HomeBEYOND TURKEYASIABüyük Orta Doğu Projesi, Türkiye ve Avrupa-Asya Birliği

Büyük Orta Doğu Projesi, Türkiye ve Avrupa-Asya Birliği

PAZAR UFUKLARI / 2 Ekim 2022

  

 Levent Ağaoğlu

Şair Yazar. 1983 yılından buyana ihracat profesyoneli olarak çalışan Levent Ağaoğlu, 1997-2001 yılları arasında Hong Kong’da yaşadı; yaklaşan Büyük Asya Yüzyılı’nın ayak seslerini duydu hep. İsmail Gaspıralı’nın “Dil’de, Fikir’de; İş’te Birlik” idealinin peşinde koşarak kitap serileri üzerinde çalışıyor; mütefekkir ve müteşebbis gözlem ve birikimlerini yazıya geçiriyor.

İletişim: [email protected]

Büyük Ortadoğu Projesi

1873 yılında ABD’nin kurduğu Naval Institute (Denizcilik Enstitüsü) henüz daha 100.yılını tamamlamamış olan ABD devletinin vizyonunun denizler yani dünya egemenliği olduğu konusunda apaçık bir delildir.

Ardından 1902 yılında yine ABD deniz stratejisti Alfred T.Mahan, Orta Doğu kavramını bugünlere gelecek şekilde yeniden tanımlamıştır.

ABD, Fransa’da organize ettirdiği 1968 gençlik hareketlerinin ardından bu kez 1969 yılında büyük Orta Doğu kavramının nüvelerini ortaya koymaya başlamıştı. Ardından 1980’lerin başlarında Naval Institute ve Carnegie Endowment, Büyük Orta Doğu kavramını birlikte formüle etmişlerdir.

Büyük Ortadoğu haritası

Kaynak:https://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCy%C3%BCk_Orta_Do%C4%9Fu#/media/Dosya:Greater_Middle_East_(orthographic_projection).svg

İkinci Dünya Savaşından sonraki süreçler içerisinde ABD ve Rusya arasında kurulan yumuşama dengesi kapsamında, ülkeler ve bölgeler iki kutuplu dünya tarafından paylaşılmaya başlanmış ve devamında ise Rusya sıcak denizlere inme politikası içerisinde kuzey Afrika’da Mısır merkezli olarak kendisine yer edinmeye başlamıştır. Karşı hareket ABD’den gelerek İhvan hareketi lideri Seyyid Kutub üzerinden Siyasal İslam ideolojisi, türban ve cihat kavramları merkezli olarak ABD tarafından örgütlenmiştir.

Bu kapsamda Mısır da, bu büyük Orta Doğu projesinin ideolojik liderliğini üstlenmiş konumdadır.

İlk aksiyonlar ise bu konuda projenin eşbaşkanı olan Türkiye’de yapılmış, 1971 darbesi, ardından 1980 darbesi ve nihayetinde 1997 darbeleri Büyük Orta Doğu vizyonuna ulaşan yolda köşe taşlarıdır.

“Geniş Orta Doğu konusunu dile getirmeye 1990’lı yıllarda başladılar. 1995’te zaten Rand Corporation’da ‘Greater Middle East’ diye bir bölüm kurdular. Geniş Ortadoğu diye. Bunun tanımını yaparken, Afganistan’dan başladılar ta Kuzey Afrika’yı da içine alan bir hat çizdiler. Kafkasya’nın da bir kısmını aldılar. Yani kuzeye pek çıkmıyorlar, Rusya ile böyle bir kavga içine girmek istemiyorlar. Balkanları da bu işin içine katanlar vardı. Fakat en son Balkan felaketinden sonra Avrupa ile geçici bir anlaşmaya vardılar. Herhalde şu anda Amerika Birleşik Devletleri, Balkanların sadece Romanya, Bulgaristan hattını kontrol etmeye çalışıyor. Çünkü Avrupa’nın Karadeniz’e inmesini böyle engellerim diye düşünüyor. Tabii Büyük OrtaDoğu Projesi’nin merkezinde Türkiye var. Kaynak: Mahir Kaynak. Büyük Orta Doğu Projesi 2005

BOP projesinin uygulamasının hız kazanması George W.Bush’un 2001 yılında iktidara gelmesi ile söz konusu olmuş, 2000’li yıllarda bu proje dörtnala koşmaya başlamış, bölgede iktidarlar değiştirilmiştir. Arap Baharı bu projenin ürünüdür.

“One Minute” hadisesi (2009) ile birlikte projenin Türkiye’de uygulama süreci hızlanmaya başlamış, Türkiye’deki şehirler ve kasabalarda Arap mahalleleri oluşmaya başlamıştır. Kültürleri, gelenek ve görenekleri çok farklı olan bu yapılar Türk toplumu ile bütünleşmemekte, dilimizi öğrenmek konusunda direnç göstermektedirler.

Türkiye ve Avrupa – Asya Birliği

Steppe Belt

Kıtalararası Bozkır Kuşağı Haritası. Sarı Nehir’den Tuna Nehrine

(haritada yeşil ile boyanmış alan Bereketli Hilal bölgesidir. )

Kaynak: The Mummies of Ürümchi Paperback by Elizabeth Wayland Barber  (Author). 1999. https://www.amazon.com/MummiesUrumchiElizabethWaylandBarber/dp/0393320197

Kronolojik olarak önce Asya ve ardından da Avrupa kıtaları, siyasi olarak, Türkiye tarafından oluşturulmuştur. Sarı Nehir boylarından Macaristan içlerindeki Tuna Nehri’ne kadar uzanan Bozkır Kuşağı (aşağıdaki haritadaki sarı renkli kuşak) Türklerin Avrasya’da oluşturdukları birliklerin ana ulaşım güzergâhıdır.

Yine Sarı Nehir başlangıçlı olarak güneyden batıya doğru Gansu Koridoruna doğru uzanarak Doğu Türkistan’daki Tarım Havzasına ulaşan diğer bir güzergâh ise daha da güneye inerek Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasındaki Maveraünnehir havzaları üzerinden Horasan’a ve ardından da İran üzerinden Anadolu Türkiye’sine giriş yapmaktadır. Bu hat daha sonra Avrupa’ya uzanacaktır.

Önce Hunlar ve Göktürkler tarafından Avrasya birlik hareketlerini fiiliyata geçiren Türkler, ardından Selçuklu, Babür ve Osmanlı İmparatorlukları ile aynı misyonu devam ettirmiş, Selçuklular ile Asya’nın bir kısrak başı uzantısı olan Küçük Asya’daki (Anadolu) siyasi birlik oluşumları ardından, birlik vizyonu Osmanlı İmparatorluğu tarafından Avrupa’ya da genişletilmiştir.

Bugünkü Avrupa, siyasi olarak Türkiye tarafından meydana getirilmiş bir oluşumdur. Tuna boyundan ilerleyerek Viyana’ya kadar uzanan çizgide kıta içlerine bir hançer olarak sokulan ve sürekli kanayan yaranın etrafında meydana getirilen karşıt siyasi oluşumun adıdır Avrupa. Dört yüzlü yıllarda Attila ile Roma İmparatorluğu’na son veren Türkler, 1000 yıl sonra 1400’lerde Fatih ile birlikte İstanbul merkezli Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmışlardı.

İstanbul’un alınmasından önceki ve sonraki süreç içerisinde, Türkler, Çanakkale üzerinden Avrupa’ya doğru yol almışlar ve Edirne’de başkentlerini kurmuşlardır Bu dönemde Tuna havzası ülkeleri olan Arnavutluk, Sırbistan, Bosna ve Bulgaristan Türk İmparatorluğu egemenliğine girmiştir zaten.

Cumhuriyet Döneminde Avrasya

Avrasya ile birlik konusundaki ilk çalışmalar kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılmış ve Afganistan, Azerbaycan ve İran özelinde projeler hayata geçirilmiştir. Ayrıca zamanın Sovyetler birliği ile de sıkı dostluk ilişkileri tesis edilmiştir. O zaman Pakistan’ı da içinde barındıran Hindistan zaten devletimizin kuruluşunda büyük yardımlarda bulunmuştu. Balkan Paktı (1934) ve Sadabad Paktı (1937) da Atatürk’ün girişimleri ile hayat bulmuştu.

Atatürk’ten sonra 30 yıl boyunca sessizliğe bürünen bu ilişkiler, Demirel’in siyasi hayata adım atması ile birlikte yeniden canlanmaya başlamış ve Avrasya kavramını Türkiye’nin gündemine getiren siyasi lider Süleyman Demirel olmuştur. Süleyman Demirel’in Avrasya anıları üç ciltlik bir eser ile bir araya getirilmiştir.

Turgut Özal ise “21. yüzyıl bir Türk Asrı olacaktır” vizyonu kapsamında Türkistan ülkelerine açılım başlatmıştır. Turgut Özal’ın Avrasya vizyonu Prof. Dr. Hikmet Özdemir tarafından bir makale ile detaylı olarak incelenmiştir. (Turgut Özal ve Avrasya https://avim.org.tr/public/images/uploads/files/1hikmetozdemir.pdf )

Devamında Bülent Ecevit de aynı uygulamaları devam ettirmiş, çok taraflı dış politika uygulamaları çerçevesinde,1998 yılında Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in (1997-2002) Çin’e açılım politikasını başlatmış, Türkiye Şanghay’da ilk kez konsolosluk açmıştır.

2000’li yılların başlangıcı ile birlikte ise, ABD’nin Büyük Orta Doğu projesine koşut olarak, Türkiye’nin Avrasya vizyonu duraklama devresine girmiş, ABD’nin Büyük OrtaDoğu yaklaşımı ile Rusya’nın Avrasya yaklaşımı Türkiye üzerinden rekabet içerisine girmişlerdir.

2021 yılında Türk Devletleri Teşkilatı kurulmuş olsa da bu teşkilat sınırlı bir Orta Asya coğrafyasını kendine esas almış, Avrasya’nın bütünlüğü ve çeşitliliği söz konusu olmamıştır.

Önemli olan Türkiye’nin bir Avrupa – Asya Birliği vizyonunun kararlaştırılması ve hayata geçirilmesidir. Henüz ortada böyle bir vizyon gözükmemektedir.

Türkiye ve Afrika

1998 yılında Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile başlayan, 2005 yılında Afrika Birliği’ne (AfB) gözlemci üye olmamız ve 2008 yılında ülkemizin AfB tarafından stratejik ortak olarak ilan edilmemizle ivme kazanan çok boyutlu Afrika’ya Açılım Politikamız süreci kapsamında bölge ülkeleriyle başta siyasi ilişkiler olmak üzere ticaret, yatırımlar, kültürel projeler, güvenlik ve askeri işbirliği ve kalkınma projeleri gibi birçok alanda hızlı ilerleme sağlanmıştır.

Başarıyla tamamlanan Afrika’ya Açılım Politikamız yerini 2013 yılı itibariyle Afrika Ortaklık Politikasına bırakmıştır. Kıtayla ilişkilerimizin güçlendirilmesini teminen tüm Afrika ülkelerinde temsilciliklerimizin açılmasına önem verilmektedir. 2002 yılında sadece 12 Büyükelçiliğimiz bulunan Afrika’da faaliyet gösteren Büyükelçilik sayımız 2022 yılında 44’e yükselmiştir.

Öte yandan, Afrika ülkeleri de ülkemizin ilgisine kayıtsız kalmamış, 2008 yılının başında 10 olan Ankara’daki Afrika Büyükelçiliklerinin sayısı 38’e çıkmıştır.

Büyükelçiliklerimizin yanı sıra TİKA, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Anadolu Ajansı, Türk Hava Yolları gibi kurumlarımızla kıtadaki faaliyetlerimiz daha da yaygınlaştırılmıştır.

Güçlenen ilişkilerimizin en somut göstergelerinden biri de gelişen ekonomik ilişkilerimiz ve katlanarak artan ticaret rakamlarıdır. Afrika Kıtası’yla toplam ticaretimiz 2003 yılında 5,4 milyar Dolar seviyesinden, 2021 yılı sonu itibariyle ise 34,5 milyar Dolar seviyesine ulaşmıştır.

Türk müteahhitlik firmalarının üstlendiği proje hacmi hızla büyüyerek Afrika’da 77,8 milyar Dolar düzeyine ulaşmıştır. Dönem itibariyle 45 Afrika ülkesiyle İş Konseyleri bulunmaktadır. (Kaynak: https://www.mfa.gov.tr/turkiye-afrika-iliskileri.tr.mfa)

Türkiye’nin Afrika kıtasındaki etkinliği 21. yüzyılın başlarından itibaren giderek derinleşmeye başlamış ve neticeten ithalatından en fazla pay aldığı kıta Afrika kıtası olmuştur ki ortada Avrupa birliği ile olan gümrük birliği anlaşması benzeri ticareti kolaylaştırıcı bir araç da mevcut değildir. Burada önemli olan husus Afrika’nın hem Akdeniz üzerinden Avrupa ile olan yakınlığı ve hem de Hint Okyanusu üzerinden Asya ile olan yakınlığıdır.

