HomeREADERSPHILOSOPHY & WISDOMHoşgörü ve Türkler

Hoşgörü ve Türkler

Düşünsel Olgunluk: Cumhuriyetinin yüzüncü yılı, Türk toplum tarihinin yalnız biçimsel değil, düşünsel ve siyasal yönden de en olgun dönemi olarak kutlanmalıdır. Bilgece bir hoşgörü ve bağışlama felsefesine sahip olan Türk halkına yüzüncü yıl mutluluğu, onun yazar, düşünür ya da toplumcu siyaset adamlarına, özgürlüğün kapıları ardına kadar açılarak sunulabilir. (Ali Gevgilili, Düşüncelere Kapıları Açan Döneme Doğru, Milliyet Gazetesi, Sayfa 7, 18 Temmuz 1973)

Balkan Aklı: Balkanlar, Osmanlı’nın akıl merkeziydi. Osmanlı, “Balkan Aklı”yla büyüdü, Balkanlar’ı kaybedince de küçüldü. Osmanlı’nın adaleti ve hoşgörüsü, Balkanların, silah kullanılmasına gerek kalmadan fethini sağlamış, silah sadece zorbalık edenlere karşı kullanılmıştı. Osmanlı, aklını, silahsız elde ettiği Balkanlar’ı silahla elinde tutmaya kalkışınca perişan etti. Aklını kaybeden Osmanlı, imparatorluğunu kaybetti. “Balkan Aklı”, İsa’dan Önce 9. Asır’a dayanır, Edirne bu aklın merkezidir. (Ömer Özkaya)

Türkler: Yazar Alev Alatlı, Türkiye’nin tam bağımsız bir ülke olabilmesi için kutuplaşma klişesini bir kenara bırakıp helalleşme yoluna gitmesi gerektiğini kaydetti. Bunun bugünden yarına olmayacağını, uzunca bir süreç gerektirdiğini belirten Alatlı, “Türkler iyi niyetli, hoşgörülü insanlardır. Kin tutmaz, adalet yerini bulduğu sürece can düşmanını bile affeder. Kimin sözüdür, şimdi unuttum… ‘Birkaç büyük adam yetiştirin, gerisi gelir’ derler.” diye konuştu. (Alev Alatlı)

Çoğulcu Demokrasi, çok boyutlu düzene hoşgörü ile başlar: Yasaklamaları hiç bir biçimde yararlı ve tutarlı bulmuyorum. Her şeyden önce, bütün bu yasaklamaları önleyen bir Anayasa’mız vardır ve Anayasal özgürlükler öylesine geniştir ki, bu yasaklamaların hiçbiri Anayasa’mızın kapsamı içine girmez.

Toplum yapımıza ve devlet biçimimize “demokrasi”, hem de “çoğulcu” demokrasi diyoruz. Buradaki “çoğulcu” sözcüğü, içinde birçok görüş ve düşüncelerin bulunduğu, birbirine uymayan birçok görüş ve düşünceleri kapsayan bir toplum biçimini anlatmaktadır. Yasaklamalar, “çoğulcu demokrasi” düzeniyle de hiç bir biçimde tutarlı değildir. Birbirini tutmayan birçok düşüncelerin bulunduğu bir toplum içinde yapılacak şey, bu düşüncelerin hepsine karşı “hoşgörülü” davranmak, “tolerans” göstermektir.

Zaten, “tolerans” sözcüğünün Lâtince kökünde “katlanmak” anlamı vardır. Anayasa’mız da, bu farklı düşünce ve görüşlere katlanmayı buyuruyor. Toplumumuzun yönetim biçimi olduğunu öne sürdüğümüz “çoğulcu demokrasi” düzeni de, böyle yapmayı gerektirmektedir.

Kur’ân-ı Kerim ve İslâmlık: Kur’ân-ı Kerim ve İslâmlık, öteki iki büyük din olan Yahudilik ve Hıristiyanlığın, Tevrat ve İncil’in karşıtı olduğu halde, karşıt fikirlere karşı hoşgörünün, kitaba karşı saygının en büyük örneklerini vermiştir. Şöyle ki:

* Bakara suresi 4. âyet: “Ey Muhammed, onlar sana indirilen kitaba da, senden önce indirilenlere de inanırlar.”

* Bakara suresi 41. âyet: “Elimizde bulunan Tevrat’ı teyid ederek, doğrulayarak indirdiğim Kur’ân-a inanın.”
* Bakara suresi 53. âyet: “Doğru yola gidesiniz diye, Musa’ya, hakkı batıldan ayıran kitabı vermiştik.”

* Bakara suresi 87. âyet: “Andolsun ki, Musa’ya kitap verdik, ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik, Meryem oğlu İsa’ya belgeler verdik.”

* Al’i İmrân suresi 3. ve 4. âyet: “Kendisinden önceki kitapları teyid eden Hak, kitabı sana indirdi. Önceden insanlara yol gösterici olarak Tevrat ve İncil’i de indirmişti.”

* Maide suresi 48. âyet: “Ey Muhammed, Kur’ân’ı, önce gelen kitabı tasdiken ve ona şahit olarak gerçekte sana indirdik.”

* Maide suresi 66. ayet: “Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden kendilerine indirilen Kur’ân’ı gereğince uygulasalardı, her yönden nimete ermiş olurlardı.”

* Maide suresi 68. âyet: “Ey kitap ehli, Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni gereğince uygulamadıkça, bir temeliniz olamaz.”

Bu örnekler, bir kitap saygısını da göstermektedir.

Sonuç olarak, yasaklamalar dünyanın gidişine, içine girmek zorunda olduğumuz uygarlık stiline aykırıdır. Çağdaş dünyayı, toplumu ve uygarlığı benimsemek ancak cesaret ve hoşgörüyle, katlanmakla olur.”

Bilim, sanat ve düşünceye saygılı Türkiye‘nin yeni sosyal ortamı, hoşgörü’ye dayalı bir yeni düşünce plâtformunu da bir gün elbet yaratacaktır. Yaratması, özgür varoluşunun da tek ve zorunlu koşulu…” (Metin Erksan)

Osmanlılar, Hoşgörü ve Macaristan: 500 seneye yakın bu topraklarda kavga yoktur. 500 seneye yakın bu topraklarda çeşitli insanlar vardır, çeşitli diller vardır, çeşitli dinler vardır, çeşitli medeniyetler vardır. Yalnız kavga yoktur. Dikkat edin bu çok önemli bir olay. Huzur vardır, barış vardır. Çünkü Osmanlı idaresi kendisine katılmış topraklardaki insanlara adaletle muamele ediyor, hoşgörüyle davranıyor ve güvenlik sağlıyor. Bundan alınacak dersler vardır. Yani hele bugünkü dünyada bundan alınacak çok ders vardır.

Burada size bir şey daha söylemek istiyorum. Hoşgörü dediğimiz olay. Biraz evvel izah ettim ki 167 yıl Macaristan’da kalmışız. 1526 Mohaç Meydan Muharebesi, 1566 Zigetvar Meydan Muharebesi 40 sene sonra. Padişah Kanuni Sultan Süleyman ikisinde de padişah ve 46 sene padişahlığı var. Zigetvar Kalesi’nin zabtedildiğini, yani kendi kumandanının eza, cefaya maruz kaldığını duyan padişah 71 yaşında, “Hazırlayın arabayı Zigetvar’a gidiyorum.” 3000 kilometre, 103 gün gidiyor. Kumandanının intikamını almaya, kalesini geri almaya gidiyor. Devlet bu işte, Devlet bu…! (Alkışlar) Evet, oraya gidiyor kaleyi teslim almaya iki saat kala ruhunu teslim ediyor ama kaleyi alıyorlar. İç organları oradadır, aynen Murad Hüdavendigar’ın iç organlarının Kosova’da olduğu gibi onunki de ordadır.

Aradan kaç sene geçiyor? 1566’dan bugüne 300 sene sonra 1998 senesinde biz orada Kanuni Sultan Süleyman’ın büstünü diktik. Olur mu böyle şey? Yani o toprakları 167 sene işgal ve idare etmiş yabancı bir kumandanın, yabancı bir hükümdarın büstünün dikilmesine razı oldu Macaristan. Niçin çünkü tarihten husumet çıkardığınız takdirde barış olmaz. Tarihten husumet çıkarmayacaksınız, tarihten ders çıkaracaksınız ders…! (Alkışlar) Olmuş kötü şeyleri unutalım mı? Hayır efendim unutmayın, onları içinizde tutun. Ama onlar yeni düşmanlıklara sebep olmasın. Macar hükümetinin Macar Parlamentosu’nun ve halkının âlicenaplığını övüyorum.

650. yıldönümünde, burada yapılmakta olan toplantılar, müzik şölenleri, bütün bu faaliyetlerin asıl amacı bana göre Balkanlar’da istikrara huzura, barışa sosyal ve ekonomik işbirliğine ve daha da önemlisi karşılıklı hoşgörüye katkıda bulunmak ve bu güzel mesajı Balkanlar’a yayabilmektir. Çok etnikli ve çok kültürlü Avrupa gerçeği içinde Balkanlar’ın gerçek yerini tayin etmek, uluslararası anlaşma ve şartlara uymak, bazı orta Avrupa ve Balkan ülkelerinden beklenmesi gereken bir davranıştır ve bugünkü uluslararası siyasî konjonktüre de uygundur. Bugün Avrupa’da Osmanlı’nın uzun yıllar örnek gösterilen hoşgörüsünü maalesef yer yer görememekteyiz.

Günümüzde soydaşlarımız ve Osmanlı’nın bize kültürel emaneti olan bazı akraba topluluklarımız, üyesi oldukları millî devletlerin uyumlu birer vatandaşları olmalarına ve ayrı birer hükümranlık talepleri hiçbir zaman bulunmamalarına rağmen, hak etmedikleri insan hakları ihlalleri ile karşılaştıkları görülmektedir. Bizi üzen bu ihlal ve kötü muamelelerin bazı Müslüman kardeşlerimiz tarafından da yapılmış olmasıdır. Türkiye ile iyi ilişkilerin geliştirilmesi, yüzyıllardır varolan Türk kimliğine, kültürel eserlerimize, kültür mirasımıza ve Türkçe’ye saygıdan geçer. Sayın cumhurbaşkanımızın ifade buyurdukları gibi biz oralarda misafir olarak bulunmadık ve bugün de oralarda misafir değiliz. (Süleyman Demirel)

Ebu’l-Hasan Harakanî

  • İslam Hoşgörüsü ve Bu Hoşgörünün İsmi Ebu’l-Hasan Harakanî
  • Ebu’l-Hasan El-Harakânî’nin Sevgi, Merhamet ve Hoşgörü Anlayışı

Melih Cevdet Anday 

  • Hoşgörü ve Softalık, Melih Cevdet Anday
E-Posta Bültenimize Bekliyoruz.
Haftalık olarak, sizinle tüm içeriklerimizi e-posta yoluyla paylaşıyoruz.
icon
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular