonsuz bir sevinç ve övünme doğurmuştur” (A.T.T.B., s.461).
14 Ekim 1929: Atatürk’ün, Ankara’ya gelen İngiltere Akdeniz Filosu Başkomutanı Amiral Frederick Field’i kabulü (Ha. 15.10.1929).
31 Aralık 1932: Atatürk’ün, yeni yıl nedeniyle Türk-Yunan dostluğu üzerine Atina Ajansına demeci: “Türkiye ve Yunan anlaşması ve dostluğu, milletler arasında çalışma beraberliğinin ve yeni siyaset anlayışının gerçekleşmiş çok güzel bir örneği ve insanlığın, doğu Akdeniz ve Başkanlarda ilerleme ve yükselmesinin bir ifadesidir” (Aynı gün Yunan Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanı da Anadolu Ajansı’na demeç vermişlerdir (Ha. 1.1.1933 C. 1.1.1933).
30 Ocak 1933: Atatürk’ün, Gülcemal vapuru ile Akdeniz’de –Fethiye ve Marmaris koylarına da girilerek- İzmir’e doğru yola devam etmesi (A.N.D., s.134).
Kaynak: KAYNAKÇALI ATATÜRK GÜNLÜĞÜ http://www.ataturk.de/turk_Kaynakcali_Atatuerk_Guenluegue.pdf
SÖYLEV VE DEMEÇLERİ
CEPHE ZAMLARI HAKKINDAKİ KANUN MÜNASEBETİYLE 14 Mart 1921
Efendim, bu cephe zammı hakkındaki madde-i kanuniyenin tefsiratından bahsedilmekte olduğu için bir iki nokta-i nazar arzetmek istiyorum. Üçüncü maddenin dâhilinde deniyor ki: (Düşman veya müsellâh eşkıya karşısında hattı harbe dâhil olduğu veya hattı harb ihtiyatı olarak bulundukları zaman cepheye ait kıtaat addolunur). Hattı harbin ne demek olduğunu bütün rüfeka bilir. Binaenaleyh bir defa nazarımızı ve hayalimizi memleketi müdafaa etmekte olan hattı harblerimize atfedelim. Garpta hattı harblerimiz vardır. Karadeniz‘den başlar, Akdeniz‘e kadar devam eder. Doğrudan doğruya düşmana karşı silâhını tevcih etmiş olan avcı hatlarından başlayınız, asker olanlar teferruatı pek iyi bilirler, onların istinatlarından -ki birer takımdan ibarettir-sonra ihtiyatlar; taburlardan alaylardan itibaren bunlar o hattı harbin ihtiyatlarını teşkil eder. Bittabi Karadeniz‘den Akdeniz‘e kadar imtidad-eden bu uzun cephenin her tarafına yetişebilecek olan ihtiyatlar daha merkezî ve daha geride bulunur.
SALTANATIN YIKILDIĞINA DAİR VERİLEN KARAR MÜNASEBETİYLE 1 Kasım 1922
Dördüncü asr-ı hicrîde idi ki, Selçuk Hükûmeti namı altında muazzam bir Türk devleti teşekkül etti. Bu devletin namı altında icrayi faaliyet eden Türkler, bir taraftan Kafkasya‘ya, diğer taraftan cenuba İran ve Irak‘a ve Suriye‘ye ve garba, Anadolu‘ya nüfuz eyledi. Bağdat‘ta oturan hulefa-yi Abbasiye bu Türk devleti muazzamasının daire-i nüfuzuna girmişti. Filhakika bu Türk devleti beşinci asır evasıtında Maveraünnehr ve Harezmi, Şam ve Mısır‘ı ve Anadolu kıtasının çoğunu ve birçok memaliki zapt ile hududunu Kâşgar‘dan ve Seyhun mecrasından Akdeniz‘e ve Bahriahmer ve Bahriumman‘a kadar tevsi etti ve Bağdat‘ta bulunan hulefa‘yi Abbasiye‘yi, yed-i ihtiyar ve idaresine aldı.
Bağdat‘ta, aynı merkezde Melikşah namında Türk hâkimiyetini temsil eden bir zatla halife namını taşıyan Muktedibillâh yan-yana oturdular ve akraba oldular.
C.H.P. DÖRDÜNCÜ BÜYÜK KURULTAYINI AÇARKEN 9 Mayıs 1935
Akdeniz‘i, Karadeniz‘e demirle bağladık. Anadolu‘da özel şirketler elindeki bütün yolları satın aldık; İstanbul ve İzmir‘de liman ve rıhtım işleri devlet eline geçti; Diyarbekir kapısındayız. Antalya‘ya, Erzurum‘a kömür yurduna durmadan gidiyoruz (sürekli alkışlar).
BEŞİNCİ DÖNEM İKİNCİ TOPLANMA YILINI AÇARKEN 1 Kasım 1936
Sayın Millet Vekilleri,
İspanya hâdiseleri dolayısiyle Akdeniz ve Karadeniz‘de alınması gereken tedbirlere, Cumhuriyet Hükûmeti, en geniş bir zihniyetle iştirak etti.
Dünyanın her tarafında olduğu gibi, bizi alâkalandıran sahalarda ve bu arada, Akdeniz‘de, sükûn ve istikrarın korunması, bizim yakından ve alâka ile takip ettiğimiz bir mevzudur.
Şurasını da memnuniyetle kaydedebilirim ki Şarkî Akdeniz ve Karadeniz sulariyle Balkanlarda ve YakınŞark‘ta, geçen sene işaret ettiğim iyi münasebetler, ayniyle devam etmiştir.
Geçen seneden beri, dost ve müttefik devletlerin mühim ricaliyle bizim devlet adamlarımız arasında karşılıklı ziyaretler vukua gelmiş ve bu, dostluklarımızın tezahürüne vesile olmuştur (alkışlar).
DUMLUPINAR’DA KONUŞMA (30. VIII. 1924)
Başkomutanlık Meydan Savatının ikinci yıldönümü dolayısiyle.
Efendiler,
Efendiler, Ağustosun otuzbirinci günü takriben zevalde idi ki, yine bu Çal köyünde, yıkık bir evin avlusu içinde İsmet Faşa ve Feyzi Paşa ile buluştuk. Kırık kağnı arabalarının döşeme ve oklarına ilişerek bundan sonraki vaziyeti mütalea ettik. Kazandığımız meydan muharebesinin bütün seferi hitama erdirebilecek bir azamet ve ehemmiyette olduğunda ittifak ettik. İimdi Bursa istikametinde çekilen düşman kuvvetlerini mahvetmekle beraber bütün orduyu aslî ile bilâaram İzmir‘e yürüyecektik.
Efendiler, bugünden sonra İzmir‘de ―Akdeniz’i, Mudanya‘da ―Marmara’yı görmek için 8-9 günlük bir zaman kâfi gelmiştir. Fakat hatırlatmalıyım ki bugüne, bu üzerinde bulunduğumuz tepeye, bu yanık Çal köyüne gelebilmek için yalnız Sakarya‘dan itibaren sarfettiğimiz zaman tam bir senedir. Fakat bu tesbit ettiğim iz zaferi ihzar edebilmek için bir seneyi çok bulmazsınız zannederim. Çünkü efendiler, harb, muharebe, nihayet meydan muharebesi yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan muharebesi milletlerin bütün mevcudiyetlerile, ilim ve fen sahasındaki seviyelerile, ahlâklarile, harslarile, hulâsa bütün maddi ve mânevi kudret ve faziletlerile ve her türlü vasıtalarile çarpıştığı bir imtihan sahasıdır. Bu sahada, çarpışan milletlerin hakiki kuvvet ve kıymetleri ölçülür.
ERZURUMLULARLA KONUŞMA (30. IX. 1924)
Erzurum‘da şerefine verilen bir ziyafette söylenmiştir.
Efendiler;
Arkadaşlar; Erzurum‘a öyle bir zamanda gelmek istiyordum ki, Cumhuriyetin umran ve refah sahasında deruhte ettiği vazifeler burada beklediğimiz eserlerini baştan başa tecelli ettirmiş olsun. Merkezde bu maksatla çalışıyorduk. Böyle bir neticenin husulü esbabını hazırlamakla meşgul idik. Fakat son günlerin felâketi, her türlü mülâhazatı bertaraf etti. Musibete dair aldığım haberlerden son derece müteessir olarak derhal bu havaliye hitabettim. Malûmunuzdur ki, Karadeniz ve Akdeniz sahillerinde büyük bir seyahat yapmak için yola çıkmıştım.
Fakat Trabzon‘da o elim haberi alır almaz buraya koşmak buradaki felâketzedelerle hemdert olmak en büyük emelim oldu. Hareketi arzın bu havalide yaptığı tahribattan dilhunum.
İTALYA BÜYÜK ELÇİSİ’NİN SÖYLEVİNE CEVAP (12. III. 1930)
Çankayada yeni İtalyan Büyük Elçisi Baron Aloisi Cenaplarının itimatnamesini takdim merasiminde
— Büyük Elçi Hazretleri;
Haşmetli İtalya Kralı Hazretlerinin zatı devletlerini nezdime fevkalâde murahhas ve Büyük Elçi tayin buyurduklarını bildiren mektuplarını memnuniyetle aldım. Selefinizin veda mektubunu da alıyorum. İtalyan milletinin kuvvetli bir nizam ve mütemadi bir sây ve gayretle ihraza muvaffak olduğu mevki, Türk milleti tarafından muhabbetle görülmektedir. Türk milletinin terakki ve inkişafına karşı İtalyan milletinin bildirdiğiniz dostane alâkasından pek mütehassis oldum.
Milletlerin itimat edebilecekleri itilâflar, ancak karşılıklı menfaatleri tam biliş ve anlayışla bağlıyanlardır. Türk-İtalyan misakında bu şart vardır. Bu ahitname aynı zamanda iki devletin dürüst ve samimî siyasetlerinden ve sulh mefkuresine karşı besledikleri kuvvetli alâkadan doğmuştur. Bu sebeple, o hem Akdeniz havzasında ve hem de bütün Avrupada mühim bir sulh ve müsalemet amilidir.
Türkiye ile İtalya arasındaki dostluk münasebetlerinin her iki tarafın görüş ve anlayış birliğiyle mesut neticeler vermesi tabiîdir
SON TAARRUZ HAKKINDA (21. IX. 1922)
Akşam muharriri Falih Rıfkı‘ya İzmir‘de verilen beyanat,
– Büyük meydan muharebesi cereyan ederken Eskişehir—Kocaeli—Menderes taraflarında nasıl hareketler vardı?
– Ordularımız hemen aynı günde Marmara‘dan Akdeniz sahillerine kadar imtidat eden bütün cepheler üzerinde her cephenin iltizam ettiği derecedeki kuvvetlerle taarruza geçtiler. Her taarruz gurubumuz büyükmeydan muharebesindeki harekât ile mütenasip olmak üzere vazifesini muvaffakiyetle ifa etmekte idi. Düşman ordusunun kuvay-ı asliyesi İzmir yolunda imha edildiği esnada Eskişehir ve sair düşman gurupları da askerlerimizin süngüleri önünde ricat etmekte idiler.
Ordularımızın ilk hedefi Akdeniz‘dir, ordularımız Misak-ı Millî ahkâmını tamamiyle temin ettiği vakit, ikinci ve üçüncü hedeflerine vasıl olmuş olacaklardır.
SULH ŞARTLARI (22. IX. 1922)
İzmir‘de İkdam muharriri Yakup Kadri‘ye verilen beyanat.
— Paşa hazretleri, Dumlupınar meydan muharebesi kazanıldıktan sonra, ordulara ilk hedefin Akdeniz olduğunu söylemiştiniz ―ilk hedef tâbirini kullanmakla takibi lâzım gelen ikinci ve üçüncü hedefler mevcut olduğunu zımnen ihsas ettiğiniz anlaşılıyor. Lütfen bu hususta biraz malûmat verir misiniz?
Bilâtereddüt cevap verdiler, dediler ki:
— Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının vazifesi ―Misak-ı Millî‖ ahkâmını temin etmektir.
Türkiye halkı mütevazi, millî hudutları içinde bütün medenî insanlar gibi tam mâna ve şümuliyle hür ve müstakil yaşayacaktır. Fakat bilirsiniz ki, hareket-i askeriye, faaliyet-i siyasiyenin ümitsiz olduğu noktada başlar.
Ümidin emniyetbahş bir surette avdeti orduların hareketinden daha seri hedeflere muvasalatı temin edebilir.
Kaynak: ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ ATATÜRK’ÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ I-III (AÇIKLAMALI DİZİN İLE) 2006 https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/S%C3%96YLEV-ORJ%C4%B0NAL.pdf