************************************
ÖZET
22 ülkeye dağılmış Araplar kendilerini Arap olarak tanımlarken, Türkler kendilerini neden Özbek, Kazak, Türkmen, Uygur, Kırgız, Tatar, Azeri, Kıpçak vb. olarak tanımlıyor?
Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarında Türk, bodun olarak ifade ediliyor, boy denilmiyor, sosyolojik bir kategori böylece siyasi bir kavrama (Türk Bodun) dönüştürülüyor.
Türk; içinde dil, din ve devlet kavramlarını barındıran üç boyutlu siyasi bir kavram ve bilge güçtür.
Üç boyutlu bir dünya tasarımı kapsamında değerlendirme yaptığımızda ulusların farklı konumlarda yer aldığını görmekteyiz.
Üç boyutlu Metaverse internet çağında kavramlara ve konulara da artık üç boyutlu olarak bakmamız gerekmektedir. Biz de burada dil, din, devlet boyutları açısından İngilizler, Araplar ve Türkleri inceleyip, ülkemiz ilgili olan gelişmeleri değerlendireceğiz.
Dünyada dillerini yaygınlaştıramayan, mezhepler ile dinleri bölünen, kimlikleri, kendilerinden farklı gelenek ve görenekler içindeki Araplar ile ümmet anlayışı nedeniyle eritilen ve bu güçsüzlük içerisinde de toprakları Çin ve Rusya gibi Avrasya devletleri tarafından parçalanıp işgal edilen, Türkler;
- ABD ve İngiltere gibi Atlantik devletleri tarafından Büyük Ortadoğu projesi ile kimliğinden uzaklaştırılan yapılardan kurtularak,
- Zihinlerinin derinliklerinde halen yaşattıkları bilgeliği bir güç haline dönüştürerek,
- Üçüncü bin yılda kimliklerini yeniden güçlendirmek vazife ve vizyonu ile baş başadırlar.
Umarız bu konuda gerekli aksiyonlar geç olmadan alınacaktır.
************************************
İNGİLİZLER
Hıristiyan dünya içerisinde İngilizler dilleri ve devlet felsefeleri kuvvetli olduğundan tüm dünyaya yayılmışlardır, dil olarak, kültür olarak yayılmışlardır, bugün 53 devlette 2,5 milyar nüfuslu İngiliz Uluslar Topluluğunu yaşatmaktadırlar, dini de kendi devletleri ile uyumlu bir hale getirmişler, Anglikan mezhebini geliştirerek millileştirmişlerdir.
İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi ülkelerin bayrakları
İngiltere’de eğitimin yüzde 80’i sözeldir.
Kim yaptı bunu?; Devlet.
Ne zamandan beri yaptı?; 500 yıldır böyle yapıyor.
İngilizceyi dünyadaki kim hakim kıldı?; Devlet.
Nasıl yaptı, Türkçeye nasıl takla attırdı, mağlup etti?.
Geldi, Mercan Yokuşu’nda Sir James Redhouse kitabevini açtı, Türkçe sözlüğü yayınladı. “Dünyada iki tane büyük dil var” dedi. Bir tanesi İngilizce, bir tanesi de Türkçe. O zaman 90.000 kelime.
Redhouse Türkçe-İngilizce Sözlük, İstanbul, 1884
Bunun anlamı şuydu: “Biz Türkçe’yi yok edeceğiz.”
İkinci Dünya Savaşından sonra gerilemeye başlayan İngiltere’nin bu süreci hep artarak devam etmektedir. Birleşik Krallık, parçaladıkları ülkeler ile yüzleşme sürecindedir artık. Kıtaları, ülkeleri bölen İngiliz aklı şimdi kendi derdine düşmüştür. Ada da Yugoslavya misali bölünecektir.
Ulusların mukayeseli üstünlüğünü bir İngiliz yazmıştı; Adam Smith.
Merkantilizm Çağ’ında ülkelere meta (Turkey; Hindi, China; Porselen) isimleri vermek, mal isimleri vermek, çaya müptela oldukları için Çinlileri afyona alıştırmak, yüzyıl geçtikten sonra da olsa İngilizlere mukayeseli üstünlük sağlamamıştır, sağlamamaktadır. En büyük teknoloji şirketleri arasında İngiliz firmaları yer almamaktadır. Sadece finansal oyunlar ile nereye kadar gidilebilecektir.
İngilizlerin hegemonyası sadece Araplar üzerinden olmamış, Türkler de İngiliz aklından nasiplerini almışlardır. Bu arada İngilizlerin Türklere karşı kullandığı temel yöntem din üzerinden olmuş ve tarikatlar yaratılarak, bölünerek, çoğaltılarak Türklerin zihinleri işgal edilmiştir.
Araplara birörnek bayraklar biçen İngilizler Türkleri ise kişiler üzerinden kontrol ettikleri tarikatlar ile yönlendirmektedirler.
Tarikat liderinin bünyesindeki cemaatler artık siyaset için birer otomatik oy deposudur. Al-ver mekanizması işletilmektedir. Milletin kaynakları tarikatlara aktarılmakta, karşılığında oylar alınmaktadır.
Türkiye’deki Tarikatlar Haritası
ARAPLAR
İngiliz kumaşından birörnek Arap ülkelerinin Bayrakları
Devlet felsefeleri mevcut olmamasına karşın Araplar öncelikle dinleri ve ardından da dilleri sayesinde çok geniş coğrafyalara yayılmışlar, dillerini de yayıldıkları alanlarda hakim kılmışlar ve bugün 22 tane devlet içerisinde İslam dünyasının ana iskeletini teşkil etmektedirler.
Arap diye bilinen ülkelerin çoğu da aslen Arap değildir.
- Libya Berberi,
- Mısır Kıpti,
- Cezayir Tuareg,
- Filistinliler Girit asıllı,
- Lübnanlılar Fenike’li,
- Suriyeliler Süryani,
- Irak’lılar Akadlı’ydı.
Arap işgalleri sonucunda bütün bu milletler Araplaştılar.
İngilizlerden bahsettikten sonra bayraklarını bir örnek imal ettikleri Araplardan da söz etmemek olmaz. Petrolün dünyada birkaç on yılı kalmıştır. Afrika’da olduğu gibi maden zengini de olmayan Arapların, Türkleri arkadan vurmak konusunda kendilerine yol gösteren İngiltere dağılma sürecine girdiğinde, yapabilecekleri hiçbir şey yoktur artık.
Petrolü ve suyu olmayan bu ülkeler, ustaları İngiltere ile aynı kaderi paylaşacaklardır.
Ezeli rakibi Osmanlı Türk İmparatorluğunu lime lime eden, parçalatan parçalayan, içinde Türklerin yer aldığı İran, Hindistan, Mısır gibi ülkeleri de pamuk olsun, petrol olsun, zamanın stratejik maddeleri nedeniyle idaresi altına alan İngiliz imparatorluğu 21. yüzyılın başlarından itibaren kendisi de aynı kaderi paylaşmaya başlamıştır.
Orta Doğu olarak tarif edilen bölge İngilizler tarafından yönetilen Hindistan idi.
Daha sonra bölge Hindistan’ın batısına doğru genişletildi ve Arap toprakları da Orta Doğu tabirinin içerisine dahil edilmişti. Literatürde ilk kez 1943 yılında ikinci Dünya Savaşı sonrasında kullanılan Büyük Orta Doğu tabiri, bu sefer kuzen ABD tarafından Fas’tan başlayarak Orta Asya içlerine kadar giden geniş bir bölgeyi ifade etmek üzere kullanılacaktı artık.
Batının hegemon aklı, petrollerini tüketerek ruhlarını da tükettikleri Arapları bu sefer Türkiye coğrafyasına yığarak Türkiye’nin sosyolojisini imha etme planlarını uygulamaktadır. Arkadan vuranlar bu sefer içimize girmişlerdir.
TÜRKLER
Tonyukuk Yazıtı’nda Türk Budun (Türk Halkı)
Türk budun ara yaraklığ yağığ yeltürmedim, tögünlüg atığ yügürtmedim.
Türk halkı arasında silâhlı düşmanı koşturmadım, damgalı atı koşturmadım.
Bilge Tonyukuk Yazıtı/ İkinci Taş, Doğu Yüzü, Satır 4
720 yılında Göktürk Devletinde Tonyukuk Yazıtında ilk kez dile getirilen Türk Budun kavramı, Karahanlılar Hanedanı devrinde Kutadgu Bilig ve Divanı Lugat it Türk eserlerinde yinelenmiş, devam eden Hanedanlar devirlerinde ise yok sayılmıştır.
29 Ekim 1923 tarihinde ise sözkonusu kavram Cumhuriyet yönetimi ile kalıcı bir kimliğe kavuşturulmuştur.
Hazin olan o dur ki ilk kez 1300 yıl önce taşa kazınan Türk halkı ancak 1923 yılında kimliğine kavuşmuştur ki henüz daha 100.yılını tamamlamamıştır.
Türk Halkını yok sayanlar Hak katında da yer bulamayacaklardır.
Kaynak: TONYUKUK YAZITI’NDA TÜRK BUDUN (TÜRK HALKI)
İlk Başbakan Bilge Tonyukuk, yazıtına Türk budun kavramı ile başlamış ve aynı kavramı kullanarak son satırını yazmıştır.
Sonradan gelen hanedanlar, sultanlar, padişahlar, beyler, bilumum zevat bunun ne kadar farkındadırlar. Mustafa Kemal Atatürk’e kadar bu devran böyle döndürülmüştür.
İlk Satır
- Bilge Tonyukuk ben özüm Tabğaç ilirige kılındım. Türk budun Tabğaçka körür erti.
- Bilge Tonyukuk ben kendim Çin ilinde kılındım. Türk halkı Çine tâbi idi.
Son Satır:
- Türk Bilge Kağan Türk Sir budunuğ Oğuz budunuğ igidü olurur.
- Türk Bilge Kağanı Türk Sir halkıni, Oğuz halkını besleyip oturuyor.
DİL
Dilimiz bizim en büyük gücümüz, okuma konusunda bizim en büyük gücümüz dilimizdir. Çünkü iletişimimiz bozkırlardaydı, Asya’nın, Büyük Asya’nın bozkırlarındaydı, ıslıkla iletişmekte idik.
Büyük bir iletişim dehası var Türklerde.
Türklerin en değerli hazineleri üretken ve güçlü bir mantıksal yapıya sahip olan, 2000’li yılların dijital felsefesi ile uyumlu, bilişimci ve yazılımcıların hayallerindeki imkanlara özünde sahip olan dil yapılarıdır.
Fakat Türkler üç kıtadaki 1000 yılı aşkın varoluş dönemlerinde dillerini sadece kendilerine saklamışlar, yaygınlaştırmamışlar, dil üzerinden giderek egemenlik sahalarını oluşturmayı hiç düşünmemişler akıllarına bile getirmemişlerdir. Bunun neticesinde Asya’nın Çin ve Hindistan gibi kadim devletleri nüfus toplamı 3 milyarı geçerken, Türkler ise bunun yüzde onunu aşamamışlardır.
Divan-ı Lügat it Türk, 1074
İlk Türkçe sözlük Karahanlılar devletinde 1074 yılında yazıldı. Osmanlı devletinde ilk Türkçe sözlük ise ancak 722 yıl sonra 1899 yılında yazıldı.
- (1074) Kaşgarlı Mahmut: Divanı Lügat it Türk.
- (1796) Şeyhülislâm Mehmed Esad Efendi. Lehçetü’l-Lügat (veya Kitâbu Lehçeti’l-Lügat). İstanbul.
- (1899) Samî, Şemseddin. Kâmûs-i Türkî. Dersaadet.
16 Türk devletinin bilebildiğimiz kadarıyla resmi dilleri nelerdir, öyle bir liste de yapmak lazım. Dil üzerinden yürürsek Türklüğün izlerini tespit edebiliriz ancak. Yedi dindeyiz ama dilimiz tek
DİN
Törük (Yaratılan. Türk) Kişi. Töre (İlahi Yasa ve Adalet)
Mitoloji ile bezenmiş yazıtlarımız, Yüzüklerin Efendisinden çok daha etkileyici Türk Mitolojisi öğelerini içermektedir. Türklerin ilahiyatı bozkır yaşantılarından ötürü son derece zengindir.
Bozkır Bilgeleri.. Bilgeleştirir
Yeryüzündeki Gökyüzüdür Bozkır..
Sonsuzluk ve Yalnızlık..
Öd tengri yaşar, kişi oglı kop ölgelş törümiş
Zamanı tanrı yaşar, kişioğlu hep ölümlü kılınmış
Kül Tigin Yazıtı
Gönül
Gön ül: Gönün (derinin) içinde olan
Gön lek: Gönün dışına giyilen, gömlek.
Gönül kişinin kendisidir dertleştiği kendisidir. İç Asya’nın Yazıtlarından itibaren var olan bir kavram ve kelimedir. Bozkırdaki yalnızlığını kişi kendisi ile paylaşmaktadır, bu kişi kendisi olan kişi gönüldür.
Gönül, gönlüm olduğu zaman kişinin kendisi dışındaki kişidir, yine dert ortağıdır, gönüldaştır ama başka bir kişidir.
Gön kişinin zırhıdır insanı koruyan. İçinde sakladığı ise bir hazinedir gönül.
Gözün göremediklerini kişi gönül gözüyle görmektedir.
Dünya düzenini devlet ile, evrensel devleti ile dengede tutmayı başaran Türkler, iç dünyalarını da gönülleri, gönül gözleri ile sağlam bir dengeye oturtmuşlardır. Ölçü, gönlün razı olmasıdır, gönül rızasıdır.
Türkler en azından yedi tane dinin içerisinde yer almaktadırlar ve bulundukları dinler içerisinde hep gönül gözleri ile görmüşler gönül rızası ile hareket etmişlerdir.
Gök tanrı inancı ile yazılan Yazıtları, ardından gelen Budizm inanışı ile yazılan metinler örneğin Vapşı Bakşı’nın gönüle hitap eden felsefi metinleri, ki tamamen gönül ağırlıklıdır, Hıristiyanlıktaki Karamanlı, Kapadokyalı Türklerin metinleri, Horasan’dan itibaren başlayıp gelen tasavvuf bilgilerinin metinleri, hepsi gönül merkezli metinlerdir. Türkler başka dilde rastlanmayan gönül kavramı ile birlikte, bulundukları coğrafyalardaki kavimlerin anlayışlarını ve dinlerini de etki altına almışlar, zenginleştirmişlerdir
Batılı anlayışta kişinin kendisi birey olarak yetkinleşmektedir. Türk anlayışında ise kişinin kendisi gönlü ile zenginleşmektedir. Böylelikle birey giderek daha da çok yalnızlaşırken, gönül ise kendisine gönüldaşlar aramakta ve bulmaktadır, diğer gönüller ile irtibat halindedir.
Türkler göçebe merkezli topluluklardır, göç ederlerken, geceler boyu gökleri gözleri ile izlerken, gönül gözü ile de gökleri dolaşmakta ve göklerden aldıkları güç ve ilham ile gönüllerini ve gönlü olan insanları zenginleştirmektedirler, buradaki göz, gönül gözüdür.
Türkler dünyaya, küresel anlamda tüm yönleriyle bir yuvarlak daire şeklinde bakmaktadırlar Türklerin dünyasında bu şekilde bir yerin doğu ve batı ayrımı söz konusu değildir, yönlerin kendine göre anlamlari vardır, bu anlamlara göre yönlendirmektedirler dünyayı.
Doğu ile simgelenen gök rengi ilahiyatı, tanrısallığı simgelemektedir, batı ile simgelenen ak rengi ise bilgeliği simgelemektedir
Ruh
Türkler, varoluşlarından bu yana yaratıldıklarına derin bir inanç duymuşlardır. Türklerin ilk tespit edilen kelimesi tengri kavramıdır, Hunlardan tespit edilmiştir ve tanrı konusunda, inanç konusunda, ilahiyat konusunda son derece ısrarcı olmuşlardır. Yaratan da kişide kendisini ruh olarak göstermiştir. Türkler, ruhu kut olarak tarif etmişlerdir, kut yaratan tarafından kişiye ihsan edilmektedir. Kişi ölümlüdür ve yaratılmıştır.
Türklerde ilahi farkındalık seviyesi hep yükseklerde gezinmiştir.
Türk’ün ruhu, bozkır coğrafyasının kısıtları neticesinde gezgin ve göçebe karakterlidir. Toprağa bağımlı değildir ama gök ile bağlantılıdır hep.
Türk İnsanı’nın ruhunda biriktirdiği sinerji bütünlüğü en anlamlı olarak bilge güç ile karşılık bulmaktadır. Stratejik Güç olarak adlandırılan ve temelde fiziki güç gösterisine dayanan, gücü hak olarak gören anlayışın karşısında ise, gücü bilgelik olarak konumlandıran, bilgelik ile inşa eden görüşümüz yer almaktadır. Bilgelik güç getirmektedir.
Batı anlayışında insan, olaylar dizgesi içinde (5N1K) yokoluş sürecindeki bir nesne iken, Türk Ruhu’nda insan (7K1N) öznedir; kişiliklidir, kendisidir, kamu içindedir, sarmalayıp kuşaklar, kurucu güç kaynağıdır.
Ruhun varlığı ve kalıcılığı yenilik için, yenilenmeler için bir davet ve güvencedir. Ruh var olduğu müddetçe, dinamizm de sürekli olacak ve atılımlar yapılacak, karamsarlıklar ortadan kalkacaktır.
Türkler, her ikisi de güçlü dil ve devlet felsefesi yapıları ile birlikte içine girdikleri İslam dinindeki ümmet anlayışını yorumlayamamaları nedeniyle kimliklerini ve nüfuzlarını yitirmişler, din içerisinde de yekpare varlık gösteremeden mezheplere bölünmüşler, Hristiyan, Musevi, Şamanist, Tengrici ve Budist Türkler ile de irtibatlarını keserek, Sünni ve Şii mezheplerini Türk kimliğinden önemli addetmişlerdir.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii, 2017, Mısır, Kahire
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ehli kitap anlayışı çerçevesinde farklı semavi dinleri bünyelerinde bir imparatorluk çerçevesi içerisinde yaşatabilen Türkler, imparatorluk ortadan kalkınca dillerini de dünyaya hakim kılamadıklarından ve semavi dinleri de içlerinde barındıramadıklarından, İslam dininin mezhep farklılıkları içerisinde siyasi bir güç olma vasfını yitirmişlerdir.
Ancak 21.yüzyıl başlarında kurabildikleri Türk Devletler Teşkilatı şeklindeki birlik ise sadece sekiz devletten oluşmaktadır.
Pecs, Macaristan, 2003
İnsanın bilişsel gelişimi ilk kez Afrika’da gerçekleşmiş, dil’lenen insan daha sonra din’lenmiş nihayetinde de devletler ortaya çıkmıştır konumuzun başlıkları itibari ile.
Türkler açısından önemli olan ise bulundukları bozkır coğrafyası gereği iletişimlerini yazı ile değil dil ile, konuşma ile sağlamışlardı. Bu da paradoksal bir biçimde dillerini son derece zengin ve gezgin bir biçime büründürmüştü.
Din olarak bakıldığında da Türklerin yerleştiği Anadolu coğrafyasının güney doğusundaki 12 bin yıllık Göbeklitepe en erken bir örnektir. Türkler bu mirasın sahipleridir.
DEVLET
Devlet açısından bakıldığında Türkçede devlet, il tabiri ile ifade edilmiş buradan da iletişim ve benzeri sözcükler üretilmiştir. Demek ki Türklerde devlet yapısı statik değil aksine son derece dinamik bir yapıdır.
Üçüncü bin yılın ilk yüzyılı olan 21.yüzyılda Türklere düşen zaman/zemin/zihin üçgeninin içine dil/din/devlet üçgenini yerleştirmek ve bu çift üçgenle, Oğuz Kağan destanında dile getirdikleri önderlik ve liderliği hayata geçirmektir. Burada da önemli olan bölüp parçalayıp yöneten batı aklını ve türevlerini içimizden atmak, kendi bilge gücümüz doğrultusunda hareketlenmektir.
Arap Baharı adı altında Araplara yaşatılan Büyük Orta Doğu kâbusları ve aynı şekilde bilgiç Avrupalıların önümüzdeki dönemde yaşayacağı dondurucu kış, alınması gereken dersler barındırmaktadır.
Türkler tarihte 16 devlet kurmak ile övünmektedirler. Bu son derece eksik bir bilgidir. Günümüz Çin, Rusya, Hindistan, Türkistan cumhuriyetleri, İran, Mısır gibi boyutlu ülkelerin devlet yapılarını kuranlar Türklerdir. Bu tarihsel bir gerçekliktir. Ayrıca Osmanlı imparatorluğu içerisindeki 72 milletin devletleşmelerinin altında Türk devlet yapıları vardır. Görüldüğü üzere Türkler üç kıtada sayılamayacak kadar çok devletler kurmuşlardır.
19.10.2022
Levent Ağaoğlu
İyilik Dileklerimle Sevgideğer Saygıdeğer Dostlarım