/www.facebook.com/gonul.dilek.3745/videos/6591059697590475
“Gönül’ün orjinali Könülmüş. Günümüze Gönül olarak ulaşmış. Anlamı da, güneşi doğuran TAN, veya TAN ANA imiş. Şamanlar da Orta Asya’da bu ritüeli her sabaha karşı yaparlarmış. Güneşi doğurmak için sancı çeken TAN anaya ebrane ritimleriyle hep bu könül könül nakaratıyla eşlik ederek kutlarlarmış.
Yani güneşi doğururken TAN‘a böyle müzikli seranat yapıyorlar demek ki o doğum esnasında.
Açıkçası köklerimizin derinine indikçe kendimiz köklerimizle gurur duymakla birlikte şaşırıyoruz.” (Aktaran Şair Dilek Gönül)
Evet bu sahneye bir şiir yazılması lazım.
KÖNÜL “Gönül” “Dipsiz Deniz”
“Kişi köngli tupsuz tengiz tek turur
Bilig yinçü sanı tupinde yatur.” (0211)
(Kişinin gönlü dipsiz deniz gibidir
Bilgi onun dibinde yatan inciye benzer.)
Türk düşünce dünyamızın önemli isimlerinden İsmet Zeki Eyüboğlu, Türk Etimoloji Sözlüğünde gönül kavramının etimolojik çözümlemesini yapmaktadır.
GÖNÜL, es. tr. kön/gön (bk.) den könğnül – gönğül/gönül…
Kök anlamı: gönle bağlantılı olan, gönün altında saklı kalan, gönün içinde olan. Anlam genişlemesiyle: gönül, yürek, sezgi gücü, kavrayış yeri, kişinin soyut evrenini oluşturan duygu varlıklarının bütünü…
Könğül (gönül, yürek, anlayış, Kâş), köngül (yürek, istek, düşünme, ülkü, düşünce, Uyg.), könğüldeş (gönül arkadaşı, gönüldeş, Kâş.), köngüllenmek (gönüllenmek, istemek, dilemek, düşünmek, anlamak, Kâş.), köngüllüg (gönüllü, Kâş.), köngülkermek (düşünmek, derin düşünceye dalmak, tasarlamak, Uyg.), könglemek (anımsamak, dalmak, düşünmek, Uyg.), köngüllüg (uslu, anlayışlı, sevilen, gönüle yakın, Uyg.), köngülsüz (ussuz, anlayışsız, anlamsız, boş, Uyg.)
Ar. kalb, fars. dil, alm. Herz, fr. coeur, lat. cor, gr. xordia, isp. corazon, ing. heart, sanskr. manas…
Gönüldeş, gönüllenmek, gönüllü, gönüllülük, gönülsüzce, gönülsüzlük…
Akardır sakalı kızartır gözi
Karardır gönülü kızardır yüzi
–Süh.–
Ol tatlı sözlerle gönlü kapıldı
Yürgi tazelendi su sepildi
–Dah.–
Kaynak: İsmet Zeki Eyüboğlu. Türk Etimoloji Sözlüğü
KÖNÜL
İnsanın iç dünyası, gönül. (Hatice Şirin: Eski Türk Yazıtları Söz Varlığı İncelemesi. Ankara. 2016)
13.yüzyıldan 19.yüzyıla değin Türkiye Türkçesiyle yazılmış yapıtlardan taranan Türkçe sözleri tanıklarıyla birlikte veren Tarama Sözlüğü ( Cem Dilçin, 2009) kendi teriminden türetilmiş elliyi aşkın sözcüğün varlığı kavramın ne derece önemsendiğinin kanıtıdır.
Kaynak: Cem Dilçin, Yeni Tarama Sözlüğü. Türk Dil Kurumu. 2009.
DESTANLAR
Oğuz Kağan Destanı: “İl kün-ler-ning köngül-ler-i-de”
Dedem Korkut Destanı: “Gönül verip sevdiğim” |
Oğuz Kağan Destanı
163 il kün-ler-ning köngül-ler-i-de
164 köp delim boldı kayğu.
***
(163) halkın gönüllerinde
(164) kaygı çok oldu.
