Çin-Türk dünya görüşü olarak Taoculuk ve Renkler Çin-Türk dünya görüşü olarak Taoculuk ve Renkler Çin-Türk dünya görüşü olarak Taoculuk ve Renkler Çin-Türk dünya görüşü olarak Taoculuk ve Renkler
Harita: Sarı Nehir Antik Uygarlığı (MÖ 2000 – MÖ 1027)
Taocu düşüncenin felsefenin kurucusu Lao Tzu ile İslamiyetin kurucusu Hazreti Muhammed arasında 1000 yıl süre vardır.
Yaratılış Düşüncesi
- Su Kara Kuzey
- Ateş Kızıl Güney
- Ağaç Gök Doğu
- Maden Ak Batı
- Toprak Sarı Merkez
( Bu evrende üstteki gök parlaktır.)
Altın yagız yir kararıg titir.
( Altta yağız yer karanlıktır.)
Kün tengri yaruk titir, Ay tengri kararıg titir.
( Güneş tanrısı parlaktır, Ay tanrısı karanlıktır.)
Oot yaruk titir, suv kararıg titir.
(Ateş parlaktır, su karanlıktır.)
Er yaruk titir, tişi kararıg titir.
( Er parlaktır, dişi karanlıktır.)
Bu yirli-tengrili, tişili-irkekli bir gerü kavışıp,
kamag tınlıglı-tınsızlı , iki türlü ed toğar, belürür.
( Bu yerli-göklü, dişili-erkekli (ilkeler) kavuşursa,
bütün canlı-cansız, iki türlü varlık doğar, belirir.)
Künli aylı karışı-kavışu yoriyor.
( Güneş ve ay karışıp, kavuşarak yol almaktadır.)
Ötrü yaylı, kışlı tört öd bolur.
( Bundan ötürü yazlı-kışlı dört mevsim olur.)
Tört öd içinte yana ikirer öd adrılır.
sekiz yangı kün bolur.
( Dört mevsim içinde yine ikişer zamana ayrılıp,
sekiz yenigün doğar.)
Dr. Emel Esin bu metni, Burkancı ( Budist) Uygurların kutsal kitabı Altun Yaruk’tan alıntılayarak, kitabına eklemiştir. Sebebi ise her ne kadar Altun Yaruk, Burkancılık (Budistlik) ile ilgili bir yapıt ta olsa yapılan alıntının tamamı Taoculuk ile ilgilidir yani Dr. Esin’e göre Türk-Çin dünya görüşü ile ilgilidir!
Dr. Emel Esin’e göre Kuzey Çin’de Şang Sülalesi döneminde Ti (Gök Tanrısı) ve Doğa Güçleri ile Ata Ruhlarına inanılırken Batı’dan Çin’e gelen ve Eberhard’a göre Pro-Türk olan Çu Hanedanı (M.Ö. 1059- 249)döneminde Çu Evrenbilimi ( Kozmolojisi) ortaya çıkmıştı.
“ Çu ayinlerini Çin’e getiren sülalenin kurucu Fatih Wu idi. (M.Ö. 1100)”
Dr. Emel Esin’e göre Çin’in kuzeyi ile batısında yaşayan Hu boylarının da Çular ile aynı dönemde aynı evrenbilime sahiplerdi.
Çu ve Hularda bu dönemde “Evrenselcilik” ikiye ayrılmıştır; Taoculuk ve Konfüçyusçuluk.
Taoculuk, evrenselci düşünceleri devlet idaresine yaymayan bireyçi görüşü, Konfüçyusçuluk ise merkeziyetçi devlet dinini uygulamaya olanak sağlayan görüşü kabul etmişti.
Yazar, her iki geleneğin de Doğu Hunları’nın siyasal ve kültürel geleneğini izleyen Gök-Türk Kağanlığı çevresinde bulduğunu da belirterek eklemiş:
” Kök-Türklerin Aşina( A-shih-na) boyunun IV. y.y.da yaşadığı P’ing-Liang’da (tarih sahnesine ilk çıktığı zaman)Yaşıl-ögüz Irmağı’nın batısındaki Taocu Türbe olan bir dağın civarında yaşamaktaydı.”
Türklerin dinamizminde hareketliliğinde ilk önce Batı’da Gansu koridoru (Pingliang) ve ardından Turfan öndegelirken, doğu ve güneyde yeralan Ordos -Shanxi bölgesi( Dingxiang-Yuzhong-Sarı Irmak Büklümü) nde güçlenir ve nihayetinde Tonyukuk ile kuzeye Orhun-Ötüken bölgesine hareketlenirler ve II.Kadim Türk Devleti dönemine geçerler.
Kök-Türk metinlerinde de Taoculuk’taki iki ilke vardı; Tengri ( Gök) ve İduk Yağız Yer (Iduk:Kutsal).
İkili İlkecilik, evrensel ve iki karşıt ama tamamlayıcı ilkeyi içeriyordu, bu yönü ile Zerdüşt ve Mani dinlerindeki Işık ve Karanlık olarak adlandırılan birbirlerine düşman ikili ilkeden farklı yorumlanıyordu ve herhangi bir ahlaki anlam verilmiyordu.
Bu nedenle Mani Rahipleri, Türklerden, ” iyi ve kötü, göksel (shen) ve aşağı ruhlar(kuei) arasında fark gözetmeden bütün ruhlara taptıkları için” şikayetçilerdi.
Aynı nedenle 762’de Mani Dini’ni kabul eden Uygur Türkleri, dine girişte tövbe edip, aşağı ruhlara kurban vermeyeceklerine yemin ederlerdi ve bu nedenle de aşağı ruh ( Kuei) heykellerini yakmışlardı.
Türkler ve Çinliler tarafından kabul edilen karşıt ama tamamlayıcı olan evrenselci ikili ilkeciliğe göre doğanın her yönü kutsaldır, iyilik haline varmak için ise doğa güçleri ile uyum içinde yaşamak ve tüm bu güçlerin kut’unu kazanmak gerekirdi. Kut’un belirmesi ve ödülü ise Başarı idi.
Dr. Emel Esin, Çu evrenselciğine ait terimlerin çoğunun Türkçe karşılığının bulunmasının, yanı kavramların Türklerde de var olduğunu kanıtladığını sayfa 21’de dile getirmiş.
Dr. Emel Esin’in gözünden Çin-Türk dünya görüşü olarak adlandırdığı Taoculuk’un ne olduğuna bakalım:
Tao: Niteliği anlaşılamayan ilk neden ( Yol, yöntem)
Yokluk( Adem): Tao’dan doğar.
İlk Monad( Tek Varlık/ Tao-chi): Yokluktan doğar; ( Biçim, nefes, madde potansiyeli taşır)
Kararıg ( Karanlık)-Yaruk ( Işık, Aydınlık, Parlaklık) /( Yin-Yang) : İlk varlıktaki ilkelerin harekete geçmesi ile doğar.
Beş Unsur : Kararıg-Yaruk ilkelerinin ana ve ataya benzetilen nefesleri, sekiz yönden esen rüzgarla birleşir ve beş unsur doğar; su, ateş, ağaç, maden, toprak.
Toprak: Kararıg ilkesi, Yer-su, Merkez, Sarı( Türklerde ayrıca “Yağız), Sarıg Orungulug ( Sarı Bayraklı/Zuhal/ Satürn),
Ağaç: Doğu, Bahar, Sabah, Gök Rengi, Kök-luu(Ejder) Yıldız Takımı, Igaç-yultuz (Ağaç Yıldızı/ Ongay /Jüpiter), Kuş/Nia Yıldızının Zirve Görünüşü
Ateş: Güney ( Gün ortası: güneşin tepede göründüğü yön), öğle, yaz, kızıl, Kızıl-Sakızgan(Saksağan) Yıldız Takımı, Oot Yıldız (Mars), Yazın gökyüzünde tepede görünen Kök-luu Yıldızının kalbi Sin Yıldızı ( Antares)
Maden : Batı, Akşam, Sonbahar, Ak ( ve lekeli beyaz), Ak-bars Yıldız Takımı, Venüs ( Erlik adlı bir alp olarak hayal edilen.), Sonbahar ekinoksunda göğün en tepesinde gözüken Kara-alp (Hü) Yıldız Takımı
Su: Kuzey Tün-ortası ( gece yarısı), Kış, Kara-yılan Yıldız Takımı, Merkür (Suv/Su Yıldızı/Utarit), Kışın zirvede gözüken Ülker Yıldız( Çince Mao)
Türklerin de kabul ettiği evrensel yasalara göre işte böyle tüm bu unsurlar, yönler, dört büyük yıldız takımı, renkler, gezegenler, mevsimler ve günün evreleri birbirleri ile ilişkili idi.
Türklerin de kabul ettiği en eski Çin Astrolojisi, yıldızları yedili takımlardan oluşan dört gruba ayrılırdı, Türkler için sözkonusu dört büyük yıldız takımı şunlar idi: Kök-luu ( Gök-Ejder), Kızıl Sakızgan(Saksağan), Ak-bars, Kara-yılan
Kurban yapılırken de Taocu ilkeler geçerli idi:
“Göksel Tanrılara ( Güneş, Ay, Yıldız) ateşte yakılmış ve/veya pişirilmiş, Su Ruhlarına boğulan, Yer Ruhlarına gömülen kurbanlar, Gök ve Yer Tanrılarına kan, Atalara ise çiğ et sunulurdu.”
Göğe kızıl, yere kara renkli kurbanlar verilir. Yer-su ruhları içinse bulundukları yönün rengine göre hayvanlar bulunurdu, eğer gereken renkte kurban bulunamazsa boyanırdı.
İnsanlarda ise ölümden sonra Kararıg ilkesine ait olan Et-öz ( Beden/Don) yeraltına giderken, Parlak ilkesine ait olan Isıg-Öz ( Sıcak Ruh) ise Göğe uçuyordu.
M.S. 2. y.y.’da kaydedilmeye başlayan inanca göre “ruhlar, buhar veya turna şekline girip” göğe uçarlarmış. Çinlilerin derlediği bir Gök-Türk Söylencesi’nde ise ” bir oğlu beyaz kuğu şekline girdi” ifadesi vardır. Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacip ölüme yaklaştığını hissettiğini “Saçım Sungur tüyü gibi oldu, kuğu başıma kondu yaşım yetti” şeklinde ifade ediyordu…
Tüm bu bilgiler Dr. Emel Esin’in “ Türk Kozmolojisi’ne Giriş” adlı kitabındaki yüzlerce bilgiden ancak bir kısmını oluşturuyor. Dr. Emel Esin’in kitabını, DerKi Forum’da tanıtmak için kullandığım “ Türkiye’nin Tolkien’i Emel Esin” adlı yazıda Hikmet Temel Akarsu, söz konusu kitaba edebiyat açısından bakarak şöyle yazmıştı:
“Emel Esin gibi değerli akademisyenlerin bize armağan ettiği dağarlarından yararlanarak kuracağımız mitsel dizgelerle kendi kültürümüzün ve toplumumuzun zengin öyküsünü fantezi dünyasının olanaklarıyla birleştirsek çok ama çok daha saygın bir edebiyat galaksisi oluşturmaz mıyız?
İşin daha da ilginç yanı şu ki; Ortaçağ’ın ‘zavallı’ Haçlılar’ı ile kıyaslandığında olağanüstü büyük zenginliğe sahip bir kültürümüz, tarihimiz ve ideolojimiz vardır.
Düşününüz:
Şamanlar, kurtlar, ejderhalar, Çinliler, kötü ruhlar, kağanlar, obalar, süvariler, kılıç, kalkan üstadı koca bir kavim…
Tarih boyunca at üstünde yaşamış… Bu referanslardan edinilecek dizgelerle dünya çapında fanteziler yazmak, süblimasyonlar yaratmak ve insanlığa armağan etmek varken, bu milleti ‘harem, hadım, halayık’ üçgenine hapsetmek caiz midir?…”
Alıntıdan “tarih boyunca at üstünde yaşamış” bölümünü çıkarıp, gerisine tamamı ile katılıyorum. Çıkarma sebebim ise Orta Asya’nın bir zamanlar yerleşik uygarlıklara ev sahipliği yaptığının ezoterik kaynaklarda geçmesi. Kazım Mirşan’ın da bu yönde iddiaları vardır. Bilgilerinin bir kısmını özetlemeye çalıştığım kitap, ilgili yayınevi tarafından Dr. Emel Esin’in 1979 yılında yayınlanan bir makalesidir. O dönemden bu döneme yeni bilgiler, bulgular edinilmiş olabilir, o nedenle kitabı da buna göre değerlendirmek gerekir.
Ama 1979 yılında yazılmış bir makaleden ortaya çıkarılan bu kitap çoğu konuda düşüncemizi beslemeye yetiyor.
Ve Taocu geleneğin Anadolu’ya taşındığını da çeşitli geleneklerle görüyoruz.
Yönlerle renkleri ilişkilendiren Taoculuk gereği Batı Denizi’ne Akdeniz, Kuzey-Denizi’ne Karadeniz, Güneydeki büyük gölü Kızıldeniz olarak adlandırmışız ve Türkmen-Yörük boylarından bir tanesi zamanında Yeşil-Irmak’ın batısında yerleşmiş olmalı ki, o ırmağımıza Doğu-Irmağı anlamına gelen Yeşil-Irmak adını vermişler.
Kızılırmak ve Kızıldağ ise adını Taocu gelenekten değil, o bölgede daha önce beylik kurmuş olan Kızıl Oğuzlar adlı Türkmen Boyu’ndan almıştır.
Yine Türkmen ve Yörük listelerinin yer aldığı kitaplara baktığınızda aşiretler de kendi içlerinde renklerle ayrılırlar.
Örneğin Osmanlı’nın içinden çıktığı Kayı Boyu’na mensup Karakeçili Aşireti’nin yanı sıra Kızılkeçili Akkeçili ve Sarıkeçili adında Keçili aşiretleri de vardır.
Belli ki Keçili Aşireti büyüyünce yön-renk ilişkisi gereğince kollara ayrılmıştır. Eğer soyadınızı, 1934 Soyadı Kanunu ile rastgele değil de aile lakabı üzerinden aldıysanız ve soyadınızda renk adı geçiyorsa, sizin atalarınızın da aynı geleneği uyguladığı anlamına gelir.
Taoculuğun, Orta Asya’dan binlerce km uzakta, Türk boylarının örgütleniş düzeninde ve yer adlarında kendini göstermiş olması Dr. Emel Esin’in kitabını okuduktan sonra bana hiç şaşırtıcı gelmiyor. Ancak bu kitabı Oğuz Han Söylencesi’ndeki Metafizik Öğreti 1-2 başlıklı yazılarımdan önce okumuş olsam, o yazılarımı daha sağlam temeller üzerine inşa edebilirdim. O yazılarda da Oğuz Han Söylencesi’ndeki Yin-Yang daha doğrusu Kararıg-Yaruk Simgeciliğinin nasıl kullanıldığını anlatıyordum. Tabii yazılarımda gösterdiğim Bilinen Taoculuk ile Oğuz Han Söylencesi’ndeki arasındaki ayrım hala duruyor; ezoterik simgeciliğe göre yaptığım tespitte Oğuz Simgesinin açılımından faydalanarak, Oğuzların, Tao’yu da yaratan bir Tanrı’ya inanmış olmaları gerektiğini yazmıştım. İlginç olan Oğuzcu geleneğin taşıyıcıları olmaları gereken boylar da zamanla Taoculuğun etkisi altına girerek, Oğuz’un simgesel anlatımını yitirmişler.
Konu ile ilgili Önerilen Makaleler:
1-) Türkiye’nin Tolkien’i Emel Esin – Hikmet Temel Akarsu
https://www.derki.com/forum/viewtopic.php?f=35&t=294
2-) Altun Yaruk – Doç. Dr. Ebulfeyzkulu AMANOĞLU
http://www.kazakhan.org/file/tercumeler/ALTINYARIKBILIG.pdf
3-) Türk Halk Edebiyatı’nda Turna Motifi – Şükran Elçin
http://www.hbektasveli.gazi.edu.tr/dergi_dosyalar/28-43-56.pdf
4-) Yeryüzü Kökenli Bir Uygulama Olarak Taoculuk, Çeviri Güneş Davenport
http://www.hermetics.org/Tao.html
5-) Jampa Mackenzie Stewart, Taocu Uygulamanın Temelleri, Çeviri: Güneş Davenport
http://www.hermetics.org/Taocu.html
TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER VE İFADE ETTİKLERİ ANLAMLAR
Hazırlayan: ELVİN YILDIRIM
T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