Dünyanın Ortası Akdeniz’in kıyıları hep fikirlerle dolup taşan limanlar ile çepeçevredir;
İstanbul, Troya, Miletos, Bergama, Halikarnassos, Atina, Selanik, İzmir, Efes, Roma, Barcelona, Beyrut, Pire, İskenderiye, Girne, Magosa, Baf, Hayfa, Trablusgarp, Kasablanka, Tunus, Cezayir, Assos, Hayfa, Yafa, Alanya, İskenderiye, Lazkiye, Tartus limanları büyük düşünürlerin yetiştiği şehirlerdir. Aristo, Eflatun, Pisagor, İbn Bacce, İbni Tüfeyl, İbni Rüşt, İbnül Arabi, İbni Batuta, İbni Haldun, İsmail Hakkı İzmirli, Bergamalı Muhyiddin Kafiyeci, İshak Efendi (Başhoca), Hilmi Ziya Ülken, Niyazi Berkes gibi evrensel düşünürler Akdeniz Havzası’ndan neşet etmekte olan Afrasya Medeniyeti’nin öncül ışıltılardır, ışık hazineleridir.
Akdeniz Havzası bir Düşünce Atlası, dünyanın en kapsamlı Düşünürler Ansiklopedisi’dir; felsefenin anavatanıdır. Ansiklopedinin ilkler maddesi en kalabalık maddelerinin başında gelmektedir. İlk felsefe Atina ve Miletos’da, İlk kütüphane İskenderiye’de ve Bergama’da, ilk Hristiyanlık Antakya’da, Tarsus’da, İlk sosyoloji Tunus’da, günümüz alfabesinin ilk kökleri Fenikelilerde, Küçük Asya, Eski Mısır, Eski Yunan ve Girit medeniyetlerinin, Endülüs Medeniyetinin ışıltıları hep bu kıyılarda hayat bulmuştur.
Akdeniz’i çevreleyen adalar, yarımadalar, nehirler, dağlar, iç denizler, limanlar, havzalar, boğazlar, körfezler, kanallar dünyanın bu en etkileşimli coğrafya parçasında en etkileyici fikirler ve düşünürlerin orta çıkışına neden olmuştur.
Düşünürlerimizden Halikarnas Balıkçısı tarafından Altıncı Kıta olarak adlandırılan Akdeniz, üç kıtanın ortasında yeralan bir havzadır ve tüm düşünsel birikimleri bünyesinde barındırmaktadır; İskenderiye’den İskenderun’a, İzmir’den İtalya’ya, İspanya’ya Fas’tan Fransa’ya, Kahire’den Katalonya’ya ve daha nicelerine.
Dünyanın Merkezi, Akdeniz’in nadide adası Kıbrıs, Medeniyetler Beşiği’nin merkezini tutan konumu ile birlikte, Havza’nın fikir hazinesi olarak küresel bir potansiyele sahiptir.
Kıbrıs’ın mukayeseli üstünlüğü bir fikir adası, tefekkür cenneti olarak, yüksek değerli fikirlerin üretim merkezi olması konum ve fırsatıdır.
Akdeniz’i çevreleyen kıtalardan Avrupa felsefesinin başka yerlerde gerçekleşip Avrupa’ya geçen gelişim süreci olmaksızın kavranamayacağı hususu son derece önemlidir. Garp felsefesi tabir edilen gelişmenin başlangıçları, Helenlerin Şark (Anatole) olarak adlandırdığı bölgede yatıyor. Buradaki ilk merkez Miletos’tu. Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes, gösterdikleri düşünsel etkinlikle ve yöneldikleri sorunlarla felsefe tarihinin ilk filozofları olmuşlardır.
İkinci ve asıl merkez Avrupa’daydı: Atina. Ne var ki hemen bundan sonraki üçüncü merkez olan Aleksandreia (İskenderiye) yine Avrupa sınırlarının dışında Mısır’da, ardından gelen Bağdat ise, Şark’ın biraz daha derinlerindedir. Kaynak: Elmar Holenstein, Felsefe Atlası, Düşünmenin Mekânları ve Yolları, 2015 Haziran, İstanbul, Küre Yayınları
Milet-İskenderiye-Bağdat üçgeninin de ortasında yeralan Kıbrıs; Küçük Asya-Büyük Asya-Afrika düşünsel mirasını yeniden üretecek bir konumda yeralmaktadır.
Kıbrıs, sözkonusu üçgende yeralan ülkelerin öğrencilerinin, adadaki üniversitelerde eğitimlerini sağlayarak, yıllardan buyana önemli bir düşünsel altyapıyı biriktirmeye başlamıştır. Önümüzdeki yıllardan başlayarak bu birikimin düşünsel faaliyetlerde dünya birinciliğinin hedeflenmesi gündeme alınmalıdır.
Sahip olduğumuz bilgi birikimi, felsefe yapmanın zihinsel koşullarının Afrika’da başladığını gösteriyor. Afrika kıtasının felsefeye yaptığı en önemli katkı konuşma yetisidir. Konuşma yetkinliğine sahip olmak, insanın, bundan 2500 yıl önceki Eksen Çağ’dan buyana gelişmiş her felsefeyi sadece anlayacak değil, aynı zamanda bunları ortaya çıkaracak bilişsel beceriye de sahip olması anlamına gelir. Afrika’dan tüm dünyaya 50.000 ila 100.000 yıl önce yayılan erken dönem insanlar bu yetiyi beraberlerinde taşımışlardır. Kaynak: Elmar Holenstein, Felsefe Atlası, Düşünmenin Mekânları ve Yolları, 2015 Haziran
Zaman ve Zeminlerin üzerinde kesiştiği Kıbrıs bu kesişmeler hazinesinden ortaya evrensel bir Zihin çıkaracak ve tüm insanlığın ortak kullanımına sunacaktır.
Kendisine ait olmayan dışsal kaynakları kullanarak ancak 500 yıl hakimiyet sağlayan Avrupa Hegenomisine karşın; Miletos ile simgelenen Küçük Asya’nın matematiği, akılcılığı; İskenderiye ile simgelenen Diophantos matematiği, Pisagor bilgeliği (sofyalığı) ve Bağdat ile simgelenen Harezmi matematiği, Beytül Hikme bilgeliği; Dünyanın Merkezi Kıbrıs’ta, 21.yüzyılın başlarından itibaren kendi kaynaklarından neşet etmekte olan Afrasya Binyılı 3.BinYıl olarak tarihte yerini almaya hazırlanmaktadır. Eski Mısır, Mezopotamya ve Maveraünnehir’in düşünce zenginliği Kıbrıs adasında yeniden şekillenmektedir.
İngiliz siyasi tarihçisi Arnold Toynbee, Osmanlı’nın devşirme sistemine “Sürüden bir kuzu alıp, onu çoban köpeği yapmak ve Kurt’a karşı sürüyü korumak görevini bu kuzuya vermek, Türklerin icad ettiği bir marifettir” der. “Kaynak: Ömer Özkaya, Oyunu anlayamamak
Bu ülke için düşünen insanların, günlük hayatın angaryalarının dışına çıkmaları gerekiyor. Bir şeyin delisi olunmadan, velisi olunmaz. Her türlü ciddi fikir üretimi, bir tür inziva gerektirir. Kaynak: Devleti ele geçirmek.
Japonya, Batılı fikir ve kurumların “kopyalanması” gerektiğini gören, Batılı olmayan ilk toplum oldu. Kaynak: Niall Ferguson, Batı ve Geri Kalanı: Değişen Küresel Güç Dengesi
Muhtaç olduğumuz şey, bilgiden daha çok, fikir! Kaynak: Ömer Özkaya
Şahıslar ve milletler birbirlerini anlamıyorlar. Muğlak düşüncelere istinad eden bir fikir dünyasında yaşıyoruz. Kaynak: Ömer Özkaya
Düşük yoğunluklu bir savaş içinde değil düşük düzeyli bir düşünce modelindeyiz, ne yazık ki!
Kaynak: Ömer Özkaya, Proje
Akdeniz küresel fikirler havzasıdır, fikirlerin çıkış kaynağıdır, insanlığın fikir hafızasıdır.
İnsanın sistematik düşünce disiplini olan felsefe-bilim Aristo tarafından Akdeniz kıyılarında başlatılmıştır. Devasa bir mirasın taşıyıcısı olan Kıbrıs bu şekilde fikirler üretiminin küresel liderliğine namzettir. Güçlü olan haklıdır ve güçlü olmak da ancak küresellikle mümkündür. Türk İmparatorluğu (Osmanlı Hanedanı) Akdeniz’i insan ve dolayısıyla fikirler kaynağının sınırsız biçimde devşirilmesi için küresel bir havuz olarak değerlendirme hususunda lider olmuştur.
Dil, din, ırk, mezhep, meşrep konusunda Edirne’den (1363) başlayarak Ebu Hanife’den gelen ademiyet ilkesi Türklerin Akdeniz İmparatorluğu’nun asırlar boyunca sürdürülebilir olmasını sağlamıştır. Edirne, İstanbul’un fethini hazırlamıştır. 60/40 gayrimüslim/müslim terkibi gereği ortak yaşama biçimi esas alınmıştır. Hanefi mezhebinin Ademiyet ilkesi çerçevesinde bütün insanların vazgeçilmez hakları vardır ve bu ilke Edirne’de hayat bulmuştur. Avrupa’nın 2. büyük Sinagogu, Selimiye Camii, Edirne’dedir. Ehli hanefi. Ehli Kitap. İnsanların haklarının özgürlüklerinin dokunulmazlığı Ademiyet ilkesi ilk defa Edirne’de uygulanıyor ve İstanbul’a getiriliyor. Kaynak: Edirne Valisi Günay Özdemir Asam – Avrasya Bir: 18 Şubat 2017 Medeniyetler Ortaklığı.
Geçmiş mirasın zenginliği ve tecrübesinin getirdiği özgüven, 1221 yılından buyana Akdeniz kıyılarında varolan Türklerin, küresel düşünme pratiklerini önümüzdeki yıllarda, Kıbrıs’tan başlayarak, yeniden üretmelerinin güvencesidir.
Akdeniz kıyılarındaki en uzun kıyı şeridine ve kalpgah Kıbrıs’a sahip olan Türkler, Büyük Asya’dan başlayarak geliştirdikleri Kaman (Şaman), Bilge, Abdal, Alperen, Eren, Derviş, Dede, Veli, Alimler geleneği ile biriktirdikleri fikir oluşturma ve yayma geleneğini küreselleşme çağının getirdiği teknolojik imkanları da kullanarak, Kıbrıs’ta Yesevi sofraları kurma aşamasındadırlar.