Kaynak: W. Bang ve G. R. Rahmeti. Oğuz Kağan Destanı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Semineri Neşriyatından İstanbul 1936 Burhaneddin Basımevi
YAZITLAR
Bilge Tonyukuk Yazıtı: “Könlünça uduz tidi”
Bilge Kağan Yazıtı: “Könültaki sabimin urturtum” Kül Tigin Yazıtı: “Közde yaş kelser tıda könülta sığıt kelser yanduru sakındım. ” |
Tonyukuk Yazıtı
Könlünça uduz tidi.
Gönlünce sevk et didi.
Kıyınığ könlünça ay,
Cezayı gönlünce söyle.
Kül Tigin Yazıtı
Anca sakındım. Közde yaş kelser tıda könülta sığıt kelser yanduru sakındım. Katığdı sakındım.
Öyle düşünceye daldım. Gözden yaş gelse mani olarak, gönülden ağlamak gelse geri çevirerek düşünceye daldım. Müthiş düşünceye daldım.
Taş tokıtdım. Könültaki sabimin urturtum
Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum
Bilge Kağan Yazıtı
Taş tokıtdım. Könültaki sabimin urturtum
Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum
Kaynak: Hatice Şirin: Eski Türk Yazıtları Söz Varlığı İncelemesi. Ankara. 2016. Prof. Dr. Muharrem Ergin. “Orhun Abideleri” İstanbul. Boğaziçi Yayınları. 1992. Tonyukuk Yazıtı Çevirisi Okuma Metni http://www.gokturkce.net/yazi/tonyukuk-yaziti-cevirisi-okuma-metni/
YAZMALAR
Divan-i Lugati’t-Türk: “Könül kimnin bolsa kalı yok agay “ Kılsa küçün bolmas anı tok bay (450) “Yaradılışından gönlü fakir olan kişiyi kimse zengin yapamaz”
Kutadgu Bilig: 211 ” Kişi köŋli tüpsüz teŋiz teg-turur, bilig yinçü sanı tüpinde yatur” İnsan gönülü dibi olmayan bir deniz gibidir; bilgi onun dibinde yatan inciye benzer.
Divanı Hikmet: “Garîb, Yetîm, fakirlerin gönlünü okşayıp” |
Kendi-Könül
İnsana dair kavramlarımızın içerdiği özgünlük kendi ve könül ikilisinde de kendisini göstermektedir. Kişi kendiliği ile ortaya çıkarken gönlünü ortaya koymaktadır. Kendiliğini gönlüne yansıtmakta, gönlünce yaşamaktadır. Gönül kişinin kendisidir. Gönül, yani gönün içinde yaşattığı birey değil birliktir. Birin temsil ettiği bir başına, tekbaşına yalnız olmak değil, bir ve beraber olmak, birlik içinde olmaktır. Kişinin maksadı bütün ile birlikte olmak, bir ve bütün olmak, toplum ile birlikte olmak, kamusal yaşantı içerisinde kişilik gelişimini ilerletmek, gönlünü ortaya koymaktır.
Kişinin kendisi olan gönül kendisine sakladığı bir hazine değil, başkalarına sunduğu özvarlığıdır. Bireyin yalnızlığı ile kişinin gönül vererek toplumsallığı ve kamu insanı haline gelmesi birbirine zıttır. Gönül bir aynadır ki kişinin iç zenginliğini dışa yansıtmaktadır.
Gön kişinin sınırıdır, zırhıdır, dıştan gelebilecek tehlikelere karşı koruma kalkanıdır. Gönül ise koruma altındaki cevherdir ve insanlarla paylaşılarak zenginliğin, cevherin topluma, kamuya aktarılması sağlanmakta, kişinin zenginliği, özü kamu ile paylaşılmaktadır.
Tabir ilk kez Oğuz Kağan destanında geçmektedir. Devamında ise Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kültigin yazıtlarında kullanılmıştır. Gönül türkçe bir tabirdir, başka dillerde yeralmamaktadır. Kişiliğin yücelmesi, yükseltilmesini gözeten atalar tarafından önemli addedilen yüce bir kavramdır. Kişiyi toplumla buluşturmaktadır.
SONUÇ: GÖNÜL
Gön ül: Gönün (derinin) içinde olan
Gön lek: Gönün dışına giyilen, gömlek.
Gönül kişinin kendisidir, dertleştiği kendisidir. İç Asya’nın Yazıtlarından itibaren var olan bir kavramdır. Bozkırdaki yalnızlığını kişi kendisi ile paylaşmaktadır, bu kişi kendisi olan kişi gönüldür. Gönül, gönlüm olarak ifade edildiğinde kişinin kendisi dışındaki kişidir, yine dert ortağıdır, gönüldaştır ama başka bir kişidir. Kişi kendisini gönül olarak çoğaltarak, başkalarını da ötekileştirmenin, öteki olarak görmesinin önüne geçmiş bulunmaktadır.
Türklerin ilk yazılı eseri olan Kutadgu Bilig’de, gönül karar vericidir, kararı gönül vermelidir. Kutadgu Bilig’deki ifade “önce gönlüne danış, sonra istişare et, gönlüne yatmıyorsa o işe girme” (KB. 3688-89.b.) şeklindedir. Yine aynı eserde “insanın gönlü dibi olmayan bir deniz gibidir, bilgi onun dibindeki inciye benzer, çıkarmadıkça işe yaramaz” (KB.211-212.b.) tespiti vardır. Burada söz konusu olan Gönül’ün iki boyutu, sonsuzluk ve içinde barındırdığı bilgi. Demek ki gönül sonsuz bilgi kaynağıdır. Son olarak, “gönülsüz insan yalnız bir şekil ve kalıptan ibarettir: gönülsüz insan bilge adını kaybeder” (KB 2798.b) ifadesi de bilgeliğe giden yolun gönülden, gönül sahibi olmaktan geçtiğini ortaya koymaktadır.
Gön kişinin zırhıdır insanı koruyan. İçinde sakladığı ise bir hazinedir gönül. Gözün göremediklerini kişi gönül gözüyle görmektedir. Dünya düzenini devlet ile evrensel devleti ile dengede tutmayı başaran Türkler, iç dünyalarını da gönülleri, gönül gözleri ile sağlam bir dengeye oturtmuşlardır. Ölçü, gönlün razı olmasıdır, gönül rızasıdır.
Türkler en azından yedi tane dinin içerisinde yer almaktadırlar ve bulundukları dinler içersinde hep gönül gözleri ile görmüşler, gönül rızası ile hareket etmişlerdir. Gök tanrı inancı ile yazılan Yazıtları, ardından gelen Budizm inanışı ile yazılan metinler, örneğin Vapşı Bakşı’nın gönüle hitap eden felsefi metinleri ki tamamen gönül ağırlıklıdır, Taoizm, Konfüçyanizm, Zerdüştilik, Maniheizm, Musevilik ve Hristiyanlıktaki Karamanlı, Kapadokyalı Türklerin metinleri, Horasan’dan itibaren başlayıp gelen tasavvuf bilgilerinin metinleri hepsi gönül merkezli metinlerdir. Türkler başka dilde rastlanmayan gönül kavramı ile birlikte, bulundukları coğrafyalardaki kavimlerin anlayışlarını ve dinlerini de etki altına almışlar, zenginleştirmişlerdir
Batılı anlayışta kişinin kendisi birey olarak yetkinleşmektedir. Türk anlayışında ise kişinin kendisi gönlü ile zenginleşmektedir. Böylelikle, Batılı birey giderek daha da çok yalnızlaşırken, gönül ise kendisine gönüldaşlar aramakta ve bulmaktadır, diğer gönüller ile irtibat halindedir. Türkler göçebe merkezli topluluklardır, göç ederlerken, geceler boyu gökleri gözleri ile izlerken, gönül gözü ile de gökleri dolaşmakta ve göklerden aldıkları güç ve ilham ile gönüllerini ve gönlü olan insanları zenginleştirmektedirler, buradaki göz gönül gözüdür.
Gönül kavramının başka dillerde karşılığı yoktur. Gönül kavramı batıya, felsefe kavramı da dilimize tercüme edilemiyor? Bizde aslolan bilgelik. Filozof ise bilgeleri seven kişi. Batı’nın Bilgelik’ten anladığı ise Lawrence’dır.
“Aşk ile sevgi kavramlarının ayrı sözlerle ifadesi, mahdut sayıdaki dile nasip olmuş bir zenginliktir. Türkçe de bunlardan biridir.” Teoman Duralı