HomeMAINFarabi ve Düşünce Gücü

Farabi ve Düşünce Gücü

“Düşünmek ruhun kendi kendiyle konuşmasıdır”
Kötü ya da iyi hissetmenizin nedeni düşündüğünüz şeylerdir. Çünkü hissetmek düşünmekle başlar.
Cahil insan kimdir? Cahil insan aklını kendine eğitmek ve öğrenmek için kullanmayan insandır.
Akıl, insanın sahip olabileceği en yüce değerdir.
Aklını kullanamayan insan karanlığın içinde kalacak ve hiçbir şey görmeyecektir.

İlk Türk filozofu olan Türkistanlı Farabi’nin düşüncelerinin merkezinde yer alan fizik ve metafizik dünyalar arasında köprü vazifesi de gören insandır. Düşünce gücü ve ürünü olan bilgi insanın en önemli hasletidir. İnsan ayrıca sadece düşünce gücü ile var olamaz. İnsanı var eden diğer insanlarla yardımlaşma ve dayanışma ihtiyacıdır. Farabi bu dayanışmayı evrensel düzeye çıkartarak dünya devletini ve bütünsel insanı idealize etmiştir.

Farabi bu görüşleri ile felsefesinin içine özgürlük (düşünce gücü) ve dayanışmayı eşzamanlı olarak konumlandırmıştır.

Bu görüşleri ile Farabi kamuculuğu öne çıkartan bir düşünürdür. Erdemli insanlardan oluşan ideal devlet, özgürlük, dayanışma ve yardımlaşma esaslıdır. Böylece Türklerin gelenekselleşmiş dünya devleti idealleri ve kamucu davranış biçimleri, Farabi’de bir üst düzeyde ifadesini bulmaktadır.

Sosyolog-Filozof İbni Haldun’un öncülü olmasına karşın ülkemizde bilinirliği yüksek değildir. Türkistan ve Kuzey Afrika sosyolojilerinin de farklılığına karşın özgün olmayan İbni Haldun tercih edilmektedir ki dikkate şayandır.

2020 Unesco Farabi yılı olarak kutlanmaktadır ki yine trajik olan felsefesinin merkezine insanı alan bir düşünürün kutlandığı yıl insanın yok edilmesi sürecinde de bir başlangıç teşkil etmektedir.

Tanımı gereği salt olarak insan ve yetkinliklerini esas alması gereken felsefe disiplini içine dayanışma ve yardımlaşma konusunu dahil eden Farabi’dir. Türk düşünce sistematiğinde kamuya verilen önceliği değerlendiren Farabi böylelikle özgün bir katkı sağlamıştır. Sadece birey olarak incelenen insanın toplumsal kişiliği ve kamusal davranışları da Farabi’den sonra incelenmeye başlanmıştır.

Anlaşılan o ki kamusal düşünceleri ile en çok etkilediği filozof Yusuf Has Hacip ve eseri Kutadgu Bilig olmuştur. Devam eden yıllarda Yesevi’nin hikmetleri ve Yunus’un dörtlükleri hep Farabi’nin yardımlaşmayı esas alan kamucu damarından beslenmiştir.

Türk düşünürlerin Farabi’ye, yüzyıllardır yalnızlığa öteledikleri ilk filozofumuza borçları çok derindir. Umulur ki bu borçlar Farabi’deki kamu düşüncesinin analizinden itibaren geri ödenmeye başlanacak ve söz konusu analizler de pratik faydalar üretecektir.

Farabi düşünce dünyasında önce bir protestoyu ardından da bir rönesansı gündeme getirmişti.

“Bir bilim olarak biz Türkler felsefeye Müslümanlığı kabul etmemizden yaklaşık iki asır sonra yakından ilgi göstermişizdir. Özellikle Emeviler döneminin devlet yönetiminde ve hukuk alanında tamamen yanlış uygulamaları Orta Asya Türkü Farabi’nin protestosuyla karşılaşmış, Türk-İslam dünyasına örnek olan Farabi sayesinde bilim, felsefe, hukuk yeniden yükselişe geçerek altın çağını yaşamıştır.” Kaynak: Doç. Dr. Aybeniz Rahimova. Marksist sistemin ulusalcı filozofu

FARABİ: “Bu güç akıldır”- Düşünme Gücü, Hayal Gücü

Farabi, güçleri teker teker değerlendirmiştir. Kalp gücü, düşünce gücü, akıl gücü en önemli güçler arasında yer almaktadır. Kalp yani gönül merkezi güçtür ve düşünce gücü, akıl gücü ile işbirliği içindedir.

“İnsan, bütün hayvanlardan farklı özellikleriyle ayrılır; çünkü onda gücü ortaya çıkaran, madde organları yoluyla hareket eden bir ruh ve bunun dışında madde organları olmadan hareket eden bir güç vardır; bu güç akıldır. Yukarıda belirtilen güçlere, onlardan her biri için görev gücü olan beslenme, büyüme ve çoğalma gücü dâhildir.
Kavrama güçlerine dış güçler ve iç duygu, özellikle hayâl gücü, tahmin gücü, hafıza gücü, düşünce gücü ve vücudu harekete geçiren hareket güçleri, ihtiras ve nefret dâhildir. Saydığımız bu güçlerden her biri belli bir organ yardımıyla hareket eder, aksi takdirde iş olmaz. Bu güçlerden biri bile maddeden ayrı gerçekleşmez”.
Kaynak: Farabi, es-Siyasetü’l-Medeniyye, Çev: Komisyon, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul, 1980, s. 2-3

Bu gereklilik Farabi’nin sisteminde “hür insan” için kaçınılmaz bir durumdur. Zira
Farabi’ye göre düşünmeyi gerektiren yapıp-etmelerde “iyi düşünebilme” ve “sağlam bir irade gücüne” (el-Kuvvetü’l-Azime) sahip olanlar gerçek hür insanlardır.

İnsan varlığa geldiğinde onda ortaya çıkan ilk şey, kendisiyle beslendiği kuvvet, yani besleyici kuvvettir. Bundan sonra kendisiyle sıcaklık, soğukluk ve benzerleri gibi dokunma ile ilgili nesneleri (malmûs) duyduğu kuvvet, kendisi ile sesleri duyduğu kuvvet, kendisi ile renkler ve ışıklar gibi bütün görülen şeyleri duyduğu kuvvet ortaya çıkar.
Duyularla (havâs) birlikte bir başka kuvvet de ortaya çıkar ki, bu, duyulan şeylerle ilgili olarak, onları isteme veya onlardan kaçınma yönünde onda bir arzu uyandıran (nuzû) kuvvettir.
Sonra insanda bambaşka bir kuvvet ortaya çıkar ki, onun sayesinde insan, geçmişte duyularla edindiği ama artık verili olmayan duyusal şeylerin izlenimlerini ruhunda muhafaza eder. Bu, muhayyile kuvvetidir. Bu kuvvetle insan, bu duyusalları farklı birleştirme ve ayırmalarla birbirleriyle birleştirir veya birbirlerinden ayırır. Bu birleştirme ve ayımaların bazısı yanlış (kâzib), bazısı doğrudur. Bu tahayyül edilen nesnelerle ilgili bir arzu da [veya irade] bu kuvvete gelip eklenir.
Daha sonra insanda düşünce kuvveti ortaya çıkar ki, onunla da insan akılsal nesneleri bilme imkânına kavuşur ve yine onunla güzelle çirkini birbirinden ayırır, sanatlar ve ilimleri yaratır. Akılsal olan şeylerle ilgili bir arzu da bu kuvvete gelip eklenir. Farabi, İdeal Devlet. ss. 65-66
Bir şeyin bilgisi, akıl kuvvetiyle, muhayyile veya beş duyu kuvvetiyle elde edilebilir. Akli güçle idrak edilme özelliğine sahip olan bir şeyin bilinmesi arzu edildiğinde, arzu edilen şeyin elde edilmesini sağlayan fiil, akli güçte bulunan başka bir güçten doğar. Bu da fikri güçtür.
Fikri güç düşünmeyi, ölçüp biçmeyi, dikkatle incelemeyi ve çıkarsama yapmayı meydana getiren güçtür. İnsanda bulunan akıl, akılsalların tasavvurlarını kabul etmek üzere hazırlanmış olan maddi bir istidattır.
Akıl bil kuvve ve maddi akıldır ve aynı zamanda da bil kuvve akılsaldır. Bil kuvve akıl kendisinde akılsallar ortaya çıktığında bilfiil akıl olur. Bil kuvve akılsallar, bilfiil akıl tarafından düşünüldükleri zaman bilfiil akılsallar olurlar. Faal Akıl bil kuvve akılsalları bilfiil akılsallar, bil kuvve aklı, bilfiil akıl haline getiren nedendir.
Akılsal güç iki kısımdır. Nazari akıl ve ameli akıl. Nazari aklın işlevi tikellerle ilgili fiilleri gerçekleştirir ve nazari akla hizmet için vardır. Nazari aklın işlevi ise insani fiilin konusu olmayan akılsalları kavramaktır. Akılsallar ise; bütünün parçadan büyük olduğu, bir ve aynı şeye ait olan iki şeyin birbirlerine eşit oldukları cinsinden bütün insanlarda ortak olan ilk akılsallardır İnsanda bu akılsallar var olduğunda, onda tabiatı gereği derin düşünme, düşünüp taşınma, pratik düşünme ve keşfetme arzusu meydana gelir. İnsanda genel olarak idrak edilen şeye karşı duyulan eğilim duyunun veya tahayyülün sonucu ise irade, yok eğer düşünüp taşınmanın ve akılsal düşüncenin sonucu ise seçme (ihtiyar) denir.
İnsan akıl gücüyle bir diğer ifadeyle düşünme gücüyle bilim ve sanatları elde eder. Fiil ve ahlaki davranışlardan iyi ve kötü olanları birbirinden ayırt eder. Gene, onunla, neyi yapması, neyi yapmaması gerektiğini anlar. Yaralıyı ve zararlıyı, lezzet ya da acı veren şeyleri de onunla kavrar. Düşünme gücünü yukarıda nazari ve ameli olarak ikiye ayırmıştık. Ameli güç de sanatlar ve pratik düşünme ile ilgili olmak üzere iki yönlüdür. Ameli güçle insan, isteyerek yapacağı şeyi bilir. Sanat gücüyle de sanatlar ve meslekler kazanılır. Pratik düşünme gücüyle ise, yapılması ya da yapılmaması gereken şeyler üzerinde ayrı ayrı düşünüp taşınılır.
Kaynak: Fârâbî, Siyasetü l -Medeniyye, Dairetü l Maarif, Haydarabad- (H) s (Çeviren. Mehmet Aydın, Abdulkadir Şener, Rami Ayas. İstanbul 1980.) Medinetü l -Fazıla, s.117. (Çeviren., Ahmet Arslan, Ankara-1990) Zübeyir Kars. Fârâbî’de İnsan – Devlet İlişkisi 
Bu temel varlık yapısıyla insan kendi suretiyle olması yönünden ne madde ne de alettir ve yardımcı olma yoluyla asla başka bir tür için de değildir. Varlık ilkeleri açısından düşünen canlı olan insan, hiçbir mümkün cinsi düşünen canlıdan daha üstün olmayınca, düşünen canlının kendisinden daha üstün olan başka hiçbir mümkün şeye hiçbir biçimde yardımı söz konusu değildir.
Bu sebeple düşünen canlı, düşünmesi nedeniyle ne üstünde ne de altında olan hiçbir şeyin maddesi olamaz. Ve kendisinden başka hiçbir şeyin aleti de olmaz. Doğası gereği başkasına hiçbir zaman hizmetçi de olamaz. İnsan doğal olarak değil, düşünme ve irade sayesinde düşünen bir varlık olduğu için kendinden başka mümkün varlıklara ve birbirine yani insan- insana araç olamaz. Çünkü insan amaç bir varlıktır. Kendisinin dışında herhangi bir şeyin aracı olmayan insan, yaşamak ve yetkinliğe ulaşmak için doğal-varlık yapısıyla birçok şeylere ihtiyaç duyacak şekilde yaratılmıştır.
Elbette o, ihtiyaçlarını tek başına sağlayamayacaktır. Zorunlu ihtiyaçları gidermek için insanların bir araya gelmesi kaçınılmazdır. Bu durum onun varlık-koşuludur. Hemen her insan ihtiyaçlarını gidermek için üzerine düşeni yapar. İşte bu bir araya gelme, elle tutulur, gözle görülür somut bir “sosyal birliği” meydana getirir. İnsan, doğasındaki yetkinleşme ihtiyacını bu sosyal birliğin içerisinde gerçekleştirir. Bu sosyalleşme bilinçli ve amaçlıdır.
Bundan ötürüdür ki, insan doğal yapısı gereği bir yurtta ve kendi türünden olan diğer insanlarla bir arada oturur. Bu özelliğinden dolayıdır ki insan, medeni (devlet/ il kurabilir) ve ünsi (siyasi kabiliyetli) bir varlıktır.
İnsanın, devlet kurmaya kabiliyetli, yetenekli bir yapıda olduğuna göre, insan devlet kuran siyasi varlıktır. Bir başka ifadeyle, doğal yapısı gereği sosyal birliğe katılan insan bu katılmanın sonucunda siyasileşerek daha açık ifadeyle medenileşerek/ insanlaşarak ikinci bir huy kazanır. İkinci bir karakter kazanan insan, kendi doğal yapısından gelen doğal niteliklerle ve kazandığı ikinci huyla içerisinde bulunduğu sosyal birlikle uyuşmaya çalışır. Fârâbî, Siyasetü’l -Medeniyye, 37-39. (Adı geçen çeviri.) s.33-34.
FÂRÂBÎ’DE İNSAN – DEVLET İLİŞKİSİ * * Zübeyir Kars** * Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi ile Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi tarafından 1998 yılında ortaklaşa düzenlenen “ İnsan Felsefesi” konulu “ Felsefe kongresi”nde sunulmuştur.
‘Bir uçtan diğer bir uca veya ölçülülüğe (vasat) çekilmemizi kolaylaştıran bir
araç olarak kullanmak zorunda olduğumuz bir aracı bilmemiz gerekir’
Farabi’nin araç olarak sözünü ettiği, hazdan ibarettir. Nitekim Farabi’ye göre bu araç olmaksızın düşünce tek başına yeterli olmayabilir. Bu nedenle mutluluğa ulaşabilmek için hazların da en uygun bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Ona göre hazlar ‘duyuluru izleyen (mahsuse) ve kavranılırı izleyen (mefhume) olmak üzere iki kısma ayrılır.135
Farabi, birincisine işitme, görme, tatma, dokunma ve koklamayı; ikincisine ise liderlik, hâkimiyet, zafer ve bilgiyi örnek olarak verir. İnsanlardan hür olanlar ise tüm bu özelliklerin yanında, haz ve elemi bir araç olarak kullanmak suretiyle, iyi bir eylemi yapmayı ve kötü bir eylemi terk etmeyi kendilerine kolaylaştırırlar.

Farabi, hür insanı “düşünmeyi gerektiren şeyde sağlam bir düşünce ve sağlam bir iradeye sahip olan insan” diye tanımlar.136

Kaynak: İslam felsefesinde insanın özgürlüğü problemi (Farabi ve Kadı Abdulcebbar’a göre) Ocak, Hasan

 

Fikri Güç

İnsanın Temel Varlık Yapısı

Farabi’ye göre varlık ve var olanlar bir bütün oluşturur. Bu bütünün tepe noktasında Tanrı vardır. O, İlk Sebeptir. Tanrı’dan başlayarak aşağı inildikçe İkincil Sebepler, Faal Akıl, Can (Nefs), Suret ve Madde yer alır. Gök cisimlerinden ve onların hareketlerinin değişmesinden dört unsur, taş cisimleri, bitkiler, hayvanlar daha sonra düşünen canlı yani insan meydana gelir. Düşünen canlı da varlığa geldiğinde ilk ortaya çıkan şey kendisiyle beslendiği güç yani besleyici kuvvettir.

Bundan sonra sırasıyla beş duyu gücü, arzu gücü, muhayyile gücü ve akıl gücü ortaya çıkar.

Besleyici güç, bedenin oluşmasında ilk meydana gelen kalpten başlayarak diğer organların oluşmasıyla oluşur.

Beş duyu kalbe haber taşır. O, zararlı ile yararlıyı, iyi ile kötüyü ayırt edemez.

Muhayyile gücü bu haberleri kalpte muhafaza eder, korur. İster uykuda ister uyanıkken duyumun bitiminde duyulur nesnelerin görüntülerini korur, onları birleştirir ya da birbirlerinden ayırır. İyi ve kötü dışında, eylemlerden ve ahlaki davranışlardan yararlı ve zararlı, acı ve zevk verici olan şeyleri algılar.

Arzu gücü beş duyu, muhayyile ve akıl gücüyle idrak edilen bir şeyin üzerinde karar verme olan irade kuvvetiyle gerçekleşir. Bu güçle insan, bir şeyi ister ya da kaçar; onu özler ya da ondan tiksinir. Kin ve sevgi, dostluk ve düşmanlık, katılık ve acı v.b gibi cana ilişkin duygular bu güçle oluşur. Bir şeyin bilgisi, akıl kuvvetiyle, muhayyile veya beş duyu kuvvetiyle elde edilebilir.

Akli güçle idrak edilme özelliğine sahip olan bir şeyin bilinmesi arzu edildiğinde, arzu edilen şeyin elde edilmesini sağlayan fiil, akli güçte bulunan başka bir güçten doğar. Bu da fikri güçtür. Fikri güç düşünmeyi, ölçüp biçmeyi, dikkatle incelemeyi ve çıkarsama yapmayı meydana getiren güçtür. İnsanda bulunan akıl, akılsalların tasavvurlarını kabul etmek üzere hazırlanmış olan maddi bir istidattır.

Akıl bil kuvve ve maddi akıldır ve aynı zamanda da bil kuvve akılsaldır. Bil kuvve akıl kendisinde akılsallar ortaya çıktığında bilfiil akıl olur. Bil kuvve akılsallar, bilfiil akıl tarafından düşünüldükleri zaman bilfiil akılsallar olurlar. Faal Akıl bil kuvve akılsalları bilfiil akılsallar, bil kuvve aklı, bilfiil akıl haline getiren nedendir.

Akılsal güç iki kısımdır. Nazari akıl ve ameli akıl. Nazari aklın işlevi tikellerle ilgili fiilleri gerçekleştirir ve nazari akla hizmet için vardır. Nazari aklın işlevi ise insani fiilin konusu olmayan akılsalları kavramaktır. Akılsallar ise; bütünün parçadan büyük olduğu, bir ve aynı şeye ait olan iki şeyin birbirlerine eşit oldukları cinsinden bütün insanlarda ortak olan ilk akılsallardır.

İnsanda bu akılsallar var olduğunda, onda tabiatı gereği derin düşünme, düşünüp taşınma, pratik düşünme ve keşfetme arzusu meydana gelir. insanda genel olarak idrak edilen şeye karşı duyulan eğilim duyunun veya tahayyülün sonucu ise irade, yok eğer düşünüp taşınmanın ve akılsal düşüncenin sonucu ise seçme (ihtiyar) denir. Kaynak: Fârâbî, Siyasetü’l -Medeniyye, Dairetü’l Maarif, Haydarabad- (H). 1346. s.37-39. (Çeviren. Mehmet Aydın, Abdulkadir Şener, Rami Ayas. İstanbul – 1980.) s.1-2-34. Medinetü’l -Fazıla, s.117. (Çeviren., Ahmet Arslan, Ankara-1990) s. 44-61. Bahseden:  Farabi’de İnsan-Devlet İlişkisi. Zübeyir Kars

İnsanın, iradesini ve düşünce gücünü tam olarak kullanabilmesi için kendisinde bulunan fikri kuvveti ve onun kullanılacağı yerleri iyi bilmesi gerekmektedir. Çünkü insan hür olabilmek için iradesini kullanmak durumundadır.

İnsanın fiillerinin de iyi veya kötü olarak nitelendiğini hesaba katarsak, hürriyet noktasında bu fiiller sonuçları ve nitelikleri açısından birbirinden farklı olacaktır. Bu farklılığı ise insana
hissettirecek tek özellik fikri kuvvettir. Farabi’ye göre hür insan bu kuvveti tam ve yerinde
kullanmasını bilen insandır. Buna göre Farabi, fikri kuvveti insanın fiilleri açısından üçe
ayırır:

Her şeyden önce insanda fikri bir erdem gücü vardır ve insan bu güç sayesinde
herhangi bir amaca ulaşmada yararlı olan şeyleri keşfeder. İkinci olarak Farabi, kötü
amaçların gerçekleştirilmesi için etkide bulunan fikri kuvveti, fikri bir erdem olarak görmez.

Bunlardan farklı olarak insanda üçüncü bir kuvvet daha vardır ve Farabi’ye bu kuvvet, iyi
olan şeylerin keşfinde kullanıldığı fikri bir kuvvet olma niteliği taşıyacaktır. Ancak Farabi’ye
göre insanların çoğu bu kuvveti fikri erdem sanmaktadır.137

Farabi’ye göre insanın üç temel ahlak niteliği vardır. Söz konusu bu üç temel varlık ve
fikri kuvvet nitelikleri nedeniyle insan, ahlak felsefesine konu olabilecek eylemler yapar. Yine insan bu nitelikleri sayesinde mutluluğa, övülmesine ve yerilmesine neden olan durumları elde eder.

Ahlaki erdemler ile fikir erdemleri arasında önemli bir ilişki vardır. Farabi’ye göre fikir gücü, erdemli amaçları elde edebilmek için en faydalı olan araçları bulabildiği oranda
yetkindir.204 İnsan önce amacını belirler daha sonra fikir erdemi ile en uygun araçları bulma yoluna gider. Ancak bu amaçlar genel bir ayrıma tutulurlarsa, iyi veya kötü olabildikleri ortaya çıkar.

Eğer araçlar erdemli bir amaç için en uygun araçlar ise iyi (hasen) ve güzel
(cemil) araçlardır. Ancak amaçlar kötü ise, düşünce gücüyle bulunan araçlar da kötü, çirkin
işler (el-Umur el-Kabiha) ve fenalıklardır (es-Seyyiat).205 İnsanın istediği manada uygun
eylemlerde bulunabilmesi, özgürce davranma yeteneğine sahip olması; duyu organlarının
sağlamlığına olduğu kadar, bu bilgilerden doğru eylemlere insanı sevk edecek, onu bedeni
arzuların ve şehvetin esiri kılmayacak bir akıl da lazımdır.

İnsanı diğer canlılardan ayıran ve eylemlere hürriyet kazandıran unsurların başında akıl gelmektedir ve Farabi’ye göre düşünmeyen canlılar sadece hayatlarını devam ettirecek bilgi ve eylem yapma gücüyle sınırlıyken, düşünen canlıların nefisleri düşünme, arzu etme, hayal ve duyum gücü gibi eylemlere yaşamsal dürtülerin de ötesinde farklı yorumlar katarak hürriyetini yaşayabilecek kapasiteye sahiptir.  Kaynak: İslam felsefesinde insanın özgürlüğü problemi (Farabi ve Kadı Abdulcebbar’a göre) Ocak, Hasan

DÜŞÜNME GÜCÜ

Farabi’ye göre bir insanın özgür eylemde bulunabilmesinin ön şartı, dış dünyadan kendisine veri sağlayan duyuların sağlam olmasıyla başlamaktadır. Daha sonra elde edilen bu verileri kategorilere ayırıp kendisi için en uygun olanını seçip yapma işi de aklın görevi olacaktır.

Bu unsurlardan birinin sağlıklı işlememesi halinde insan içgüdüleriyle hareket edecek ve düşünme gücünden yoksun diğer canlılardan farksız olacaktır. Bu durumda olan birisi için gayet doğaldır ki, özgürlükten söz etmenin bir anlamı da kalmayacaktır.

Ahlaki erdemler ile fikir erdemleri arasında önemli bir ilişki vardır. Farabi’ye göre fikir gücü, erdemli amaçları elde edebilmek için en faydalı olan araçları bulabildiği oranda yetkindir
(Farabi, 1999b: 52; 1995b: 27).
İnsan önce amacını belirler daha sonra fikir erdemi ile en uygun araçları bulma yoluna gider. Ancak bu amaçlar genel bir ayrıma tutulurlarsa, iyi veya kötü olabildikleri ortaya çıkar. Eğer araçlar erdemli bir amaç için en uygun araçlar ise iyi ve güzel araçlardır. Ancak amaçlar kötü ise, düşünce gücüyle bulunan araçlar da kötü, çirkin işler (el-umuru’lkabiha) ve fenalıklardır (es-seyyiat)
(Farabi, 1999b: 70; 1995b: 57).

İnsanın istediği manada uygun eylemlerde bulunabilmesi, özgürce davranma yeteneğine sahip olması; duyu organlarının sağlamlığına olduğu kadar, bu bilgilerden doğru eylemlere insanı sevk edecek, onu bedeni arzuların ve şehvetin esiri kılmayacak bir akıl da lazımdır.

İnsanı diğer canlılardan ayıran ve eylemlere özgürlük kazandıran unsurların başında akıl gelmektedir ve Farabi’ye göre düşünmeyen canlılar sadece hayatlarını devam ettirecek algı ve eylem yapma gücüyle sınırlıyken, düşünen canlıların nefisleri düşünme, arzu etme, hayal ve duyum gücü gibi eylemlere yaşamsal dürtülerin de ötesinde farklı yorumlar katarak özgürlüğünü yaşayabilecek kapasiteye sahiptir.

Öyle anlaşılıyor ki, Farabi’ye göre insan nasıl doğuştan akıl gücüne (bilkuvve akıl) sahip olarak dünyaya geliyorsa, kendine verilen bir takım asli özellikler sayesinde de özgür olarak dünyaya gelmektedir. Çünkü insan belli psikolojik özellikleri haiz olarak dünyaya gelmekte ve büyüdükçe sadece bu özellikleri kullanmasını öğrenmektedir. İrade, seçme, isteme gibi bazı özellikler insanın kendinde olan niteliklerdir. Dolayısıyla insan bu dünyaya sınanmak için gönderildiyse buna uygun olarak da yaratılmıştır.

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, Farabi’ye göre insan aklıdır ve insan aklı işleyiş prensibine göre ameli ve nazari olmak üzere iki kısma ayrılır. Ameli akıl, nazari akla hizmet için vardır.
Buna karşın nazari akıl “hiçbir şeye hizmet için değil, kendisiyle mutluluğa ulaşılmak için verilmiştir” (Farabi, 1995a: 106).
Bilgi ve seçim sayesinde insan, iyi ve kötüyü yapmaya güç yetirir. Tanrısal ödül ve ceza da bundan ileri gelir. Sözü edilen bu bilginin yanında iyi ve kötüyü yapmaya gücü yetecek hale ulaşmaya insan, seçme özelliği ile sahip olur (1377h: 63).

Seçme ve buna bağlı olarak eylemde bulunma, Farabi’ye göre insanın özgür olarak kendini ortaya koyduğu anlamına gelmektedir. Özgürlük ile ahlakilik Farabi’de birbiriyle çok yakın bir ilişki içindedir. Özgürlük yoksa ahlak yoktur, ahlak yoksa o eylemin özgür insani iradeden çıktığı söylenemez. Bu dengeyi ise Farabi’nin ameli hikmet dediği kuvvet kurmaktadır.

Ameli hikmet; ister mutluluk olsun, isterse mutluluk elde etmek için gerekli olan bir şey olsun, bir insan için gerçekten büyük bir iyilik, faziletli ve sürekli bir amaç meydana getirmek için yapılan şeyde, en mükemmel ve en iyi şeyleri ortaya çıkarma ve mükemmel düşünme gücüdür.
(Farabi, 1986: 45).
Bunun devamı ise, eylemlerin ve nefse arız olan niteliklerin ya sadece iyi ya da kötü olmasına araç olan kuvvettir. Ayırt etmenin iyi veya kötü olmasına araç olan kuvvet iki kısma ayrılır. Birisi iyi ayırt etmenin gerçekleşmesini sağlar ve o zihin gücü (kuvvetu’z-zihn) diye adlandırılır.
Diğeri de kötü ayırt etmeye araç olur ve ona zihin zayıflığı (da’fu’z-zihn) ve aptallık adı verilir. Eylemlerin ve nefse arız olan şeylerin iyi ya da kötü olmasına araç olana huy (hulk) adı verilir. İnsanda iyi eylemlerin meydana gelmesine sebep olan huylar iyi huylardır, kötü eylemlerin meydana gelmesine sebep olan huylar kötü huylardır.
(Farabi, 1377h: 27; 1999b: 63; 1995b: 81).

Farabi’ye göre fiziksel varlıklar ve olaylar insandan bağımsız bir şekilde dış dünyada varlıklarını sürdürmektedirler. Bunlar tabi varlıklar olarak adlandırılır. Ancak bir de insan iradesinin karışmasıyla varlık sahasına çıkan varlıklar vardır ki, Farabi bunlara da iradi varlıklar demektedir. Bunlar irade ile varlığa getirilmeleri mümkün olan varlılardır ve onları varlığa çıkmalarının asıl sebebi, var olma şartlarını bilip ona göre bu varlıkları var kılan insan iradesi ve gücüdür.

Dolayısıyla insan kendine doğuştan verilen irade ve eyleme özgürlüğü ile bunlara bitişik durumdaki gücü de kullanarak kendi eylemlerini kendi iradesiyle meydana getirmektedir. Bilgi ise bu noktada anahtar bir rol oynamaktadır.
“Bunun sonucu odur ki, iradi varlıkların her hangi birini varlığa getirmek isteyen biri, daha önce bu şey varlığa geldiğinde onunla birlikte bulunması gerekecek ilkeleri bilmek zorundadır”
(Farabi, 1999b: 67; 1995b: 50; 1986: 53).

Kaynak: Hürriyet Problemi Bağlamında İnsan Fillerindeki Temel Dinamiklerin Farabi Felsefesindeki Yeri HASAN OCAK Eğt. Gör. Dr. Diyanet İşleri Başkanlığı, Selçuk Dini Yüksek İhtisas Merkezi 42100, Selçuklu, Konya, Türkiye [email protected]

 

 

E-Posta Bültenimize Bekliyoruz.
Haftalık olarak, sizinle tüm içeriklerimizi e-posta yoluyla paylaşıyoruz.
icon
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular