HomeMAINHegel Metodolojisi ve Türk Devlet Felsefesi

Hegel Metodolojisi ve Türk Devlet Felsefesi

ALMAN İDEALİST DEVLET FELSEFESİ

ALMAN DEVLET VE HUKUK FELSEFESİ: İDEALİST DÜŞÜNÜRLER (18.- 19.Yüzyıllar)

  1. Johann Gottfried Herder, 25 Ağustos 1744 – ö. 18 Aralık 1803
  2. Immanuel Kant, 22 Nisan 1724 – 12 Şubat 1804
  3. Johann Gottlieb Fichte, 19 Mayıs 1762, Rammenau – ö. 27 Ocak 1814[1]Berlin
  4. Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling, 27 Ocak 1775 – ö. 20 Ağustos 1854
  5. Georg Wilhelm Friedrich Hegel, 27 Ağustos 1770, Stuttgart – 14 Kasım 1831, Berlin
  6. Arthur Schopenhauer 22 Şubat 1788, Danzig – 21 Eylül 1860

Felsefe Ansiklopedisi. Düşünürler kısmına bakılacak.

HEGEL DEVLET FELSEFESİ VE TÜRK DEVLET FELSEFESİ: KARŞILAŞTIRMA

  • Kök
      • Evren
      • Din
      • Halk
      • Tanrı
      • Devlet
  • Kişi
      • Özgürlük
      • İnsan
  • Kendi
      • Kendilik
  • Könül
      • Ruh
  • Köni
      • Töre
      • Adalet
  • Kamu
  • Kuşak
  • Küç

Hegel ve Türk Devlet Felsefesi: Hegel ile Türk devlet felsefesi arasındaki ortak noktalar nelerdir:

  1. Evren temeli
  2. Din temeli
  3. Devlet temeli
  4. Öz gürlük ilkesi
  5. İnsan (birey veya kişi) önceliği
  6. Halk temeli
  7. Devletin temelinde dinin yer alması olgusu
  8. Ruh
  9. Devletin töre temelli olması: Türklerde töreden törük yani türk tabiri üretilmiştir tanrı tarafından türetilen anlamına gelmektedir bu durumda hem devlet hem de halk millet tarafından yaratılmıştır, din temellidir, evrenseldir
  10. Kendilik: Kavramların dinamizmi kendi içlerinde diğer kendilerinde içkin de örnek devlet bu yukarda saydığımız bütün kavramlar kendilikleri içerisinde anlam kazanmaktadır.

 KÖK

Evren

EVRENSEL

Devlet, bir organizmadır ya da Devlet Fikri’nin farklılıklar içinde gelişimidir. Bu farklı yönler, Devlet’in farklı güçleridir. Devlet, bu farklı güçler vasıtasıyla işlevlerini ve eylemlerini yerine getirir, yine bu farklı güçler bu vasıtasıyla, evrensel, sürekli ve zorunlu olarak kendisini üretebilir, bu üretici fonksiyonunun daima farkında olduğu için, evrensel, her zaman mevcuttur ve mevcudiyetini korur. 206

İşte bu organizma, siyasi teşkilâtlanmadır. Ve Devlet, sonuçta kendisini nasıl bu teşkilatlanması bu vasıtasıyla korursa, aynı şekilde, bu teşkilatlanma da ebedi olarak Devlet’ten ötürü vücut bulur. Eğer bu iki şey (Devlet ile siyasi teşkilâtlanma) birbirinden kopar ve birbirinden bağımsızlaşırsa, işte o zaman siyasi teşkilâtlanmanın ürettigi birlik ve bütünlük artık işleyemez olur, bu tıpkı midenin ve diğer organların işleyişinin bozulması ile birlikte bünyenin bozulması gibi bir şeydir. 206

Hiçbir temel, hiçbir ilke ya da benzer hiçbir şey, Devlet’in doğasını organizmadan daha iyi ifade edemez, o yüzden, Devlet’in mutlaka bir organizma olarak kavranması kaçınılmazdır. 206 207

 Din

 DİN

İşte insan ancak bundan sonra tam anlamıyla şuur sahibi olabilir, yine insan ancak bundan sonra kendi ahlakını koruyabilir- adil ve ahlaki bir sosyal ve siyasi hayata kavuşabilir. Zira hakikat, evrensel ve sübjektif iradenin birlik’idir/bütünleşmesidir ve evrensel/külli olan, ancak Devlet’te, Devlet’in yasalarında, evrensel veya rasyonel düzenlemelerinde bulunabilir. Devlet yeryüzünde var olduğu şekliyle yegâne ilahi idea’dır. YK81.

İşte bu anlamda, din, siyasi ilkeyle en yakın ilişki içindedir. Özgürlük, münferitliğin, ilahi varlık da pozitif ve gerçek var oluşuna ulaştığı kabul edildiği yerde var olabilir ancak. İşte bu bağlamda, Devlet, dine dayanır. 101

Devlet’in Din’e dayandığı şeklindeki doğru hissiyat benimsendiğinde, o zaman din’e atfedilen pozisyon, Devlet’in halihazırda var olduğunu ve bunun sonucu olarak da, Devleti koruyabilmek için, dinin devreye girdirilmesi ve halkın kalbini fethetmesi gerektiğini varsayar. İnsanların din konusundaki algıları, varoluşun henüz vücut bulmaya başlayacak bir şey olmadığı şeklinde bir algıya dayanır. Zira Devlet’in dine dayandığını köklerinin dinle gizli olduğunu beyan ederken, aslında Devlet’in dinden doğduğunu ve geliştiğini ve bu kopmaz ilişkinin halen sürdüğünü ve bundan sonra da ilelebet böylece devam edip gideceğini, yani Devlet’in ilkelerinin İlahi Tabiat’ın (İlahi Ruh’un) belirleyici tezahürleri olmayı sürdürdüğü sürece bunun böyle süreceğini, kendileri için ve bizatihi kendileri olarak geçerli ve meşru kabul edilmek zorunda olduğunu söylemiş oluyoruz. 102

Dolayısıyla dinin formu, Devlet’in biçimine ve anayasasına karar verir. Çünkü Devlet, esas itibariyle, halk tarafından benimsenen belli bir dinden doğmuştur. Nasıl ki Katolik bir Devlet’in, Protestan Devlet’ten farklı bir ruhu ve anayasası var idiyse, aynı şekilde aslında Atina ya da Roma Devleti de muhtelemen Yunan ve Roma halkları arasında yaygın olan belli bir dinin varoluş biçimiyle ilişkili olmasından ötürü mümkün olabilmişti. 103

Eğer bu çığlık -toplumda dinin kökleşmesi için çalışma ve gayret gösterme çağrısı-, sıklıkla gördüğümüz gibi, dinin Devlet’ten koptuğu ya da koparılmak üzere olduğu tehlikesine karşı dile getirilen bir ürküntünün ve yardım çağrısının telaffuzu olmuş olsaydı, işte o zaman, bu gerçekten korkunç olacaktı. 103

Dolayısıyla, özü itibariyle Tanrı olarak taksim edilen bu Tek Zat, dinde büyük saygıyla ve coşkuyla karşılanır, sanatta hislere dayalı bir tefekkürün objesi olarak sergilenir, felsefede ise entelektüel bir kavrayış olarak idrak edilir. Özlerinin, amaçlarının ve hedeflerinin orijinal özdeşliği nedeniyle, bu çeşitli formlar Devlet’in Ruhuyla ayrılmaz bir bütünlük arz ederler. Ancak bu özel dinle ilişki ve irtibatı nedeniyledir ki, bu özel siyasi anayasa var olabilir, tıpkı şu veya bu Devlet’te, şu veya bu felsefede ya da şu veya bu sanat düzeninde olduğu gibi. 106

Değişimi bir yasayla sınırlandıran bu ilke, sabitleştirilmiş/stereo tipleştirilmiş ya da en azından istikrarlı bir konumu kendi hakları olarak gören ve bu haklarını savunan dinlerden örneğin Katolik dininden ve Devletlerden hiç de memnun edici olmayan bir tepkiyle karşılaşmıştır.107

Evrensellik ilkesinden ötürü, vuku bulan şey, Düşünce İmparatorluğu’nun fiilen ve müşahhas olarak tesis edilmesidir. Böylelikle Kilise ve Devlet anti tezi kendiliğinden yok olur. Ruh, yeniden Seküler ile yeniden irtibata geçer ve seküler, bağımsız bir organik varoluş olarak kendini gösterir. Devlet artık kilise karşında gerçek bir aşağılık kompleksi pozisyonuna ve psikolojisine burünmez ve yine bundan böyle ona bağımlı değildir artık. Seküler Devlet, bir ihtiyaca sahip değildir, Spiritüel ise, Devlet’e yabancı bir unsur değildir artık. YSK 200

Devlet, Tanrı’nın yeryüzündeki yürüyüşüdür. Devlet’in temeli, kendisini irade olarak gerçekleştiren aklın gücüdür. Devlet fikri, herhangi bir özel Devleti ya da kurumu çağrıştırmamalıdır. Burada, Devlet’ten söz edilince, daha ziyade, Fikrin kendisi, bu fiili Tanrı dikkate alınmalıdır. Zira kusurları bulmak, pozitif anlamı kavramaktan daha kolay olduğu için, insan, Devlet’in iç organik özünü gözardı edecek kadar, Devlet’in özel yapısına ya da niteliğine vurgu yapma yanlışına düşebiliyor kolaylıkla.

Devlet ile din arasındaki temel farklılık, Devlet’in buyrukları, hayata geçirilip geçirilmemesine bakmaksızın, hukuki bir görev formuna sahiptir. Oysa din alanı, iç hayatın alanıdır. Nasıl ki, Devlet eğer buyruklarını tıpkı dinin yaptığı gibi temellendirecek olsaydı, insanın iç hayatını ve dünyasını tehlikeye sokması kaçınılmaz olacak idiyse, aynı şekilde, kilise de, bir Devlet gibi hareket eder ve cezalar uygulamaya kalkarsa, dejenere olarak tiranlaşan bir dine dönüşmekten kurtulamaz.ysk207

Halk

HALK

Dünya tarihinde bizim dikkatimizi çeken halklar, bir Devlet kurabilmiş halklardır. Bunun nedeni şudur. Devlet kurmak, özgürlüğün, yani mutlak nihai amacın hayata geçirilmesinin yegâne garantisidir. Bunun çok iyi anlaşılması gerekiyor. Ve Devlet, Devlet olduğu için var olur. Devlet’in varlık nedeni yine Devlet’in kendisidir. YK 81

Her popüler/ yaygın kesim, kendisini halk olarak temsil (ve kabul) edebilir ve Devlet’in neyi oluşturduğu meselesi, gerçekte, popüler karar meselesi değil, aksine, gelişmiş bilimin bir meselesidir. YK 88

Bu birliğin objektif varlığı, varoluşu, Devlettir; dolayısıyla bir halkın hayatının diğer somut unsurlarının – sanatının, yasasının, törelerinin, dinin, biliminin yegâne temeli ve merkezi olan Devlet 98

Kendisini Devlet’e tezahür ettiren ve Devlet’teki şuurun bir hedefi haline getiren –Devlet’in ihata ettiği her şeyin bir araya getirildiği biçim olan- genel ilke, bir ulusun kültürünü oluşturan bu fenomenler halkası bütünüdür. Ancak evrensellik biçimi alan ve Devlet olarak adlandırılan bu müşahhas gerçeklikte var olan kesim ve şaşmaz öz, bizzat halkın ruhudur. 100

İşte bu halkların muhayyileleri, burada takdim ettiğim fikirlerle mücehhezdir; bu yasaların ve bütünleştikleri bu anavatanlarının benimsenmesi, onların iradelerinin ifadesidir. Tek Varlık’ı, bir halkın ruhunu oluşturan şey, işte bu olgunlaşmış bütünlüktür. Münferit üyeler, işte ona aittir, ona mensuptur. Her bir birim, kendi milletinin ve aynı zamanda da her bir bireyin ait olduğu Devlet gelişme kaydettikçe -kendi çağının çocuğudur. Hiçbir şey onun gerisinde değildir; hiçbir şey de kesinlikle onun ötesinde değildir. 105

Şu anda bile, bırakınız Devlet kurabilmeyi, nadiren toplum oluşturabilmiş halkların varlığını biliyoruz, ancak bunun uzun zamandır böyle olduğunu biliyordu. İleri halleriyle bizim özel ilgimizi cezbeden ötekilere gelince, onlarda, gelenek, Devlet’in kurulması kaydının ötesine kadar uzanır ve onlar, bu evreye gelmeden önce pek çok değişim geçirmişlerdir. YK 118

Dilin hızla gelişmesi ve halkların ilerlemesi ve dağılması, yalnızca Devlet ile temas kurmaya başladıkları ya da bizatihi kendileri siyasi kuramlar geliştirmeye başladıkları zaman somut aklın önemi ve somut akla duyulan ilgi mesafe kaydediyor.TK123

Monarksız bir hak ve zorunlu olarak ve doğrudan monarkla irtibatlı bütün siyasi teşkilattan yoksun bir halk, şekilsiz bir yığındır sadece ve Devlet değildir artık. 211-212

Sınıfların onun için oy verdikleri vergi indirimlerine, bağışlar olarak bakılmamalıdır, aksine, rıza gösterenlerin çıkarlarını en iyi şekilde hayata geçiren bir rıza verme, onaylama çabası olarak görülmelidir. Sınıfların gerçek anlamını oluşturan şey, tam da budur işte. Bunlar vasıtasıyla Devlet, halkın sübjektif şuurunda yer eder ve böylelikle halk Devlet işlerine iştirak eder 219.

Devletle organik olarak ilişki içinde olan kitleler, kendi çıkarlarını meşru ve düzenli bir şekilde elde ederler. İşte bu organik ilişki olmadığı zaman, kitlelerin kendilerini ifade etme biçimleri daima şiddetlidir. Bu nedenle, despotik Devletlerde, despot, halkına karşı hoşgörü gösterir ama etrafındakilere karşı ise öfkesini kusar. Dahası despotik bir Devlet, halkına vergilerde pek fazla indirime gitmez. Oysa anayasal bir Devlet’te halkın vergi indirimi konusunda ki bilinci oldukça yüksektir. 219

Sınıflar Meclisi’nin yaygınlaşması yoluyla, kamuoyu, ilk kez, gerçek düşüncelere, Devlet fikrine, Devlet’in durumuna ve Devlet işlerine ilişkin bir fikre ihtiyaç hissediyor, böylelikle bu konularda daha rasyonel olarak yargılarda bulunma kapasitesi gelişiyor, dahası, kamuoyu, Devlet rutinini, Devlet otoritelerinin ve yetkililerinin yeteneklerini, meziyetlerini ve marifetlerini öğrenme imkânına kavuşuyor. 221

Herkesin, hali hazırda, Devlet için neyin iyi olduğunu bildiği ve mecliste ifadesini bulan şeyin de bu bilinen, müşterek bilgi olduğu fikri, oldukça yaygın, popüler bir fikirdir. Burada, Meclis’te, insanlara örnek olacak erdemler, yetenekleri ve beceriler gelişir. Ne var ki, tanıtım, Devlet’in çıkarları konusunda genel anlamda en iyi bilgilendirme yollarından biridir, zira tanıtımın olduğu yerlerde, meclislerin olmadığı ya da kamunun bulunmadığı yerlerdekine kıyasla, halk, Devlet’e karşı bütünüyle farklı bir gözle bakar. 222

Kamuoyu, halkın isteklerinin ve düşündüklerinin yaygınlaştırılmasının örgütlenmemiş bir yoludur. Devlet’e fiilen etkili olan bir şeyin, organik tarzda da etkili olması gerekir. Anayasada bu gerçek geçerlidir 222

Tanrı

 Devlet

 DEVLET

Yeri gelmişken, geçerken de olsa Devlet kurumuna şöyle bir değinmek gerekirse yurttaşlarının özel menfaati, Devlet’in çıkarları ile örtüştüğünde ve birinin diğerinde (Devlet’in yurttaşta ya da yurttaşın Devlet’te ) tatmin ve tatbik imkânı bulduğunda ki başlı başına önemli bir varsayımdır, işte o zaman, Devlet’in çok iyi kurulduğu ve iç yapısı bakımından çok güçlü ve muhkem olduğu sonucuna varırız. Ancak bir Devlet’te, arzulanan bir uyumun tesis edilebilmesi için, pek çok kurumun teşkil edilmesi, özel çıkar ve tutku ile bu ikisinin dikkatli bir şekilde disipline edilmesi de dâhil, gerçekten neyin keşfedilmesinin uygun olduğunun anlaşılması için uzun süren mücadeleleri gerektiren uygun siyasi düzenlemelerin de eşlik ettiği pek çok siyasi mekanizmanın da geliştirilmesi zorunludur. YK 54

Devlet’in bu uyumlu noktaya ulaştığı dönem, Devlet’in patlama yapmasının, erdemli hale gelmesinin, muhkemleşmesinin ve refahı yakalamasının söz konusu olduğu bir dönemi işaret eder. YSK 54-55

Bir eylem için ne tür hususi bir durumun, bir seyrüseferin iyi olup olmadığı, özel hayatın sıradan mümkünleri söz konusu olduğunda, bir Devlet’in yasaları ve gelenekleri/uygulamaları tarafından belirlenir ve burada büyük bir zorlukla filan da karşılaşılmaz YK 62

Bu mümkünler veya ihtimaller, kendilerini tarihte gerçekleştirirler ve o andan itibaren bir halkın ya da bir Devlet’in kalıcılığına bağımlı farklı bir düzen/ek/e ait genel bir ilkenin mevcudiyetini gerektirirler. YK63

Muhtemelen üstün, hükümferma olduğu zamanlarda değil de, yine de, en azından Devlet’in başındaki diğer kişilerle ve onun düşmanlarına teslim olan insanlarla eşit konumda olan Sezar YK63.

Sezar’ın elde ettiği zaferler, bütün bir Roma imparatorluğu üzerinde kontrol ve hâkimiyetini teminat altına almaya yetiyordu ve böylelikle anayasayı terk etmesine rağmen Devlet’in otokrat’ı olmuştu. YK63

Öte yandan, sübjektif iradenin, aynı zamanda, asli/hakiki varlık bölgesinde hareket eden ve varoluşunun objesi olarak kendi asli zatına sahip bir gerçek olan asli /hakiki bir hayata sahiptir. Bu asli /hakiki varlık, sübjektif irade ile akli iradenin birleşmesidir, bunun bir ürünüdür. Bu, bireyin özgürlüğüne sahip olduğu ve bu özgürlüğünden hoşnut olarak yaşadığı gerçeklik biçimi demek olan ve bütünle ortak olan şeye inanan ve onu murat eden ahlaki bütün, Devlettir. YK79

Devlet Fikri’nin etle etraflıca gelişmesi, hukuk felsefesi (philosophy of right) alanına ait bir meseledir, bununla birlikte çağımızın teorilerinde, bu konuda kurulu, tartışmasız gerçeklermiş gibi kabul edilen ve sabitleşmiş ön kabullere dönüşen çeşitli yanlışlar vardır. Bunların burada yalnızca birkaçını zikr edebileceğiz; özellikle de bizim tarihimizin konusu olanlarına öncelik vereceğiz.

Ataerkil durumun temeli, aile ilişkileridir; ataerkil durum, birincil şuur ahlakı formu geliştirir ve ikinci aşaması olarak Devlet fenomeni tarafından takip edilir. Ataerkil durum, ailenin, bir ırkın ya da halkın konumuna yerleştiği; dolayısıyla Birlik’in, artık yalnızca sevgi ve güven bağı olmaktan çıktığı ve gönüllü hizmete dönüştüğü sosyolojik bir geçiş dönemi durumudur YK 85

Devlet, aile ilişkisinin alçakgönüllülüğüne en yüksek derecede saygı duyulmalıdır. Devlet, kendi ellerindeki vasıtalarla, hâlihazırda ahlaklı olan (ve salt kişiler olmakla kalmayan) ve siyasi bir yapının temelini de – bir bütün’le aynı duyguya sahip olma kapasitesini- kendileriyle beraber getirerek bir Devlet kurmakta birleşen fertleri, kendi üyeleri olarak görür.YK87

Eğer aile, genel ilişkilerinde, sivil toplumdan ve Devlet’ten henüz yeterince ayrılmamış ise, dinden ayrılması da henüz vuku bulmamıştır, dolayısıyla temayülün alçakgönüllüğü, bizatihi derinlikli bir şekilde sübjektif bir duygu halidir. YK 87

Eğer bireysel iradenin dikkate alınması ilkesi, siyasi özgürlüğün yegâne temeli olarak kabul edilecek olursa, sözgelişi, siyasi dünyanın bütün mensuplarının kendi sınırlarını terk etmeleri durumunda Devlet için ya da Devlet tarafından hiçbir şey yapılmaması gerektiği düşünülecek olursa, açıkça konuşmak gerekirse, işte o zaman, orada anayasa yok demektir

Bu durumda, zaruri olacak tek düzenleme, her şeyden önce, kendine mahsus hiçbir iradeye sahip olmayan ama Devlet’in zorunlulukları olarak görülen şeyi hesaba katması gereken, ikinci olarak da, Devlet’in üyelerini bir araya toplayacak, oylamaları yaptıracak, farklı önermelere/siyasi programlara verilen oyları aritmetik olarak hesaplayacak ve verilen oyları karşılaştırarak oyların sonuçlarına göre karar verecek bir merkeze sahip olmak olacaktır.

Devlet bir soyutlamadır; varlığını (n meşruiyetini) ve kökenini yurttaşlarına borçludur, yurttaşlarından alır, ama Devlet, aynı zamanda fiili bir entitedir, mücerret olarak mevcudiyetinin, bireysel irade ve aktivitede bütün ruhuyla vücut bulması, ete kemiğe bürünmesi kaçınılmazdır. 89

Devlet’in bir gerçeklik münferit bir birlik-olarak güç ve kudrete sahip olması gerektiği gerçeği varsayılsa bile. 90

En iyi anayasa nedir, hangisidir? Başka bir ifadeyle, Devlet’in gücünün ne tür bir düzenlemeyle, örgütlenmeyle ya da mekanizmayla kesin bir şekilde hedefine ulaşabilmesi mümkün olabilir? 90

Devlet’in gerçekleştirmesi düşünülen hedef, yurttaşların huzur ve sükûn dolu, hoşnut oldukları bir hayat sürdürmeleri ya da evrensel mutluluk gibi çeşitli şekillerde anlaşılabilir. 90

Devlet, herhangi bir tarafı – söz gelişi o Devlet’in siyasi anayasası gibi ne kadar önemli olursa olsun seçilemeyecek, (özellikle tercih edilemeyecek, diğer taraflarından ayrı düşünülemeyecek ve koparılamayacak) münferit bir bütünlüktür (totality); Devlet’e işte bu soyutlanmış biçimi ile saygı duyulması ve Devlet’in bu haliyle kabul edilmesi gerekir. 92

Bir Devlet’in kökeninde, bir yandan zorbaca bir boyun eğdirme, öte yandansa, insiyaki bir itaat gizledir. Ancak itaatin -buyurgan gücün ve buyurgan bir yöneticinin yol açtığı korkunun -bizatihi kendisi-, belli ölçüde bir gönüllü bağlantının varlığını ima eder. Barbar Devletlerde bile bu böyledir, hükümran ve hükümferma olan şey, bireylerin tecrit edilmiş iradeleri değildir, münferit güç ve irade hayalleri ortadan kalkar ve genel irade, zamanla siyasi birliğin zaruri bağı olur. Bu genel ve özel birliği, kendisini bir Devlet olarak tezahür ettiren ve daha sonra kendi içinde daha fazla değişim geçiren söz konusu İdea’nın bizatihi kendisidir. 93

Gerçek anlamda bağımsız Devletlerin gelişiminde izlenen soyut ama zaruri süreç şöyle tasvir edilebilir. Devletler ister ataerkil, isterse askeri kökenli olsunlar, önce bir kraliyet gücü olarak başlarlar. 93

Bu teoride, halk ile yönetim, birbirinden ayrılmıştır. Bununla birlikte, bu antitezde bir sapma, halkın, Devlet’in bütünü ve bütünlüğü olarak algılandığı kötü niyetli bir düzen, bir plan mevcuttur. 97

Devlet, Devlet’in yasaları, düzenlemeleri mensuplarının haklarını oluşturur. Devlet’in tabii özellikleri, dağları, havası ve suyu da, o Devlet’in mensuplarının ülkelerini, ana vatanlarını, görünen maddi mülklerini veya topraklarını ve nihayet Devlet’in tarihi de onların yapıp ettiklerini, eylemleri. Her şey, onların mülküdür; tıpkı her şeyin Devlet’in mülkü olması gibi. Zira işte bu mülk, bu Devlet mülkü, onları varlıklarını varoluşlarını ve hayatlarını tesis eder ve teminat altına alır.104

Tarih’le ilgili yazılacak metne bu meseleyi ilk önce adapte etmekle kalmayan, aynı zamanda kendi varlığının gelişiminde bu tür bir tarihin üretilmesini içeren ve gerektiren şey bizatihi Devlet’in kendisidir. Yalnızca anlık, zaruri ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde hükümetin sübjektif mandası altına girmek yerine, istikrarlı bir hayata ihtiyaç duyan ve kendisini bir Devlet’e sahip olma şerefine nail kılan bir toplum, kapsamlı ve evrensel/ yaygın olarak bağlayıcı reçeteler demek olan bazı zorunlu formel emirlere ve yasalara ihtiyaç duyar ve böylelikle zekice, kararlı ve sonuçları bakımından uzun süren ilişki ve etkileşim konusunda ben kayıt ve yanı sıra da bir ilgi üretir. Devlet’in teşekkülü ve inşası için ezeli hedefinin yararına İlham Perileri Hatıra Tanrıçaları da ebedilik sağlamaya icbar edilirler.TK119

Formel kültürün her aşamadaki entelektüel gelişimde sadece olgun bir çiçeklenme yaşamakla kalmayıp, bu olgun çiçeklenmeyi mutlaka elde edip geliştirmek, filizlendirmek zorunda olduğu yeterince vuzuha kavuşmuş olacaktır, öte yandan da, söz konusu aşama kendisini bir Devlet oluşturacak şekilde geliştirmeye ve bu medeniyet temelinde de hukuk alanında olduğu gibi başka her alanda da akla dayalı bir düşünme ve genel düşünce biçimleri teşekkül ettirmeye doğru ilerleyecektir, böylelikle yansıtma, eleştiri ve düşünce genel deha, kabiliyet, sanat, bilim gibi genel/külli terimler çerçevesine dahil edebileceğimiz temel dinamikleri üretecektir. 132

Eğer Devlet’in gelişiminde, dönemler, asil tabiatlı bir ruhun, ideal alanlarda Şimdi’den kaçarak sığınmaya zorlanmayı gerektirirse, (yansıtmacı/eleştirel aklın, önceden kendiliğinden dinle, hukukla ve milletlerin davranış biçimleri ile iç içe geçen, kaynaşan yüce ve derin olan her şeye saldırdığı, onları dize getirerek tanrısız ve dikkate değer bir şey ifade etmeyen şeyleri ayrıştırarak daha uyumlu bir durum ürettiği uyumsuz gerçek dünyada uyumu yakalayabilmek için) kendi unsurunu etkileme, beraberinde getirdiği yıkımdan, ilkelerini restore etme kaygısıyla Düşünce Düşünen Akıl olmaya zorlanacaktır. YK 133

Zamanı ilk kez sınırlayan ve dekadans ilkesine sınır koyan Jüpiter’di. O, ahlaki bir eser üreten politika tanrısı, yani Devletti YK 144

Bu tür vadi-ovalar, Çin, iki ülkeyi sulayan İndus ve Ganj nehirleriyle Hindistan, Fırat ve Dicle’nin beslediği Babil Toprakları, Nil’in suladığı Mısır havzalarıdır. Bu havzalarda uzun ömürlü krallıklar ortaya çıkmıştır ve büyük Devletlerin tarih sahnesine çıkışı da bu havzalarda söz konusu olmuştur YK168

Devlet Fikri ve Amacı: Devlet, Ahlaki fikrin hayata geçirilmesidir. Devlet, gün ışığına çıkarılmış, ben idrakine ve temel ya da asli iradeye sahip bir ahlaki ruhtur. Yine Devlet, düşünen ve kendini bilen, bildiğini ve şimdiye kadar bilebildiğini gerçekleştiren bir iradedir. Devlet’in düşünmeyen, düşünmeden yoksun var oluşu, geleneklere ve geleneklerin bireyin ben idraki, bilgisi ve eylemi üzerindeki yansımasına dayanır. Buna mukabil, birey, özü, amacı ve eylemliliğinin ürünü olarak Devlet’te asli bir özgürlüğe sahiptir. İYK 203

Gerçek Devlet, ahlaki bütün ve özgürlüğün gerçekleştirilmesinden ibarettir. Başka bir ifadeyle, gerçek Devlet, özgürlüğü gerçekleştirilmesi gereken, aklın mutlak gayesidir. Devlet, bu dünyada yaşayan ve kendisini gerçekleştiren ruhtur. Devlet, tabiatta yalnızca kendi öteki olarak ya da hareketsiz, cansız bir ruh olarak mevcuttur (actual). Varolan bir obje olarak kendisini bilen ve bilinçte mevcut olan tek şey Devlettir.203

Devlet, bir sanat eseri değildir. Devlet, dünyada varolur ve dolayısıyla kapris, arizilikler ve yanlışlıklar alanına ait bir oluşumdur. Devlet’e karşı takınılan kötü bir tavır ya da davranış, Devleti pek çok açıdan sarsabilir, çözebilir ya da güçsüz düşürebilir. YSK 204

Bir gelenek haline gelen, hakikate ve iradeye dayanan bir teminat olan, yurttaşlık olarak adlandırılan siyasi yapı, Devlet’te köksalan, aklın fiilen mevcut olduğu kurumların bir sonucudur. YSK205

Devlet, gerçektir ve Devlet’in gerçekliği bütünün çıkarlarının, özel amaçlarda gerçekleştirilebiliyor olmasında gizlidir. YSK207

Kötü bir Devlet, yalnızca var olan bir Devlet’tir. Hasta bir beden de var olur ama hasta bir bedenin gerçek bir varlığından, işlevlerini ve yükümlülüklerini hakkıyla yerine getirebildiğinden söz edilemez. ysk207

Tam, Mükemmel bir Devlet, esas itibari ile bilince ve düşünceye aittir. Böyle bir Devlet, neyi murat ettiğini de, murat ettiği şeyi hangi düşünce formu çerçevesinde murat ettiğini de bilir. ysk207

Devlet’in güçlerinin farklı fonksiyonlarından söz ettiğimiz zaman, her bir gücün, soyut, birbirinden bağımsız bir varoluşa sahip olduğu korkunç yanlışına düşmemeliyiz, çünkü söz konusu güçler, Devlet kavramında mündemiç olan unsurlar olarak farklılaşmış güçlerdir 208

Devlet, büyük bir mimari yapı, aklın hiyeroglifi ve kendisini gerçeklikte ete kemiğe büründüren bir gerçek olarak görülmelidir. 212

Devlet’in, kendi kendini belirleyen bütünüyle egemen bir irade, nihai kararın kendisine ait olduğu bir olgu olarak algılanması, işte algılanması kolay olan Devlet fikri budur 212

Bu “ben murat ediyorum, talep ediyorum” bilinci, kadim dünya ile modern dünya arasındaki büyük farklılığı belirginleştirir ve dolayısıyla Devlet’in muazzam yapısında özel bir yere sahiptir. Maalesef, bu modelin karakteristik, yalnızca dışsal ve gelişigüzel bir özellik olarak değerlendirilmektedir 213

Bir Devlet’in mukadderatının, özel monark karakterine bağlı olduğu varsayımı külliyen yanlıştır. Mükemmel bir Devlet teşkilatında, önemli olan şey, sadece formel kararın nihailiği ve tutkuya karşı istikrarıdır. 213

Nihai kararı uygulamaya koyma fonksiyonunun ötesinde, monark, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen özel bir varlık olmalıdır. Onun özel durumunun Devlet’e tek başına hükmetmeye kalkışmasına yol açabilecek bazı durumlar söz konusu olabilir, ancak bu tür durumlarda, Devlet, ya bütünüyle gelişememiş ya da kötü yapılandırılmış demektir. 213

Geçmişte, uzunca bir süre, asıl çaba, Devleti yukarıdan tanzim etmeye harcanmış, bütün varlığın var olduğu aşağı alan ve asıl büyük alan ise az çok tanzim edilmeden öylece bırakılmıştı. Ne var ki, Devlet’in tanziminin organik olması son derece önemli bir meseledir. Ancak o zaman, Devlet bir güce ve kudrete kavuşabilir, aksi taktirde dağınık atomlardan oluşan bir yığından ya da birikintiden başka bir şey olamaz. Bu nedenle, otoritatif güç, yalnızca özel alanlardan teşekkür eden organik Devlet’te toplanabilir. 215

Devlet, değişken ve gönüllü hizmete, bizzat değişken ve gönüllü olmasından ötürü bel bağlayamaz, mesela, gezgin şövalyelere adaletin idaresini vermek onun iyi bir örneğini teşkil eder. Bu tür Devlet hizmetleri, sübjektif kanaate göre hareket etmeyi ve ayrıca da ihmal ve özel amaçları öne almayı varsayar. 215

Kamu hizmeti, bireysel öz-çıkarın kurban edilmesini ve özel amaçlar için bir görevin üstlenilmemesini gerektirir, doğru kişilerin, ehliyetli kişilerin doğru görevlere getirilmesini rica ettiler. İşte Devlet kavramını ve iç tutarlılığını oluşturan genel ve özel bilgilerin birleştirilmesi bu noktada elzemdir. 215

Yürütmenin üyeleri ve Devlet görevlileri, yetişmiş ve kitlenin haklarının farkında olma bilincini temsil eden orta sınıfın omurgasını oluşturur. 216

Devlet yetkililerin mensup olduğu orta sınıfta, Devlet şuuru ve köklü bir Devlet tecrübesi kök salmış olmalıdır. Bu nedenle, böylesi bir orta sınıf, yeterlilik ve ehliyet bakımından Devlet’in temel sütununu/omurgasını oluşturur. Böylesi bir orta sınıftan yoksun bir Devlet’in üst bir düzeye ulaşabilmesi zordur. 216

Hükümet, taraflar arasında husumet tohumları eken, bir tarafı diğerine tercih eden bir kurum değildir. Bir Devlet, eğer böyle bir durumda ise, bu bir sağlıklılık alameti değil, tastamam bir talihsizlik örneğidir. 219

Oy kullanma hakkı olanların, oy kullanmayacakları gerekçe gösterilerek tek oy kullanma konusunda özellikle de büyük Devletlerde gözle görülür bir kayıtsızlık olduğu gözlemlenebilir 221

AMERİKA

Kuzey Amerika’nın siyasi şarkı şartlarına gelince, bu Devlet’in genel varoluş hedefi henüz sabitlenmemiş ve belirlenmemiştir, muhkem bir kombinezon ihtiyacı henüz tesis edilememiştir. Oysa refah ve yoksulluk uç noktalara vardığında ve bu tür şartlar, halkın büyük bir kısmının önceden olduğu gibi, artık temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı bir duruma geldiğinde, gerçek bir Devlet ve gerçek bir Hükümet, sınıf ayrımının belirginlik kazanmasından sonra kurular YK162

Tıpkı Avrupa’da olduğu gibi, kuzey Amerika’da tarımcıların hızla artışı kontrol altına alındığı zaman, toprağın sakinleri, arazileri işgal etmek için bastırmak yerine, şehir mesleklerini devam ettirmek, kendi ülkelerinin insanlarıyla ticaret yapmak, dolayısıyla kompakt bir sivil toplum inşa etmek ve iyi örgütlenmiş bir Devlet kurmak için birbirlerine baskı yapacaklardır. YK 163

Kanada ile Meksika, kendilerinden korkulmasını gerektirecek ülkeler değildir ve İngiltere, hür Amerika’nın İngiltere’ye bağımlı bir Devlet olarak var olmasından daha karlı olduğunu kanıtlayan yaklaşık yarım asırlık bir tecrübeye sahip olmuştu 163. YSK

AFRİKA

Hayat, yalnızca değerli bir hedefi varsa değerlidir Afrika’da. Siyasi bağ, özgün yasaların toplumu birleştirmesini sağlayacak bir nitelik arz etmez. Bu gelişigüzel güzel seçim üzerinde herhangi bir bağlayıcı sınırlama, engelleme söz konusu değildir. Devleti bir süreliğine de olsa dış bir güçten başka bir şey ayakta tutamaz. Yönetici en tepede yer alır, çünkü duygusal bir barbarizm ancak despotik bir güç tarafından dindirilebilir YK 179

Zenci Devlet’inde Kral’a eşlik eden kişi, görevi en yüksek ve ciddiye alınan görev olarak görülen, ellerinde kumpasçı asilzadelerin talepleri üzerine kralın da ölebileceği, kralın kendisi aracılığı ile şüpheli suçlular ölüme mahkûm ettiği cellattı. YSK 181

Bizim zenciler arasındaki söz konusu kölelik olgusundan çıkardığımız ve bizim araştırmamızı ilgilendiren problemim yalnızca birini oluşturan doktrin, şu fikir üzerinden çıkardığımız bir Doktrindir. Tabii durumun bizatihi kendisi, mutlak ve büsbütün gayrı adil bir durumdur: Doğru ve Âdem’in ihlal edilmesi durumu. Bununla, rasyonel bir Devlet’in gerçekleştirilmesi arasında kalan her ara mertebe, tahmin edilebileceği üzere, adaletsizliğin unsurları ve yönlerinden ibarettir; bu nedenle, Grek ve Roma devletlerinde bile kölelikle karşılaşıyoruz, tıpkı yakın zamanlara kadar serflik (feodal toplum kölelik sistemi) ile karşılaşmamış olmamız gibi. 183

Ancak bir Devlet’te var olan kölelik, salt tecrit edilmiş duygusal bir hayattan bir ilerleme safhasına geçiştir, bir eğitim aşamasıdır, daha yüksek bir ahlaka ve onunla irtibatlı kültüre iştirak etme biçimi. YSK 183

DOĞU

Doğu’nun siyasi hayatında, sübjektif özgürlük geliştirmeksizin kendiliğinden devam eden, hayata geçirilmiş  rasyonel bir özgürlük buluruz. Yine hükümran, halihazırda tesis edilmiş bulunan söz konusu ilkeleri hayata geçirmek zorundadır, böylelikle kendi aramızda bütünüyle sübjektif özgürlüğe ait olan bir şey, burada tastamam ve genel olarak Devlet’in bünyesinden gelişir, hayat bulur YK192

Doğulu siyaset tasavvurunun görkemi, herkesin ona ait olduğu, dolayısıyla başka hiçbir bireyin ayrı bir varoluşa sahip olamadığı ya da kendisini kendi sübjektif özgürlüğünde yansıtamadığı, asli bir varlık olarak Tek Birey fikrine dayanıyor olmasında gizlidir. Muhayyilenin ve Tabiatın bütün zenginlikleri, sübjektif özgürlüğün kendisinde bütünleştiği, ete kemiğe büründüğü, bu hakim varoluşa uygun hale getirilir. Bireyler, onurlarını kendilerinde değil bu, bu mutlak gayede ararlar. Tamamlanmış, olgunlaşmış bir Devlet’in bütün unsurları -subjektivite bile- orada bulunabilir, ancak henüz muazzam asli varlıkla harmonize olmuş bir halde değil. Çünkü Tek Güç’ün dışında -bundan önce hiçbir şey bağımsız varlığını gerçekleştiremez- merkezi gücün sınırlarının ötesinde, bir amacı ya da sonucu söz konusu olmaksızın derhal başkaldırmaya hazır bir başka öptük güç oluşur. YK 192-193

Mesela Çin, bunun en önde gelen örneğini oluşturur. Hanedanlık ilişkisine dayalı bir Devlet, siyasi teşkilâtlanmayı, tebaasına inayetkâr sahiplenmeyle, türlü uyarma biçimleri ile ya da daha ziyade cezalandırma yöntemleri ile bir arada tutmayı başaran pederşahi bir idare, form antitezi, mesela sonsuzluk, ideallik henüz kendisini ete kemiğe büründürmediği, hayata geçiremediği için tekdüze bir imparatorluk. YK 193-194

ROMA DEVLETİ

Üçüncü Evre, sosyal amacın, bütün bireysel amaçları absorbe ettiği, soyut evrensellik alanıdır. Bu üçüncü evrenin başlıca örneğini Roma Devleti oluşturur. Burada Devlet, mensuplarının bütün ve somut bir paya değil, belli bir paya sahip oldukları kendi tam varlıklarını devreye girdirdikleri soyut bir varlığa sahip olarak ve kendisine belli bir hedef belirleyerek başlar, teşekkül eder. Özgür bireyler, soyut genellemenin hizmetine kendilerini vakfettikleri, milli hedeflerin katı talepleri karşısında kurban edilirler. Roma Devleti, Atina Şehir Devlet’inde olduğu gibi, bir bireyler Devlet’inin tekrarı değildi. Atina şehir Devlet’inde var olan yumuşaklık ve ruh coşkusu, Roma Devlet’inde, yerini katılık ve zor işlere terk etmişti. Tarih ilgisi, bireylerden uzaklaştırılmıştı ama bunlar, kendileri, soyut, formel bir evrensellik kazanmıştı. yK 196

Roma. Burada söz konusu ettiğimiz Devlet’in gelişimi, iki ana yönde mesafe kaydetmişti. Bir yanda, düşünmeye, yani soyut evrenselliğe dayandığı için, kendisinde belirgin bir antitezin ifadesinin söz konusu olduğu gelişme vardı. Bu, kaçınılmaz olarak, antitezin gerektirdiği bir mücadele içinde kendini buluyordu. Tabii burada ortaya çıkan ve yüzleşilmesi gereken temel sorun, bireysel kaprisin- tek despotun bütünüyle bağlayıcı ve dünyevi gücünün- bu soyut evrensel ilkeyi salt kendi gücünü pekiştirmekte kullanması sorunuydu. Başlangıçta bir yandan, soyut evrensel ilke olarak Devlet’in amacı ile öte yanda bireyin soyut şahsiyeti arasında bir antitezle karşı karşıya kaldık. 197

GERMEN DÜNYASI

Bununla birlikte, şu an tartıştığımız Cermen dünyası ilkesi, müşahhas gerçekliğini yalnızca Cermen Milletler tarihinde elde edebilmiştir. Ruhani/ Kilise Devlet’ini temsil eden spiritüel ilke ile o katı ve vahşi barbarlığıyla Seküler Devlet arasında gözlenen karşıtlık da keza burada mevcuttur. YK 199

ASYA DESPOTİZMLERİ

Devlet’te, her şey, evrensel ile hususi, genel ile özelin birliğine ya da bütünlüğüne bağlıdır. Kadim Devletlerde, sübjektif gaye, Devlet’in iradesi ile kesinkes müşterekti. Oysa, modern zamanlarda tam aksine, biz, bireysel görüş, bireysel irade ve vicdan talebinde bulunuyoruz. Kadim zamanların insanları, modern anlamda bu taleplerin hiçbirine sahip değildi. Onlar için nihai şey, Devlet’in iradesiydi. Asya despotizmlerinde, bireyin, bir iç beni ve kendi-kendini meşrulaştırma imkânı yoktu, oysa modern dünyada, insan, sübjektif bireyselliği adına onurlandırılmayı, saygı duyulmayı talep eder YSK204

ATİNA DEVLETİ

Organik Devlet’in hâlihazırda o güzelim Atina demokrasisinde var olduğu söylenebilir. Ancak Grekler, nihai kararları, bütünüyle dış fenomenlerden, cahillerden, kurban edilmiş hayvanların iç organlarından ve kuşların uçuşlarından devşiriyorlardı 212

BİREY

Bireylerin birbirlerinden tecrit edilmeleri ve Bütün’den koparılmaları, saldırgan bencillikleri ve kibirlilikleri, Devlet’e rağmen kendi şahsi çıkarlarının peşine düşmeleri ve sürgit bu yola başvurmaları da kendisini günışığına bir şekilde çıkarmaktan kurtulamaz YSK 146

Devlet, bireylerin doğuştan güven ve alışkanlık ilişkisi ile yaşadığı, kendi hayatlarına ve gerçekliklerini sahip oldukları evrensel spiritüel hayat olduğu için, sorulması gereken ilk soru, bireylerin gerçek hayatının, onları bu birlik çerçevesinde bir araya getiren şeyin,  düşünülmeyen bir kullanım ve alışkanlık mı, yoksa Devleti oluşturan bireylerin, tam olarak sübjektif ve bağımsız bir varoluş ya da hayata sahip olan düşünen ve şahsi varlıklar mı olduğu sorusudur YK191

Siyasi duyarlık, görünüş olarak, insanların iradeleri ile neyi murat ettiklerinden ayırt edilebilmelidir. Esas itibari ile insanların murat ettikleri şey, asıl gerçek davanın kendisidir. Ancak insanlar, hayatta bir takım iyileşmelerin olabileceği boşuna beklentisi ile özel ilgilerin ve hazların peşinden koştururlar. Özel ilgilerin gerçekleştirilebileceği tek yer olan Devlet’in zorunlu olarak istikrara sahip olması inancını insanlar paylaşırlar, ancak gelenekler, bütün varoluşumuzun ve hayatımızın dayandığı bu inancı görünmez hale getirir. 205.206

Devlet’in insanların kaynaşmasını yalnızca güç kullanarak sağlayabildiği fikri oldukça yaygındır ama bu fikir, pek de iler tutar tarafı olabilecek bir fikir değildir. Oysa insanları bir arada tutan, kaynaştıran şey, herkesin sahip olduğu o temel, vazgeçilmez düzen duygusudur. YSK206

Devlet’in verimliliği bireylere bağlıdır, bu bireyler, tabii (belli bir eğitimden geçmemiş) kişilerin Devlet işlerini üstlendiği bireyler değil, objektif nitelikleri ve özellikleri söz konusu görevi yerine getirmeye uygun bireylerdir. Yetenek, beceri, karakter, bu tür özel niteliklere sahip bireylerin özellikleridir, zira kişinin belli bir görevi bihakkın üstlenebilmesi için, özellikle eğitilmesi ve yetiştirilmesi zorunludur. Dolayısıyla, Devlet’te bir görev ne satılabilir ne de miras yolu ile tevdi edilebilir. 215

Devlet, özü itibarıyla, üyelerden oluşan bir teşkilattır ve bu üyelerin bizatihi kendileri özel alanlardır, bu alanların içinde, hiçbir unsur, kendisini örgütlenmemiş bir yığın olarak görmez ve göstermez. Somut bir Devlet, kendi özel alanlarına göre düzenlenmiş bir bütündür. Devlet’in mensubu ise bu tür bir sınıfın üyesi. Ancak bu tür objektif bir belirginlik ortamında, birey, Devlet tarafından tanınabilir. Yalnızca bir cemaatin ya da benzer bir sosyal iktisadi teşekkülün üyesi olarak sahip olduğu işbirliği ve iştirak kapasitesiyle birey, öncelikli olarak, evrenselin içinde gerçek ve hayati bir yere kavuşabilir. 220

Birbirinden farklı cesaret türleri vardır. Hayvanın ya da hırsızın cesareti, onur duygusundan kaynaklanan cesaret, şövalye cesareti, bütün bunlar, gerçek cesaret biçimleri değildir. Uygar uluslarda, gerçek cesaret kişinin kendisini bütünüyle Devlet’e kurban ve feda etmesinden ibarettir. Bu nedenle, birey önemlidir, ama yığınlar arasında olan biri olarak önemlidir. Sadece şahsi cesaret önemli değildir, şahsi cesaretin önem arz eden yanı, kendisini evrensel bir davaya adamasında gizlidir 230

KİŞİ

BİREY

Bireylerin birbirlerinden tecrit edilmeleri ve Bütün’den koparılmaları, saldırgan bencillikleri ve kibirlilikleri, Devlet’e rağmen kendi şahsi çıkarlarının peşine düşmeleri ve sürgit bu yola başvurmaları da kendisini günışığına bir şekilde çıkarmaktan kurtulamaz YSK 146

Devlet, bireylerin doğuştan güven ve alışkanlık ilişkisi ile yaşadığı, kendi hayatlarına ve gerçekliklerini sahip oldukları evrensel spiritüel hayat olduğu için, sorulması gereken ilk soru, bireylerin gerçek hayatının, onları bu birlik çerçevesinde bir araya getiren şeyin,  düşünülmeyen bir kullanım ve alışkanlık mı, yoksa Devleti oluşturan bireylerin, tam olarak sübjektif ve bağımsız bir varoluş ya da hayata sahip olan düşünen ve şahsi varlıklar mı olduğu sorusudur YK191

Siyasi duyarlık, görünüş olarak, insanların iradeleri ile neyi murat ettiklerinden ayırt edilebilmelidir. Esas itibari ile insanların murat ettikleri şey, asıl gerçek davanın kendisidir. Ancak insanlar, hayatta bir takım iyileşmelerin olabileceği boşuna beklentisi ile özel ilgilerin ve hazların peşinden koştururlar. Özel ilgilerin gerçekleştirilebileceği tek yer olan Devlet’in zorunlu olarak istikrara sahip olması inancını insanlar paylaşırlar, ancak gelenekler, bütün varoluşumuzun ve hayatımızın dayandığı bu inancı görünmez hale getirir. 205.206

Devlet’in insanların kaynaşmasını yalnızca güç kullanarak sağlayabildiği fikri oldukça yaygındır ama bu fikir, pek de iler tutar tarafı olabilecek bir fikir değildir. Oysa insanları bir arada tutan, kaynaştıran şey, herkesin sahip olduğu o temel, vazgeçilmez düzen duygusudur. YSK206

Devlet’in verimliliği bireylere bağlıdır, bu bireyler, tabii (belli bir eğitimden geçmemiş) kişilerin Devlet işlerini üstlendiği bireyler değil, objektif nitelikleri ve özellikleri söz konusu görevi yerine getirmeye uygun bireylerdir. Yetenek, beceri, karakter, bu tür özel niteliklere sahip bireylerin özellikleridir, zira kişinin belli bir görevi bihakkın üstlenebilmesi için, özellikle eğitilmesi ve yetiştirilmesi zorunludur. Dolayısıyla, Devlet’te bir görev ne satılabilir ne de miras yolu ile tevdi edilebilir. 215

Devlet, özü itibarıyla, üyelerden oluşan bir teşkilattır ve bu üyelerin bizatihi kendileri özel alanlardır, bu alanların içinde, hiçbir unsur, kendisini örgütlenmemiş bir yığın olarak görmez ve göstermez. Somut bir Devlet, kendi özel alanlarına göre düzenlenmiş bir bütündür. Devlet’in mensubu ise bu tür bir sınıfın üyesi. Ancak bu tür objektif bir belirginlik ortamında, birey, Devlet tarafından tanınabilir. Yalnızca bir cemaatin ya da benzer bir sosyal iktisadi teşekkülün üyesi olarak sahip olduğu işbirliği ve iştirak kapasitesiyle birey, öncelikli olarak, evrenselin içinde gerçek ve hayati bir yere kavuşabilir. 220

Birbirinden farklı cesaret türleri vardır. Hayvanın ya da hırsızın cesareti, onur duygusundan kaynaklanan cesaret, şövalye cesareti, bütün bunlar, gerçek cesaret biçimleri değildir. Uygar uluslarda, gerçek cesaret kişinin kendisini bütünüyle Devlet’e kurban ve feda etmesinden ibarettir. Bu nedenle, birey önemlidir, ama yığınlar arasında olan biri olarak önemlidir. Sadece şahsi cesaret önemli değildir, şahsi cesaretin önem arz eden yanı, kendisini evrensel bir davaya adamasında gizlidir 230

 Özgürlük

 ÖZGÜRLÜK

Köleliğin Hıristiyanlığın kabulünden hemen sonra ortadan kalkmadığına, kaldırılmadığına dikkat çekebiliriz. Dahası, özgürlük Devletlerde daha az hakimdi. YK 43

Bu durumda araştırma hedefimize iki unsur girer. Birincisi, İdea. İkincisi de beşeri tutkular kompleksi. Birincisi, evrensel tarihin geniş ağının ipi, ikincisi de dokumasıdır. Bu ikisinin bir Devlet’teki ahlakın şartları doğrultusunda, somut gücü ve birleştiği nokta Özgürlüktür. YK52

Aksine biz, ahlâkın, yasanın ve hükümetin (Devlet’in), evet yalnızca onların özgürlüğün pozitif gerçekliğine ve tamamlanmasına doğrudan aracılık eden aktörler olduğuna inanıyoruz.YK79

Dolayısıyla biz Devlet’te, önceden olduğundan çok daha kesin bir şekilde Tarih’in yegâne hedefine ulaşırız; özgürlük, gayesini erişir ve bundan hoşnut olarak hayatını idame ettirir. Zira hukuk/yasa, ruhun gayesidir; hakiki şekliyle murat etmenin bizatihi kendisidir. YK81

Karşımıza çıkan ilk yanlış/lık, Devlet’in, özgürlüğün gerçekleşmesini sunduğu şeklindeki ilkemizle taban tabana zitlık arz etmesidir. Sözgelişi, insanın tabiatı icabı hür olduğu ama toplumda, kendisinin kaçınılmaz olarak sorumlu hissettiği Devlet’te, bu tabii özgürlüğü sınırlaması gerektiği kanaati. İnsanın tabiatı icabı hür olduğu fikri, bir anlamda, sözgelişi insanlık fikrine göre, oldukça doğrudur. Ancak biz, bununla insanın yalnızca kaderi bakımından hür olduğunu, yani hür alabilecek kadar gelişmiş bir güce sahip olmadığını anlarız; zira bir gaye’nin tabiatı, onun İdea’sı/Fikri ile tam anlamıyla özdeştir. YK 82-83

Sınırlama veya sınırlandırma, hiç şüphesiz ki, toplum ve Devlet tarafından gerçekleştirilir, ancak bu, yalnızca kaba duyguların ve terbiye edilmemiş kültürlerin sınırlandırılmasından ibarettir. YK 84

Bizim bu tür sınırlandırmalara, özgürleşmenin kaçınılmaz, vazgeçilmez alanı olarak bakmamız gerekir. Toplum ve Devlet, özgürlüğün gerçekleştirildiği yegâne şartlardır. YK 85

Eğer özgürlük, bir Devlet’in bütün fertlerinin her konuda anlaştıkları bir durum olarak ifade edilirse, o zaman, bu durumda yalnızca sübjektif yönün dikkate alınıp gözden geçirileceği apaşikar gerçektir. YK 87

Böylelikle Devlet, kendisini objektif bir formda kabul eden ve gerçekleştiren rasyonel/akli özgürlüğün tecessümüdür, ete kemiğe bürünmesidir. Zira Devlet’in gayesi burada teşekkül eder, Devlet’in ardışık aşamaları, yalnızca ideal değil, aynı zamanda uygun bir gerçeklikte mevcuttur; ayrı ve çeşitli işleyiş biçimlerinde, kendisinin de bir parçası olduğu kendisi aracılığıyla bütünlüğün -ruhun, münferit birliğin üretildiği bu vasıtalık işini ve işlevini yerine getirmekte birleşirler.

Devlet, insan iradesi ve özgürlüğünde harici olarak tezahürü ile ortaya çıkan Ruh Fikri’dir. Tarihin (akış) yönündeki değişimin, kendisini, kopmaz ve muhkem bir şekilde irtibatlı kıldığı şey, Devlet’tir ve söz konusu İdea’nın ardışık aşamaları, kendilerini, Devlet’te hususi siyasi ilkeler olarak tezahür ettirirler. 95

Devleti ahlaki bir bütün ve özgürlük hakikati ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak da bu iki unsurun objektif birliği olarak tasvir ve tarif etmiştik. 98

Özgürlük, doğru ve yasa gibi bu tür temel evrensel nesnelerin bilinmesi ve kabul edilmesinden ve onlarla uyumlu bir gerçekliğin Devlet’in üretilmesinden başka bir şey değildir. TK117

Devlet, özgürlük kavramının tanzim edilmesinden başka bir şey olmadığı için ve Devlet’in görevi olarak talep ettiği şey, doğrudan bireyin hakkı olması gereken bir şey olması hasebiyle, görev ve hak birliği’nin iki yönü vardır. Bireysel iradenin belirleyicileri, Devlet objektifliği tarafından verilir ve bireylerin bunların hakikatini ve hayata geçirilmesinı elde edebilmeleri yalnızca Devlet aracılığı ile mümkündür. Dolayısıyla Devlet, özel amaç’ın ve iyi’nin elde edilmesinin yegâne şartıdır. YSK 204 205

Kamusal ifade özgürlüğü, basının aşırılıklarını kısmen gözardı eden, kısmen cezalandıran polis ve Devlet yasaları ile düzenlemeleri tarafından doğrudan kontrol edilir. 225

Bu eylemlerin bireyler, toplum ve Devlet için hususi ve tehlikeli sonuçlara yol açması, bu saldırı ve suç eylemlerinin işlendiği ülkenin durumuna bağlı olarak farklılık gösterebilir. 227

İnsan

KENDİ

 Kendilik

 KENDİ

İnsanoğlunun sahip olduğu en değerli şeye yani bütün Manevi hakikate, insanoğlunun yalnızca Devlet vasıtasıyla sahip olabildiği ve koruyabildiği de çok iyi anlaşılmalıdır. Zira insanın Manevi hakikati de, kendisine objektif olarak verilen insanın kendi Özü de-aklı da-bundan teşekkül eder ve Devlet, insan için objektif ve vazgeçilmez bir varoluşa sahiptir YK81

KÖNÜL 

 Ruh

RUH

Ruhun mükemmel bir şekilde ete kemiğe büründüğü şekil yani Devlet YK 41

Ruhun ete kemiğe büründüğünü farz ettiği şey: Devlet YK78

Aile ruhu-ev ve aile mabutları- bir Devlet’teki halkın ruhunda olduğu gibi, asli ve varlık oluşturur. YK86

Devlet, bütün hususi hadiselerinde – savaşlarında, kurumlarında vs- fiilen bu ruhla canlanır, hayat bulur. 100

Hal böyle olunca, ruhun tabiatının soyut karakteristiklerini öğrendikten sonra, ruhun kendi İdeasını gerçekleştirmek için kullandığı yöntemler ve fenomenal varoluşta onun tam olarak gerçekleştirilmesi için varsayılan şekil, yani Devlet dışında bu giriş denemesinde üzerinde durulacak başka bir konu kalmıyor. 106-107

Devlette, hiç kimse akılcılığın ifadesi olmayan hiçbir şey istememelidir. Devlet, ruhun kendisi için inşa ettiği bir dünyadır, bu nedenle Devlet’in, belli ve ben bilincine sahip bir mukadderatı vardır. Sıklıkla tabiatta Tanrı’nın hikmetinden söz edilir, ancak hiç kimse, tabiatın fiziki dünyasının ruhun dünyasından daha üstün olduğuna inanmamalıdır. Nasıl ki, ruh, tabiattan üstünse, aynı şekilde, Devlet de, fiziki hayattan üstündür. İşte bu nedenle, ilahi olanın yeryüzündeki tezahürü olduğu için Devlet’e tapınmalıyız. Ve tabiatı kavramak zorsa, Devlet’in özünü idrak etmenin kesinkes çok daha zor olduğu gerçeğini her zaman hesaba katmalıyız. 208

Ruh, yalnızca olmak istediği şeyi bilen bir gerçek olduğu ve bir milletin ruhu olarak Devlet de, bir toplumdaki bütün hadiselere, toplumun ahlaki kodlarına ve bireylerinin bilincine nüfuz eden, çekidüzen veren yegâne yasa olduğu için, bir halkın anayasası temelde, halkın ben idrakinin türüne ve karakterine bağlıdır.210

KÖNİ 

 Töre

 TÖRE

İdea, eylemin deruni başlangıç noktasıdır. Devlet ise, fiilen var olan, gerçekleştirilen ahlaki hayat YK 80

Devlet’in yegâne hedefi, insanların pratik hayatlarında ve mizaçlarında kaçınılmaz olarak var olan şeyleri nasılsalar öylece tanımak ve kabul etmektir. YK 80

Ancak yasaya uyan irade hür olur, zira yasaya boyun eğer, o yüzden de bağımsız ve hürdür. Devlet ya da ülkemiz, bir toplum oluşturduğunda, yine insanların sübjektif iradeleri yasalara boyun eğdiği zaman, özgürlük ile zorunluluk arasındaki çelişki ortadan kalkar. Şeylerin gerçekliği ve esası olarak rasyonel/ akli olanın zorunlu bir varlığı vardır. Akli olanı yasa olarak tanımakta ve varlığımızın esası olarak takip etmekte özgürüz. YK 81-82

Böylelikle objektif ve sübjektif irade birleşir ve tek bir özdeş homojen bütün oluştururlar. Zira Devlet ahlakı/ töresi (sittlicheit), kendi bağlılığını yerine getirdiği, etik eleştirel ahlak türü bir şey değildir. Bu etik eleştirel ahlak, modern zamanlara özgü bir hususiyettir, gerçek Antikite ahlakı, kişinin (Devlet’e olan) görevini yerine getirmek amacıyla Devlet’e itaat etmesi ilkesine bağlıdır. YK82

Bu soyutlama yani Devlet, hayatın gerçekliğini yalnızca anayasayla kazanır. 89

Bir Devlet’in anayasası bu manevi güçlerle en yakın ve kopmaz irtibat içinde olmakla, onlara bağımlı olmakla kalmamalıdır, aynı zamanda, bütün diğer güçleri, dinamikleri de tecessüm ederek, ete kemiğe büründürerek bir araya getiren bütün ahlaki ve entelektüel münferitliğinin aldığı bu şekil – bu süreçte yeri önceden tahmin edilen – büyük Bütün’ün geliştirilmesinde atılan ilk adımdır sadece ki bu, söz konusu anayasaya, en yüksek saygınlığını veren ve onun mutlak bir zorunluluk olduğunu temin ve tesis eden bir gerçektir. 93

Bir anayasada temel ilgi noktası, olmazsa olmaz özellik, akli olan’ın, yani bir halkın siyasi durumunun kendi kendine gelişmesidir, burada söz konusu olan İdea’nın ardışık unsurlarının özgür kılınmasıdır. İşte ancak bundan sonradır ki, bir Devlet’teki çeşitli güçler, kendilerini, -kendilerine uygun ve hususi mükemmelleşmesini gerçekleştiren- ayrı ama yine de bu bağımsız durumda,  tek bir gaye için birlikte çalışan ve bu gaye etrafında müştereken bir araya gelen, sözgelişi, organik bir bütün oluşturan aktörler olarak gösterebilmeli, tezahür ettirebilmeliler. 94

Devlet hakkında şimdiye kadar söylediklerimizi özetleyecek olursak Devleti oluşturan bireyleri önemle uygulayan Devlet’in hayati ilkesini Moralite olarak adlandırma yolunu tercih ettiğimizi hatırlayacaksınız. 104

Toprak sahipliği ve bunun sonucunda da hukuki ilişkiler gelişmiştir. Başka bir deyişle, yalnızca bu tür ilişkilerle mümkün olan Devlet’in temeli ve dayanağını oluşturan hukuki yapılar güçlüdür YK168

Bizim, modern zamanlarda, genelde Devlet hakkında belli bir fikre ulaşmış olmamız ve anayasaları tartışıyor ve anayasalar yapıyor olmamız önemli bir gerçektir. 208

Anayasa: Devlet, kendi fonksiyonunu, Devlet kavramının doğasına göre tanımlayıp farklılaştırabildiği sürece, anayasa, rasyoneldir. 209

İster kendi çabalarıyla, ister başkalarının aracılığıyla, isterse iyi niyet, düşünce ya da güç kullanarak olsun, bir bireyler yığınının bir anayasa yapabilmesi, o yığının karar vermesini öngörür. Oysa organize olmamış bir yığının, Devlet kavramı ile herhangi bir ilgisi ve alakası yoktur 209

Devlet, anayasasında, bütün durumlara nüfuz etmelidir. Hiçbir anayasa, yalnızca Devlet’in tebaası tarafından yaratılamaz. Bir millet, anayasasının, haklarını ve statüsünü ete kemiğe büründürdüğünü hissedebilmelidir. 210.211

Yasama: Evrensel bir içeriğe sahip olduğu sürece, yasama, yasaların yorumlanması ve Devlet’in iç işleriyle ilgilenir. 216

Bir bütün olarak yasama gücünde, hem monarşik unsur, hem de yürütme etkin olarak mevcuttur. Nihai karar, monarşik güce aittir. Yürütme ise, bir müşavere kurumu olarak, somut bilgiye, bütün sonuçlarını da göz önünde bulunduracak ölçüde bütün hakkında bir perspektife, objektif ilkelerin özümsenmesine ve Devlet gücünün ihtiyaçlarına tam olarak vakıf olmalıdır. 217

Ahlaki düzende, Devlet’te, tabiatın gücü etkisiz hale getirilmiş ve zorunluluk, bir özgürlük çabasına, bir ahlak yasasına dönüştürülmüştür. Her şeyin geçici ve olumsuz tabiatı, Devlet’te, ahlaki iradenin ifadesi haline getirilmiştir. Geçici şeylerin değersizliğini gösteren bir Devlet olarak yüceltilen bir söz, bir konuşma şeklinde resmedilen savaş, hususi ve münferit olanın ideal karakterine bir hak ve hakikat olarak kazandığı bir unsur niteliği kazanmıştır artık 228.

Adalet

KAMU

 KUŞAK

 KUŞAK

Tarih bize, başarılı savaşların, iç ayaklanmaların nasıl kontrol altına aldığını ve Devlet’in daimi istikrarını pekiştirdiğini gösteren tarihi örneklerle ve dönemlerle doludur.228

Ebedi barış, insanlığın hareket etmesi için bir ideal olarak sıklıkla arzulanır. Bu nedenledir ki, Kant, Devlet’teki tartışmaları ve ihtilafları gidermesi gerektiğini düşünerek bir prensler ittifakı önermişti ve Kutsal İttifak, muhtemelen böylesi bir kurum olarak arzu ediliyordu 229.

Ne var ki Devlet, aslında bir bireydir ve Devlet’in bireyselliğinde, esas itibari ile olumsuzluk ve olumsuzlayıcılık gizlidir. Çok sayıda Devlet bir araya gelerek bir aile oluştururlar ancak bu konfederasyon, Devlet’in kendisi bizatihi bir bireysellik olduğu için mutlaka ihtilafa ve husumete yol açar. 229

Askeri Sınıf, evrensel bir sınıftır. Devlet’in savunması, bu sınıfın imtiyazıdır ve kendini kurban etmeyi gerektiren ideali gerçekleştirmek de yine bu sınıfın görevidir. 230

Uluslararası ilişkiler: Nasıl ki birey, diğer kişilerle ilişkilendirilmediği sürece gerçek bir kişi değilse, aynı şekilde, Devlet de, diğer Devletlerle ilişkilendirilmediği ve ilişkiye girmediği sürece gerçek bir bireysellik değildir. Bir Devlet’in meşru gücü, özellikle de prenslik kuvveti, dış ilişkiler açısından bakıldığında, büsbütün içişleri ile ilişkili bir şeydir. Bu nedenle, bir Devlet, başka bir Devlet’in içişlerine müdahale edemez 231

Öte yandan yetkin bir Devlet’in diğer Devletler tarafından tanınması zorunludur. Ancak bu tanımla, bir Devlet’in kendisini tanıyan diğer Devletleri tanımasını ve bağımsızlığına saygı duymasını bir garanti olarak talep eder. Dolayısıyla bir Devlet’in iç işleri başkalarının ilgisiz kalamayacağı bir meseledir. 231

Bir Devlet’in hususi iradeleri, bir anlaşma tesis edemezse, ortaya çıkan tartışmaların nasıl bir seyir alacağına savaş yoluyla alacağın savaş yoluyla karar verilir. Bir anlaşmanın ihlali ya da saygı ve onurun iptali olarak görülebilecek her saldırganlık, mutlaka geçici olmak zorundadır zira Devlet’lerin yaygın çıkarlarından ve Devletlerin kendi yurttaşları ile sahip olduğu karmaşık ilişkilerden ötürü, bu tür saldırganlıklar pek çok soruna ve zarara yol açabilir. Devlet kendisine her bakımdan ebedi ve onur sahibi bir varlık olarak görebilir. Muhkem bir bireysellik olarak eğer bir Devlet beklenmedik bir iç kargaşanın içine sürüklenirse, bunu yoğun bir eylem için bir fırsat ve imkân olarak değerlendirerek doğal olarak insanları tedirgin ve rahatsız edici bir noktaya sürüklenebilir. 232

Avrupa Ulusları, sahip oldukları evrensel yasama, ahlak yasası ve uygarlık nedeniyle bir aile gibidir. Ancak Devletler arasındaki ilişkiler zaman zaman bozulabilir ve aralarındaki ihtilafları giderecek bir hakem mevcut olmayabilir. En yüksek hakem, yalnızca evrensel ve mutlak Ruhtur – Dünya Ruhudur. 232

Bir Devlet’in diğer bir Devletle ilişkisi, mümkün olan en büyük ölçekte, en çok değişkenlik arz eden bir münferit tutkular, çıkarlar, amaçlar, yetenekler, meziyetler, güç, adaletsizlik, kötülük ve salt harici şans oyunundan ibarettir. Bu, ahlaki bütünün, Devlet’in bağımsızlığının bile her türlü kazaya açık olduğu bir oyundur. 232

Devletlerin diğer Devletlerle ilişkilerindeki tarihler ve fiiller, bu milli ruhların sonlu tabiata sahip oldukları bir diyalektiğin gün ışığına çıkmasına neden olur. İşte bu diyalektikten, evrensel ruh doğar, sınırsız dünya-ruhu. Ve dünya tarihinin sonlu ulusları üzerindeki hükmünü ilan eder ki, bu hüküm, en yüksek hükümdür. Zira dünya tarihi, dünyanın adalet mahkemesidir. 232

KÜÇ

 Hegel Devlet: Sıklıkla Kullanılan Kavramlar Dizin 1

  1. Birey
  2. Çin
  3. Devlet/e/i/in/ler/te
  4. Din
  5. Kendi
  6. Kilise
  7. Platon
  8. Roma
  9. Siyasi
  10. Sparta
  11. Yunan/istan

Hegel Devlet: Sıklıkla kullanılan kavramlar Dizin 2

  1. Birey
  2. Çin
  3. Din
  4. Devlet
  5. Evrensel
  6. Halk
  7. Kendi
  8. Özgür/lük
  9. Roma
  10. Tin/Ruh
  11. Yunan/istan

Kutadgu Bilig

Kökçin: göğümsü, kır.

Kökçin Sakal: Kır Sakallı

Kök Ayuk: Türkmen Büyüklerine verilen isim

Kök Börü: Gök Kurt

Gök..Evren..Alem.. Gök vurgusunu  anlamamışız.. Aksakal demişiz.. Bozkurt demişiz..

Kök Türk: Gök Türk

Yazıtlardan başlayarak Türkler sürekli evrendeki sırları, zihin dünyalarına, dillerine, sözlerine ve sonunda yazıtlara ve yazmalara geçirmişler ve kayıt altına almışlardır. Tanrı ve göç en çok kullanılan kelimelerdir. Türkler, göğü aynı zamanda bir niteleme sıfatı olarak kullanmışlardır; köktürkler, kök börü, kökçin sakal, kök boya örneklerinde olduğu gibi.

  • Kökçin Sakal: Kır Sakallı
  • Kök Ayuk: Türkmen Büyüklerine verilen isim
  • Kök Börü: Gök Kurt
  • Kök Türk: Gök Türk
  • Kök Tengri: Gök Tanrı
  • Kök Boya: Doğal boya

Başlangıç efsanesi olarak niteleyebileceğimiz Oğuz Kağan Destanında evrende ilintili kavramlar kullanılmıştır; Gökhan, Ayhan, Yıldızhan gibi. Efsanenin sonunda ise “güneş bayrak, gök kurikan” ifadesi vardır “güneş bayrak, gök çadır”.

Türkler böylece Göktürkler, olurken efsanelerinde yeralan efsanevi kurt da gökbörü olmuştur. Bilge kişiyi, Kökçin sakallı olarak adlandırmışlardır. Doğadan topladıkları bitkilerle halılarını kök boya ile boyamışlardır. Türkmenler büyüklerini kök ayuk olarak nitelendirmişlerdir. Göklerdeki kutsallık bu şekilde yeryüzüne indirilmiştir. Göğün kutsallığı anlayışı İç Asya Türk boylarından olan Chou’ların milattan önce 1000 tarihlerinde kurduğu devletten itibaren geçerli olmuştur ve bu anlayış daha sonra Türklerden Çinlilere de geçmiştir.

TENGRİ

TÖRE

TÜRÜK

Türk

Tarihçe (tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler)

Eski Türkçe: [ Orhun Yazıtları, 735]

teŋri teg teŋride bolmış türük bilge kagan [tanrı gibi tanrıdan olmuş Türk Bilge Kagan]

Köken

Eski Türkçe türük “bir kavim adı” sözcüğünden evrilmiştir. Eski Türkçe sözcük Eski Türkçe törü- “yaratmak, düzmek, düzene koymak” fiilinden türetilmiş olabilir; ancak bu kesin değildir.

Ek açıklama

Karş. törü “yasa”. Sözcüğün kökeni meçhul olmakla birlikte “ortak yasaya uyanlar” gibi bir anlam, etnonimlerin genel mantığına uygundur. • “Güçlü” anlamına geldiğine ilişkin temelsiz inanç, yanlış okunduğu anlaşılan bir tek Uygurca yazmaya istinaden ▪ Doerfer, Türk. und Mong. Elementen im Neupersisch sf. 2:888’in savunduğu hipoteze dayanır. ▪ Gerard Clauson, An Etym. Dict. of Pre-Thirteenth Centu sf. 542 bu görüşü etkili bir şekilde çürütür. • MS 1. yy’da Pomponius Mela ve 2. yy’da Yaşlı Plinius Azak Denizi kıyısında yaşayan Turcae/Tyrcae isimli kavimden söz ederler. Bunun Çin kaynaklarına göre MS 540 dolayında Kök-Türk devletini kuran Tu-kyu ile aynı kavim olması ihtimal dahilindedir.

Benzer sözcükler

jöntürk, pantürkizm, törkiş, Türkiyat, türkofil, türkofobi, türkofon

Bu maddeye gönderenler

alaturka, etrak, Türkilizce, Türkiyat, Türkiye, Türkmen, türkoloji, türkü, turkuaz

  KİŞİ OGLI KOP ÖLGELİ TÖRÖMİŞ”

                                

    “İnsanoğlu hep ölümlü yaratılmış”

(Kül Tigin Yazıtı, 731. Kuzey yüzü. Satır 10)

 

E-Posta Bültenimize Bekliyoruz.
Haftalık olarak, sizinle tüm içeriklerimizi e-posta yoluyla paylaşıyoruz.
icon
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular