Yakasında Beşiktaş rozeti ile gönlünü gözlerine nakşetmiş asil duruşlu Rumeli’nin Efendisi, sevdalı, çalışkan ve fedakâr insan; babam Fevzi Ağaoğlu
Baba: Yakup Anne: Fadliye Doğum: Filibe 01/07/1928. Vefat: İstanbul 12/01/1997
© Copyright Levent Ağaoğlu
Babam Fevzi Ağaoğlu’na
Rumeli’nin Rind insanlarına
Yörük olarak gidip,
Muhacir olarak dönenlere
Balkanlar’dan esen fırtınalara
İsmail Kosoğlu, Büyük Dedem. Ustina, Pazarcık, Filibe (Plovdiv), Bulgaristan 1870.
Yakup Ağaoğlu, Dedem, Pazarcık, Filibe (Plovdiv), Bulgaristan
Dedem Yakup Ağaoğlu, babam Fevzi Ağaoğlu, amcam Necati Ağaoğlu, halam Şükran Ağaoğlu, babaannem Fadliye Ağaoğlu. Filibe. Rumeli Türklerinin mutlu bir ailesi.
Yörük büyükdedem “gel benim güzel Çerkez kızım” diye severmiş babaannemi. Büyük dedemiz İsmail ağa zengin olduğu için, aga olduğu için Çerkez kızı almış dört tane de dünya güzeli kız evladı olmuş.
Fadliye babaannem kardeşi Hesna Hanım ile. Güzel babaannem babamı nasıl da sarmalamış. Amcam hazırolda. Cicamın kızı Nermin Tetey meraklı bakışlarla.
Fadliye Ağaoğlu. Doğum: Filibe 01/07/1903. Vefat İstanbul: 06/02/1969. Babası: Mehmet. Annesi. Emir Babaannem yedi kardeş idi. Hesna, Müşerref, Fadliye. Şefkat, Münir, Müşerref, Cavit. Eski İstanbul vali yardımcılarından rahmetli Vala Enünlü de babamın Şefkat teyzesinin damadı idi.
Babaannem Fadliye Ağaoğlu, 1965.
“1864 büyük Kafkas Tehciri sonrası Çerkezler sadece Türkiye degil Osmanlının Varna, Dobruca, Filibe, Yugoslavya ve Makedonya’nın belli bölgelerine günümüz Yunanistan sınırları içinde köylere iskân edilmişlerdir. Alban ve Çerkezler Saka ve İskit ardılları olup kadim Turan insanlarıdırlar. Mükemmel bir aile. Çerkezler açık tenli olurlar. Belirli aile içi ve dışı kuralları vardır.” (Danyal Hergünsel)
Köfteci Sedat Ağaoğlu Edirne: Edirne’de akrabası Sedat Ağaoğlu da orada ünlü bir köfteciydi, Saraçlar Caddesindeki Rumeli Köftecisi hep dolup taşarmış.
Fotoğraflar: http://www.hudutgazetesi.com/yazar/8472/gemten-gnmze-lokantalarimiz-27.html
Babacığımın gürbüz bebekliği. Yörük babanın, Çerkez ananın hep çalışkan hep erdemli evladı.
Göçebe
Atadan göçebe
Dededen göçmen
Tuz yasaklı
Menemen Ovası’ndan
Saruhan’dan
Ustina tütünlü
Filibe Ovası’na
Tatarpazarcık’a
Küçükpazar’a
Fâtih’e
Payitaht’a
Fâtihlerin evlatları
Atalar
Büyükdedeler
Dedeler
Oğullar
Torunlar
Evlâd-ı Fâtihân
4 Mayıs 2019
Ustina: Filibe’ye bağlı bir köy.
Evlâd-ı Fâtihân: Rumeli’nin fethi sırasında Anadolu’dan göç ettirilip bu bölgeye iskân edilen Türkler
Hafta boyu cumartesi günü dâhil çalışan bir esnafın deniz kıyısındaki derme çatma sayfiye evinde hafta sonu keyfi. Filibe’de başlayan yaşantısında, 12 yaşında İstanbul’a göç eden bir ailenin de yükünü omuzlarında taşımış bir heybetli insan. İşine, ailesine ve taraftarı olduğu Beşiktaş futbol takımına sevdalı. Kaytan bıyıkları ile mutlu gülümseyen bir yüz ifadesi. Masada ithal Kent sigarası ve yerli bir kibrit. İstanbul’un 50 km batısında Kumburgaz sahil kasabası. Eternit çatı, güneşle kurutulan havlular. Gazete okurken.
- “Çocuklarımı okutacağım” (İstanbul Koleji): Babam esnaf olarak çalışıyordu. Bizi özellikle İngilizce öğrenmemiz için Çukur bostan futbol sahasının oradaki bir eski konağın bahçesinde hizmet veren İstanbul Koleji’ne yazdırmıştı.
- Alışveriş filesinde Meydan Larus fasikülleri: 1969 yılında yayınlanmaya başlayan Meydan Larus ansiklopedisini babamın dükkânına fasikül fasikül getirilir babam da o fasikülleri alışveriş filesinde eve getirirdi. Komşumuzun oğlu Hakan Bozkuş, daha sonra Tıp Profesörü olmuştur, Namık dayımın oğlu Tolga Funda, bizden gelip hep o fasikülleri alır ve okurlardı.
Yörüktük…. Yörüdük
Atadan dededen Yörüktük;
Yörüdük Saruhan illerinden
Urumelleri’ne…
Avdet ettik;
Deryaların hercümerç olduğu
Payitaht’ın rahmetine….
4 Şubat 2015
- “Ne yapıciğiz be Neriman”:
- Kılıbıklık diploması. Babam, dayımların beraber Kumburgaz’a gideriz daveti üzerine, “Pazar günü çamaşır yıkayacağız, gelemeyiz” cevabı üzerine, haftasına kılıbıklık diplomasını posta ile göndermişlerdi.
- “Nerimaaan”. Babam annemi çağırırken Neriman kelimesini olduğu gibi heceleyip söylerdi.
- Köfte patates. Babacığım dükkânda ızgara olarak pişirdiği köfteleri eve getirir, annem de evde patates kızartırdı, acil durumlarda diyelim annem bir yere gidecek, hemen bize okuldan döndüğümüzde, o köfteleri patatesleri servis ederdi, afiyetle yerdik.
- Babamın ayağını fare ısırdı. Yine annemin anlattığı hatıralarıyla, Mutemet sokakta bodrum katında oturuyorduk, tabii nemli, sıhhi olmayan bir ortam, evde fare de bulunabiliyordu, annemin bizler için aşırı hassasiyeti vardı, bir kez de fareler babamın ayağını ısırıyor, 20 gün boyunca tetanoz aşısı oluyor.
- “Nerimancığım”. Annemize hitap şeklimiz Nerimancığım şeklindeydi, demek ki babam anneme Nerimancığım diye hitap ediyordu biz de babamdan kopya çekiyormuşuz.
- “Abiciklerin”. Dayılarım ile (dört tane dayım vardı) babam arasında, sevgi dolu bir ilişki vardı, aralarında çok güzel sohbetler ederlerdi, babacığım da anneme hep “abiciklerin” diye takılırdı.
- Yazın babamın Eminönü’nden getirdiği Lolipop şekerlerin kumsalda satardım. Bir kez 2,5 lirayı kaybedince çok üzülmüştüm.
- Beşiktaş sevgisi. Ailece Beşiktaşlıydık annem, babam hep Beşiktaş ile mutlu olur Beşiktaş ile üzülüyorduk, annem hep sorardı “oğlum Beşiktaş kazandı mı kaybetti mi” diye, o bizim için bir sevinç kaynağıydı.
- “Ne iane alırım ne iane veririm”: Babamın sürekli kullandığı bir sözdü. Hayat mücadelesinin özünü ifade eden bir söz babamın söylediği. Hayatı sürekli mücadele içerisinde geçmiş ve mücadele ile sıfırdan başladıkları (Filibe’den muhacir olarak geliyorlar) bir hayatı neticede kaybetmemiş oluyorlar. Türkiye’deki bütün muhacirler aslında bu hayat felsefesine sahip.
Özbek, Türkmen, Tatar
Kazak, Kırgız, Salar
Neredesin koca Türk
Âlemlerde Törük
Dünyalarda
Kosoğlu Yörük
Kimi kimden
Seni benden
Beni senden
Saklar yalancılar
Yılancılar
Boynuma dolanan yılanlar
20.03.2022
- “Süleyman abi” (Süleyman Seba): Tüm Beşiktaşlılar gibi babam da son derece tutkulu bir taraftar idi. Beşiktaş tutkusu hayatının her anını kapsayıcı nitelikteydi. Rahmetli olmadan 40 gün önce Beşiktaş’ın derbi maçını seyrederken fenalaştı ve hastaneye kaldırıldı. Evet, işte siyah ve beyazın anlamı; hayat ve ölüm.
- “Namuğun hep arkasından konuşurlar ama işlerini de Namuğa yaptırırlar”: Küçük dayımın Namık dayımın öksüz ve yetim olarak büyümüş olması neticesinde ona karşı da ayrı bir sevgi duyardı, çok severdi kendisini. Birbirlerine hep destekte bulunmuşlar yardımcı olmuşlardı.
- “Okusunlar adam olsunlar”: Bize hiçbir zaman yaptığı leziz köftelerin formülünü söylemedi, aynı mesleği devam ettirmemizi istemiyordu, okuyup adam olmamız arzusundaydı. Hong Kong’a gideceğim zaman da annemi teselli etmişti, “bak oğlumu seçmişler ne kadar güzel bir şey üzülme” Okumamız konusunda her zaman bize destek oldu babacığım.
- “Yapma be Necati abi”: Abi kardeş köfteci dükkânında beraber çalışıyorlardı, hayata birlikte tutunmuşlardı. Eminönü kolay olmayan bir ortamdı fakat birbirlerinin nazını da çekiyorlardı. Kardeşçe işlerini götürdüler, ne güzel. Allah rahmet eylesin
- “Abiciğim” (Halam) Halam babamı hep abiciğim şeklinde çağırdı, halacığım da çok şefkatli, sevgi dolu bir insandı.
- “Ebe donu bebe donu” (Menderes dönemi) Babam Menderes ve Demirel yanlısı bir insandı. Menderes’e yapılan zulümleri sürekli olarak dile getiriyordu. Aynı çizgiden gelen Demirel’e o nedenle sempati duyuyordu.
- Neşe Karaböcek: Şarkılarını tutkuyla söyleyen Neşe Karaböcek’in yorumlarını çok seviyordu, kendisi de bu şarkıları terennüm ederdi.
- “Sirke bırakayım mı”: Eminönü’ndeki dükkânda esnafın arasında ayrı bir dil kullanılırdı, koymak fiili hiçbir şekilde kullanılmaz, onun yerine bırakayım mı tabiri kullanılırdı. Nezaket asıldı orada.
- Demirel, Ecevit: Babam Demirelci, Kardeşim ve ben Ecevitçi idik, evde bu konularda birbirimizle arada sırada tartışırdık, hayat işte.
- Meriç nehrine kışın düşmüş. Filibe’de iken küçükken böyle bir olay yaşanmış, herhalde babamın bünyesinde olumsuz etkileri olmuştur diye düşünüyorum.
- “Çocuklarımı Bulgar kızları ile evlendirmeyeceğim” (Babaannem). Bu sözü halamdan duymuştum bu tabii kültürel hassasiyeti gösteriyor aynı zamanda, çünkü hristiyan kızlarla evlenen Türkler neticede kimliklerini de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyaydılar. Bu hassasiyet neticesinde Bulgaristan terk edilerek İstanbul’a göç edilmişti.
- Polis Karakolu (Küçük Pazar). Küçük Pazara geldiklerinde dükkânın yanında polis karakolu olduğundan bahsediyordu sürekli babam.
Kökler
Kosova Ovası’nda
Yegâne Şehid Hakan
Murat Hüdavendigâr
İpek Yolu’nda
İstiklâl’imin Şâiri
Kosova’da tüten
En son ocak
Kosova Ovası’nda
Yakova tekkeleri
Bakır sancaklı
Bayraklı
Papyonlu fesli
Devlet-i Âli’li
Funda Milleti
Kosoğlu İsmail,
Pazarcık, Filibe
Fotoğrafın ilk çıktığı yıllar,
1870’ler
1877 Rus Savaşı
Rodoplar kapı duvar
Filibe, Pazarcık
Rumeli’nde
“Doğu Rumeli Devleti”
Son Ocak
Balkan yörüklerinde
Fes biçiminde baş giysileri
Farklı cepkeni
Ha Kosoğlu Filibe
Ha Kosova Yakova
Gözlerde hep o
Kurucu gurur ve vakar
28 Haziran 2019
- “Fevziko”: Samimi olduğum insanlar babamı Fevziko diye çağırırlardı. Annem Caniko derdi.
- Beşiktaş Sevdası: Babam 12 yaşına kadar Bulgaristan’da iken Dinamo Levski takımını tutarmış Bulgaristan ordusunun siyah beyaz renkli takımı. Türkiye’ye gelince aynı renklere sahip Beşiktaş’la buluşturmuştu bu tutkusunu.
- “Et alacaksan koldan, eş alacaksan soydan” Bu da babamın kullandığı bir atalar sözüydü, sürekli kullanırdı.
Eminönü Ahi Çelebi Camii kapısı üzerinde yer alan:
Yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm
“Ey celâl ve ikram sahibi olan Allah”
Bize iç huzuru, hayır ve başarılar ihsan eyle.
Âmin yâ Muîn.
Kaynak. https://twitter.com/kursad_mustafa/status/1268441455489671168
Ahi Çelebi Camii bitişiğinde, amcamla birlikte işlettikleri bir köfteci dükkânı vardı. Dayımlar, teyzemler hep babama takılırlardı dükkânın koyu yeşil renginden ötürü. Yeşil türbe diye isim takmışlardı. Sokak Arnavut kaldırımı döşeli, masaların üzeri lacivert muşamba kaplıydı. Aspirin köftesi diye takılırlardı. Rumeli köftesi lezzetliydi. Babam formülünü hiçbir zaman bize vermemiş, “okusunlar adam olsunlar,” demişti. Hep okumamızı arzulamıştı. Emekçiydi rahmetli, müthiş çalışırdı. Amcam dışarı servislere bakardı. Babamın piyazı da meşhurdu. İçme suyu cam şişedeydi. Şambaba tatlısı yapardı. Yazları patlıcan kızartma, biber kızartma yoğurtlu. Çorba falan yoktu, yapmazdı. Maalesef hiçbir fotoğraf kalmadı o dükkândan. Kardeşim ve ben birlikte gider, yazları yardımcı olurduk. Babam yardımcı olmamız için bizi çağırırdı. Babamın dükkânı 12 Eylül darbesinden iki yıl sonra yıkıldı. Babamın dükkânı caminin tam dibinde idi. Zindan Hanı yakınımızda idi.
500 yıllık cami. Ahi Çelebi Camii.
Yazları okul kapalı iken babamın köfteci dükkânına yardıma giderdik. Servis yapar, bulaşık yıkardım. 1974-75’lerde peynirci Rum kardeşler vardı Taki ile Maki, Rum Yorgo ve gıda toptancısı Musevi Eli vardı. Kolsuz bir amca vardı peynircide, Türk Sanat Müziği şarkıcısı Recep Birgit gelip peynir alırdı.
Malatya Pazarı, Coşkun Sucukları, Apikoğlu, gıda toptancısı Talat bey, Alemdar, Kademoğlu, İhsan Taşkın, Paksoy, Şakarcanlar hep babacığımın aspirin lakaplı köftesinin lezzetine müptela idiler. Rum Yorgo nüktedan adamdı, babacığım ile şakalaşırdı. Çorbacı derdi babam gayrimüslimlere.
Çoğunlukla Pötürgeli hamallar sırtlarında kuruyemiş taşıyorlardı. Kuruyemişçiler Çarşısı’ndaki Yağ İskelesi, Yemiş İskelesi ve Limon İskelesindeki bütün binalar tarihi binalar. Ege kıyılarından, Küçükkuyu’dan, Ayvalık’tan zeytinyağı gelirdi mavnalarla. Karşıda Galata Kulesi gözükürdü. Bütün buradaki binalar çok güzel ve eski işyerleriydi. Hepsi Bedrettin Dalan tarafından yıkıldı, dümdüz edildi. Koskoca bir tarih yok oldu gitti. Yıkımdan kalan bir tek Ahi Çelebi Camii, Zindan Hanı ve Akbank’ın bulunduğu taş bina oldu. Daha sonrasında Akbank’ın olduğu tarihi bina Tarih Vakfı’nın kullanımına verildi. Yine babamın dükkânına çok yakın bir yerde Pandeli’nin restoranı vardı. O da yıkıldı gitti, hepsi yok oldu.
Yağ iskelesi, Haliç kenarı, Eminönü
“Eski Galata Köprüsü’nün Eminönü tarafında, İstanbul Ticaret Odası binasının bitişiğinde, Yemiş İskelesi’nin komşusu bir mahalle idi adeta. 300-400 yıllık binaları, daracık sokakları, bu sokaklardan üçünün beşinin açıldığı meydancıklarıyla mini bir müzeydi. Ayvalık ve Edremitli zeytinyağı imalatçı ve tüccarları başta olmak üzere yağ ticareti ile uğraşan herkesin burada dükkânı vardı. Sait Faik de 1933’de burada bir ticarethane açmıştı. Pandeli’nin ilk açılan yeri de burada. Dalan zamanında tamamen yıkılarak yeni Galata Köprüsü’nün şantiye alanı haline getirildi.
Biraz daha anlatayım. Benim çocukluğumun geçtiği, belediyenin de üzerinden geçtiği açık hava müzesiydi burası. Evler tek katlı ahşaptı. Yollar toprak ya da arnavut kaldırımı. Fransız usulü ortası geniş, tepeleri sivri sokak lambaları vardı.
Artık anılarda kalan bu İstanbul semtinin çeşitli yerlerde ismine rastlarsınız:
Ara Güler’in “Yağ iskelesinde iş bekleyen hamallar” adlı fotoğrafı.
İbrahim Safi’nin “Eminönü yağ iskelesi” tablosu.
Sabahattin Ali “İçimizdeki Şeytan” adlı hikâyesinde.”
Kaynak; https://eksisozluk.com/yag-iskelesi–1155582
Hamallar Kürtçe konuşurlardı. Hal binasının önü hep kalabalıktı. Zindan Han’a da köfte götürürdüm. Akbank binası babamın dükkânının karşısında, tarihi taş bir bina idi. Kuruyemiş toptancıları her tarafta idi.
Dedeler, dadalar
Saruhan, Karaman’dan
Yörükler, Evladı Fatihan’lar
Yıllarda yollar
Yollarda yıllar
Şehrengizler, Sevdalar
Dünya Rumeliler
Hep rind olanlar
06.09.2022
Babamın ızgaracısı Sait’in çocuğu olmuyordu. Annem hanımını hastaneye götürmüş ve ardından çocuğu da olmuştu. Daha sonra Eyüp’te kendi köfteci dükkânını açmıştı. Dayımlar, babama Bayrampaşa civarında dükkân buldular ama babam kabul etmedi. 1982’de 12 Eylül darbesinden sonra dükkân yıkılınca Aksaray’da Nevzat dayım babama bir yer buldu ve orada dükkânı yeniden açtı. Ama babam orayı hiç sevmedi. Eminönü’nün insanlarıyla Aksaray Namık Kemal Caddesi insanları çok farklıydı. Daha sonra da yanında çalışan Kastamonulu çırağına devrediverdi babam rahmetli.
Cavit Orhan Tütengil’in öldürüldüğünü İMÇ’nin oralarda duymuştum. Karanlık günlerde ağlamaklı olmuştum duyunca. Çalışkan, karınca misali bir sosyologdu. Özellikle köy sosyolojisini çok iyi biliyordu.
Babamın 69 yıllık ömrünün ise 12 yılı Filibe‘de, 57 yılı ise İstanbul’da Beşiktaş, Küçük Pazar ve Fâtih’ te geçmişti. Neticede Evlâdı Fâtihân olarak Rumeli’ye gidenler İstanbul’un Fâtih semtine muhacir olarak dönmüşlerdi. Bunun içerdiği anlamlar üzerinde derinliğine düşünmek gerektir.
Kaynak; Google
- https://twitter.com/i/status/1238112240810721280
- https://leventagaoglu.blogspot.com/2017/09/yag-iskelesi-halic-kenar-eminonu.html
Seyahatname’nin birinci cildinin daha ilk sayfalarında Hikmet-i Hudâ sebeb-i seyâhat ve geşt ü güzâr-ı vilâyet başlığı altında gördüğü rüyayı şöyle anlatır Evliya Çelebi:
İstanbul’da 1040 Muharrem’inin aşure gecesi (19 Ağustos 1630) evimizin köşesinde değirmi yastık üzerinde murat uykusuna yatmıştık. Bu hakir, kendimi uyku ile uyanıklık arasında Yemiş İskelesi yakınında, helal ve temiz para ile yapılmış, edilen duaların kabul olduğu Ahi Çelebi Camii’nde gördüm. Derhâl cami kapısı açıldı, tepeden tırnağa silahlı askerlerle, nurlu camiin içi nur yüzlü cemaatle doldu. Sabah namazının sünnetini kılıp salavat-ı şerifeye başladılar.
Evliya Çelebi de minber dibinde oturmuş bu nur yüzlü cemaati seyrederek hayran kalmıştır. Yanındaki nur yüzlü kişiye sorar:
-Benim sultanım, mübarek zatınız kimdir, mübarek isminizi bağışlar mısınız?
Nur yüzlü kişi, sağlığında cennetle müjdelenen on kişiden Ebi Vakkasoğlu Sad olduğunu söyleyince Evliya Çelebi hemen bu kişinin elini öper. Camide sağ tarafta ışıklar içinde oturmakta olan kişileri sorduğunda:
-Onların hepsi peygamber ruhlarıdır, gerideki safta bütün evliya ve asfiya ruhlarıdır. Bunlar Sahabe-i kiram, Muhacirin, Ensar, Erbab-ı suffe, Kerbela şehitleri ve sadıklarıdır. Mihrabın sağında Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer, solunda Hz. Osman ve Hz. Ali vardır, cevabını alır.
Camideki cemaatin hepsi din ulularıdır. Hz. Muhammed ise mihrapta oturmaktadır. Evliya Çelebi bu cemaate müezzinlik yapar. Namaz bitince Ebi Vakkas, Evliya Çelebi’ye tevhit sonrasında hemen kalkıp Hz. Muhammed’in mübarek elini öpüp “Şefaat ya Resulallah” demesini öğütler. Çok heyecanlanan
Evliya Çelebi’yi Ebi Vakkas oğlu Sad, elinden tutarak Hz. Muhammed’in yanına götürür ve:
-Sadık âşıkın ve ümmetinden Evliya kulun şefaatini diler, diye söyleyince daha da heyecanlanan Evliya Çelebi, Hz. Muhammed’in elini öperken “Şefaat ya Resulallah” diyeceği yerde “Seyahat ya Resulallah!” der.
Hazreti Peygamber gülümseyerek:
-Allah’ım şefaati, seyahati ve ziyareti sağlık ve esenlikle kolaylaştır, diye dua ettikten sonra el-Fâtih a der, cemaat de Fâtih a suresini okuyarak bu duaya katılır.
Evliya Çelebi daha sonra camideki bütün mübarek kişilerin ellerini öper, hayır dualarını alır. Dönemin tanınmış rüya yorumcularına rüyasını anlatır. Yorumcular, rüyasının dünyayı gezip dolaşan seyyah olacağı, güzel bir sonla görevini bitirip Hz. Muhammed’in şefaatiyle cennete gireceği anlamına geldiğini söylerler.
İşte böylece Evliya Çelebi, dünyanın en ünlü seyyahı olur…
Gördüklerini, yaşadıklarını, duyduklarını yazıya geçirerek de ünlü eseri Seyahatname’yi yalnızca Türk milletine değil bütün insanlığa bir bilgi hazinesi olarak bırakır.
Kaynak: ŞÜKRÜ HALÛK AKALIN-Seyahatname’den Evliya Çelebi’ye (cu.edu.tr)
Etçi
Babamın köfteci dükkânı vardı, babamın mesleğini sorduklarında, etçi derdik.
Babamın 1982 yılında Eminönü’ndeki köfteci dükkânı, gelen bir başçavuşun tebligatıyla kapatılmıştı.
Babamın cenazesi Fâtih Camii’nden kaldırıldı ve Kozlu Mezarlığı’na gömüldü. Ben Hong Kong’a gittikten 40 gün sonra babam rahmetli olmuştu ve alelacele İstanbul’a gelmiştim. Tek başıma gelmiştim. Cenaze çok kalabalıktı. Annemin, babamın akrabaları, konu komşu hepsi orada toplanmışlardı. Allah rahmet eylesin, babacığım Hong Kong’a gitmemi çok arzulamıştı. Rahatsızdı, kalp rahatsızlığı vardı ama “Ne güzel, oğlumu seçmişler, gitsin tabii ki!” diye annemi de teselli etmişti. Rumeli’den göç eden, elde avuçta hiçbir şeyi olmayan muhacirlerin acılı yaşantısını telafi duygusuyla olsa gerek sürekli, hatta pazar günleri de dükkâna gidip çalışmıştı babacığım.
Koyunbaba’daki Balakar Muhallebicisi eski bir dükkândı. Babam Yavuzselim’deki köşe dükkândan köfteci dükkânı için şambaba kurusu alırdı.
Beşiktaşlılığım babamdan geçmedir. Eve gelir, böyle ortada salonda, masanın üzerinde hesap kitap yapar, sabahları erkenden kalkıp giderdi. Evden Eminönü’ne kadar yürür ve dönüşte de o şekilde gelirdi. Kar kış demeden o dükkânda çalışırdı babacığım. Çok çalışan bir insandı rahmetli. Türk Sanat Müziğini sever, şarkıcıları Müzeyyen, Neşe gibi hep ilk isimleriyle anardı. Onlardan sanki arkadaşlarıymış gibi söz ederdi. Almanya maçına gittiğini hatırlıyorum 70’li yıllarda. Türkiye – Almanya maçı vardı ama yenilmiştik. O maça gittiğini gayet iyi hatırlıyorum. Vatan Apartmanı’na ilk taşındığımızda Beşiktaş’ın maçı vardı. Babam maça gitmişti. İstanbul’a göç ettiklerinde Beşiktaş’ta teyzesinin ahşap konağında babaannem, kız kardeşi, amcamla birlikte oturmaya başlamışlardı. Teyzesinin oğlu Kamuran dayı ile birlikte Serencebey Yokuşu’ndan aşağıya öyle top oynaya oynaya inerlermiş. Babam Bulgaristan’da Levski takımını tutarmış. Renkler siyah beyazmış, tabii ki İstanbul’a gelince Beşiktaş’la buluşması çok güzel bir rastlantı olmuş ve hemen de sevdalısı olmuş.
ŞECERE
Atalardan Çungaryalı
Büyük Asyalı
Küçük Asyalı
Saruhan Kıpçaklı
Menemen Ovalı
Yörük Obalı
Balkan Yörüklü
Rodoplardan
Ustinalı
Doğu Rumelili
Kosoğlulu
Babadan Filibeli
Kosoğlu’lu, Tatarpazarcıklı
Gülbahçeli, Ustina Tütünlü
Paşa Camili
Kervansaraylı
Soydan
Evlâd-ı Fâtihânlı
Yollarda
Ayşekadın Edirneli
7 Temmuz 2018