Türkiye’nin üç kıtanın kavşak noktasındaki konumunu değerlendirip, birlik hareketlerine Afrika’yı da dâhil etmesi, 21.yüzyıl içinde nüfus patlaması yaşayan Afrika kıtasındaki güçlü konumunu sürdürmesi ve kıtalararası birlik hareketlerindeki stratejik liderliği açısından önem kazanmaktadır.

Sonuç:

Bizzat içerisinde yer aldığı Avrupa ve Asya kıtalarını birleştirme ve bu şekilde küresel bir barış temin etme vizyon ve misyonundan uzaklaşarak, 8400 km ötedeki bir devletin kendisine ait olan projesinde rol üstlenmek, Türkiye’ye hiçbir değer kazandırmamıştır ve kazandıramayacaktır.

Türkiye bugün artık bir Orta Doğu ülkesi olarak adlandırılmaktadır, Avrupa ülkesi imajını kaybetmiştir. Bu aynı zamanda Asya’da da bir değer ve itibar kaybıdır. Siyasi kimliklerinin oluşumunda birincil olarak rol aldığı Avrupa ve Asya kıtaları kimliğini yitirerek, kıtaları birleştiren yegâne bir kimlikten, bölgesel bir projeye angaje olmak, stratejik sığlıktır.

Proje sahibi ABD’nin konuyu Think Tank’lar (STK) düzeyinde tasarımdan fiiliyata geçirmesine karşın, proje hakkında ülkemizde sadece 2 doktora tezi hazırlanmış olmasına karşın, popüler kitaplar ve komplo teorileri kategorisinde değerlendirebileceğimiz 33 kitabın yayınlanmış olması, SAM – Stratejik Araştırma Merkezleri nezdindeki zaafiyetimizin ve bilimsel ilgisizliğimizin de göstergesidir.

Tarihte Avrupa ile Asya arasında kıtalararası destanlar yazan her iki kıtayı da mimari eserler, yazıtlar ve şehitlikler ile donatan, hem Avrupa’da Üsküp, Prizren’de, hem de Asya’da Kaşgar, Turfan’da dilinde şiirler yazılan Türkler, bu kıtalardaki siyasi birlik hareketlerinden dışlanarak, arafta bırakılmış, parantez içine alınarak, kendileri tarafından projelendirilmeyen bir arabölgede 21.yüzyılın başlarından itibaren pasifize edilmeye başlanmışlardır.

Türkiye, Avrupa ile Asya’nın birlik oluşumlarının arasında kalmış, kararsız bir ülke değildir. Her iki kıtayı binlerce yıl boyunca birleştiren bir tarihi zenginliği zihin gücü ile yeniden fiiliyata geçirerek, zemindeki bu engin mirası, çağımız zamanının ruhuna da dönüştürecektir.

İşte tam da bu bağlamda ülkemizin yabancı dilde Turkey olarak kullanılan resmi isimlendirmesinin, Türkiye olarak değiştirilmiş olması, Türkiye’yi sadece ülkemizin adı olarak değil, ama birlik ve insanlık idealinin peşinden giden bir bilge güç simgesi haline de getirmiştir. (Bkz: Ek.7)

Türkiye artık sadece Türkiye olmanın ötesine de geçmiştir.

Oğuz Kağan destanından içselleştirdiği sınırları olmayan birleşik bir dünya idealini miras edinen Türkiye,  kendi birlik vizyonunu ortaya koymalıdır.  Avrasya kıtasının Avrupa ve Asya alt kıtalarındaki devletler, Türkiye tarafından birleştirilecekleri zamanı beklemektedir.

Bu doğrultuda;

  • Avrupa – Asya Birliği’nin oluşturulması konusunda (ki bu bir Türkiye projesi olmalıdır) adımlar atmaya başlamak,
  • Bu manada eşzamanlı olarak Doğu ve Güneydoğu Avrupa’da (Balkanlar) birleştirici roller üstlenmek, Avrupa Birliği ile yeniden müzakerelere başlamak ve
  • Yine eşzamanlı olarak Şanghay Birliği’ne üyelik başvurusunda bulunmak önem taşımaktadır.

EKLER:

 

1.       ABD, 28 ŞUBAT SÜRECINDE ROL ALDI MI?

2.       “ORTA DOĞU” TERİMİ

3.       NAVAL INSTITUTE, ABD: (Dericilik Enstitüsü)

4.       TÜRKİYE’DE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ HAKKINDA YAYIMLANMIŞ KİTAPLAR (2004-2022)

5.       YAZARLAR: TÜRKİYE’DE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ HAKKINDA YAYIMLANMIŞ KİTAPLAR (2004-2022)

6.       TÜRKİYE’DE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ HAKKINDA HAZIRLANMIŞ DOKTORA TEZLERİ

7.       TÜRKİYE’LER

 

  1. ABD, 28 ŞUBAT SÜRECINDE ROL ALDI MI?

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher’ın 1996’da bazı büyükelçiliklere-NATO misyonuna gönderdiği Gizli mesajla 28 Şubat süreci başladı sinyali verdiği ortaya çıktı. Bu belgede şunlar ifade edilmektedir:

“Departmanımız, Türk Hükümetinin milli eğilimlerinden ve Başbakan Erbakan’ın ideolojisinden ilham alarak dış politikayı Batı’dan ayırıp Arap ve Müslüman dünyasına doğru yeniden yönlendirmesinden dolayı derin endişe içerisindedir.

Kanaatimizce Türkiye’nin İran, Irak, Libya, Nijerya ve Sudan ile bağlarını kuvvetlendirme konusundaki mevcut tutumu, bizim milli menfaatlerimize aykırıdır (düşmancadır).

  1. “ORTA DOĞU” TERİMİ

1850’lerde İngiliz Hindistan Ofisi’nde ortaya çıkmış olabilir.  Bununla birlikte, Amerikan deniz stratejisti Alfred Thayer Mahan’ın 1902’de “Arabistan ile Hindistan arasındaki bölgeyi belirtmek” için bu terimi kullanmasıyla daha yaygın olarak bilinir hale geldi .

Bu süre zarfında İngiliz ve Rus İmparatorlukları Orta Asya’da nüfuz elde etmek için rekabet ediyorlardı, bu rekabet Büyük Oyun olarak bilinecekti. Mahan sadece bölgenin stratejik önemini değil, aynı zamanda merkezi Basra Körfezi’nin de önemini fark etti.

Basra Körfezi’ni çevreleyen bölgeyi Ortadoğu olarak nitelendirdi ve Mısır’ın Süveyş Kanalı’ndan sonra, Rusların İngiliz Hindistan’a doğru ilerlemesini engellemek için İngiltere’nin kontrol etmesi gereken en önemli geçit olduğunu söyledi.

Mahan terimi ilk olarak Eylül 1902’de bir İngiliz dergisi olan National Review’da yayınlanan “The Basra Gulf and International Relations” adlı makalesinde kullanmıştır.  Orta Doğu, eğer görmediğim bir terimi benimsersem, bir gün onun Malta’sına ve Cebelitarık’a ihtiyacı olacak; her ikisinin de Basra Körfezi’nde olacağı sonucu çıkmaz. Deniz Kuvvetleri, geçici görevsizlik ayrıcalığını beraberinde taşıyan hareketlilik niteliğine sahiptir; ancak her operasyon sahnesinde, yerleşik onarım, tedarik ve felaket durumunda güvenlik üslerini bulması gerekir. İngiliz Donanması, fırsat ortaya çıkarsa Aden , Hindistan ve Basra Körfezi hakkında yoğunlaşma olanağına sahip olmalıdır.

Kaynak:  Wikipedia https://en.wikipedia.org/wiki/Middle_East

3. NAVAL INSTITUTE, ABD: (Denizcilik Enstitüsü)

Merkezi Annapolis , Maryland’de bulunan Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetleri Enstitüsü ( USNI ), ulusal savunma ve güvenlik konularının tartışılması için bağımsız, tarafsız forumlar sunmaya çalışan özel, kar amacı gütmeyen , profesyonel bir askeri birliktir. Dergi ve kitap yayınlamanın yanı sıra, Deniz Enstitüsü birkaç yıllık konferanslar düzenlemektedir.  1873’te kurulan Donanma Enstitüsü, 2020’de çoğunlukla Birleşik Devletler Donanması, Deniz Piyadeleri ve Sahil Güvenlik’in aktif ve emekli personeli olan “neredeyse 50.000 üye” olduğunu iddia etti.

Örgütün ayrıca 90’dan fazla ülkede üyesi bulunmaktadır. Kuruluşun, 1936 Kongre Yasası tarafından verilen izinle Deniz Harp Okulu’nun temellerine dayanmasına rağmen, Birleşik Devletler Deniz Harp Okulu veya ABD Donanması ile resmi veya finansman bağları yoktur.

Deniz Kuvvetleri Enstitüsü’nün misyonu “deniz gücü ve küresel güvenlik için kritik olan diğer konular hakkında profesyonel, edebi ve bilimsel anlayışı geliştirmek için okumaya, düşünmeye, konuşmaya ve yazmaya cesaret edenler için bağımsız bir forum sağlamaktır “. Enstitünün ayrıca “en iyi Deniz Kuvvetleri, Deniz Piyadeleri ve Sahil Güvenliği arayanlara ses verme” vizyonu vardır.

Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/United_States_Naval_Institute

  1. TÜRKİYE’DE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ HAKKINDA YAYIMLANMIŞ KİTAPLAR (2004-2022)

 

Kaynak: http://www.millikutuphane.gov.tr/

5. YAZARLAR: TÜRKİYE’DE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ HAKKINDA YAYIMLANMIŞ KİTAPLAR (2004-2022)

 

Kaynak: http://www.millikutuphane.gov.tr/

6. TÜRKİYE’DE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ HAKKINDA HAZIRLANMIŞ DOKTORA TEZLERİ

 7.  TÜRKİYE’LER

Türk adının bilim çevrelerince kabul edilen ilk kullanımı MS 1. yüzyılda Pomponius Mela ve Plinius adlı Romalı tarihçilerce kaydedilmiştir. Azak’ın doğusunda yaşayan insanlar Turcae/Tyrcae adı ile kayda geçmiştir. “Türk” sözcüğüne yakın ifadeler Çin kaynaklarında M.Ö. 3. yüzyılda geçmektedir. Bizans kaynaklarında iki tane Türkiye’den (Tourkia) bahsedilmektedir birincisi “batı Türkiye” ki bugünkü Macaristan topraklarıdır.

Yavitsas pistos krales Türkiyas
Türkiye’nin Sadık Kralı YagBuca’ya, Geyza’ya.

Kaynak:

Diğeri ise “doğu Türkiye” ve bugünkü Ukrayna topraklarıdır. Bu devletler Doğu Türkiye olarak bahsedilen Hazar devletidir, 651-983 yılları arasında ağırlıklı olarak Ukrayna’nın tamamını kapsayacak şekilde o topraklarda egemenlik sağlamıştır.

Buradan çıkan diğer bir netice ise batı Türkiye olarak adlandırılan Macaristan, doğu Türkiye olarak adlandırılan Ukrayna ve yine Devlet it Türkiye olarak adlandırılan güney Mısır’daki Türk devletlerinin hepsi Kıpçak Türkleri kökenlidir.

Bizlere unutturulmuş olan tarihimizle ilgili bilgileri tekrar hatırladıkça yeniledikçe gerçeklerin geç de olsa farkına varmaktayız.

Türkiye’ler: İsminde Türk ismi geçen devletler.

 

Kaynak: https://www.facebook.com/haritalariseviyorum/photos/a.114116196642626/352614352792808/?type=3

  1. Turcae (Herodot, MÖ. 500)
  2. Tyrcae (Pomponius, Plinius MS.1.yy)
  3. Tourkia (Khazaria) (Bizans kaynakları) MS 650: “Doğu Türkiye” ismi Bizanslılar tarafından Hazarlara verilmiş bir isim.
  4. Tourkia (Hungary) (Bizans kaynakları) MS 650: “Batı Türkiye” ismi Bizanslılar tarafından Macarlara verilmiş bir isim.
  5. Turchia (MS 1200, İtalyanca)
  6. Devlet it Türkiye (MS.1250 Mısır): “Al-Dawlat al-Turkiyya” (Türkiye Devleti) Memlüklere verilen bir isim.
  7. Tujue (Çince):
  8. “Türkistan” ismi Fars kaynaklarında, “Tujue” ismi Çin kaynaklarında,
  9. “Türük el” ismi ise Bilge Kağan Anıtı’nda geçen bir isim.
  10. “Turcarum Imperium” (Türk İmparatorluğu ve türevleri) ismi Avrupalılar tarafından Osmanlı İmparatorluğuna verilmiş bir isim. Osmanlılar bu ismi her ne kadar kullanmasa da 19. yüzyıldan itibaren “Türkiye” ismini kullanmışlardır.
  11. Türkiye (1923)

 

 T Ü R K İ Y E   V İ Z Y O N U

 

 

 

 

 

 

 

 

 

E-Posta Bültenimize Bekliyoruz.
Haftalık olarak, sizinle tüm içeriklerimizi e-posta yoluyla paylaşıyoruz.
icon
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular