Cumhuriyetin 100. yılı itibari ile içinde bulunduğumuz 2023 yılına kadar sınırdaş olduğu ülkelerle onlarca yıldır bir birlik oluşturamayan Türkiye, siyasi olarak parçası olduğu Avrupa ile ancak gümrük birliği gerçekleştirebilmiş ve devamında ise Avrupa Birliğinin serbest ticaret anlaşması yaptığı ülkelerle aynı anlaşmaları yapmak zorunda kalarak pazarını çok daha fazla sayıda ülkeye açmak durumunda kalmıştır.
Söz konusu AB ile Gümrük Birliği anlaşması, Türkiye’nin üçüncü ülkelerle birlik girişimlerini de anlaşma maddeleri gereği engelliyor olmasına rağmen Türk siyasetçilerin öncülüğünde Lozan’ın gizli maddeleri tarzında komplo teorileri ile gündemler yaratılmıştır
Dört denize kıyısı olan ülkeler ile ( Karadeniz, Akdeniz, Basra, Hazar) sınırdaş olan Türkiye’nin siyasi kadroları bu stratejik konumunu Gümrük Birliği’nin ötesinde bir birlik oluşumu doğrultusunda değerlendirememişler, buna karşın problemlere çözüm olarak Türkiye’nin Yönetim sistemini Büyük Millet Meclisinin iradesine dayalı parlementer sistemden, tek kişinin imzası ile kararların alındığı ve uygulandığı başkanlık sistemine dönüştürerek Cumhuriyetin 100.yılına 100 milyar dolarlık cari açık ile girmişlerdir.
Dört denizle çevrilmiş sınırlarını sınırdaş ülkelerdeki sınır komşuları ile bir birlik sinerjisi yaratamayan Türk siyaset adamları, tam aksine gümrük kapılarını 1994 yılında Avrupa’ya açtıkları gibi, başkanlık sistemi döneminde de bu sefer ülkenin fiziki sınırlarını milyonlarca yabancıya açarak ülkeye doldurmuşlar ve ülkeyi Avrupa Birliği’nin tampon ülkesi haline getirmişlerdir. Neticede Türkler kendi ülkelerinde ev alamaz ve kiralayamaz bir konuma gelmişlerdir.
Oysa ki devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk daha 1923 yılında Türkiye’nin temel yönetim sistemini aşağıdaki satırlarla 100 yıl önce ifade etmişti.
“Demokrasi prensibinin en modern ve mantıki uygulanmasını sağlayan hükümet şekli Cumhuriyettir. Cumhuriyette son söz millet tarafından seçilmiş meclistedir. Millet adına her türlü kanunları o yapar. Hükümete güvenoyu verir veya düşürür. Milletvekillerinden memnun olmazsa belirli zamanlar sonunda başkalarını seçerler. Biz Türkiye halkını insanlık dünyasından ayırarak kendi başımıza yaşayamayız. Bütün dünya ile bütün insanlıkla beraber yaşarız ve yürürüz! Hiç olmazsa onlarla bir hizada yürümeye mecburuz.” (1923)
Kurucusu ile kavgalı bir yönetim sistemi ülkeyi kaosa sürüklemiştir.
Bir birlik hareketi olarak henüz daha ilk aşamalarında bulunan Türk Devletler Teşkilatı üyesi ülkelerden sadece Azerbaycan ile sınırdaşlık ve KKTC ile kıyıdaşlık ilişkisi söz konusudur.
Mavi: Balkanlar
Yeşil: Doğu Avrupa
Turuncu: Karadeniz
Lacivert: Kafkasya-Hazar
Kırmızı: Doğu Akdeniz
Kahverengi: Mezopotamya-Basra
Siyah: Kuzey Afrika
Türkiye kendi içerisinde yedi coğrafi bölgeden oluşmuştur. Aynı şekilde içerisindeki bu coğrafi bölgelerin uzantısı olan yedi bölge de dışında yer almaktadır.
Türkiye, dışındaki 7 bölge (Balkanlar, Doğu Avrupa, Karadeniz, Kafkasya-Hazar, Doğu Akdeniz, Mezopotamya-Basra, Kuzey Afrika) ile birlik vizyonunu geliştirip uygulamak durumundadır.
Türkiye, dışındaki bahsettiğimiz yedi bölgenin siyasi lideri konumundadır. Bu siyasi liderlik vizyonu üstlenilmediği için Türkiye kendi içinde ve dışında da zayıf kalmaktadır.
Bütün bunların çözümü yönetim rejimini tek imzalı bir sisteme doğru dönüştürerek kurucusu ile çekişmek ve çelişmek değil, fakat ülkesi dışında çok imzalı bir iktisadi ortaklık ve birlik zihniyetini geliştirerek koruma duvarlarını ve bölgesellik felsefesini uygulamaya geçirmektir.