HomeMAINÇin, Hindistan, İran ve Türkler

Çin, Hindistan, İran ve Türkler

Türkler iç Asya ve doğu Asya topraklarında binlerce yıl boyunca faal olmuşlardı. Neticede İç Asya Türkistan’a dönüşürken, Türkler Doğu Asya topraklarını terk etmek durumunda kalmışlardır. Devlet ve din fikriyatını Türklerden alan Çinliler ise devasa topraklara sahip bir İmparatorluğa dönüşmüşler ve 20. yüzyılın ikinci yarısında İmparatorluktan Halk Cumhuriyeti’ne ve Komünizme geçerek Birleşmiş Milletler bünyesindeki 5 hakim güçten birisi haline gelmişlerdir.

Çin’i simgeleyen milattan önceki asırlardan itibaren inşa etmeye başladıkları Çin Seddi (Büyük Duvar; Great Wall) ve bu sayede üstün saydıkları ırklarını diğer ırklardan ve dinlerden soyutlama yoluna gitmişlerdir. 1978 yılından itibaren ise 50 yıllık bir plan çerçevesinde dünyaya açılma politikası izleyerek 2028 yılında Dünya lideri olmayı hedeflemişlerdir.

Çinliler, burada bir çelişki olarak gözüken kapalılık ve açıklık kavramlarının dengesini yerli yerine oturtmuşlardır. İşte Çin bilgeliği budur. Tonyukuk önderliğinde, Çinliler tarafından asimile edileceklerinin farkında olan Türkler ise “al atını ver tımarımı” düşüncesi ile yollara dökülmüşler ve bugün dünyanın en stratejik beş deniz bölgesinde Anadolu ve Balkan yarımadalarında, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının birleştiği bir noktada konumlanmışlardı.

Türkler Hindistan‘da ise Milat’tan önceki asırlardan başlayarak Akhunlardan ve Kuşanlardan itibaren Hindistan‘daki ana yönetici unsur haline gelmişler ve dillerini bu alt kıtada Orduca şeklinde sentez bir dil olarak ona bir iletişim unsuru haline getirmişlerdir. Alt kıtadaki Türklerin varlığı İngilizlerin gözünden kaçmamış ve 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Osmanlı İmparatorluğu’na yaptıklarını eşzamanlı olarak Hint kıtasında da yapmaya başlamışlar ve Türkleri alt kıtadan çıkarmışlardır. Çıkarılan sadece Türklerin varlıkları değil dilleridir ve yerine İngilizceyi Hindistan’ın ana iletişim dili haline getirmişlerdir.

Hindistan ise 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Çin’den farklı bir yol izleyerek sanayileşme aşamasını sıçrayıp atlayarak o zahmetlere katlanmaksızın küresel bir güç haline gelme yolundadır. Sanırım ki yakın gelecekte BM5’in içerisine dahil olacaklardır. Bağımsızlıklarını kazanma sürecinde İngilizler tarafından Pakistan, Hindistan daha sonra da Bengladeş şeklinde üçe bölünen Hint alt kıtası gerçeği karşısında Türkiye, bu kez de din temelli olarak Hindistan‘dan uzaklaşmış, Pakistan ve Bengladeş ile yakınlaşmıştı. Göz ardı edilen jeopolitik gerçeklik ise Hint alt kıtasının, kuzeyinde Türkistan ülkelerinin yer aldığı doğrusu idi. Bu çok önemli stratejik bir yanlıştır devletlerin stratejilerinde din hiçbir zaman ona başat bir unsur değildir, önemli olan dildir.

Tarihte bugün Türkistan dediğimiz bölge aslında İranlılar için ve anayurt iken, Çin baskısından koparak gelen Türkler, bu coğrafyayı Türkleştirmişler ve ardından bugünkü İran coğrafyasına inerek bu coğrafyayı da Türkleştirmişlerdi. Bugün İran nüfusunun %70’i Türklerden ibarettir. Başta İran Azerileri olmak üzere Türkmenler, Kaşkaylar, Horasan Türkleri, Halaçlar, Sungurlar, Ebiverdiler, Kazaklar ve Özbekler gibi Türk dilli halklar İran’ın belirli bölgelerinde yaşamaktadırlar.

Türk boyları İran nüfusunun ana unsurlarıdır.  Zaman içerisinde Türklerin güçsüzleştirilmesi adına burada Şiilik adında bir din icat edilmiş, bugün aynen Türkiye’de yapılmak istendiği gibi, Türkler din bazında bölünmüşlerdir. Çin Seddi örneğinde gördüğümüz gibi adeta bir Acem Seddi yaratılmış ve Türkiye ile Türkistan arasına yerleştirilmişti. Maksat Türklerin Birliği’nin engellenmesidir. Bu konuda BM5 Güçleri müttefiktir.

Türkler sadece Avrupa’dan değil ama Asya’dan da dışlanmak istenmektedirler. BM5 güçlerinin üç tanesi Batı gücü ABD, Fransa, İngiltere, diğer iki tanesi ise Asya gücüdür, Rusya ve Çin. Bunlara Hindistan da yakın gelecekte dahil olacaktır. Türkler açısından bakıldığında doğu ile batıyı ayıran Avrupa’daki Berlin Duvarı kendileri söz konusu olduğunda halen dimdik ayaktadır.

Bu durumda Çin Seddi, Acem Seddi, Berlin Duvarı şeklinde karşılarına çıkarılan üç devasa duvara karşı Türkler nasıl bir strateji izlemelidirler?.

Tarihsel derinlik bazında zaman boyutu, Türklerin bulundukları coğrafyalar bazında zemin boyutu ve bu tecrübelerden yola çıkıp inşa edilecek bir zihin boyutunda değerlendirdiğimizde, çıkış noktası olarak izlenilmesi gereken rota binlerce yıl boyunca merkezinde yer aldıkları büyük Akdeniz Havzası‘nda bir birlik oluşturmak şeklinde gözükmektedir.

Türklere karşı inşa edilen söz konusu üç duvar Akdeniz havzasında işlevsel değildir ve ne Çin, ne Rusya, ne Hindistan, ne İran, ne Batı Avrupa, ne de ABD, büyük Akdeniz havzasında tarihten gelen bir güç değildirler, mekanda değildirler, Akdeniz Havzasında sadece işgalci olarak bulunabilirler.

21. yüzyılın ilk çeyreği sonlarına doğru devrimci bir atılımla kurdukları cumhuriyetin 100. yılını tamamlayan Türkler, ikinci yüzyıl hedefi olarak söz konusu birliği gündemlerinin ana maddesi haline getirmek durumundadırlar.

E-Posta Bültenimize Bekliyoruz.
Haftalık olarak, sizinle tüm içeriklerimizi e-posta yoluyla paylaşıyoruz.
icon
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular