Cep telefonuna konuşarak etrafımda insanların bulunduğu kamusal mekanlarda yazdığım bu yazılar aslında insanın yazıdan yüzbinlerce yıl önce geliştirdiği konuşma (söz) melekesinin yazma eyleminden çok daha önemli olduğunu gösteriyor. Yazı ise sadece beşbin yıl önce Sümerlerle başlamıştı.
Demek ki ses, frekansları da içerdiği ve zihin akışını kesintisiz transfer ettiği için yüksek mertebede bir içeriğe taşıyıcılık ediyor. Ne dersiniz?
Bu konuş&yazıları okuduğum zaman hep şaşkınlık duyguları yaşıyorum. Konuşmaya başladığımda zihnimde sadece bir ipin ucu var iken, onbeş dakika içinde konuşma bittiğinde ortaya bir Türk kumaşı çıkıyor.
Açıkçası sesin, sözün gücü alemlerin sırlarından, enerjisinden besleniyor anladığım.
Önemli olan beyin kapasitesinin, zihindekilerin, bağlantısallıkların mümkün olabildiğince eksiksiz yazıya geçirilmesidir. Bu konuda klavye bir engeldir ve konuşmanın yerine ikame edilemez. Hem yazma, hem de düşüncenin yazıya eksiksiz ve kesintisiz aktarılması konusunda yeni tekniklerin teknolojinin, yapay zekanın getirdiği imkanların kullanılması gereklidir.
Düşünce, dil ile dilin konuşma fonksiyonu ile hayat bulmaktadır. O halde düşünce ve dil bağlantısı arasına bir bariyer konulmaması gerekmektedir. Dil ve düşünce birbirlerini etkileyen, etkileşim içerisinde bulunan fonksiyonlardır.
Dil konuşma ile gerçeklik kazanmakta, düşünceleri açığa çıkarmaktadır. Konuşmak en etkili bir düşünme yöntemidir. Yazmaktan çok daha etkilidir Çünkü zihinsel kapasitenin tamamını ve engelsiz kullanımını mümkün hale getirmektedir.
Yazma eyleminde ise dil düşünce bağı kopmakta, düşünce parmaklarla yazıya geçirilmektedir. Dil bir tanedir, parmaklar on tanedir. Fakat on parmak bir dil etmemektedir. On parmağı eşzamanlı yazma eyleminde kullanmak için on parmak daktilo yazı eğitiminin alınması gerekmektedir. Yazarlar ise çoğunlukla iki parmakla yazmaktadırlar on parmakla yazan çok nadirdir.
“İnsan öğrenmez hatırlar.
Her şey insanda kayıtlıdır.”
Platon
Nörofelsefe disiplini ile birlikte beynimizin nasıl çalıştığı, nasıl düşündüğümüz konuları önem kazanmaktadır. Felsefe disiplininin merkezinde düşünürler olmasına karşın neden felsefe disiplini merkezine düşünce olgusunu esas almaktadır?. Nasıl düşünüyoruz, düşüncelerimiz nasıl açığa çıkmaktadır neden düşünüyoruz tüm bu süreçler mercek altına alınmaktadır nörofelsefe disiplininde. Bu durumda beyni bir iletişim süreçleri olarak gördüğümüzde o iletişimin nöronlar yoluyla dile nasıl aktarıldığı önem kazanmaktadır, dil ile nöronlar ilişkisi anlamlı hale gelmektedir.
İçinde yaşamakta olduğumuz dijital çağ içinde e-kitap gerçeklik kazandı, cep telefonları gerçeklik kazandı, yapay zeka devreye alındı. Bu durumda gerçek zekanın yani insan beyninin kapasitesinin yazıya dökülmesi konusunda dijital teknolojilerin kullanılması gerekmektedir. Hızlı okuma teknikleri önerilmektedir, fakat hızlı yazma teknikleri henüz gündeme gelmemiştir. E-kitap var iken neden E-yazı söz konusu değildir bu dijital imkanlar kullanılarak yazma hızı ve yazı içeriği son derece zengin hale gelecektir.
Türkçe, internet gurusu Nicholas Negroponte’nin deyişiyle bilgisayar için hayal bile edilemeyecek düzeyde gelişkin bir dildir. Bu dilin sahipleri olan biz Türkler o zaman yazılım konusunda, bilgisayar yazılımları konusunda adım atmamızın gerekliliğinin yanı sıra, bu şaheser dilimiz ile yine bilgisayar teknolojileri kullanılarak hızlı yazılar yazmak, zihnimizin kapasitesini Türkçe dilimizde ortaya koymak ve dünyaya bu konuda örnek olmak, öncülük yapmak bizim misyonumuz olmak gerektir.
Türkçe bu konuda bize büyük imkanlar tanımaktadır, çünkü Türkçe konuşulduğu gibi yazılan bir dildir, yeganedir bu konuda. Türkçe dünyanın en zengin ve gezgin bir dilidir ve gezginlik zenginliği de getirmiştir. Gezginlik diğer kültürlerle, diğer insanlarla konuşmayı alışverişte bulunmayı da getirmiştir. Konuşmak, fiilinin içerisinde yer alan kon, bir yere oturmak, çökmek anlamındadır.
Düşünürlerimizden Prof. Dr Ali Akar, dilimizi düşünen Türkçe olarak adlandırmış ve bu konuda bir kitap yayınlamıştır. Türkçe dili özellikle hareketleri yakından izleyerek nesnenin kendisini değil de hareketi, eylemi esas olarak adlandırma yapmaktadır.
“Kelimelerle düşünen insanın, diliyle zihni arasında kuvvetli bir bağ vardır. Zihnimizin kanavasına yerleşen düşünce, dil sayesinde hayat bulurken dil de insanın tarihî macerası içinde gelişerek yeni düşüncelere yol almamızı sağlar. Bu, bilhassa Türkçe için her dilden fazla geçerlidir. Türkçe, kelimenin tam anlamıyla düşünen bir dildir. Başlıbaşına bir duygu, mantık ve felsefe içerisinde şekillenen zihinsel bir birikimle dünyayı tanımlar, anlamlandırır. Bu ilişkiler ağı içerisinde Moğol bozkırlarında kuma anlamına gelen küniden Anadolu’da kıskanmak anlamında kullanılan günülemeke ulaşır, dilimizin arkaik unsurlarından buñ sayesinde çağdaş bir dil temrini içinde bunalır, uz sayesinde uzmanlaşırız.” Prof Dr. Ali Akar
Türkçenin kendisi bir felsefedir, hani bize söyledikleri “ya bizde filozof yok” tarzında söylenilenin aksine, dilin kendisi bir felsefedir, o halde bizim özellikle dilimizi korumamız ve sözlü hazine olarak varlığını binlerce yıl boyunca devam ettiren atalar sözleri ile çeşitlenen bu dilimizi işlememiz, felsefi kavramları bu dil çerçevesinde oluşturmamız gerekmektedir.
Dilimizde Türkçede düşünce dil bağlantısı son derece güçlüdür. Dilin yapısı itibari ile soyutluklar yani düşünceler dil aracılığı ile hızlı bir şekilde somutlaşmaktadır. Bu durumda zihnimizdeki düşünceleri elimizdeki en güçlü yetkinlik olan düşünen Türkçe ile dilimiz ile konuşarak, konuşmayı klavye ile değil de, bir cep telefonu, dijital bir alet ile kayıt altına alarak akan düşünceleri kaybetmemek, zihnimizin dinamizmini yazıya geçirmek önemlidir.
Fakat anlaşılmaz bir şekilde Türkler yazı yazmak konusunda sıkıntılıdır, çünkü sözlü kültür esastır, bu durumda sözü yazıya geçirme konusunda, konuşarak yazım tekniğini ivedilikle uygulamaya koymamız, edebiyat eserlerinde ve araştırma kitaplarında, düşünce kitaplarında çok daha fazla kültür eserleri ortaya koymamızı sağlayacaktır.
Burada bir engel de, eğitimin test kitaplarına dayalı olmasıdır, şıklarla düşünme söz konusu olamaz, zihin şıklarla düşünmemektedir, bir sorunun cevabı dört şıktan ibaret değildir, sonsuz sayıda cevap söz konusu olabilecektir, imkanlar söz konusu olabilecektir, bunları sadece dört şık ile sınırlamak inanılmaz bir stratejik yanlıştır.