HomeMAINDenizcilik Stratejileri: Arktik Okyanusu ve Türk Dünyasına sunduğu fırsatlar

Denizcilik Stratejileri: Arktik Okyanusu ve Türk Dünyasına sunduğu fırsatlar

                                    Anahtar Kelimeler:

Arktik Okyanusu. Arktik Çağ. Arktik Yol. Türk Dünyası. ABD. Rusya. Çin. Türk Halkları. Altay Dilleri. Kuzey-Güney Diyaloğu. Avrasya Bütünleşmesi. Arktik Stratejik Üçgeni. Sibirya. Türk halkları. Turan Coğrafyası

ÖZET

  1. Turan coğrafyası ülkeleri için üç değişken ön plana çıkmaktadır. Altay dilleri dildaşlığı, kuzey güney diyaloğu ve Arktik Okyanusu’nda en uzun kıyılara sahip olan Rusya.“Turan” teorisi altında birleşen “Altay” ve Ural dilleri bizi okyanuslara ve kıyılarına ulaştırıyor. Din üzerinden gittiğimiz zaman ise Ortadoğu batağına saplanıyoruz.
  2. Arktik Okyanusu’nun komşuluğunu etkileşim alanı içerisinde yer alan Pasifik Okyanusundaki ülkelerde Altay dil ailesinden 230 milyon nüfus yaşamaktadır. Ayrıca Arktik bölgedeki Sibirya coğrafyasında ve sub-Arktik bölgelerindeki Türkistan ülkelerinde 140 milyon Türk nüfus yaşar iken, Kuzey Avrupa ülkelerinden Finlandiya, Estonya ve Macaristan’da da Altay dilli nüfuslar yaşamaktadır. Toplamda 455 milyon nüfus barındıran Altay Dil ailesi ülkeleri Avrasya bütünlüğündeki Pasifik, Sibirya, Türkistan bölgelerinin Arktik Çağı’ndaki asal unsurlarıdır. Sözkonusu olan AB ülkeleri büyüklüğündeki bir nüfustur ve Avrupa izolasyonculuğunun karşıtıdır. 
  3. İkinci Dünya Savaşı’ndan yoğunlaşmaya başlayan Pasifik Çağı olgusu yanına bu kez de Arktik çağı eklenecektir. Berlin Duvarının yıkılışı (1989) ile başlayan küreselleşme sürecinde 30 yılı aşkındır denizler ve dünya hegemonyasını katmerlendiren ABD’nin dünyadaki tek kutupluluğunun sonunu da kuzey kutup dairesinde eriyen buzullar getirecek.
  4. Türk halklarından Dolganlar ve Yakutlar (Sahalar) Arktik Okyanusu kıyılarında yaşamaktadırlar ve Tiksi limanı da Yakutistan Cumhuriyeti içerisinde yer almaktadır.
  5. Arktik ve sub-Arktik olarak tanımlayacağımız bölge içerisinde Türk halklarının ya da Türkçe konuşan halkların yaşadığı bilinmektedir. Bu bölge siyasi olarak Rusya Federasyonu toprakları içinde Sibirya dediğimiz bölgeye tekabül etmektedir.
  6. Günümüz Sibirya’sında hâlâ Türk dilinin çeşitli diyalektlerini konuşan halklar bulunmaktadır: “Altaylılar, Kazaklar, Soyotlar, Sibirya Tatarları, Tofalar, Tuvalar, Hakaslar, Çulımlar, Şorlar, Yakutlar, Dolganlar” bu halklar arasında yer almaktadır.
  7. Türk Devletler Teşkilatı kanalıyla Türkistan ülkelerinin Arktik Okyanusu’na ulaşımları konusunda Rusya ile birlikte projeler geliştirilmelidir. Türkistan ve Rusya’daki Türk halklarının bulundukları, yerleştikleri coğrafyalarda İrtiş nehri gibi, Yenisey nehri gibi Arktik Okyanusu’na ulaşan büyük nehirler söz konusudur. Bu nehirler üzerinden Arktik Okyanusu’na ulaşan taşımacılık modelleri birlikte geliştirilmelidir.
  8. Bu durumda Türk Devletleri Teşkilatı’nın Arktik Konsey’e gözlemci üye olmasının ve bölgedeki Türkçe konuşan halkların dilleriyle birlikte kültürlerinin de korunarak sürdürülebilmesi için Arktik Konsey içerisinde Rusya ile iş birliği sağlayarak sorumluluk üstlenmesinin fayda getireceği değerlendirilmektedir.
  9. Rusya, Türkistan Hindistan ve Afrika. Bu bir çevrimdir. Ve bu çevrim batı doğu  çizgisinde söz konusu olamamıştır.
  10. Yönler açısından baktığımızda batı ve doğu bir çelişki olarak gözükürken kuzey ve güney ise birbirlerine katkıda bulunmaktadır. Tabii ki burada merkez ülkenin Türkiye olması kaydıyla kuzeydeki Rusya Türkistan ve güneydeki Afrika ve Hindistan söz konusu çevrimde birbirlerine katkıda bulunmuş olacaklardır.

***************************************

ARKTİK ÇAĞ

 

Arktik Okyanusu Limanları 

Arktik Stratejik Üçgeni

Denizcilik şirketlerinin rota seçim tutumları: Arktik deniz rotaları için bir analiz

Arktik Güzergahı ABD Denizler hegemonyasına meydan okuyor

Atlantik İttifakı’na karşı Avrasya Bütünleşmesi 

 

ARKTİK VE TÜRK DÜNYASI

 

Arktik Çağ ve Türkiye

Beş Deniz Beş Okyanus

Arktik bölgede Turan Coğrafyası ve Türk Halkları 

Rusya, Çin, Hindistan ve  Türkistan

Altay Dilleri Hattı ve Dildaşlık

Kuzey-Güney Diyaloğu

Fırsatlar

A R K T İ K   K Ü T Ü P H A N E S İ

 

*********************************

 

ARKTİK ÇAĞ

 

Arktik Okyanusu Limanları 

Kuzey Amerika Avrupa Rusya
USA İzlanda Vitino
Kandalaksha
Kivilina Akureyri Port of Murmansk
Utqiaġvik Severomorsk
Prudhoe Bay Norveç Belomorsk
Port of Arkhangelsk
Kanada Tromsø Naryan-Mar
Hammerfest Sabetta
Tuktoyaktuk Honningsvåg Dudinka
Port of Churchill Kirkenes Dikson
Iqaluit Vardø Igarka
Tiksi
Grönlend Port of Pevek
Nuuk Port and Harbour
Port of Ilulissat

 

Arktik Stratejik Üçgeni

Arktik Okyanus civarında bulunan ülkeler üç kıtada Avrupa, Asya, Amerika kıtalarında yer almaktadırlar. Arktik Okyanusu, BM5’in üç üyesi olan Rusya, Çin ve Amerika’yı da bünyesinde barındırmaktadır.  Diğer yandan Türkler de tarihte üç kıtada Avrupa, Asya ve Afrika’da yerleşmiş olan halklardır, dilleri de üç kıtada konuşulmaktadır.

Böylelikle Arktik Okyanusu kıtalara bir üçgen fonksiyonu yükleyerek kıtalar arası etkileşimlerin ve iletişimlerin artışına temel teşkil edecektir.

Arktik, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)-Çin-Rusya rekabeti açısından kritik bir bölgedir. Bunun temel nedenleri, zengin doğal kaynaklara sahip olması, gelecekte işlek bir deniz ulaştırma koridoru olarak kullanılma potansiyeli ve Uzay’daki uydulara erişimle ilgili önemli jeopolitik konumudur. Arktik; ABD, Çin ve Rusya arasında üçgen dengelemesinin ortaya çıktığı bir coğrafyadır. Siyaset bilimi profesörü Rob Huebert’in 2019 yılında “Yeni Arktik Stratejik Üçgen Ortamı” olarak ilk defa tanımladığı bu durum, bölgede üç büyük gücün temel güvenlik gereksinimlerinin, gerilimi arttıracak şekilde çakıştığına işaret eder. Arktik’te stratejik bir üçgenin ortaya çıkması, aynı zamanda, ABD ve müttefiklerinin Rusya‘ya başka bölgelerde baskı uygulaması ve ABD’nin artan Çin küresel etkisine karşı koyma çabalarıyla da bağlantılıdır.

Bu gelişmeler, dünya düzeninde ne oluyorsa Arktik’e de yansıdığı şeklinde değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, bölge aslında Soğuk Savaş döneminde de ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki iki kutuplu sistemin bir ön cephesi olmuştur. Ancak, Soğuk Savaş’ın sona ermesi Arktik rekabetinin sonu anlamına gelmemiştir. Bölge, Bering Boğazı’nda birbirlerini gözetleyen komşular olarak hem ABD hem de Rusya için hayati önem taşımaya devam etmiştir. Bundan başka, Arktik’teki rekabet son yıllarda Çin‘in de dahil olmasıyla giderek daha karmaşık hâle gelmiştir. Küresel ısınma ile birlikte buzulların hızla erimesi bölgeye erişimi kolaylaştırırken, kaynaklardan yararlanma maliyetini düşürmekte ve beklenen yeni deniz ticaret yollarını ortaya çıkarmaktadır.

Bu doğrultuda bu çalışma, Arktik Bölgesi’nde Çin, ABD ve Rusya arasındaki rekabet ve iş birliğini stratejik üçgen perspektifinden tartışmakta ve geleceğine bakmaktadır. İlk kez 1970’lerde Çin-Amerikan-Sovyet ilişkilerini ifade etmek için önerilen “stratejik üçgen” terimi, bugün Çin, ABD ve Rusya ilişkilerinde hâlen varlığını sürdürmektedir. Bu araştırma, günümüzde bu üç büyük güç arasında Arktik’te gerçekleşen etkileşimlerin, stratejik üçgenin somut örneği olduğunu savunmaktadır. Rusya ve Çin‘in bölgede çıkar ortaklıkları bulunmakla birlikte, tarihten bugüne ulaşan anlaşmazlıkları ve karşılıklı güvensizlikleri de bulunmaktadır.

Kendisini “Yakın Arktik Devleti” olarak tanımlayan Çin‘e karşı bazı ortak endişeleri olan ABD ve Rusya‘nın Arktik’te sınırlı bir iş birliğine girişmesi konusu iki ülkenin kamuoylarında kısa bir dönem de olsa tartışılmış, ancak bu görüşler Şubat 2022’de Ukrayna-Rusya Savaşı’nın patlak vermesiyle rafa kaldırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Arktik, Rekabet, Stratejik Üçgen, Dünya Düzeni, Küresel Isınma.Arktik stratejik üçgeni: 2007’den 2021’e bölgesel güç dinamikleri / (ARKTİK STRATEJİK ÜÇGENİ:2007’den 2021’e BÖLGESEL GÜÇ DİNAMİKLERİ.Doktora Tezi. Yazar:BUMİN KAĞAN OĞUZ.Danışman: PROF. DR. OYA DAĞLAR MACAR Yer Bilgisi: İstanbul Ticaret Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı. Konu:Uluslararası İlişkiler = International Relations. Doktora.Türkçe.2024.247 s.)

Denizcilik şirketlerinin rota seçim tutumları: Arktik deniz rotaları için bir analiz

Firmalar kar elde ederek varlıklarını sürdürürler ve maliyetleri azaltmanın yollarını ararlar. Küresel ısınmanın sonucunda kutup bölgesindeki yoğun erimelerle Arktik Okyanus’unda yeni deniz yolları belirmeye başlamıştır. Arktik nakliye rotaları şeklinde anılan bu dört rota büyük ekonomiler arasındaki mesafeyi ve transit süreyi ortalama %40 azaltmaktadır. Yakıt giderleri deniz operasyonlarının neredeyse yarısına tekabül etmektedir. Mesafenin kısalması giderlerde bir hayli azalma sağlarken, kısalan transit süre yıllık ortalama sefer sayısını arttırarak geminin sağladığı faydayı maksimize etmektedir.

Ancak, Arktik rotaların potansiyel faydalarının yanı sıra, çevresel ve sosyal maliyeti de oldukça fazladır. Çevre, sefer, arama & kurtarma, teknik destek, haritalama vb. konularda mutlak bilgi mevcut değildir. Örneğin, Arktik bölgede gemi seferleri bölge ekolojisini olumsuz etkileyebileceği gibi, daha az yakıt tüketerek emisyon salınımını azaltacaktır. Bu gibi durumlarda rota seçim kriterlerinin yanı sıra, şirketlerin politika, tutum ve konuyu algılayışları ve paydaşların beklentileri rota seçiminde etkili olmaktadır.

Sonuçlar, paydaşların büyük çoğunluğunun Arktik rotaların kullanımına karşı olduklarını ve bu konunun onların zihninde çevresel bir ikilem olarak konumlandığını göstermektedir. Ayrıca, bu rotaların paydaşların zihninde, çevresel hassasiyetler, şirketlerin tutum ve tavırları ve politika temalarını çağrıştırdığını göstermektedir.

Sonuçlar, 2030’lara kadar Süveyş kanalının, 2050’lere gelindiğinde ise Arktik rotaların ağır bastığını göstermektedir. Ancak, belirli dönemlerde belirli yük tipleri için iki rotanın entegrasyonunun uygun olabileceğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Arktik nakliye rotaları önemli bir mesafe ve transit süre avantajı sağlar Prensip olarak. Kuzey Kutbu gemiciliği birçokları için bir efsaneydi, ancak gerçeğe dönüşmeye başladı. Giderek hızlanan küresel ısınma Kuzey Kutbu buzlarının muazzam ölçüde erimesine yol açtı. Dolayısıyla, Arktik  bölge sadece doğal kaynaklarıyla değil, aynı zamanda Büyük gemiler için daha kısa ve düşük maliyetli küresel erişim sağlayan Arktik nakliye rotaları sanayileşmiş ekonomiler.

Kuzey Kutbu nakliye rotaları, bu rotaların daha çok tercih edilmesine yol açan birçok avantaja sahiptir tercih edilir ve karşı tarafın argümanlarını güçlendiren birçok darboğaza sahiptir. Avantajlardan bazıları mesafe ve transit sürenin kısalması, yavaş ulaşımdan faydalanma, korsanlıktan, sıkışıklıktan ve yüksek kanal ücretlerinden kaçan buhar ve dünya çapında emisyon seviyelerinin azalması. Öte yandan, başlangıçtaki dezavantajlar belirsiz deniz buz ve hava koşulları, kaza durumunda bölgeye telafisi mümkün olmayan zarar verme riski ve petrol sızıntıları, belirsiz arama ve kurtarma operasyonları, petrolden yararlanamama ölçek ekonomileri, buz kırıcı ücretleri ve yetersiz ulaşım altyapısı belirtilmiştir. ASR’nin artıları ve eksilerine göre, çoğu ASR’nin maliyet avantajının altını çizmektedir. Bulgular, Arktik Okyanusu’nun alternatif bir su kaynağı olarak kabul edilemeyeceğini göstermektedir. Dolayısıyla, ASR teorik olarak kalmaktadır. Kuzey Kutbu‘nun rotalarının günümüz koşullarında önemli bir ticaret yolu olamayacağı ve Süveyş Kanalı rotasının Arktik rotalar tarafından entegre bir şekilde desteklenebilir. ASR’nin aktarmalardan ziyade varış noktası sevkiyatları için daha uygun olduğunu belirtmektedir.

NSR ve SCR’nin konteyner taşımacılığı hizmetleri daha uygun maliyetli ve rekabetçi olabilir.

Kuzey Kutup Bölgesi, araştırılmaya değer çeşitli boyutlara sahiptir siyasi, hukuki, teknik, çevresel vb. Arktik yönetişimi hala bir muamma. Arktik yönetişimi ilk bakışta Arktik devletleri ilgilendirse de Arktik olmayan devletleri de ilgilendirmektedir, özellikle Arktik Konsey üyeleri, yönetişim konusuna daha fazla önem vermeli ve Arktik Bölgesinin düzenleyici kurumlarının uygulanması. Bölgenin doğası gereği Arktik denizciliğin dinamik, sürekli güncellenen ve belirli bir yönetişim modeline ihtiyacı vardır. Bu nedenle, daha ileri çalışmalar yönetişimin kurulmasını tavsiye etmeli ve Arktik rotalarının siyasi yapısı.

(Kaynak: Denizcilik şirketlerinin rota seçim tutumları: Arktik deniz rotaları için bir analiz. Route selection behavior of shipping companies: An analysis for Arctic shipping routes /Tez No İndirme Tez Künye Durumu 766992 Pdf dosyası. Yazar: KEMAL AKBAYIRLI
Danışman: PROF. DR. OKAN TUNA. Yer Bilgisi: Dokuz Eylül Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Deniz İşletmeleri Yönetimi Ana Bilim Dalı / Denizcilik İşletmeleri Yönetimi Bilim Dalı. Konu: Denizcilik = Marine ; Ulaşım = Transportation ; İşletme = Business Administration. Dizin: Onaylandı Doktora İngilizce 2022. 312 s.)

Arktik Güzergahı ABD Denizler hegemonyasına meydan okuyor

HALIFAX – “Toplantının açılış konuşmasını yapan Amerikan Savunma Bakanı’nın hiç Ortadoğu’dan söz etmeyip neredeyse konuşmasının tümünü Kuzey Kutbu dairesi üzerine toplamasından çok ferahlık duydum. Ama yine de ben Ortadoğu’dan bakınca Batı’nın nasıl göründüğünü anlatayım: Evet, Batı, gerileme içindedir…”

Tam bu anlamda, Chuck Hagel’in konuşmasının büyük bölümünü ‘Arctic’ yani ‘Kuzey Kutbu Dairesi’ne ayırmasının ve ‘iklim değişikliği’nin yol açacağı güvenlik sorunlarına gönderme yapmasının, ‘Kuzey Kutbu Dairesi’nin çok uzağında, Ortadoğu’nun sıcak gündeminde kavrulan bizler için bayağı önemi var.

O da şu: İklim değişikliği nedeniyle yılın önemli bir dönemi buzlarla kaplı olan Kuzey Kutbu çevresinde buzlar erimekte olduğu, daha da eriyeceği için, deniz trafiği mümkün olacak. Bu da Rusya’nın ‘Kuzeydoğu Geçişi’, ABD, Kanada ve Batı’nın ‘Kuzeybatı Geçişi’ (Northwest Passage) dediği, Pasifik-Atlantik ya da Atlantik-Pasifik geçişini -buna petrol ve doğalgaz taşımacılığı da dahil- mümkün kılacak.

Batı, Kuzey Kutbu Dairesi’nin, bir başka deyişle ‘Kuzeybatı Geçişi’nin Rusya’nın ve giderek Rusya-Çin işbirliğinin kontrolünde olmasından kaygılı. ABD’nin ve üyesi olduğumuz NATO’nun bundan sonraki ‘stratejik yaklaşımları’nda ‘Arctic’ ve ‘iklim değişikliği’ bu nedenle özel bir yer tutacak.

Ama Ortadoğu adındaki ‘bizim mahalle’ için asıl ‘stratejik önem’, uluslararası ticarette Süveyş’in önemini yitirmeye başlaması ihtimali. Yani, Ortadoğu’nun ‘stratejik değeri’nin, ABD’nin gözünde, giderek, azalmaya başlaması demek bu.

Üç ay önce Dubai’de bir uluslararası toplantıda ‘Shale Oil Revolution’ (Şist Kayası Petrolü Devrimi) kavramıyla karşılaşmıştım. ABD’nin kendi şist kayası kaynaklarından elde edeceği petrol ve doğalgaz ile 18 ay sonra Ortadoğu’ya enerji bağımlılığının hiç kalmayacağı rakamlarla ortaya konmuştu. Yani, Körfez, yakın gelecekte ABD için o kadar da öncelikli bir ‘stratejik’ alan olmayabilecekti.

Obama yönetiminin, Irak’tan sonra Afganistan’dan pılıyı pırtıyı toplamaya başlaması, Suriye’den uzak durması, İran ile ‘potansiyel bir savaşı ortadan kaldıracak’ yeni sayfa arayışında bütün bunların, benim Dubai ve Halifax’ta işittiklerimizin de bir rolü var.
Bütün bunlar, Ortadoğu’yu büyük ölçüde ‘yerel aktörleri’nin kendi aralarındaki ‘itiş-kakış’ ile baş başa bırakılması ihtimalini ifade ediyor. Bu da, elbette, ‘herşey’i etkileyecek önemde bir gelecek demek. Cengiz Çandar, Radikal, 24.11.2013

Sıra NATO’nun Karadeniz sularında gemilerini yüzdürmesine gelmiştir. ABD için önemli olan Kuzey Yolu. Arktik. Ortadoğu petrol bitiyor, küresel ısınma. Batı’yı sıkıştıracağımız Kuzey fırsatı çıktı (Arktik) ama nafile

NSR (Kuzey Deniz Rotası) ilk kez ABD’nin deniz kontrolüne meydan okuyan statüde bir deniz ulaştırma ortamı olmuştur. Bu durum ABD için jeopolitik depremdir. Temel hedefi Rusya’yı okyanuslara çıkıştan mahrum etmek isteyen Amerikan doktrini yeni bir gerçekle karşı karşıyadır. Kalpgahın kuzeyi artık okyanuslara açılmaktadır. En önemlisi bu okyanus

ABD’NİN NORVEÇ ÜZERİNDEN ARKTİK KUMARI

Küresel jeopolitik oyun alanında Ukrayna tali bir cephedir. Asıl cephe Tayvan, Güney ve Doğu Çin Denizleridir. Bu alanlardan sonra en önemli ağırlık merkezinin Arktik Okyanusu olduğunu tekrar edelim. Arktik bölgede askeri ve coğrafi durum üstünlüğü Rusya’ya ait olmasına rağmen, Ukrayna’da enerjisi harcanan Rusya’nın bölgede test edilerek NATO ve diğer ABD müttefiklerinin (İsveç, Finlandiya) konsolidasyonu hedeflenmektedir. Bir nevi kumar oynanmaktadır. Arktik bölgede NATO’nun -her ne kadar önceden planlı tatbikat denilen- Cold Response tatbikatı ile Rusya üzerindeki basıncı artırması hedeflenmektedir. Ancak burada ne kullanışlı bir Zelensky ne de kendini Amerikan çıkarları için feda edecek Ukrayna halkı benzeri bir halk vardır.

The U.S. Coast Guard’s Healy icebreaker in Juneau, Alaska, in November

Çin ile Avrupa arasındaki ticarette Arktik yolunun kullanılması, Çin’in kuşak ve yol projesinin önemini azaltabilecektir. Arktik Okyanusuna kayan ticaret ise Çin ticareti ise ABD’nin denizler üzerinden gerçekleştirdiği dünya jandarmalığına en büyük bir tehdit olacaktır.

Image

Atlantik İttifakı’na karşı Avrasya Bütünleşmesi 

Atlantik İttifakı ve hegemonyası üzerinden Avrasya bütünlüğünü oluşturan Avrupa ve Asya kıtalarını birbirine karşı düşmanlaştıran ABD, küreselleşme akımının neticesinde vuku bulan küresel ısınmanın, Arktik Okyanusunu ulaşım güzergahlarına dahil etmesi gerçeği karşısında Arktik ve Pasifik Okyanusu güzergahlarında yer alan özellikle Rusya ve Çin’in birbirlerine destek olarak ABD’nin bu hegemonyasını ortadan kaldırdığını görmeye başlayacaktır. Avrasya’yı bütünleştirmeye yol açan bu dinamik, ABD’nin parçalanma sürecini de tetiklemiştir.

Arktik Çağı, ikinci Dünya Savaşı’nın ardından Amerika’nın Asya ve Avrupa parçalarını birbirine düşman olarak konumlandırmasına karşın, karşıt bir süreç olarak bütünleşmesini hızlandıracak, bu şekilde Rotterdam‘dan Şanghay’a Arktik Okyanus üzerinden hızlanan trafik Avrasya bütünleşmesi‘ne sebep olacaktır ki, bu Amerika’nın korkulu rüyasıdır. Kendisini Birleşik Devletler olarak konumlandırılan Amerika, Avrasya birliği karşısında egemenlik gücünü kaybetme durumunda olacaktır. Avrasya bütünleşmesi’nin ilk belirtileri Rusya ve Çin arasında Arktik Okyanusu’nda artan işbirliği ve dayanışma ve fiili proje girişimleridir ortaklaşa proje girişimleridir. Bu ortaklaşa Turan coğrafyası ülkelerinin Rusya, Çin ve Hindistan ile olası işbirlikleri de eklendiğinde bütünleşme girişimlere katlayarak büyüyecektir. Arktik Okyanusu’nun Avrasya kıtasını kuzey güney yönleri itibari ile bir bütünleşmeye doğru getireceği aşikardır. ABD’nin İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya dahil etmesinin de arkasında yatan bu sürecin içinde yer alma arzusudur. Bu arada Afrika ülkeleri de özellikle denize kıyısı olan ülkelerde Arktik Okyanusu gerçeğinden güney boyutu olarak yararlanacaklardır.

ARKTİK VE TÜRK DÜNYASI

 

Arktik Çağ ve Türkiye

Evet, dünyada, yeni bir dönem başlıyor. Ümit Burnu’nun dolaşılmasından sonra, o denli kapsamlı etkileri olacak yeni bir dönem. Kaya gazı ve küresel ısınma bu değişimi tetikledi.  Pasifik-Arktik Çağı diyebiliriz bu yeni döneme. Türkiye üzerindeki etkileri de derin olacak herhalde. Rusya ve Çin kuvvetlenecek, Avrupa zaten bunama döneminde. ABD telaşlanmış durumda. Ondan ötürü, Orta Doğu’dan çıkmaya çalışıyor, ABD, Clinton’dan sonra, Pasifik‘den uzaklaştı, Orta Doğu batağına saplandı, Pasifik’deki Çin meydan okuyuşuna, bir de Arktik‘deki Rusya meydan okuyuşu eklendi.
Biz ise rahmetli Turgut Özal’dan buyana halen dengemizi bulabilmiş değiliz. Ortadoğu batağından Amerika çıkmaya çalışır iken, biz daha da girmeye çalışıyoruz. Rumeli ve Türkistan üzerinden Rusya ile, Türkistan üzerinden Çin ile kurulacak stratejik ilişkiler, Doğu’dan yükselmeye başlayan güneşe uzak kalmamamız için, elzem.

Beş Deniz Beş Okyanus

Beş deniz: Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz, Hazar Denizi, Basra Körfezi

Beş okyanus: Atlantik, Pasifik, Hint Okyanusu, Antarktika, Arktik

Türklerin kurucu atası Oğuz Kağan Destanı’nda altı oğlundan bir tanesi Deniz Han ayrıca “daha denizler daha müren” hedefi de destanın satırları arasında yer almaktadır. Bu durumda Beş Deniz ve Beş Okyanus, Turan coğrafyasındaki ülkelerin ulaşabileceği iletişim ve ulaşım yollarıdır, fırsatlarıdır, imkanlarıdır.

Sibirya’nın güneyindeki bataklıklar, sulak alanlarda rastladıkları su samurlarının ortaklaşa yaşantılarından esinlenerek kendilerini de kişi olarak adlandıran Türkler, Arktik Çağının yeni imkan ve fırsatları ile birlikte ortaklık ilişkilerini de iş birliği ve dayanışma içerisinde yüceltme yolundadırlar artık.

Söz konusu denizleri ve okyanusları incelediğimiz zaman, Arktik çağının getireceği yeni imkanlarla birlikte kuzey yarım küresine ve Arktik Okyanusu’na varış imkanlarını çoğaltacağından ötürü kıyısında yer aldığımız Türkiye olarak kıyısında yer aldığımız Karadeniz ve Türkistan coğrafyası ülkelerinden Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’ın kıyısında yer aldıkları Hazar Denizi’nin önemi daha da çoğalmaktadır. Turan coğrafyası ülkeleri için Arktik’e dökülen nehirlerin güzergahları izlenerek Karadeniz ve Hazar’dan Arktik limanlarına varış hızlanacak ve kolaylaşacaktır

Okyanus açısından konuya yaklaştığımızda ise özellikle Pasifik Okyanusu ve Arktik Okyanus arasındaki ulaşımın artmasını bekleyebiliriz ki bu şekilde Asya ve Avrupa arasındaki bağlar kuvvetlenmiş olacaktır ulaşım çok daha kısa sürelerde gerçekleşmiş olacaktır.

Arktik Coğrafyası ülkelerinin ve insanlarının Rusya ile de yoğun ve yakın iletişimleri söz konusudur. Bunun getireceği fırsatlar daha da önem kazanmaktadır, çünkü Türkiye, Avrupa ile birlik oluşumunu gerçekleştirememiş sadece gümrük birliği ile yetinmek durumunda kalmıştır. Bu durumda Arktik Çağının getireceği yeni birlikler ve ittifaklar üzerinde detaylı olarak düşünmemiz önem kazanmaktadır.

Pasifik Okyanusu ticareti güney istikameti değil de kuzey istikametine doğru büyüme yoluna girecektir. Türkler Arktik ve hinterlandı olan sub-Arktik bölgelerde yoğun olarak yaşamaktadırlar.

Siyasi olarak baktığımızda ise Çin ve Rusya’nın yakınlaşacağını görmekteyiz. Arktik Çağı, Türk dünyası ve Turan coğrafyası dendiğinde ilk olarak akla gelen Orta Asya, Türkistan nitelendirmesi yanında Rusya Federasyonunda yaşayan Türkler, özellikle Sibirya Türkleri de ön saflarda yer alacaktır.

Türkiye’nin önündeki yeni bir fırsat alanı ise Akdeniz limanları üzerinden Arktik hinterlandındaki limanlara Kuzey Avrupa’daki limanlara hızlıca erişim imkanlarının olmasıdır. O zaman Beş Deniz ve özellikle Akdeniz’in imkanları değerlendirilmiş olacaktır. Önemli bir sorun ise Arktik güzergahından Rotterdam‘dan Şanghay‘a beş ila on gün arasında değişen varış Türkiye’nin Akdenizli limanlarından Rotterdam‘a 15-20 gün süre almaktadır, bu sürelerin kısaltılması konusu önemli bir gündem maddesidir.

Arktik bölgede Turan Coğrafyası ve Türk Halkları 

https://cdn.yenicag.info/files/uploads/2019/09/TURAN.jpeg

Turan Coğrafyası Halkları

Turan Halkları, 3000 li yılların geleceğinde başköşede yeralacak olan Pasifik ve Arktik Okyanuslarının kıtalarında yer almaktadırlar.

Rusya’nın Sibirya bölgesi içinde kalan Arktik ve sub-Arktik bölge, Türk halklarının/ Türkçe konuşan halkların yaşadığı bir bölgedir. Bu bölgede yaşayan Türk halkları/Türkçe konuşan halklar Rusya’nın kültürel politikalarından olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu nedenle kültürel güvenlik ve dilin korunması sorunsalı ortaya çıkmaktadır. Günümüzde küreselleşme ile birlikte iletişim kanallarının sunduğu imkânlar ve teknolojik gelişimin sağladığı etkileşim Arktik ve sub-Arktik’te Türk kültürünün yaşatılması ve dilinin korunması problemini daha belirgin hale getirmiştir. Bu yüzden Arktik ve sub-Arktik Bölge’de yaşayan Türkler ile Türkçe konuşan halkların kültürel güvenliğinin sağlanması, kültürün yaşatılması ve sürdürülmesi birtakım çalışmaları gerekli kılmaktadır.

Türk halklarının bu coğrafyada oluşan zorlu yaşam koşullarına karşı geliştirdikleri hayatta kalma becerileri tüm dünya kültürünü ilgilendirmektedir. Bu bakımdan Sibirya’da yaşatılmaya çalışılan Türk kültürü ve dili insanlığın kültürel mirasında önemli bir paya sahiptir. Bu çalışma, Sibirya’da yaşayan Türkçe konuşan halkların kültür ve dilinin sürdürülebilirliğinin tehlike altında olduğuna değinmekte ve korunma ihtiyacından bahsetmektedir. Türk Devletleri Teşkilatı’nın hem Arktik hem de sub-Arktik bölgede yaşayan Türkçe konuşan halkların kültürel ve dil güvenliğinin sağlanması noktasında Arktik Konsey’de gözlemci üye statüsü alarak uluslararası arenada aktif bir rol alabileceği düşünülmektedir.

Sibirya’nın bugün bilinen tarihinde Türkler, öncelikle Hun yönetimi altında hâkimiyet kurmuştur. Zaman içinde hâkimiyet Türklerin kendi aralarında el değiştirmiş Moğol hükümranlığına kadar bu böyle devam etmiştir.

Sibirya’daki Türk Varlığı

Sibirya coğrafi olarak kuzeyde Arktik Okyanusuna sınır olurken güneyde Asya’nın ortasına kadar uzanır. Doğu-batı boylamında ise Ural Dağları’ndan başlayıp Okhotsk Denizi’nde son bulan ve toplamda yaklaşık 10 milyon km’lik bir alanı kapsar. Sınırları açıkça belirtilen bu alan Rus Arktik bölgesi ile sub-Arktik bölgesini içine alır.

              Ural Dağları

Rusya Federasyonu toprakları içerisinde yer alan Sibirya tarihsel olarak Türk kültürünün ve dilinin hayat bulduğu bir alan olmuştur. Türk halklarının büyük göçlerle Asya’ya yayılmalarına neden olan bu coğrafya ve iklim aynı zamanda orada kalan Türklerin kültürel izlerinin korunmasında da etkili olmuştur. Örneğin, Sibirya’daki kurganların donmuş topraklar üzerinde yer almaları, bilim insanlarının buluntular üzerinde proto-Türk
tarihi ve kültürü açısından önemli tespitler yapmalarına olanak sunmuştur. Bölgede yapılan birçok arkeolojik kazı sonucunda Türk kültürünün “dünya uygarlık tarihi” açısından ne derece önemli olduğu ifade edilmiştir.

Arkeolojik çalışmalar sonrası ortaya çıkan veriler kültürel birtakım özellikler hakkında bilgi sunmaktadır. Bu bilgiler ışığında Güney Sibirya’daki M.Ö. 2500’lere kadar dayandırılan Afanasyevo Kültürü’nün de Sibirya Türklerinin tarihî izlerini taşıdığı değerlendirilmektedir. Dugin de Finlandiya’dan Çukotka hattına kadar olan bölgede arkaik halkların yerleşik olduğuna ve bu halkların arasında Türklerin yer aldığına değinmiştir.

Bölgede yüzyıllarca ikamet eden Türklere karşı Rusya’nın Sibirya macerası ise 16. yüzyıl sonundan itibaren Kosak lider Yermak vekâletinde başlamıştır. Sibirya ilhakının arkasındaki önemli sebep ise bölgede Hristiyanlık vasıtasıyla Rus Çarının etkisini artırmak olarak görülmüştür.

İlk kez 17. yüzyıldaki seyahatnamelerde yer alan Sibirya ancak coğrafi zenginliğinin fark edilmesiyle beraber Rusya’nın ilgi alanına girmiştir. Rusya’nın bu yeni topraklarında Stroganovların ticari faaliyetlerini artırması ve bölgede hâkim olmalarıyla Sibirya’da kendine özgü yaşam biçimleriyle hayat bulmuş yerel halkların varlığı tehlike altına girmiştir.
Radloff Sibirya’da çalışmalarını sürdürdüğü zamanlarda Altaylı halkların Rus tüccarları karşısında var olma mücadelesi verdiklerine dikkat çekmiştir.

Rusya’nın Sibirya üzerindeki kolonizasyon faaliyetlerini arttırmasından itibaren Sibirya’da yerel halkların varlık ve kültür problemi ortaya çıkmıştır. Özellikle misyonerlerin faaliyetleri sonrası yerel halkın bir kısmı bu faaliyetleri tehdit olarak görüp geleneklerini koruma refleksiyle Rus yayılmacılığına karşı bir direnç oluştururken, bir kısmı ise Ruslarla aynı statüye sahip olmak için Ruslaşma yolunu seçmiştir.

Yaşanan onca olumsuzluklara rağmen Sibirya halklarının kültürlerini günümüze kadar koruma gayretleri dikkat çekicidir. Kazarkin’in ifadesiyle Sibirya kelimesi Ruslar için kökeni belli olmayan bir kelimedir ve bu kelime tarih boyunca kendi varoluşunu kendi başına sürdüren bir kültüre gönderme yapmaktadır. Ayrıca Kazarkin Sibirya’daki yerel halkların 21. yüzyıla kadar kendi öz varlıklarını korumayı başarabildiğine değinirken gelecek yıllar için çekincesini de açıkça ortaya koymakta ve bu yüzden Sibirya’yı dünya kültürü bağlamında düşünmektedir.

Rusya’da Ruşça konuşan etnik Ruslardan sonraki en büyük nüfusu yaklaşık 12 milyon kişi ile Türkçe konuşan halklar oluşturmaktadır. Kuzeyin ve Sibirya’nın dilleri ve dil aileleri içerisinde Türk dilleri grubunda bulunanlar ise Kumandin, Telengit, Teleut, Tofalar, Tubalar, Tuva, TuvaTojinsk, Çelkan, Çulum, Şor ve Yakut dilleri’dir.

Günümüzde Rusya Federasyonu’nun Arktik Gelişme Projesi gibi birtakım projeleri ya da uzun vadede kırsal bölgelerde dâhi demografiyi değiştireceği tahmin edilen girişimleri Arktik ve sub-Arktik bölgede yaşayan Türkçe konuşan halkların kültürel güvenliğine yönelik tehdit oluşturmaktadır. Nitekim Rusya 2000 yılındaki bir kararnameyle ülkeyi federal bölgelere ayırmış tarihî Sibirya bölgesini, Sibirya ve Uzak Doğu olmak üzere iki ayrı federal bölge olarak tasarlamıştır:

“Sibirya Federal Bölgesi içerisinde Altay, Tuva ve Hakas Cumhuriyetleri; Krasnoyarsk ve Altay Krayları; Omsk, Tomsk, Novosibirsk, Kamerovskaya ve İrkutsk Oblastları bulunur. Uzak Doğu Federal Bölgesinde ise, Saha (Yakut) ve Buryat Cumhuriyetleri; Habarovsk, Primorski, Zabaykalski, Kamçatka Krayları; Amur, Magadan, Sahalin ve Yahudi Özerk Oblastı, Çukotka Otonom Okruğu bulunur”.

Sonuç

Günümüzde Arktik ve sub-Arktik bölgeyi içine alan Sibirya, Türklerin kültürel ve dilsel varlığını sürdürdüğü bir alan olmuştur. Sibirya’daki Türk varlığı son dönemde kültürel ve dilsel olmak üzere hem iç hem de dış sistemden kaynaklı iki katmanlı tehdit altındadır. Bu tehdit kaynağı ilk kademede sınırları içerisinde yaşadıkları ülke, ikinci düzeyde ise etkileşimde oldukları uluslararası çevredir. Dil, duygu ve düşüncelerin ifade edilmesi, iletişimin sağlanması, ortak bilincinin oluşturulması, kültürel mirasın sonraki nesillere aktarılması ve bu doğrultuda kültürel güvenliğin tesis edilmesinde önemli bir role sahiptir.

Dilin korunması kültürün korunmasını sağlarken insanlığın arkaik dönemden itibaren hayatta kalma, gelişim sağlama, soyut düşünme, problem çözme vb. yetenekler
kazanmasına vesile olmuştur. Dil sayesinde tekrar tekrar deneme-yanılma ya da hataya düşme olasılıkları azalmış faydalı ve yararlı bilgiler kayıt altına alınabilmiş, aktarılabilmiş, pratik hafıza oluşmuştur. Dilin yitirilmesi ortak hafızanın kaybı anlamına da gelmekte ve insanlığın farklı coğrafyalarda edindikleri tecrübelerin yitirilmesine, bilginin kaybolmasına
neden olmaktadır. Bu yüzden Arktik ve sub-Arktik bölgede Türk kültürü ve dilinin tehlike altında olması doğal olarak korunmasını gerektirmektedir.

Rusya Federasyonu’nu içerisinde yaşayan Türk halkları/ Türkçe konuşan halklar dillerini ve kültürünü günümüze dek yaşatmayı başarsa da sürdürülebilirlik konusunda ciddi politikalara ihtiyaç duymaktadır.

Rusya’nın günümüze dek yayınlamış olduğu güvenlik stratejileri ve diğer federal kanunlar içerisinde kültüre ve dile yönelik aldığı kararların daha çok Rus dilini korumaya yönelik olduğu, yerel diller için aldığı kararların ise pratikte karşılık bulmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumdan tüm Türkçe konuşan halklar olumsuz etkilenmektedir.

Özellikle Arktik Bölge’yi ilgilendiren kararnamelerin burada yaşayan Türk halkları/ Türkçe konuşan halkların demografik yapısında değişiklik yaratması beklenmekte ve bölgede artan Çin kültürünün yerel halklar için tehlike oluşturabileceği düşünülmektedir. Bu bağlamda Rusya Federasyonu içerisinde alınan bazı kararların Rusya’nın kendi dili ve kültürü için dahi uzun vadede olumsuz etkiler yaratabileceği değerlendirilmektedir.

Tehlike Altındaki Dünya Dilleri UNESCO Atlası’nda, Sibirya’da yaşayan Türkçe konuşan halkların birçoğunun dilleri tehlikeli diller kategorisi içerisinde yer almaktadır. Dolgan, Hakas, Sibirya/Yurt Tatar, Şor, Çulum, Tofa gibi diller tehlikedeki diller grubunda yer alırken Yakut dilinin de savunmasız diller kategorisi içinde yerini almasıyla birlikte
bölgedeki Türk dilleri ve kültürlerinin korunma ihtiyacının önemli dereceye vardığı anlaşılmaktadır. Arktik ve sub-Arktik Bölgede yaşayan bazı Türkçe konuşan halkların sadece dilleri değil kendi varoluşları da tehlike altındadır.

Ayrıca bu halkların Sibirya’nın zorlu yaşam koşulları altında en eski Türk kültürü ile dilinin özelliklerini yaşatmaları dışında hayatta kalma başarıları da etkin bir şekilde korunmalarını gerekli kılmaktadır. Rus Arktik’i yerel grupları içinde yer alan bu halkların bir kısmının Arktik Konsey içinde temsili söz konusu olsa da kültür ve dil durumunu ortaya koyan veriler, bu halkların kültürel ve dilsel varlıklarının yaşatılması, korunması ve sürdürülmesi açısından daha kuvvetli bir temsile ihtiyaç duyduklarını göstermektedir.

Ayrıca bu konsey vasıtasıyla uluslararası camianın desteği alınarak bölgedeki Türk halklarının dillerini ve kültürlerinin güvenliğinin garanti altına alınması hedeflenmelidir. Diğer taraftan, iklimle ilgili olan konuların önem kazanması, yeryüzünün zorlu iklimsel koşulları altında hayatta kalmış, yaşamını idame ettirmiş; kültür ve medeniyet yaratmış Türk halklarının daha fazla araştırılması, günümüzde Sibirya’da yaşayan tüm öğelerinin bütün dünyanın mirası olarak görülmesi ve korunması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

Türk kültürü ve arkaik yaşam alanının korunması tüm Türk devletlerinin ve Türkçe konuşan halkların ilgi alanında olması gereken bir konudur. Bu özel alanda kültürel varlığını
koruyabilmiş Türkçe konuşan halklar tüm insanlığa örnek olabilecek yaşam biçimleriyle ve yarattıkları kültürle Türk Devletleri Teşkilatı’nın daha fazla ilgisini hak etmektedir.

Teknolojinin getirdiği yeniliklerin dile hem olumlu hem olumsuz yansımaları bulunmaktadır. Özellikle dijital kültürün yarattığı ve empoze ettiği dilin zaman içerisinde tekelleşerek, diğer dilleri kayba uğratması tehlikesi bulunmaktadır. Diğer yandan teknolojinin sunduğu fırsatlarla yerel diller ve kültürler dijital hafızada yerlerini koruyabilir ve uzaktan
etkileşim araçları ile yaşatılarak ileriki nesillere aktarılıp dillerin yeniden canlandırılabilmesi sağlanabilir.

Bu bağlamda yaşayan bir varlık olan dilin korunması, sürdürülebilmesi ve gelişimi için teknolojinin sunduğu fırsatların kullanılması dil güvenliği açısından önem arz etmektedir. Dünyada Türkçe konuşan halkların tümünü kapsayacak dijital bir platform oluşturularak Türkçe konuşan halkların birbiriyle iletişimleri sağlanmalı, dillerin
eğitim ve öğretiminin kolaylaştırılması hedeflenmelidir. Böylece dilin korunması kültürlerin korunmasına da hizmet edecek hem kültürde hem dilde sürdürülebilirlik, paylaşarak yaşatılabilecektir. (Kaynak: Arktik ve Sub-Arktik Bölgede Yaşayan Türk Halklarının/Türkçe Konuşan Halkların Kültürel/Dil Güvenliğinin Sağlanmasında Türk Devletleri Teşkilatı’nın Rolü )

 

https://turkdiliningucu.wordpress.com/tehlike-altindaki-turk-dilleri/

Rusya, Çin, Hindistan ve  Türkistan

Arktik Okyanusu’na en uzun kıyısı olan Rusya, Arktik Okyanusu konusunda Çin ve Hindistan ile işbirliği yapmaktadır. Çin ile Arktik Okyanusu’nda ortak projeler geliştirmektedir. Ayrıca Saint Petersburg’tan Hindistan’ın limanı Mumbai‘ye kadar olan hat üzerinde taşımacılık konusunda da Hindistan ile işbirliği yapmaktadır.

Komşumuz Rusya’nın Arktik’ kıyısı var.

Kazakistan nehirler üzerinden Arktike çıkabilir.

Rusya’nın Arktik’te Coğrafi ve Askeri Üstünlüğü

Arktik cephede kalıcı bir kriz başlamıştır ancak bu krizde durum üstünlüğü Rusya’dadır. Zira Arktik Okyanusunun %88’i sahildarların Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgesisi (MEB) iken, sadece %12’lik kısmı açık deniz statüsündedir. Kıyılarının %65’i (24 000 km) Rusya Federasyonu’na ait olduğundan, deniz dibindeki enerji rezervlerinin büyük çoğunluğu da Rusya Federasyonu’na aittir. Rus Donanması’nın %67’si Kuzey Donanmasına aittir. Kuzey Donanması ana üssü de bu bölgededir. Bölgede 8’i nükleer 11 büyük tonajlı buz kıran gemi/römorköre sahipliği, iki adet buz kıran gemisi olan ABD’ye karşı, Ruslara açık ara avantaj sunmaktadır. Rusya ön bahçesi sayılacak bölgede önce Arktik Komutanlığını kurdu. Kola Yarımadası’nın kuzeyinden Franz Joseph Land’e ve doğuda Wrangel Adası’na uzanan bir dizi modern üs zinciri oluşturdu.

Rusya Arktik bölgede 4 km uzunluğunda bir piste sahip büyük bir havaalanı inşa etti. Hava üsleri geliştirilip, erken uyarı radarları ve dinleme sistemleri modernize edilirken, uçak sayısı artırıldı. Ayrıca Murmansk ve Yamal bölgelerinde 6000 kişilik acil müdahale gücü kuruldu. Bu alanda Rusya Federasyonu dışında ABD, Kanada, Norveç ve Danimarka’nın kıyısı var. Ancak bölgede düzenleme ve eşgüdüm sağlayan Arktik Konsey’de bu beş sahildar dışında İsveç, Finlandiya ve İzlanda da temsil ediliyor. Sekiz ülkenin dördü NATO üyesi. Ancak Rusya, gerek coğrafyası gerekse kuvvet ve komuta yapısı Atlantik cepheden önde. ABD ve müttefikleri soğuk savaş sonrası denizde hızla küçülmenin bedelini bu bölgede ödemeye devam ediyorlar. (Cem Gürdeniz)

Altay Dilleri Hattı ve Dildaşlık

Altay Dilleri Haritası

Turan haklarının konuştukları dil Ural-Altay dil gurubu diye adlandırılır. Ural kolunda (dil ailesi) mensup bir dili konuşanların sayısı 50 milyon, Altay koluna (veya dil ailesi) mensup bir dili konuşanların sayısı 450 milyonu buluyor.

Türkdilbilimci Talat Tekin Ural-Altay dil ailesinin Altay kolunun Azerice, Türkçe, Moğolca, Mançuca ve Tunguzcadan, Ural kolunun ise Macarca, Fince ve Estoncadan oluştuğunu savunmuş ve Korece ile Japoncanın da Ural-Altay dil ailesine ait olduğunu iddia etmiştir. Altay kolu dilleri Ural dağlarının güneyinden Japon denizine kadarki bölgede konuşulur. Bu dil ailesi üç ana gruba ayrılır; Türk dilleri, Moğol dilleri ve Tunguz dilleri. Son zamanlarda yapılan karşılaştırmalı çalışmalarla birlikte Japonca ve Korece de bu kola dahil edilmiştir. (Talat Tekin, Japonca ve Altay Dilleri, Doruk, 1993.)

Ural-Altay Dilleri Haritası

Günümüz itibariyle Altay dilleri’nin dağılımı yukarıdaki haritada yeralıyor. Akdeniz, Arktik Kuzey Buz Denizi, Pasifik kıyılarına kadar uzanmış Altay Dilleri, 455 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.

Altay dilli şehirleri incelediğimizde, Pasifik Okyanusundaki Tokyo ile İstanbul arasındaki mesafe 9600 km iken, Kuzey Buz Denizindeki (Arktik Okyanusu) Kaldoaivin (Finlandiya’nın en kuzeyi) ile İstanbul arasındaki mesafe de aynıdır.

Orhun-Tokyo mesafesi 3200 km’dir. İstanbul-Kaldoaivin mesafesi de 3200 km’dir. Kaldoaivin, Finlandiya’nın en kuzeyindeki kenttir. 10 bin km’lik yayın (Kaldoaivin-İstanbul-Semerkand-Orhun) hareketlenmesi lazımdır. Tonyukuk Yazıtı, Sıfır Taşı olarak ölçü alındığında, tüm bu mesafeler anlam kazanmaktadır.

  • Orhun- Tokyo mesafesi 3200 km
  • Semerkand-Orhun mesafesi 3200 km
  • Semerkand-İstanbul mesafesi 3200 km
  • İstanbul-Kaldoaivin mesafesi 3200 km

Altay Dilleri 

Türk dilleri
Moğol dilleri
Tunguz dilleri
Japonca
Korece
Ainu dillleri

Kültürel Kodlar:  Altay Dillerindeki kodlar bu Medeniyetin insanları için aynı anlamları ifade etmektedir. Bu kodlar üzerinden bir işbirliği çok daha verimli ve üretken olmak durumundadır. Amerikalı yazar  Boyé Lafayette De Mente, Çin, Japonya ve Meksika’nın kültürel kod sözlüğünü, yayınladığı kitaplarla ortaya çıkarmıştır.

  • Japan’s Cultural Code Words: 233 Key Terms That Explain the Attitudes and Behavior of the Japanese 2004 Tuttle Publishing ISBN 0-8048-3574-8
  • NTC’s Dictionary of China’s Cultural Code Words, NTC publishing group, 1996, 506 sayfa
  • NTC’s Dictionary of Mexican Cultural Code Words : NTC publishing group, 1996, 368 pages

Benzer bir çalışma, Türklerin kültürel kod sözlüğü olarak da yayınlanabilir.

Altay Dilli Ülkeler Ailesi Nüfus (Milyon) ve Nüfuzu

  • Kuzey Doğu Asya Nüfusu 230 milyon
  1. Güney Kore….. 50
  2. Kuzey Kore……24
  3. Japonya……….127
  4. Moğolistan………3
  5. İç Moğolistan….26

Altay dilleri ailesinden oldukları için bu ülkelerle yakın düşünsel iletişimde olmamız lazım.

Türkistan  Türk Nüfus 140 milyon

  1. Kazakistan ……….18
  2. Özbekistan ……….32
  3. Kırgızistan …………6
  4. Türkmenistan……..5
  5. Azerbaycan ………10
  6. İran………………..30
  7. Rusya……………. 25
  8. Çin……………….. 10
  9. Diğer (X)…………..4
  1. Türkiye (xx)……85 milyon 

Toplam…………225 milyon

(xx) Almanya, Fransa, İngiltere’deki Türkler dahil

En nüfuslu ülke Japonya, Türkiye ve Güney Kore’dir.

Altay Dil Ailesi   ……………….. 455 Milyon

  • Kuzey Doğu Asya ……230 milyon
  • Türk Dünyası………… 225 milyon

Avrupa Birliği Nüfusu ………..445 Milyon

(X) Diğer (Afganistan. Tacikistan. Pakistan. Hindistan vb.)

Soru: Nüfuslu Olanın Nüfuzu da artmakta mıdır? 

  • AB  : Avrupa Birliği
  • ADB: Altay Dil Birliği

Dildaşlar Birliği

  • Kuzey: Fin, Eston
  • Batı: Estonya- Bosna çizgisi, Macar, Muhacir Türkler, Rumeli Türklüğü, Avrupa Birliği

Atatürk Samsun’da Coğrafya dersinde.

  • Atatürk Estonya ile “Turan” bağlamında ilgilenmiş. Oradan öğrenci getirtmiş
    Atatürk döneminde Turan’a ilgi duyan bir Estonya büyükelçisi Ernst Weberman var Ankara’da.  (Kaynak: Mehmet Akif Okur Prof.)
  • Güney: Pakistan, Afganistan, Hindistan(Urdu, Dravit, Tamil)
  • Doğu: Kore, Japon, Moğol, Türkistan
  • Kuzey Denizi, Adriyatik, Pasifik, Hint Okyanusu
  • Çin Seddi’ne tabiri yerine Pasifik’e tabiri kullanılarak dildaşlarımız Koreli ve Japonlarla kucaklaşılmalıdır. Seddin ötesine geçilmelidir.
  • Batı’da Arnavut, Boşnaklar, Makedonlar  gibi, Doğu’da Pasifik’de Koreli, Japon ve Moğollar ile dil ortaklığı bazında işbirliği yapılmalıdır.
  • Değerlerimiz Avrupa köleliği ile yabancılaşmıştır. Latin dilleri tabanlı İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca ortak kültürüne benzer tarzda Türk dilleri, Japonca, Korece, Balkan dilleri, Macarca, Estonca, Fince, Urduca, Tamilce, Dravit dilleri filolojik çalışmalarla desteklenerek, dil temelli kültürel işbirliği geliştirilmeli, KÜLTÜR BİRLİĞİ’nin önü açılmalıdır.
  • Asya kavramını gündeme almamız lazım.
  • Kıta olan Asya’dır. Asya Vizyonuna ihtiyacımız var. Avrupa kıta değildir.
  • Asya’da DİLDAŞ’larımız da var: Türkistan. Doğu Asya (Japonya, Kore, Moğolistan)
  • 2 Kore: Güney Kore, Kuzey Kore
  • 2 Moğolistan: Moğolistan, İç Moğolistan
  • Dildaş’lar gönülden ırak olmaz.
  • Dil’de olan gönülden gelir.
  • Dil paydasında birleşen 15 Devletin aralarında işbirliği.
  • Altay Dillerindeki kodlar bu Medeniyetin insanları için aynı anlamları ifade etmektedir. Bu kodlar üzerinden bir işbirliği çok daha verimli ve üretken olmak durumundadır.

Kuzey-Güney Diyaloğu

Yirmi birinci yüzyılın yeni gelişmeleri karşısında Türkiye’nin önünde gözüken kuzey-güney diyaloğudur. Bu diyalog içerisinde kuzeyde Rusya ve Türkistan güneyde ise Afrika ve Hindistan gelişme bölgeleri olarak gözükmektedir. Çünkü güneyde Afrika ve Hindistan kalkınma hızları çok yukarılara doğru çıkmaya başlamıştır.

SORU: Kıtasal performansta en önde olduğumuz kıta hangisidir?

Türkiye’nin konumlandığı nokta sürekli olarak Batı Doğu arasında bir köprü olarak tanımlanmıştır. Fakat bu köprü olma pozisyonunda Türkiye batıdan dışlanırken, doğuda da kendisine bir yer bulamamaktadır.

Doğudaki sınır komşusu İran da aslında doğudaki batıdır. Ve Türkiye’ye diyalog kapılarını sürekli olarak kapatmaktadır. Bir iş birliği söz konusu olamamaktadır. Bu açılardan yaklaştığımızda yirmi birinci yüzyılın yeni gelişmeleri karşısında Türkiye’nin önünde gözüken kuzey-güney diyaloğu stratejik bir fırsat kapısıdır. Bu diyalog içerisinde kuzeyde Rusya ve Türkistan güneyde ise Afrika ve Hindistan gelişme bölgeleri olarak gözükmektedir. Çünkü güneyde Afrika ve Hindistan‘ın kalkınma hızları çok yukarılara doğru çıkmaya başlamıştır.

Afrika‘da bir nüfus patlaması söz konusudur. Ve Hindistan‘da da kalkınma hızları Çin’in önüne geçmeye başlamışlar. Şimdi biz Hindistan‘dan baktığımız zaman olaya Hindistan’ın kuzeyinde Türkistan ve Rusya yer almaktadır. Fakat Hindistan ile Türkiye arasında bir gerçek anlamda bir iş birliği ve diyalog Pakistan nedeniyle söz konusu olamadığı için Hindistan Rusya‘ya ulaşamamaktadır. Ulaşabileceği tek kanal vardır. O da Türkiye’deki boğazlar üzerinden Karadeniz’e çıkıp Rusya‘yla iş yapmak. Bu kanalın açılması yani bu işbirliği kanalının açılması nasıl başarılacaktır?

Baktığımız zaman rakamlara Türkiye’nin ihracatı büyük çapta batı ülkelerine gerçekleştirilmiştir, güneydeki ve doğudaki ülkelere olan ihracat ise düşük sayılardadır. Fakat Batı ile olan bu dış ticaret ilişkisi neticede siyasi bir birliktelik getirememiştir. Türkiye Avrupa Birliği’nden dışlanmış taraftır.

O açıdan bir de Rusya ve Hindistan arasında gelişmekte olan ve kesilmeyen, Ukrayna savaşı nedeniyle kesintiye uğramayan iş birliğini hesaba kattığımızda Türkiye açısından yeni yeni ufukların kuzey-güney diyaloğunda olduğu açıkça gözükmektedir. Burada tabii Çin faktörü de devrededir. ve fakat Türkiye’nin Çin’de Çin ile yapabileceği bir iş birliği söz konusu olamaz. Çünkü bizim oraya ihracatımız üç milyar seviyesinde bile değildir. İthalatımız ise otuz milyar dolarları aşkındır ve burada biz zararlı bir konumdayız. Bu açıdan biz gelişme aksını batı doğu değil de Kuzey Güney tarzında görüyoruz.

Kıtalar açısından ihracat performansımıza Türkiye’nin performansına baktığımızda güneyde yer alan Afrika kıtası en başta yer almaktadır. Kıtaların ithalat tedarikinde aldığımız pay itibariyle en başta yüzde üç nokta dört ile Afrika kıtasından aldığımız pay en başta yer almaktadır ve sekizinci sırada bulunmaktayız Afrika‘nın ithalat ülkelerinde. Fakat Gümrük Birliği ile ilişkide bulunduğumuz Avrupa kıtasından aldığımız pay yüzde bir nokta yedidir. Yani Afrika‘nın yarısıdır. Bu kayda değer bir konudur. İlerleyen zamanlar içerisinde Afrika‘nın ithalatından aldığımız pay daha da yukarılara çıkacak tabii.

Fırsatlar

Hiçbir Türk devleti Arktik Okyanusu’na doğrudan sınırı olmasa da, bölge bir bütün olarak Türk dünyası için önemli fırsatlar sunmaktadır. Kuzey Kutbu’ndaki buzulların erimesi bölgeyi dönüştürerek ekonomik işbirliği, bilimsel araştırma ve jeopolitik etki için yeni olanaklar yaratıyor.

Potansiyel Fırsatlar

Ticaret ve Lojistik:

Kuzey Deniz Yolu: Kuzey Kutbu’ndaki buzlar çekildikçe Kuzey Denizi Rotası daha seyrüsefere elverişli hale gelecektir. Bu durum Asya ve Avrupa arasında daha kısa ve daha verimli bir ticaret rotası sunarak küresel ticarette yer alan Türki ülkelere potansiyel fayda sağlayabilir.

Liman Geliştirme: Türk ülkeleri, Kuzey Denizi Rotası boyunca ticareti kolaylaştırmak için liman altyapısına yatırım yapabilir ve kargo taşımacılığı için önemli merkezler haline gelebilir.

Doğal Kaynaklar:

Enerji Kaynakları: Kuzey Kutbu geniş petrol, gaz ve mineral rezervlerine sahiptir. Arama ve çıkarma çalışmaları önemli çevresel zorluklar doğursa da, enerji sektöründe uzmanlığa sahip Türk ülkeleri doğrudan yatırım veya ortaklıklar yoluyla bu girişimlere katılabilir.
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği: Değişen iklim koşulları Kuzey Kutbu’ndaki balık popülasyonlarını etkileyebilir. Balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği konusunda deneyim sahibi Türk ülkeleri bu sektördeki fırsatları değerlendirebilir.

Bilimsel Araştırma:

İklim Değişikliği Çalışmaları: Kuzey Kutbu, iklim değişikliğinin etkilerini incelemek için çok önemli bir bölgedir. Türk ülkeleri iklim modellemesi, çevresel izleme ve sürdürülebilir kalkınma konularında uzmanlık geliştirerek uluslararası araştırma çabalarına katkıda bulunabilir.

Deniz Biyolojisi ve Ekolojisi: Arktik ekosisteminin anlaşılması, kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi için elzemdir. Türk bilim insanları deniz yaşamı, biyoçeşitlilik ve ekosistem sağlığı araştırmalarına katkıda bulunabilir.

Turizm: Eko-turizm:

Eko-turizm: Kuzey Kutbu’nun eşsiz manzaraları ve vahşi yaşamı turistlerin ilgisini çekmektedir. Türk ülkeleri kültürel deneyimler, macera turizmi ve sürdürülebilir uygulamalara odaklanan eko-turizm paketleri geliştirebilir.

Jeopolitik Etki:

Arktik Konseyi: Türk ülkeleri Arktik Konsey’deki varlıklarını güçlendirerek bölgeyle ilgili konularda karar alma süreçlerini etkileyebilirler.

Bölgesel İşbirliği: Kuzey Kutbu ile ilgili konularda Türk devletleri arasında işbirliğinin artırılması, ortak seslerini ve etkilerini güçlendirebilir.

Zorluklar ve Değerlendirmeler

Çevresel Etki: Kuzey Kutbu’nun kalkınması petrol sızıntısı, kirlilik ve habitat tahribatı risklerini azaltmak için çevrenin korunmasına öncelik vermelidir.

Altyapı: Kuzey Kutbu’nda gerekli altyapıyı geliştirmek, sert iklim nedeniyle maliyetli ve zordur.

Yerli Halklar: Arktik yerli halklarının haklarına ve geçim kaynaklarına saygı gösterilmeli ve korunmalıdır.

Jeopolitik Rekabet: Kuzey Kutbu, jeopolitik rekabetin giderek arttığı ve karmaşık ilişkilerin dikkatli bir şekilde yürütülmesini gerektiren bir bölgedir.

Türk dünyası bu zorlukları ele alarak ve fırsatlardan yararlanarak Kuzey Kutbu’nun geleceğinde yapıcı bir rol oynayabilir.

A r k t i k  K ü t ü p h a n e s i

***************************************

 


Subscribe For Latest Updates
And get notified every monday at 8:00 am in your mailbox
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular