Home Blog Page 11

Sümerler ve Türkler

Türk devlet geleneğinin ve davranışının temeli bilgeliktir ve Sümer bağlantısı üzerinden devam ettirilerek İbrahimi dinler ile evrensellik boyutu tüm dünyaya yayılmıştır. 
Bu durum ise hem devlet hem de din kavramlarının temeline yerleştirdiğimiz bilgelik nedeniyle biz Türkler insanlık tarihinde yegane bir konumda yer almaktayız.
Kaynak: Elmar Holenstein, Felsefe Atlası

Sümerolog Veysel Donbaz

Tekin Alan MEDENİYETLER TARİHİ (( ARKEOLOJİ MİTOLOJİ KÜLTÜR SANAT )) ndeoSosprt29181 9485Tg4ge0l:mhm75t1mlhz 14919u01f9,hl8992ua3  ·  Türkiye’nin sayılı Sümerologlarından Veysel Donbaz. Beş ölü dil biliyor. Sümerce, Akadca, Asurca, Babilce ve Hititçe….

Beğ Murat Gerey ile Sümerler

BÜYÜK TÜRK PART DEVLETİ 1 Turgay Tüfekçioğlu ile Türk Dili ve Tarihil KONUK: BEG MURAT GEREY TARİH: 28.06.2019. BÜYÜK TÜRK PART DEVLETİ 2   Turgay Tüfekçioğlu ile Türk Dili ve Tarihil KONUK: BEG…

Nereye Kayboldun Sümerbank?

Nereye Kayboldun Sümerbank?

Written languages ​​sprung from Sumerian

Source: Atlas of Philosophy; Spaces and Ways of Thinking, Elmar Holenstein, Küre Publications, June 2015 ENGLISH/TURKISH Sumerian Turkish Comparison, Muazzez İlmiye Çığ Root Language Search, Haluk Berkmen Sumerian, Haluk Berkmen From…

Love, Peace and Turkey

The world’s first Love Poem https://www.youtube.com/watch?v=pMJXH2FEV2o   Mankind has been trying to explain the love that has given different definitions for centuries in works of art. The…

Culture and History Conversations (72) Epic of Gilgamesh with Ismail Gezgin

https://www.youtube.com/watch?v=ouIGsOCRU2Q Kültür ve Tarih Sohbetleri (72): Culture and History Conversations (72) Epic of Gilgamesh with Ismail Gezgin   https://www.youtube.com/watch?v=ouIGsOCRU2Q translated by Özgür Demirel edited by Eva Stamoulou Oral synchronized by Ümid Gurbanov     Özdemir: Hello,…

Mesopotamian World

CIVILISATIONS FERTILE CRESCENT: MESOPOTAMIA&ANATOLIA MAPS URFA MARDİN DİYARBAKIR SCHOLARS SCYTHIAN…
“Sümerlerdeki dingir kelimesinin aslı, Moğollardaki tenggeri şeklinden anlaşıldığı gibi “teng” “eri”, yani semanın sahibi demek olacağı ve sema manasındaki bu Türkçe teng kelimesinin Zhou’lar vasıtasıyla tian şeklinde Çin’e ulaşmış olması da pek mümkündür” (Togan 2019:27). (Aktaran Prof Dr Dursun Yıldırım)

Sümerler

Sümer ve Sümerler

Medeniyetin Öncüleri: Sümerler

Etnik Sosyoloji, Prof Dr Orhan Türkdoğan 

(Kitabın içinde Sümer kelimesini arayınız.)

Türk tarihi

Türk Düşüncesinde Hümanizm Arayışı: Milli Kimlik İnşasında bir Uğrak

 

 

 

 

 

 

 

Muazzez İlmiye Çığ ve Sümerler: Bir Ömür Boyu Süren Tutku

Muazzez İlmiye Çığ, Türk arkeolojisinin en önemli isimlerinden biridir. Özellikle Sümer uygarlığı üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Çığ’ın hayatı, Sümerlere olan derin merakı ve bu uygarlığı gün yüzüne çıkarmak için gösterdiği çabalarla doludur.

Sümerlere Duyulan Tutku

Çığ, Sümerlere olan ilgisini çocukluğundan itibaren taşımıştır. Mitolojik hikayeler ve antik uygarlıklar, onun hayal dünyasını her zaman beslemiştir. Üniversite yıllarında arkeolojiye olan merakı daha da artmış ve bu alanda uzmanlaşmaya karar vermiştir.

Sümer Uygarlığını Gün Işığına Çıkarmak

Çığ, Sümer uygarlığını inceleyerek bu kadim medeniyetin ne kadar gelişmiş olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Kazılarda elde ettiği bulgular, Sümerlerin yazıyı icat ettiğini, matematik ve astronomi alanlarında önemli keşifler yaptığını ve gelişmiş bir ticaret ağı kurduğunu ortaya koymuştur.

Çığ’ın Sümerler üzerine yaptığı çalışmalardan bazıları:

  • Sümerlerin Yazısı: Çığ, Sümerlerin kullandığı çivi yazısını deşifre etmek için uzun yıllar çalışmıştır. Bu sayede Sümer tabletlerindeki yazıtları okuyabilmiş ve bu uygarlığın tarihine ışık tutmuştur.
  • Sümer Mitolojisi: Çığ, Sümer mitolojisini derinlemesine incelemiş ve bu mitlerin günümüz insanına ne anlatmak istediğini araştırmıştır.
  • Sümerlerin Günlük Hayatı: Çığ, Sümerlerin günlük yaşamlarını, sosyal yapılarını ve inançlarını ortaya çıkarmak için kazılarda elde ettiği bulguları analiz etmiştir.

Muazzez İlmiye Çığ’ın Mirası

Muazzez İlmiye Çığ, sadece bir akademisyen değil, aynı zamanda bir ilham kaynağıdır. Özellikle genç nesillere, tarih ve kültür mirasına sahip çıkmanın önemini göstermiştir. Onun sayesinde Sümer uygarlığı, dünya çapında tanınan ve saygı duyulan bir medeniyet haline gelmiştir.

  • Muazzez İlmiye Çığ’ın Sümerler üzerine yaptığı çalışmaların önemi:
  • Türk Arkeolojisine Katkıları: Çığ, Türk arkeolojisini dünya standartlarına taşımıştır.
  • Sümer Uygarlığının Tanıtılması: Sümer uygarlığı, Çığ sayesinde tüm dünyada bilinir hale gelmiştir.
  • Genç Nesillere İlham Vermesi: Çığ, genç nesillere bilimsel çalışma ve araştırma yapma konusunda ilham vermiştir.

Sonuç olarak, Muazzez İlmiye Çığ, Sümer uygarlığına olan derin ilgisi ve çalışmalarıyla Türk arkeolojisinin en önemli isimlerinden biri olmuştur. Onun sayesinde Sümerler, tarih sahnesindeki yerini almış ve gelecek nesillere ışık tutmuştur.

Daha fazla bilgi için şu kaynakları inceleyebilirsiniz:

  • Kitapları: Muazzez İlmiye Çığ’ın Sümerler üzerine yazdığı birçok kitap bulunmaktadır.
  • Belgeseller: Çığ’ın hayatı ve çalışmaları hakkında belgeseller yapılmıştır.
  • Röportajları: Çığ’ın çeşitli yayın organlarına verdiği röportajlar.

Not: Muazzez İlmiye Çığ’ın hayatı ve çalışmaları hakkında daha detaylı bilgi almak için bir kütüphanede veya internette araştırma yapabilirsiniz.

Anahtar Kelimeler: Muazzez İlmiye Çığ, Sümerler, arkeoloji, çivi yazısı, Sümer mitolojisi, Türk arkeolojisi

Bu konu hakkında başka sorularınız varsa lütfen çekinmeden sorun.

İlginizi çekebilecek diğer konular:

  • Sümerlerin İcatları: Sümerlerin günlük hayatı kolaylaştıran ve medeniyetin gelişmesine katkı sağlayan icatları.
  • Sümerlerin Sanatı: Sümerlerin heykel, kabartma ve süsleme sanatı örnekleri.
  • Sümerlerin Din ve İnançları: Sümerlerin tanrıları, ritüelleri ve inanç sistemleri.
  • 01- Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni
  • 02- Sumerli Ludingirra
  • 03- İbrahim Peygamber (Sumer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre)
  • 04- İnanna’nın Aşkı(Sumer’de İnanç ve Kutsal Evlenme)
  • 05- Hititler ve Hattuşa (İştar’ın Kaleminden)
  • 06- Gilgameş (Tarihte İlk Kral Kahraman)
  • 07- Ortadoğu Uygarlık Mirası -1
  • 08- Ortadoğu Uygarlık Mirası -2
  • 09- Vatandaşlık Tepkilerim
  • 10- Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği
  • 11-Atatürk Düşünüyor
  • 12-Uygarlığın Kökeni Sümerliler-1
  • 13-Uygarlığın Kökeni Sümerliler-2
  • 14-Sumerlilerde Tufan Tufan’da Türkler
  • 15-Atatürk ve Sumerliler
  • 16-Sumerliler Türklerin Bir Koludur
  • 17-Uyanın Artık!
  • 18-Cumhuriyete Adanan Bir Ömür / Muazzez İlmiye Çığ
  • 19-Sevgili Çocuklar
  • 20-Sümer Hayvan Masalları
  • 21-Zaman Tüneliyle Sümere Yolculuk
  • 22-Çam Bayramı
  • 23-İyi ki Varsınız

Ayrıca bugünkü KafkAsya‘dan Doğu Anadolu yoluyla İran’a geçişi, Kurgan kültürünün esas sahibi ve Donets’in devamı olan R1b’li proto-Türk Maykop kültürünün akrabası olan Sümerler ve ardılları Hurriler yapmıştır. Sümerler Proto-Türktür, Hz. İbrahim bu soydan gelir. 1000 yıl sonra aynı göç Sarmatlar tarafından yapılmıştır. İran yaylalarından Karadeniz’in kuzeyine tek bir göç kaydına henüz rastlanmamıştır. Avrupalıların iddia ettikleri gibi kendi şahsına münhasır bir Hint – İrani kökeninin olması imkansızdır. İlk başta genetik ilmi bunu çürütür. Hint ve İran genetiği tamamen farklıdır. (Hintlilerde üst sınıfı oluşturan R1a dışında H ve M, İran’da ise G baskındır.) Kaan Arslanoğlu

Yunanlılar Oguzlara “Oxius” der. Norm Kisamov’a göre literatürde ‘Saka’ dağlı (bozkırlı) kavimlere verilen addır. Bayrakdar’a göre İskitlerin asıl ismi ve Türkçesi olan “Saka” sözcüğü su halkı anlamındadır. ‘Scythian’ ‘Saka’nın sonradan dönüşmüş halidir. Bayrakdar’a göre Türk boy adlarında ‘su’ (water) çok geçer. Subar, Suvarlar Sibirya’ya isimlerini verir. ‘Sümer’ adı da su ile ve bu kavimlerle ilişkilidir. Eski Hristiyan ve İbrani dinsel kaynaklarında Sakalara Aşkenaz denir.) Hazar Türk Yahudileri R1b ve Q’dur. Aşkenazların bir kökü de bunlardır.   Kaan Arslanoğlu

Byzov: Bask dili Kafkas dillerine benzer yapı bakımından. Bu yapı Semito Hamitik dillerle ortak özelliklere sahip olduğu gibi, Sümer, Hurri ve Urartu dilleriyle de ortak özelliklere sahiptir. Bu dillerin Lingua Turka’nın bir alt kolu olduğu açıktır. Kaan Arslanoğlu

Fritz Hommel, Samuel Noah Cramer, “Sümerce en çok Türkçeye benziyor” dediler. Kaan Arslanoğlu

“Geleneksel Batı merkezli tarih yazımına göre, Türklerin tarih sahnesine çıkması iki bin yıl kadar önceye gider. İlk yazılı Türkçe betik olarak kabul edilen Çoyr ve Orhun yazıtları, 7. ve 8. yüzyıllara tarihlenmiş, Türklerin etnik bir kimlik oluşturmaları da bundan bir kaç yüzyıl öncesi ile sınırlandırılmıştır.

Bu kadar genç bir budunun (kavmin) tarihte, özelikle uygarlık tarihinde, büyük işler yapmış olması doğal olarak olanaklı değildir. Günümüzde, Batılı oryantalistlerin ve tarihçilerin büyük bölümünün görüşü bu yöndedir, ansiklopediler ve kaynak kitaplar böyle yazmaktadır.

Oysa, 19. yüzyılının büyük bir bölümü boyunca durum böyle değildi. Bu yüzyılda ardı ardına Mezopotamya’nın eski uygarlıkları keşfediliyor, tarihin ilk yazılı belgeleri okunmaya başlıyordu. Arkeoloji biliminin bu ilk yıllarında, yeni okunan yazılardan bir kısmının, örneğin, Sümerce olanların, “Turani” bir dil olduğu görüşü ilk kuşak Avrupalı bilginlerce açıkça yazılıp söyleniyordu. Bu durum, 1873’te ünlü oryantalist Ernest Renan’ın “kadim ve yüksek Babil medeniyetini Türkler, Fin-Ugorlar ve Macarlara mal ederseniz bunun neticeleri “fecaat” olur” anlamına gelen çıkışına değin sürdü. Bu tarihten sonra yazılan kitaplarda artık Türklerin ve Turanilerin uygarlık tarihinden kapı dışı edildiklerini biliyoruz.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün önderliğinde ortaya konan Türk Tarih Tezi, Türkleri uygarlık tarihinden dışlayan böyle bir ortamda, Renan’ın uyardığı Avrupalı bilginlerin çalışmalarına dayanarak karşı sav olarak ortaya atıldı. Ancak, 1938’in üzerinden çok geçmeden, biz, Cumhuriyet’in tezini bir kenara bırakacak, Batılı görüşleri benimseyecektik. Bundan sonra, yakın döneme değin, Türk tarihçiliğinin Batılı görüşlerin çok dışına çıktığını söyleyemeyiz. Son yıllarda, durumun değişmeye başladığını, tarihçi ve arkeologlarımız yüksek nitelikli karşı savlar ürettiklerini sevinerek görüyoruz.” Kaan Arslanoğlu

Musiki: Music, amusment, musik (Alm.). MUZ: Kazakça eğlence; MUZ: Sümerce çalgı, davul (Ü. Mutlu); Kaan Arslanoğlu

Büyük Güçler ile Büyük Oyun ve Türkiye-Türkistan

4-11 Şubat 1945’de gerçekleşen Yalta Konferansı için bir araya gelen üç lider: Churchill (Britanya), Roosevelt (ABD) ve Stalin (Rusya)

19. yüzyılda Büyük Oyun’un aktörleri olan İngiltere, Almanya istihbarat servisleri rakipleri olan Rusya’ya karşı dünya çapında bir düşünsel faaliyeti başlattılar. Bunun adı da Turancılık idi.

Yazdırdıkları Turan kitaplarını istihbarat servisleri yayınladılar ve rakip istihbarat servislerinin yayınladıkları raporları da kendi dillerine tercüme ettiler. Bu faaliyet 1865 yılında başlamıştı. Ardından 1867’de ise Rus Bolşevik orduları Türkistan’da Taşkent kentini ele geçirmişlerdi

15 Mayıs 1919’da İngilizlerin yönlendirdiği Yunan birlikleri Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki İzmir Limanı’na çıktılar. Üç yılı aşkın savaş başlamıştı. 11 Ağustos 1919’da ise Rus generalleri komutasındaki 106 bin kişilik birlikleri ile “Türkistan cephesini” açtılar.

Nasıl ki Hindistan büyük oyunculardan İngiltere’nin işgali altında ise Rusya da Hint Okyanusu’na inmek için Hindistan coğrafyası ile ilgilenmekteydi. Arka bahçeler birbirlerine karışmışlardı artık. Türkiye ise Rusya’nın arka bahçesiydi ve İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nu bitirdikten sonra Türkiye’yi de kendi ittifakında yer alan Yunanistan’a teslim etmek üzere işgal hareketini başlatmıştı.

Değinmemiz gereken enteresan bir konu ise büyük oyuncuların Türkistan’daki savaşını Türkler, Ruslara karşı kaybetmiş olmalarına rağmen, yine büyük oyunculardan İngiltere’nin Türkiye’de Yunanlılar eliyle başlattığı savaşı kazanmışlardı.

Burada sormamız gereken bir neden sorusu olacaktır. Geleceğe yönelik olarak bu soruyu ciddiyetle değerlendirmemiz gerekmektedir.

Türkiye coğrafyasında Türkler, Atatürk liderliğinde Rusya’dan destek almışlardı, bu da Rusya’nın Türkiye’ye bir desteği durumundaydı. Türkistan liderliği Türkistan coğrafyasında ise işgale engel olamamıştı. Rusya’nın işgal harekatına maruz kalan Türkistanlılar, Rusya’nın rakipleri olan İngiltere ve Almanya’yı yanlarına çekememiş, ittifak oluşturamamıştı ve burada ikinci neden sorusunu sorabiliriz. Çünkü Ruslar gene yayın faaliyetleri ve istihbarat faaliyetleri ile birlikte Hristiyanlık propagandası yaparak, Haçlı Seferi tarzında kendilerince bir medenileştirme savaşı yaptıklarından, ortak aidiyet hissini büyük oyunculara, bilinç altından ve üstünden iletmekte dediler. Böylelikle rakipleri olan İngiltere ve Almanya’nın Türkistan güçlerinin Türk insanının yanında yer almasına engel oluyorlardı.

2.Dünya Savaşından galip devletler ittifak olarak çıktılar. İngiltere, Amerika ve Rusya görüşmeler neticesinde Türkiye’nin batı kampına transfer edilmesine ve Doğu Türkistan’ın da Rusya’dan alınarak Çin Halk Cumhuriyeti’ne verilmesine karar verdiler. Sebep olarak ise denge siyaseti ile Büyük Güçler kendi aralarında denge mekanizmasını titizlikle korumaya çalışıyorlardı. Çünkü Rusya’nın elindeki bir Doğu Türkistan, Rusya’nın Hindistan’a erişimini son derece kolay bir noktaya getirecektir. Bu durumda ise Büyük Güçler arası hassas denge bir çırpıda bozulacaktı.

Demek ki Türkleri bir kısmı batı kampına diğer bir kısmı da doğudaki Çin kampına  aktarılıyor, kamp değiştirtiliyorlar ve farklı kamplarda yer almaları önemseniyor ve sağlanıyordu.

Türkler, dengenin sadece unsurları idiler, dengeyi oluşturanlar değillerdi. 

Bundan sonrası olarak çıkartabileceğimiz ders ise, demek ki Türkler kendileri denge kurucu pozisyonda olmalıydılar. Bu da Türkiye ile  Türkistan’ın birlikte hareket etmesi ile mümkün olabilecekti, iki parça birbirine karşı değil birbirini destekleyici pozisyon olmalıydı.

Türklerin, beş deniz çevresinde konuşlanmış ve beş okyanusa erişilebilirliği olan jeopolitik konumları muhteşemdi, fakat Türkler bu konumdan bir türlü yararlanamıyorlardı.

O halde Büyük Güçlerin kendi aralarındaki büyük oyunlarına alet olmadan kendi oyunumuzu kurmalıydık. Bu durumda bir İsveçli coğrafyacı tarafından oluşturulmuş Ural-Altay dil tezi bağlamında Atlas okyanusu kıyılarından başlamak üzere Arktik okyanus kıyılarındaki Yakutistan ve Pasifik okyanusu kıyılarındaki Japonya ve Koreler ile beş deniz kıyısındaki Türkiye olmak üzere kültürel ve ekonomik birlikteliğin uygulanması, Türkleri de büyük oyuncular arasına dahil edecektir.

21.yüzyılın daha başlarındayız, ilk çeyreğinin içerisindeyiz ve fakat gündemdeki en önemli başlık üçüncü Dünya Savaşıdır ve ülkeler ordularını ve silahlarını güçlendirmekle meşguller. Savaş koşullarını gayet iyi bilen Türkler ise bunu bir fırsat olarak değerlendirerek Büyük Güçlerin istihbarat servislerince kötüye kullanılan Turan idealini bu kez kendi oluşturacakları ittifak ve işbirlikleri neticesinde ve özellikle de dindaşlık değil ama dildaşlık üzerinden giderek, kültür ve ekonomi işbirliğini Turan coğrafyası genelinde fiili olarak gerçekleştirme misyonu ile karşı karşıyadırlar.

Büyük Güçler ve Turan-Türkistan

Armin Vámbery Orta Asya’daki seyahat Haritası 1861-1864

***********************************************

1865-1918 Turan-Türkistan ile ilgili Alman-İngiliz İstihbarat ve Propaganda Kitapları
Turan İdeali
Türk Kimliği’nin İnkarı
İttifaklar
Yalta İttifakı (3+1)

İngilizler
Almanlar
Ruslar
Amerikalılar
Çinliler

Pan-Türkizm. Pan-Turanizm
Azerbaycan Kronolojisi 1774-1893

***********************************************

1865-1918 Turan-Türkistan ile ilgili Alman-İngiliz İstihbarat ve Propaganda Kitapları

(1865

  • Vambery. Reise in Mittelasien (Orta Asya’da Seyahat), Leipzig 1865, 2. baskı 1873 (bu çalışması birçok dile çevrildi)
  • (Osmanlıcası: Bir Sahte Dervişin Asya-yı Vustada Seyahati, Çeviren: A. H. Abdurrahim, Vakit Matbaası, Dersaadet, 1878)
  • (Türkçe çevirisi: Bir Sahte Dervişin Orta Asyada Seyahati, Çeviren: Abdurrahman Samipaşazade Abdülhalim, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2009)
“Pan- Turkizm” propagandasini (1865 de) ilk olarak Macar Dogu Bilimleri profesoru Arminius Vambery baslatmisti. “Asyadaki Buyuk Oyun” (Great Game in Asia) un bir adimi olan bu “Pan-Turk” (Pan-Turan)izm propagandasi, Ruslari Ingiliz Hindistanindan uzak tutmak icin Asyali Turkleri ayaklandirmak amacini guduyordu.
Avrupadaki guc dengesinin degismemesi icin calisan devletler, Vambery’e maas baglayarak Asyali Turklere (Avrupalilar hesabina ve bilmeden, Ruslara karsi koymalari icin) “Pan-Turkizm” ogretmesini istemislerdi. 
Pan-Turanizm ve Pan-Islamizm Turklerce yaratilan akimlar degildi. Dogu Bilimleri Profesorleri ve degisik devletlerin yonetimince gorevlendirilmis kisilerce olusturulmuslardi. 
Pan-Turanizm‘in baslangici, 1865 yilinda yayinlanan bir kitapta gorulur. (Hasan B.Paksoy Prof)

(1885) Vambery. Turkenvolk (Leipzig, 1885)

(1914) Istanbul’da “Tekin Alp,” takma adi ile yazan Moiz Cohen’in Turan adli kitabi (Istanbul, 1914),

(1915) Alman Genel Kurmayi tarafindan Turkismus und Panturkismus olarak Almanca’ya cevirtilmisti (Weimar, 1915).

(1917) Bu kitap, Ingiliz Deniz Kuvvetleri [Admiralty] Istihbarat Dairesince, gizli kaydi ile The Turkish and Pan-Turkish Ideal adi altinda Ingilizce’ye cevrildi. (London: Admiralty War Staff, Intelligence Division, 1917).

(1918) Ek olarak, Vambery’nin daha once yayinladigi Turkenvolk (Leipzig, 1885) kitabi, gene Ingiliz Deniz Kuvvetleri Istihbarat Dairesince A Manual on the Turanians and Pan-Turanianism adi ile Ingilizce’ye aktarildi (H. M. Government, Naval Staff Intelligence Department: Oxford, November 1918).

Turan İdeali

Avrupa’da Müslüman olmayan Türklerin yaşadığı ülkeler
Avrupa’da Müslüman olmayan Türklerin yaşadığı ülkeler. Avrupa’da Müslüman olmayan Türklerin yaşadığı ülkeler. Avrupa’da Müslüman olmayan Türklerin yaşadığı ülkeler. Avrupa’da Müslüman olmayan Türklerin yaşadığı ülkeler 1. Almanya…

“Levent hocam ben biliyorsun Avrasya zamanında Star açık görüşler ve Türk diplomatikte yayınlanmıştı Rumeli açılımı yazısı orada ve başka bilgi çalışmada bu meseleyi kısaca irdelemeye çalıştım yeniden ele almaya da çalışacağım söylediklerim doğru ancak şu da var ki Türkçülük başından itibaren bu şekilde bir kullanıma açık mıydı veya böyle düşünenler var mıydı Britanya en başından böyle düşünmüş müdür bu meselede iki husus önemli

1 Türklerin yönü doğudan batıya doğrudur Turan ideali ise bunu yeniden doğuya çevirmemekte midir

2 Türkçülüğün ortaya çıkışında Fransız Yahudisi Leon  Cahun, Macar Yahudisi Armine Vambery vd gibi Yahudi düşünürlerin rolü nedir

3 Unutmamak gerekir ki tarihte Türk Birliği 2 ya da 3 kez kurulabilmiştir, bu açıdan da Turan ideali Türkiye’yi merkeze almaktan bizi uzaklaştıran modern dünyaya özgü ütopyalardan biri midir bunu da düşünmek gerekir tıpkı sosyalistlerin komünizm ütopyası İslamcıların Ümmet Birliği ütopyası gibi. (Celal Tahir) 

Benim de düşüncem seninle aynı, Turancılık, Atlantikçiler tarafından bize karşı kullanıldı ve daha Osmanlı’dan başlayarak Fin ve Macar, Turan’ın içine alınmadı, çünkü bunlar Hristiyandılar.

Avrupa’daki Finler Macarlar Estonyalılar Letonyalılar Litvanyalılar (Karaylar) İsveçliler Polonyalılar Slavlar Romanyalılar Moldovalılar Gagavuzlar Ukraynalılar, Turan mefkuresine dahil edilmelidir.

Avrupa’yı da Türkiye merkezine alıyorum. Turancılık her zaman maalesef İngiltere, Almanya ve Amerika tarafından 5.kol faaliyetlerinde bir aparat olarak kullanılmıştır. (Levent Ağaoğlu)

Türk Kimliği’nin İnkarı

Türk kimliğinin inkar ettirilmesi konusu bir çok devletin izlediği bir politika ve stratejidir. Bu konuda Ruslar, Çinliler, İngilizler en başta gelmektedirler ve Türkiye’de ve Türkistan’daki Türk kimliğini etnik gruplar gerekçesiyle, “efendim sizde şu kadar adet etnik grup var” ve benzeri gerekçelerle reddetmektedirler ve boy adlarını kimlik yerine geçirmeye çalışmaktadırlar. Burada yapılması yapılan hedeflenen Türklerin kendi kimliklerini inkar etmeleri, reddetmeleri ve bu şekilde dünyada 300 milyon olan Türk nüfusunun parça parça edilip bölünüp kontrol edilmesi, hakimiyet altına alınmasıdır.

İttifaklar

Azerbaycan ve Türkistan Rusya-Çin’e ait topraklar değildi. 19. yüzyılda istila edildiler. Bu istilanın acısının Osmanlı’dan hissedilmesi ve buna karşı tavır takınılması, ittifak aranması gayet doğaldı.

Tabii ki ittifak aradıklarımızın gerçek niyetlerinin buralara özgürlük değil kendi hegemonyalarını taşımak olduğunu bilmeliydik. Daha da kötüsü, asılsız vaatlerle enerjimizin kullanılmak istenmesi söz konusu olduğunda bunu sezebilmeliyiz.” (Mehmet Akif Okur. Prof)

Yalta İttifakı (3+1)

Düvel-i Muazzama ve Türk Devletler Teşkilatı

4-11 Şubat 1945’de gerçekleşen Yalta Konferansı için bir araya gelen üç lider: Churchill (Britanya), Roosevelt (ABD) ve Stalin (Rusya) Üç Büyükler (ABD, Rusya, İngiltere) 1945 yılında…

Yalta Malta

Yalta Malta Yalta Malta Yalta Malta Ruslar İçin Avrupa pazarı kapandı iyi oldu. Çin için de kapandı sanki. Büyük ölçüde Siyaset içerde harami rant düzeni ile karun gibi…

Lozan ve Yalta

Türkiye’nin gündemine enjekte edilen Lozan’ın gizli maddeleri tartışmaları aslında İkinci Dünya Savaşından sonra dünyanın paylaşımının gerçekleştiği Yalta konferansının dengelerini gözden kaçırma maksatlıdır. İkinci Dünya Savaşından sonra…

Where is Yalta?

As the Allied armies closed in on the heart of Germany, the ‘Big Three’, Winston Churchill, Franklin D. Roosevelt and Josef Stalin, deci­ded to…

İngilizler

Rusların Türkistan işgali karşısında İngilizler ise incelikle işledikleri bir strateji kapsamında Turancılık düşüncesini istihbarat kurumları bünyesinde ve düşünürler de kullanarak onları bölgeye de seyahat ettirerek yazdırdıkları kitaplar sayesinde Pan-Turancılık akımını bizzat kendileri başlattılar, devamında ise bu akımı hem Türkistan önderleri nezdinde hem de Osmanlı İmparatorluğu yönetim kadroları içerisinde teşvik ederek Rusları zor durumlarda bırakmaya çalıştılar. İngilizlerin maksadı Rusların Hindistan’ı tehdit etmelerinin önüne geçmek idi.

İngiliz Rus İttifakı

Türkçe dünyanın en zengin ve gezgin bir dilidir. Bu dilin dahi İngilizce tarafından esaret altına alınmış olması dikkate değer. Aynı oyun, büyük oyun, emperyalizm madalyonunun ikinci  yüzü olan Rus emperyalistleri tarafından da Türkistan’da oynanmaktadır İngilizler ve Ruslar Türklere karşı işbirliği içerisindedirler bütün tarih boyunca.

Türkistan ülkelerinde de Rusça hakim dildir,  bu oyun birlikte oynanmaktadır. Oynanan Büyük Oyuna da İngilizler takmıştır bu ismi. Büyük Türkiye stratejimizin uygulanmasında dil ve düşünceleri, önce dil ve dolayısıyla düşüncemizi esaretten kurtarmamız elzemdir.

Report on the Pan-Turanian Movement, Intelligance Bureau, October 1917. UK

Almanlar

Almanlar ise 17. yüzyıldan itibaren rakipleri olan Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Rusları kullanmaya başlamışlardı bozkırlarda sefil durumda dolaşan aç Rusların önce karınlarını doyurmuşlar, daha sonra onların giysilerini temin etmişler en sonunda da ellerine silah vererek Osmanlı’ya karşı sayısız savaşlara girmelerini sağlamışlardı. Fakat gelinen noktada ise Ruslar kendileri büyük bir güç haline dönüşmüşler ve Türkistan’ı da işgal ederek Almanların çıkarlarının karşısına geçmeye başlamışlardı. Bu durumda Almanlar da Osmanlı imparatorluğu nezdinde Panislamizm politikasını uygulamaya başlamışlardı.

Almanlar resmi devlet stratejileri olan Ostpolitik kapsamında önce Rusya ile ardından Hind ile ve son olarak da Türkler ile ilgili bilgilere vakıf olmuşlar, tüm bilim dallarında çalışmalar yapmışlardır. Türklere karşı Rusya’yı, Rusları kullanma politikasını Almanya başlatmıştır. Bizans kavramı ve Avrasya kavramı Alman kavramlarıdır. Almanlar Darmstaadt  Düşesini Rus krallığına prenses olarak vermişler ve böylece İkinci Katerina Rusya Bilimler Akademisini kurmuş, ardından 18 ve 19. yüzyıldaki Alman idealist filozofları Hindistan‘ı keşfetmişler, Alman  mitolojisini  Hindistan kaynağında keşfetmişler, milliyetçiliklerini Hindistan’dan devşirmişlerdi.

Almanlar, savaş bitiminde Almanya’ya kaçırttıkları Enver Paşa’yı Turancı fikirlerle donatarak daha sonra Türkistan’a göndermişlerdi. Birlikte Almanya’ya kaçan Cemal Paşa ise İngilizlere karşı mücadele eden Afgan ordusunun modernleştirilmesi için Afganistan’a gitti. Bolşevikler’in siyaset değişikliği sonucu Tiflis’e geçti. Burada bir süre Enver Paşa ile bir grup İttihatçının Rusya ve tüm Asya’daki Türkleri antiemperyalist ve Turancı amaçlar etrafında birleştirmeye yönelik etkinliklerine katıldı.

Ruslar

Ruslar 1867 yılında Türkistan Genel Valiliği‘ni kurdular. Eşzamanlı olarak da İngilizler Hindistan’da hakimiyet sağlamışlardı. Böylelikle Hindistan ve Türkistan hattında büyük güçler arasında büyük oyun başlamıştı. Rusların maksadı Türkistan beldelerini Avrupalılar nezdinde ötekileştirerek Türkistan‘a Haçlı Seferleri mantalitesi ile seferler düzenlemek ve burayı kendi görüşlerince Avrupa ve Rus kiliseleri nezdinde medeniyet diyarları haline dönüştürmekti.

Tabii ki esas maksat Türkistan’ın yeraltı veya üstü kaynaklarını yarış sağlamak idi. Örtülü maksat ise Türkistan Jeopolitiği üzerinden Hindistan’da yer alan İngiltere ile savaşarak sıcak denizlere inmek idi. Ruslar Avrupalılardan ve özellikle Almanlardan öğrendikleri propaganda tekniklerini kullanarak Türkistan işgallerine kılıflar hazırladılar ve bu kılıflar çoğunlukla din merkezliydi. Hristiyan dünyasının bu işgale ses çıkarmaması aksine teşvik etmesi adına Batılılarla, Avrupalılarla kendilerini ittifak içerisinde hissettirdiler.

TURAN_NAME_7_8_2023

Amerikalılar

Düvel-i Muazzama ve Türk Devletler Teşkilatı

4-11 Şubat 1945’de gerçekleşen Yalta Konferansı için bir araya gelen üç lider: Churchill (Britanya), Roosevelt (ABD) ve Stalin (Rusya) Üç Büyükler (ABD, Rusya, İngiltere) 1945 yılında…

Çinliler

Çin Mançu İmparatorluğu 1878’de Çarlık Rusya’sının da yardımıyla Doğu Türkistan’da Atalık Gazi Yakup Beg’in öncülüğünde kurulan Kaşgariye Devleti’ni yıkarak Doğu Türkistan’ı tekrar işgal ettikten ve bu bölgede sözde “Xinjiang” eyaletini kurduktan sonra Doğu Türkistanlı Türkler işgalci güçlere karşı büyük mücadeleler vererek bölgede 1933 ve 1944 yıllarında iki defa “Doğu Türkistan” ismini taşıyan devlet kurmuşlardır. Ancak bu devletler Çin ve Rus emperyalist güçlerinin kıskacı altında yok edildikten sonra Doğu Türkistan 1949’un Eylül’ünde tekrar Komünist Çin yönetimindeki Kızıl Ordu tarafından işgal edildi.

Çinliler, son iki buçuk asırdan beri Doğu Türkistan’da aralıklarla devam eden Rus emperyalistlerin de desteği ile aralıklarla devam eden adeta bir soykırım politikası uygulamaktadır.

Doğu Türkistan Kronoloji

M.Ö. 300 – M.S. 93: Doğu Türkistan’da Büyük Hun İmparatorluğu dönemi yaşandı.
522: Doğu Türkistan, Göktürk Devleti’nin hakimiyeti altına girdi.
744: Uygur Devleti kuruldu.
747–759: Uygur Devleti Moyençor’un hükümdarlığı altında parlak dönemlerinden birini yaşadı.
840: Karahanlılar Devleti hükümdarı Satuk Buğra Han İslamiyet’i seçti.
1205: Doğu Karahanlılar yıkıldı.
1212: Batı Karahanlılar yıkıldı.
1757: Çin, Doğu Türkistan’ı işgal etti.
1758: Çin, Tibet’i işgal etti.
1760: Mançu-Çin İmparatorluğu geri geldi.
1863: Çin istilasını geri püskürten Yakup Bey, iktidarı ele geçirerek merkezi bir idare kurdu ve Osmanlı İmparatorluğu’na tabi oldu. Sultan Abdülaziz Han namına tüm Doğu Türkistan’da camilerde hutbeler okutuldu ve sikkeler bastırıldı.
1876: Mehmet Yakup Han zehirlenerek öldü. Rusların desteklediği Mançu-Çin General Zho-Zhung Doğu Türkistan’a savaşsız sahip oldu.
1878: Bütün Doğu Türkistan toprakları tekrar Mançu-Çin yönetimine geçti.
18 Kasım 1884: Doğu Türkistan toprakları, Sincan adıyla Mançu İmparatorluğu’na dahil edildi.
1911: Milliyetçi Çinlilerin devrimi ile Çin’de 300 yıl süren Mançu Hanedanlığı çöktü. Bu sırada Doğu Türkistan’da Timur Halife liderliğinde Müslümanlar, Çin’e karşı bağımsızlık savaşı veriyorlardı.
1922: Doğu Türkistan için Çin Komünist Partisi’nce özerklik fikri ortaya atıldı.
1924: Timur Halife’nin ordusu dağıtıldı; kendisi de öldürüldü.
1931: Şubat ayında Doğu Türkistan’ın Kumul vilayetinde Hoca Niyaz Hacı ve Salih Dorga liderliğinde milli bir ayaklanma başladı. Tüm Doğu Türkistan’da hürriyet için başlayan genel seferberlik sonucunda Çinliler Doğu Türkistan’dan çıkarıldı.
1933: Ocak ayında Bügür ve Küçar’da Temür Bey; Şubat ayında Hoten’de Mehmet Emin Buğra Bey ve Sabit Damolla; Nisan ayında Kaşgar’da Osman Bey ve Altay’da Şerif Han Töre; Kasım ayında Tarabagatay vilayetinde Ma Hi-Ying isminde bir Çinli Müslüman öncülüğünde ayaklanmalar gerçekleştirildi.
12 Kasım 1933: Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruldu.
1934: Rus Hava Harekatı sonucu Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti son buldu.
18 Eylül 1936: İsa Yusuf Alptekin Çin Millet Meclisi üyeliğine seçildi.
1943: Çin Kuvvetleri Doğu Türkistan’a tekrar girdiler.
1944: Bağımsızlık hareketleri sonucu Sheng Shih-Ts’ai devrildi.
Eylül 1944: Milliyetçi Çin istilâsına karşı ilk kurşun Doğu Türkistan’ın Gulca şehrinde atıldı ve bunu diğerleri takip etti.
7 Kasım 1944: Gulca’da Ali Han Töre önderliğinde Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu.
1949: Yıl sonunda Rusya’nın baskısı ile Doğu Türkistan yönetimi feshedildi. Bölge Komünist Çin yönetimine geçti.
26 Eylül 1949: Doğu Türkistan’da resmen komünizm ilan edildi. Burhan Şehidi, Komünist Çin hükümetinin Doğu Türkistan valisi olarak atandı, daha sonra da 1955’e kadar hükümet başkanlığı görevini sürdürdü.
1955: Doğu Türkistan, Sincan Uygur Otonom Bölgesi adıyla bugünkü idari statüsünü aldı.
1954 ve 1955: Hoten ayaklanmaları vuku buldu.
1957-1958: Ayaklanmalar bütün Doğu Türkistan’a yayıldı.
22 Eylül 1969: Çin, Doğu Türkistan’da 250 kiloton ağırlığında TNT ihtiva eden onuncu bombasını patlattı.

 

*******************************************

Pan-Türkizm.” Pan-Turanizm

 

Bugun bilinen kaynaklara gore “Pan-Turkizm“, 19cu yuzyil Avrupa kuvvet dengesi ugrasmalarina yardimci olmasi icin Avrupa’da icadedilmis bir iddia’dir.[75] Ilk olarak, Carlik Rus ordusu’nun Taskent’i isgal yili olan 1865de basilan bir kitapta gorulur.[76]

Ruslar 19cu yuzyil‘da [1552 yilinda Kazan hanligi’ni isgal etmekle baslattiklari tutumu surdurerek] Asya’ya ekonomik somurge bulucu yayilma hareketlerine devam ettiler. Ingiliz’ler 1828 Turkmencay anlasmasindan baslayarak, Hindistan’daki imparatorluklarini Ruslardan koruma yollari aradilar; Rus ve Ingiliz imparatorluklari arasinda yasayan Turkleri birlestirip, Rus yayilmasina karsi bir engel olarak kullanmak istegi bu “Pan- Turkizm” “cozumunu” ortaya cikardi.[77]

Ruslar da bu “Pan-Turkizm” iddialarini politikalari yararina kullandiklari din maskesi altina aldilar. Cunku Ruslar, Asya’ya yayilma calismalarini (diger somurgeci imparatorluklarin yaptigi gibi), “Hristiyanligi yaymak cabasi” olarak gosteriyorlardi.

Eger bu iddialari ile Turkleri “Batili medeniyetlere zararli” gosterebilirlerse, Ruslar:

  1. a) Vambery yolu ile ortaya atilan “Pan-Turkizm” ve bu “akimin” onculugunde kendilerine karsi kurulmasina calisilan “Turk kalkani”ni kirabilecekler;
  2. b) Avrupali Hristiyan devletlerin Ruslarin Orta Asya’daki hareketlerine engel olabilecek diplomatik iddialarini yersiz birakip, kendi Asya’ya yayilma cabalarini surdurebileceklerdi.

“Pan-Turkizm“in Avrupa kokenlerinden gelmis ve Avrupa cikarlari icin yaratilmis olmasina ragmen, yurdunu Ruslardan kurtarmak isteyen, ozellikle 1920 sonrasinda Avrupa baskentlerinde yerlesmis olan Orta Asya aydinlarinca uygun bir akim olarak gorulmustu.

Pan-Turkizm.” Pan-Turanizm adi altinda da pazarlanan bu “akim” Turklerce degil, Turk olmayan ancak yetenekli ve bir Avrupa universitesinde gorevli bir Dogu Bilimleri profesor’unce yaratilmistir. 1860 larda yer alan bu yaraticilik, Kraliceleri her gun cay icen bir imparatorlugun yararina idi. Bu profesor, kralicenin guvenlik gorevlilerinden aylik aliyordu. Emekli olduktan sonra da, Kralice’nin tebasindan olmamasina karsilik, emekli ayligi almayi surdurdu.

19cu yuzyil icinde, Avrupa’da yeni bir “guc dengesi” olusturulmasina  calisiliyordu. Bu ugras’in amaci, tek bir Avrupa devletinin digerlerine ustun bir duruma gecmesini engellemek idi. Almanya, Avusturya-Macaristan, Fransa, Ingiltere, ve Rusya, birbirlerini durmadan gozlemekte idiler. Butun Avrupali devletler tetik durduklari icin, satranc tahtasi uzerindeki atilimlari andiran bu olaylar, Avrupa duzeyinde bir politik-ekonomik durgunluk ve tikaniklik yaratmis idi. Dolayisi ile yarisi kazanmayi kendine amac edinmis ulke yoneticileri, atilimlari Asya’ya kaydirmaya basladilar. Ingiliz sairi Kipling, bu ugraslara “Asya’daki Buyuk Oyun” adini takmisti.

Ruslar, Avrupa’dan cok seyler kapmis, ogrenmislerdir. Bu propaganda uygulamalari da, Ruslarin Avrupa’dan oğrendikleri arasindadir. 17ci yuzyildan baslayarak, bu propaganda mektuplari ve kitapciklari da Rusca’ya cevrilmistir.

Bugun bilindigi gibi, Orta caglar’dan baslayarak, Asya bozkirlarinin Bati kiyilarinda kullanilmaya baslanan ilk uluslararasi anlasma ve antlasma dili Turkce idi. O sure icinde de, Rus yoneticilerini atayici ve bu yoneticilerin yasal oldugunu belirtir belgeler de Rusca’dan cok Turkce olarak yazilmislardi. Moskova, Vladimir ve Suzdal gibi Rus sehir devletlerinin bascilari’nin yasalliklari bile Altinordu bozkir torelerince saptanmakta idi. Ornegin, Korkunc Ivan (carligi 1533- 1584) onceleri kendi basina Rus tahtina cikmayarak, yerine Bekbulat adli bir Altinordulu Turk’un car olmasini desteklemisti.15

“Gok kubbe’de kalan hos seda” sozu, oz olarak dogrudur. “Su uzerine yazi yazmaya” esittir. Konusulup ta kagida dokulmeyen dusunceler kaybolup gidecektir. Buna karsilik: is yapacak, karar verecek kisiler, yazilari okuyarak dusunmekte ve uygulamalara gecmektedirler.

Kaynak: https://www.booksonturkey.com/turan-pan-turanizm-pan-turkizm-hasan-b-paksoy/

Azerbaycan Kronolojisi 1774-1893

1774, Temmuz – Emir Hamza’nın başkanlığındaki Rus birliklerinin Derbenti kuşatması
1774, Ağustos – General de-Medemin başkanlığındaki Rus birliklerinin Derbente gelmesi
1779 – Garabağlı İbrahim Han’ın bakılı Melikmehemmed hanı hapis etmesi
1779-1781 – Şekili Abdülkadir Han’ın hakimiyeti
1780-1781 – Gubalı Feteli Han’ın Karabağ’a seferleri
1781-1795 – Şekili Mehemmedhesen Han’ın hakimiyeti
1783, 24 Temmuz – Kartli-Kaheti çarlığının Rusya himayesine geçmesi hakkında Georgiyevsk sözleşmesinin
imza
1783-1804 – Genceli Cevat hanın hakimiyeti
1785 – Hoylu Ahmed Han’ın Tebriz’e seferi
1786-1814 – Mir Mustafa Han’ın hakimiyeti
1795 – Ağa Muhammed Şah Gacarın Güney Kafkasya’ya ilk seferi
1795, Haziran-Temmuz – Şuşa kalesinin Ağa Muhammed Şah Gacarın birlikleri tarafından kuşatılması
1795-1806 – Şekili Selim Han’ın hakimiyeti
1796, Nisan – V. Zubovun önderliğinde Rus birliklerinin Azerbaycan’a seferi
1796-1806 – Garabağlı İbrahim Halil Han’ın hakimiyeti
1797 – Ağa Muhammed Şah Gacarın Güney Kafkasya’ya ikinci seferi
1797, 4 Temmuz – Ağa Muhammed Şah’ın Şuşa’da katledilmesi
1801 (başları) – İran-İngiltere anlaşması
1801, 12 Eylül – Kartli-Kahetiya çarlığının Rusya’ya birleştirilmesi hakkında çar manifestosu
1802, 26 Aralık – Georgiyevski anlaşması
1803, Mart – Car-balakenin Rusya tarafından işgali
1804, 4 Ocak – Gencenin Rusya tarafından işgali
1804, 10 Temmuz – Rusya ile Gacarlar devleti arasında diplomatik ilişkilerin kesilmesi
1804, Temmuz – Rusya-İran savaşının başlaması
1805, 14 Mayıs – Karabağ Hanlığı ile Rusya arasında Kürekçay anlaşması
1805, 27 Aralık – Şirvan Hanlığı ile Rusya arasında anlaşma
1806, 8 Şubat – Sisianovun Bakü yakınlarında ölümü
1806, Haziran – İbrahimhelil Han’ın ölümü
1806, Haziran – Rus birliklerinin Şeki hanlığından kovulması
1806, 22 Haziran – Rus birlikleri tarafından Derbentin tutulması
1806, Eylül – Bakü ve Guba hanlıklarının Rusya tarafından işgal edilmesi
1806, Ekim – Şeki hanlığının işgali
1806, Aralık – Rus-Türk savaşının başlaması
1809 – İngiltere-İran anlaşması
1810, 15 Haziran – Mehrinin Ruslar tarafından işgali
1810, Ağustos – İran Türkiye arasında Rusya aleyhine askeri ittifak bağlanması
1812, 21 Aralık – Kotlyarevskinin Lenkeran hanlığına sokulması
1813, 12 Ekim – Gülistan barışı
1818 – Ağalar hakkında “Yönetmelik” (Esasname)
1819 – Nuhada komendant yönteminin tesisi
1820 – Şirvan’da komendant yönteminin tesisi
1822 – Karabağ hanlığında komendant yönteminin tesisi
1824 – Şuşa’da askeri Yazı İşleri daire müdürligi’nin kurulması
1826 – Lenkeranda komendant yönteminin tesisi
1826, 19 Temmuz – Abbas Mirzenin Kuzey Azerbaycan’a saldırısı
1826, 27 Temmuz – Gence isyanı
1826, 3 Eylül – Şamhor savaşı
1826, 4 Eylül – Gencenin yeniden işgali
1826, 13 Eylül – Gence savaşı
1826, 9 Aralık – Nuhanın yeniden tutulması
1826, 26 Aralık – Rus birliklerinin Güney Azerbaycan’a sokulması
1827, 26 Mayıs – Nahçıvan’ın tutulması
1827, 5 Haziran – Cavanbulag savaşı
1827, 7 Temmuz – Abbasabadın tutulması
1827, 20 Eylül – Serdarabadın işgali
1827, 26 Eylül – Erivan’ın mühasiresinin başlanması
1827,1 Ekim – Erivan kalesinin istilası
1827, 2 Ekim – Merendin tutulması
1827, Ekim – Hoyun tutulması
1827, 13 Ekim – Tebrizin tutulması
1827 – Hanabad (Nuha yakınlarında) ipek üretimi fabrikasının Başlarken
1828, 28 Ocak – Urmu’nun tutulması
1828, 8 Şubat – Erdebilin tutulması
1828, 10 Şubat – Türkmençay anlaşması
1828, Nisan – Rus-Türk savaşının başlaması
1829, 2 Eylül – Edirne barışı
1830 – Car vilayetinin teşkili
1830 – Car-Balaken isyanı
1830, Aralık – Şuşa’da ilk bölge okulunun açılması
1831, 3 Haziran – Yeni ticaret tarifi (yasaglı tarif)
1831 – Talış isyanı
1832, 17 Ocak – Bakü’de bölge okulunun açılması
1833, 8 Şubat – Gence bölge okulunun açılması
1837 – Guba isyanı
1838 – Car-Balakende köylü isyanı
1838 – Şekide köylü isyanı
1840 – İdari yargı reformu
1841, 5 Ocak – Kafkasya’da devlet malvarlığının yönetimi hakkında kanun
1844 – Kafkas canişinliginin tesisi
1844-1845 – Şuşa, Nuha ve Gubada köylü isyanı
1846, 14 Aralık – Şamahı, Derbent illerinin teşkili
1848 – Bibiheybetde dünyada ilk petrol kuyusu aracılğıyla petrol çıkarılması girişimi
1848 – Şuşa’da ilk tiyatro temaşası
1849, Haziran – Erivan ilinin teşkili
1849 – Gence’de, Şuşa’da, Şamahıda, Bakü’de Müslüman okullarının açılması
1850 – Lenkeranda ilk tiyatro temaşası
1852 – Car-Balakende askeri kontrol yönteminin uygulanması
1855 – Gedebey bakıreritme fabrikasının açılması
1857 – Şamahıda ilk tiyatro temaşası
1859 – Şamahı ve Şuşa’da ilk toplu kütüphanelerin düzenlenmesi
1861, 29 Haziran – “Güney Kafkasya bölgesinin merkezleşdirilmesi hakkında “Yönetmelig”in (esasname) onayı
1863, Haziran – Zakatalada isyan
1864, 21 Ocak – Nahçıvanı İran sınırlarında Culfa ile birleştiren ve Tiflis-Erivan-Nahçıvan-Culfa
telgraf hattının bir parçası olan ilk telgraf hattının kullanıma verilmesi
1865 – Bakü’de 4 sınıflı üst ilkokul Azerbaycan’da ilk gimnazi
1865, 25 Ağustos – “Simens kardeşleri ve Şti” tarafından Gedebeyde iri bakıreritme fabrikasının inşasının tamamlanması
1868 – Merkezi Gence (Yelizavetpol) olmakla Yelizavetpol ilinin oluşması
1870, 14 Mayıs – tarım alanında reform yapılmıştır.
1872, 17 Şubat – Kafkasya ve Güney Kafkasya’da mevcut olan hazine petrol kaynaklarının özel kişilere verilmesi hakkında kuralların onaylanması
1872, 16 Haziran – şehir esasnamesinin onaylanması
1872, Ağustos – Bakü hazine kurumunun kurulması
1873, 23 Mart – Bakü’de M. F. Ahundovun “Lenkeran hanının veziri” piyesinin temaşasının gösterilmesi
1873 – İlk petrol fıskiyesi
1874 – Ereş bölgesının ilçe olarak teşkili
1874 – Bakü’de ilk kadın gimnazisinin faaliyete başlaması
1875, 22 Temmuz – “Ekinçi” gazetesinin yayına başlaması
1878 – İlk petrol boru hattının çekimi
1879 – “Nobel kardeşleri” firması tarafından ilk demir yolunun çekilmesi
1880, Ocak – Bakü ilçesinde demiryolunun faaliyete başlaması
1882 – Zagatalada birinci meslek okulu açıldı
1883, Mayıs – Tiflis ve Bakü arasında demir yolu faaliyete başladı
1883, Temmuz – Cebrail ve Cavanşir bölgelərinin ilçe olarak teşkili
1889-1893 – İngiliz tebeesi A. Ukgardtın ve hemvetenlisi İ. Blissin Ucar, Yelizavetpol ve
Kürdemirde meyan kökü imal eden fabrikaları tikdirmeleri

https://www.azeribalasi.com/showthread.php/75337-azerbaycan-tarihi-kronolojisi?s=a30c1c29267ea8da5cc6211376f10bee

 

1975 Yılı Neden Önemli?

*İstanbul 1975*

Sırtını yaslamış Beyoğlu’na
Geleceğe bakar onyedisinde
Kanlı yüzyılın sonçeyreğinde
Bindokuzyüzyetmişbeş senesinde
Kalleş silahların ateşlendiği
Türkiye günlerinde

Bir delikanlı
Bakışları tezcanlı
Yüreği yangınyeri Ağaoğlu
Dünyanın Başkentinde
Alemlerin ortasında

Bir tarafta Galata Kulesi
Galatasarayı, Galata Köprüsü
Bankerler, Bankalar Caddesi
Karaylardan Karaköy
Taşkışla, Beşiktaş,
Dolmabahçe Sarayı

Diğer yanda
Sarraflar, Kapalıçarşı
Tahtakale, Eminönü
Enderun Mektebi
Çarşılar, Pazarlar
Hanlar, Hamamlar
Konstantin, Fatih
Mese, Çemberlitaş
Hanedanlar, Saraylar
Devleti Ali Saraylıları

Beyoğlu’nun beyleri
Rumeli’nin yörük ağaları
İstanbul’un efendileri
Avlonya’dan Gedikpaşa’ları
Enderun’dan Kasımpaşa’ları
Kaptan-ı Deryaları, Levendleri
Hercümerc olurlar
İnsanlık yarımadasında
Dünya’nın başkentinde
Kıtaların katığında

16 Ağustos 2022
İstanbul

1975’i önemsemiş, şiirleştirmişim..

Şiirimde genç bir delikanlı olarak engin bir tarihe yaslanmış, Konstantin ile Fatih’i aynı potada değerlendirmişim. Geçen 50 yıllık zaman diliminde ise aksine tarih anlayışımız da geçmişi ötekileştirip tekdüzeleştirmiş, en basitinden “tek tek tek tek” slogancılığına indirgemiş.

1975 Yazıları
*********************************************

Hatırlayalım, 1975 yılından bu yana Türkiye’de hiçbir sol veya sosyal demokrat olduğunu iddia eden parti iktidar olmadığı gibi her yıl giderek daha da sağcı, daha da milliyetçi daha da dincileşen iktidarlarla yönetildik. 1975’ten bu yana dünyada, Türkiye’de teknolojik sıçramadan kentleşmeye sanayi toplumu ötesine geçecek değişimler yaşandı ama bu değişimleri hep toplumu, toplumsal bekayı değil devletin bekasını tek gaye edinmiş iktidarlarla yaşadık.

İktidarların önceliği

Bu iktidarların önceliği hep düzenin devamı oldu, hukuk ve yasalar değil. Bugün de internet ya da sosyal medya yasaklarından grevleri, protestoları şiddetle bastırma politikalarına, sokak röportajındaki söylemlerinden dolayı tutuklamalardan siyaset destekli sokak çetelerine kadar tüm politika, uygulama ve kararları yapanların, yürütenlerin derdi hukuka, yasalara uymak, toplumsal ihtiyaç ve talepleri çözmek değil düzeni sürdürmek.

Daha da vahimi bugün sistem krizinden öte toplumsal fay hatlarının daha da derinleştiği bir dönem yaşıyoruz. Fay hatlarını derinleştiren yalnızca kimliklere ve kutuplaşmalara sıkışan bireyler, toplumsal kümeler de değil, bizatihi seçilmişleri ve atanmışlarıyla iktidarlar ve devlet aygıtı.

Bugün yalnızca ekonomik ve siyasal düzen değil toplumsal yaşam ve toplumsal psikoloji de krizde. Geçen hafta medyaya yansıyan Ipsos araştırmasına göre Türkiye’de her 10 kişiden altısı ekonomik durumunun yakın gelecekte daha kötü olacağını düşünüyor. Toplumun yüzde 80’i huzur ve mutluluk istiyor. Bu araştırmaya göre bugün her dört kişiden üçü Türkiye’nin genel durumundan memnun değil. Her dört kişiden yaklaşık üçü son bir yıldır genel durum ve ekonomiden memnun değil. Her 10 kişiden yedisi de yakın gelecek için umutlu değil. Enflasyon, geleceğe dair umutları da etkiliyor. Türkiye’nin 10 yıl sonra daha iyi durumda olacağını düşünenlerin oranı yüzde 17, daha kötü olacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 44.

Gençlerin algısı net

KONDA’nın mart ayında açıkladığı “Gençler” araştırması bulgularına göre gençler, eşitlikçilik ve insan haklarını savunmaya Türkiye geneline göre daha yüksek oranda öncelik veriyor. Hem Türkiye genelinde hem gençler özelinde cumhuriyetin en önemli iki değeri bağımsızlık ve laiklik olarak ifade ediliyor. Sırasıyla “özgürlükçülük”, “kadın-erkek eşitliği”, “çağdaşlaşma” ve “bilimsellik” diyenlerin oranı gençlerde daha yüksek. “Yurtseverlik”, “dindarlık” ve “devletin bekası” diyenlerin oranları gençlerde daha düşük. Buna karşılık “eşitliğin” günümüzde hayata geçtiğini düşünen genç erkeklerin oranı yüzde 8; genç kadınlarda bu oran yüzde 12’ye çıkıyor.

“Özgürlükçülüğün” hayata geçtiğini düşünen kadınlar yüzde 24, genç erkeklerse yüzde 18 oranında. Ülkede çağdaş bir eğitim düzeni olduğunu düşünenler, gençlerin arasında yalnızca yüzde 12 oranında.

Bu algılara ve değerlendirmelere sahip gençlerin önünde rol modelleri yok. Ya da rol modelleri sokaktaki suç örgütlerinin liderleri, gerçeklik dışı biçimde dizilerde yeniden yaratılan tarihi kişilikler, kayıtdışı ve kara para aklama operasyonlarının aparatı haline dönüşmüş kimi fenomenler ve benzerleri. Umudu kalmamış, fırsat eşitliğine sahip olmayan, kendini çaresiz hisseden, hala dörtte üçü yukarıda gördüğünüz gelir dağılımının mağduru anne babaların harçlığına mahkûm gençler.

Bekir Ağardır

Turan Kavramı

Başlangıçta coğrafi kavram olarak ortaya çıkan ve İran (Aryen) coğrafyası ötesindeki Ceyhun (Amuderya) ırmağının doğusundaki toprakları adlandırmak için kullanılan Turan kavramı, 19.yüzyılda pan-Slavizm ve pan- Germanizm hareketlerine karşıt bir akım olarak Macaristan’da siyasi bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Başlangıçtaki Türklerin coğrafyası nitelemesinin ötesine siyasi bir kavram olarak evrilen Turan, Osmanlı İmparatorluğu’nda ise Türklerin dışındaki Fin ve Macar gibi Ural-Altay dil ailesine ait halkları dışlayan dar anlamda bir Türkçülük Mefkûresi olarak gelişme durumunda kalmıştı.

Kavramın siyasileşmesinin önünü açan ise Orhun Yazıtları’nı ilk kez bulan İsveçli Yüzbaşı Strahlenberg‘dir. Philip Johan von Strahlenberg (1676–1747) Alman kökenli İsveçli askeri memur ve coğrafyacıdır. Orhun Abideleri’nin bulunmasında ve duyurulmasında önemlidir. Strahlenberg, Avrasya sahasında yaptığı saha çalışmaları ve araştırmalar neticesinde Ural-Altay dil teorisini bir düşünce olarak ortaya atmış, 18.yüzyılda ve ardından 19. yüzyılda Macaristan’da başlayan Turancılık akımına da böylece dildaş bir temel sağlamıştır.

Ural-Altay dildaşlığı olarak kendisine bir temel bulan Turan düşüncesi Japonya’ya da atlamış ve fakat batıda Atlas okyanusu kuzeyde Arktik okyanusu ve doğuda Pasifik okyanusu arasındaki Dünya Adası olarak tanımlayabileceğimiz Avrasya kıtası ile kendisine çok geniş bir zemin bulan Turan düşüncesi maalesef geniş kapsamlı bir cereyan, bir akım haline dönüşememiştir.

Turan düşüncesi festivallerle (Macaristan, Türkiye Azerbaycan, Türkistan ülkeleri) ulaştığı zikir seviyesinden, fikir platformuna atlayamamış ve küresel bir hüviyet kazanamamıştır. Fakat maalesef Atlantik dünyası unsurları olan önce İngiltere ardından da ABD ve Almanya tarafından Rusya’ya karşı olan aksiyonlarında kullanılan bir faaliyet düzeyine indirgenmiştir.

Turan düşüncesinin, küresel bir akım haline dönüşemeyen ve fakat Atlantik dünyasının özellikle Rusya’ya karşı uyguladığı küresel stratejilerinde kullanılan bir unsur haline dönüşmesi, üzerinde derinliğine düşünülmesi gereken bir konudur.

19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında Orta Asya’da İngiltere-Rusya rekabeti olarak şekillenen büyük oyunda İngilizler, Turanizm akımlarını icat etmişler ve Rusya’ya karşı kullanmışlardır, daha sonra İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Almanya Rusya’ya karşı Turancılık ile aynı işlevi gördürmüştür. ABD ise İkinci Dünya Savaşı bitiminden sonra başlayan dönemle birlikte Turancılık akımını aynı maksatlarla Rusya’ya karşı desteklemiş ve kullanmaya başlamıştır.

Turan coğrafyası zeminini simgeleyen Karpatlardan Mançurya’ya kadar uzanan geniş bozkır alanlardır. Bu alandaki atlı göçerler sayesinde hızlı iletişim, ulaşım ve etkileşim mümkün oluyordu. Zemindeki bu hareketlilik ise özellikle İpek Yolu üzerinden kültürlerin ve dillerin Avrasya’nın bir ucundan diğer ucuna yayılımını mümkün kılmakta idi.

Avrupa’da yerleşik kavimler olan Turan halklarından Finler ve Macarların kökenleri Asya’nın içlerinde iken daha sonra göçler yoluyla bugünkü coğrafyalarına ulaşmışlardı. Coğrafyanın yarattığı hareketlilik ve dinamizm dilleri de Pasifik okyanusundan Atlas okyanusuna kadar olan zeminde etkileşim içerisine yönlendirmiş ve neticede iki dağ ile simgelenen (Ural ve Altay dağları) bir dil ailesi teorisi ortaya atılmıştır.

Kritik edebileceğimiz konu şudur ki Hint-Avrupa dil teorisi hızla ilerlerken, Ural-Altay dil teorisi uzun bir zaman geçmesine rağmen henüz daha emekleme dönemdedir. Demek ki teorinin biri sahiplenilir ve geliştirilir iken, diğeri ise ortada bırakılmıştı.

Bunun sebebi de Turan mefkure ve düşüncesinin Avrasya’nın bütününe doğru genişleyememesi ve fakat birkaç ülkenin içerisindeki sınırlı bir akım olarak kendisine ancak bir hayat alanı yaratabilmesi idi. Macaristan, Türkiye, Japonya ülkelerinde Turancılık akımlarından söz edilebilir, fakat bu bu ülkeler arasında Turancılık konusunda bir fikri platform daha henüz kurulamamıştır.

Dildaşlık temelli olarak küresel düzeyde bir Turan akımının başlatılması hususunda öncelikle Türkiye’de, Turan ülkelerinden sanatçıların katılacağı bir Turan Festivali’nin her yıl düzenli olarak tertip edilmesi ve eşzamanlı olarak, Turan temalı bilimsel toplantıların düzenlenmesi ilk akla gelen bir çözüm olarak gözükmektedir.

******************************************

Farsça kökenli bir kelime olan tûrân önceleri İranlılar’ın İran’ın kuzeydoğusundaki bölgelere verdikleri bir isimdi. Daha sonra Ural-Altay ve Fin-Macar halklarından oluşan ve Turan ırkı diye tanınan toplumların yaşadığı anayurdu tanımlamak için kullanılmıştır. Turancılık ise bu halkların birliğini savunan ideolojik ve siyasal bir terim halinde “uzak anayurt ideali” mânasında Macaristan’da XIX. yüzyılın ilk yarısında doğmuştur. Kavram, daha çok Macar siyasî kimliğini tehdit eden pancermenizm ve panslavizme bir tepki şeklinde ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda 1910’da Turan Cemiyeti kurulmuş ve 1944 yılına kadar sürmüştür. Bu çerçevede XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Macar bilim adamlarının yaptığı Türkoloji çalışmalarında Macaristan’da Türkler’le akrabalık tezleri dahi geliştirilmiştir.

1.Meşrutiyet döneminde Türk Ocakları çevresinde toplanan Türkçü aydınlarda ister kültürel ister siyasal mânada ele alınsın pantürkizm anlayışı temel dinamik fikirlerden birini teşkil etmiştir. Ancak Osmanlı Devleti’ndeki aydınların Fin ve Macarlar’ı akraba topluluklar olarak kabul etmekle beraber turan kavramının içine sadece Türk toplumlarını dahil ettiklerini vurgulamak gerekir. Bu sebeple Macaristan’da gelişen turancılıkla Osmanlı Devleti’ndeki turancılık arasındaki asıl fark, Osmanlı Türkçüleri’nin turan kavramını Türk toplumları ile, hatta müslüman olanlarla sınırlı tutmasıdır. Turan, İslam Ansiklopedisi

Turan adı verilen coğrafya Türklerin ve Türklerle akraba diğer kavimlerin üzerinde yaşamış oldukları, İran ve Çin arasında kalan ve hatta Horasan’ı içerisine alan kısımdır. İran ise Aryen kavimlerinin üzerinde yaşamış olduğu ve Turan ile Mezopotamya arasında kalan toprakların adıdır. Turan ve İran kavramları genelde iki milletin adı olarak bilinir. Hâlbuki bu çok basit bir yanılgıdan ibarettir. Dikkatli bir şekilde bu konuyu incelediğimiz zaman Turan ve İran kavramlarının iki millete ait birer isim değil de iki ayrı coğrafyanın adı olduğunu net olarak görürüz. Hem de birbirine komşu iki coğrafyanın hatta iki ayrı ülkenin adıdır. Her iki coğrafya da birbirine yakın kültür, dil, din ve ananeye sahip boy ve toplulukların bir arada yaşamış oldukları iki ayrı ülkeden ibarettir. Çoğu zaman bizler İran’dan kastın Farslar ve Turan’dan kastın Türkler olduğunu zannederiz. Hâlbuki yapmış olduğumuz bu kısa çalışmayla durumun hiçte bundan ibaret olmadığını ve bu iki kavramın anlamlarının daha geniş ve kapsamlı olduklarını görmüş olduk.

İranlılar doğularında yaşayan kavimleri Turan olarak adlandırmışlar ve Ceyhun Nehri’nin kuzeyinde yaşayan bütün kavimleri bu isimle adlandırmışlardır. Buna göre, İran ve Turan arasındaki doğal sınır Ceyhun Nehri’dir. İranlıların Tran kavramıyla sadece Türkleri kastetmemekle beraber, Turan ırkının atası olan kişiyi Tur olarak isimlendirmeleri ilk etapta Türk adını vermektedir.

Bununla birlikte İran kaynakları Turanlıların başında Afrasyab adında bir Türk büyüğünün olduğu bir cihan imparatorluğundan bahsetmektedirler. Bu kaynaklara göre, devlet bir Turan devleti başında bulunan imparator ise bir Türk’tür. Bilimsel veriler ışığında elde edilmiş bilgilere baktığımız zaman, İranlıların kendileri ile amansız mücadelelere girişmiş oldukları bu imparatorluğun MÖ 555’li yıllarda İranlıların kendileri ile savaştıkları Saka Turan imparatorluğunu ve başlarındaki hükümdarın da Alper Tunga adındaki acun beyini işaret etmektedir. Saka Turan İmparatorluğu ile Alper Tunga “Turan” sözcüğün ilk olarak ortaya çıktığı ve İran kaynakları Avesta ve Şehname’nin “Turan” adını verdikleri bu imparatorluk bizim için bu kavramın köklerine inmemiz açısından önemli olup, Turan kavramının ortaçağlarda ortaya çıkmadığını ve milattan önceki birinci bin yılda da kullanılan bir kavram olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

Bunun yanında İran kavramına gelince, bu kavramın kaynağını Ari veya Aryen sözcüğünden almış idari bir sözcük olduğunu görmekteyiz. İran, Aryen ırklarının üzerinde yaşamış olduğu coğrafya anlamına gelmekle beraber genelde ülke anlamında kullanılmıştır. Bu kavram her hangi bir Aryen kavmi için özel kullanılmış bir sözcük değildir. Aynı zamanda Fars ırkının bir karşılığı olarak da kullanılmamaktadır. Ari ırklarının yaşamış olduğu ülke anlamında kullanılmış olup, Ari ırkına izafeten eski Perslerin kendi kaynaklarında ifade ettikleri “ir” veya “iry” köklerine “an” çoğul ekini getirerek Arilerin ülkesi anlamında “İran” şeklini vermişlerdir. Buna göre İran ülke anlamındadır ve herhangi bir Aryen ırkının tam olarak karşılığı değildir. Öyleyse bugünkü anlamda Farsları içine alan İran ve Türkleri de içine alan Turan kavramı genel bir isim olup, bu çatı altındaki birçok boy, budun ve ırkı kapsayan terimler olarak karşımıza çıkmaktadır. KLASİK VE ÇAĞDAŞ KAYNAKLAR IŞIĞINDA TURAN-İRAN KAVRAMI VE TARİHSEL COĞRAFYASI

Bizde de Turan büyük evdir. Anadolu, Türk milliyetçilerine hüzün vermiş ; yurdun eksikliğini anlatmıştır. Bu o kadar derin bir psikozdur ki, bazı milliyetçiler, meselâ Anadolucular da olduğu üzere bundan kurtulmak için Turancılıktan bile vazgeçmişlerdir. Ama tuhaftır ki, vatan olarak târif edilen yerde-Anadolu ve Rumeli- ikincisini ilkine aykırı görmüşler, Rumeli-Anadolu sentezi olan Osmanlı’yı bile benimsemekte zorlanmışlar; daha çok Anadolu demek olan Selçuklu geçmişini sâhiplenmişlerdir. https://www.yenisafak.com/yazarlar/suleyman-seyfi-ogun/yurtseverlik-2053605

Târihte doyum tokum savaşmış iki millet; Turlar ve Irlar,Kasr-ı Şirin’den bu yana barışık yaşıyorlar. Ir-Tur savaşının, bırakın uzun vâdeyi orta vadede bile ne Ir’lara ne de Turlara bir faydasının olmayacağını her iki taraf da biliyor. Ama bu kavrayış reelpolitik bir akılyürütmenin hediyesi. Gelin görün ki, İran bir reelpolitik değil teopolitik yürütüyor. Mollalar Rejimi’nin ayakta kalması düşmanın varlığına bağlı. https://www.yenisafak.com/yazarlar/suleyman-seyfi-ogun/insan-kasirgasi-2054437

yorukturkmenbirligi Bir şey biliniyorsa taraftarı ve hatta savunucusu olur. Türkistan Coğrafyası yeniden ders kitaplarında yer almalıdır. Türkistanlılık merkezli yeni bir kimlik oluşmasının zemini oluşturulmalıdır. Bu vesile ile Prof. Dr. Mustafa Kafalı’yı rahmetle anıyoruz Türkistan Coğrafyası, Mustafa Kafalı

 

Turan, Pan-Turanizm, Pan-Turkizm; Hasan B.Paksoy

Kaynak: Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik

H.B. Paksoy
(Izmir: Mazhar Zorlu Holding, 1997)
ISBN 975-96079-0-5

Bilindigi gibi, “Pan-Turanizm” “Turancilik” ve “Pan-Turkizm” Turkiye Cumhuriyeti disinda es anlamda kullanilan deyimlerdir.

Istanbul’da “Tekin Alp,” takma adi ile yazan Moiz Cohen’in Turan adli kitabi (Istanbul, 1914), Alman Genel Kurmayi tarafindan Turkismus und Panturkismus olarak Almanca’ya cevirtilmisti (Weimar, 1915). Bu kitap, Ingiliz Deniz Kuvvetleri [Admiralty] Istihbarat Dairesince, gizli kaydi ile The Turkish and Pan-Turkish Ideal adi altinda Ingilizce’ye cevrildi. (London: Admiralty War Staff, Intelligence Division, 1917). Ek olarak, Vambery’nin daha once yayinladigi Turkenvolk (Leipzig, 1885) kitabi, gene Ingiliz Deniz Kuvvetleri Istihbarat Dairesince A Manual on the Turanians and Pan-Turanianism adi ile Ingilizce’ye aktarildi (H. M. Government, Naval Staff Intelligence Department: Oxford, November 1918). Z. V. Togan’in yazdigina gore, bu uygulama’yi yapan Sir Denison Ross idi. Bak, Z. V. Togan, Turkili Turkistan ve Yakin Tarihi (istanbul, 1981). J. M. Landau’nun yazdigi Pan-Turkism in Turkey: A study of Irredentism. (London, 1981) adli kitap, “Pan-Turkizm“in 20ci yuzyilda politik nedenlerle kullanilis oyunlarinin yalnizca bir bolumunu icerir.

Cedidler, Rus imparatorlugunda yasamakta olan diger Turk el, boy ve oymaklari ile mayasal ve politik konularda iliskilere girmeyi, isbirligi yapmayi, bu birligin basari yolunu acacagina inaniyorlardi. Cedidlerin bu atilimlari Ruslarca hemen “Pan-Turkizm” olarak olarak kotulenmeye baslandi. Ancak, Ruslar icin (Almanlardan gordukleri ‘Pan-Cermen’ politikasindan kopya ederek) Balkanlarda “Pan-Slav” politikasi gutmek mubahti. Ustelik, unutulmamasi gerekir ki, “Pan- Turkizm” propagandasini (1865 de) ilk olarak Macar Dogu Bilimleri profesoru Arminius Vambery baslatmisti. “Asyadaki Buyuk Oyun” (Great Game in Asia) un bir adimi olan bu “Pan-Turk” (Pan-Turan)izm propagandasi, Ruslari Ingiliz Hindistanindan uzak tutmak icin Asyali Turkleri ayaklandirmak amacini guduyordu. Avrupadaki guc dengesinin degismemesi icin calisan devletler, Vambery’e maas baglayarak Asyali Turklere (Avrupalilar hesabina ve bilmeden, Ruslara karsi koymalari icin) “Pan-Turkizm” ogretmesini istemislerdi. Avrupali devlet adamlarinin gorusune gore, Asyadaki ayaklanma ile ugrasmak zorunda kalacak olan Ruslar, Avrupa ici zorlamalardan dikkatlerini ayirmak durumuna dusecekler, Avrupa guc dengesi boylelikle korunmus olacakti.

“Hareket Ordusu,” 1909 da Istanbul’da yer alan 31 Mart irtica olayini 17 bastirmak icin yola ciktiginda, subaylarinin yuklu bolumu once’den Selanik’te ve Makedonyada gorev yapmislardi. 1912 Balkan savasi bittiginde, Avrupali devletler Osmanlilarin bir jandarma orgutu kurmasini istemislerdi. Bu jandarma, “Osmanli imparatorlugu icinde yasamakta olan Hristiyanlarin can ve mal guvenligini koruyacak” idi. Selanik ve Makedonyadaki Osmanli subaylari, Osmanli jandarmasini denetlemek icin gelen Avusturyali ve Italyan subaylarla da tanisiyorlardi.

Ustelik, o surec icinde, Alman subaylari Istanbul’daki Harbiye’de ogretmenlik yapmakta idiler. Yetisen subaylar, Almanca ogreniyor, Alman ordusu savas yontemleri ile yakindan ilgileniyorlardi. Bu subaylarin arasinda, 1909- 1911 arasinda Almanya’da Askeri Atase olarak gorev yapacak, Alman Dogu Bilimleri profesorlerince arkadasligi arananip, yakinligi bilinecek Enver Bey de var idi. Enver’in Pan- Turkizm ve Pan-Islamizm dusunce akimlarina olan tutkusunun bu sure icinde koyulastigi da soylenir. Birinci Dunya Savasi sonrasi, Enver Pasa’nin Turkistandaki olaylarla yakindan ilgisi olacakti.18

Pan-Turanizm ve Pan-Islamizm Turklerce yaratilan akimlar degildi. Dogu Bilimleri Profesorleri ve degisik devletlerin yonetimince gorevlendirilmis kisilerce olusturulmuslardi. Pan-Turanizm‘in baslangici, 1865 yilinda yayinlanan bir kitapta gorulur. Bu yaraticiligin temelini, Uruk, boy ve oymaklarina bakmadan Turklerin toplu kokenleri ve birbirleri ile tek dil olan Turkce ile anlasabilmeleri olusturuyordu. Ustelik Turkler, Altay daglarindan, Osmanli imparatorlugunun baskenti Istanbul’a kadar uzanan genis bir bolgeye yayilmislardi. Bu gorus’un Turklere yansitilmasina, oz dusunceleri olarak benimsemelerine ugrasildi. Rus’lar ve Avrupalilar, Pan- Turkizm’i bir bagnazlik tutumu olarak ve Mogol Cengiz Han’in (1167?-1227) yasaminda estirdigi uluslari kasip- kavurma uygulamalarina es tutmaya calistilar. Sonucunda “Pan-Turkizm” in yalnizca Ruslari degil, butun Bati uygarliginin varligini ortadan kaldirabilecegi “korkusu” dile getirildi.19 Topluca, Orta Asya’ya karsi yeni bir dizi Hacli Seferleri duzenlenmesi geregini destekler tutum takinildi.20

Pan-Turkizm, Orta Asya’da acik kollarla karsilanmadi. Yakin yillarda da ogrenildigine gore, Pan-Turkizm onerisi ilk olarak Ingiliz imparatorlugundan aylik alarak calismakta olan bir kisice olusturulmustu.21 Orta Asya’nin bu yon’den yeniden onem kazanmaya baslamasi 1894 yilinda FransizRus yakinlasmasina ve bu arada Pan-Turkizm uzerine yeni kitaplarin yazilmasina neden oldu. Bu surec icinde yazilan kitaplarin icindeki gorusler, sonradan Rus kitaplarina da aktarildi.

Yarminci yuzyil’da Rus isgali uzerine kacip Avrupa baskentlerine yerlesen az sayida Orta Asyali gocmen dusunurlerce, Pan-Turkizm Turkistan’in Rus somurgeliginden kurtulus yolu olarak gorulmeye baslandi. Orta Asya gocmen dusunurlerinin bu calismalari da, Avrupa kamu oyu olusturucularinca gene ele alindi, daha once sallanan “Pan- Turkizm” i suclayici parmaklar’in sayisi artti. Bu kamu oyu olusturucularinin da cok iyi bildikleri gibi, bu surec icinde Turkiye cumhuriyetinin kurulmasina da neden olan olaylar, Turkistan icin de gecerli idi; Ingiliz, Fransiz, Irlandali, Isvicre ulusculuk dusuncelerinden cok ayricaligi yok idi.

Almanlarin Birinci Dunya Savasi oncesi Osmanlilari Pan-Turkizm‘i acikca kucaklamaya ittirmelerinin nedeni de kolaylikla goruluyordu: Rus’lara karsi bu yol’dan girisim ile, Rus ordu’larini boldurmek, ve Alman ordularina Bati’da soluk aldirmak. Ayrica, Ingilizlerin Asya’daki imparatorluguna karsi, Almanlar Pan-Islam calismalarina basladilar. Dusunceleri, Orta Asya’da bir Islam ihtilali cikartmak, Ingiliz birliklerini diger yerlerden cekerek bu ihtilal’i bastirmakla ugrastirmak. O gunlerin Alman Disisleri Bakan’ina verilen bu “Islam Ihtilali” onerisi, gunumuzde ABD deki Yale Universitesi Kutuphanesinde bulunmaktadir.

Pan-Islamizm’in, Islam dininin temelini olusturan “ummetcilik” tutumu ile dogrudan ilgili olmadigini goz onunde almak gerekir. Pan-Islamizm, Avrupali devletlerin kendi aralarinda “Guc Dengesi” ugraslari sonucu orta’ya cikan “somurgecilik” uygulamalarina karsi Cemaleddin Afgani (1839-1897) tarafindan uygulanmaya baslamis idi. Muslumanlari bir araya getirerek, bagimsiz bir Islam toplumu gerceklestirmek amacini guduyordu. Ancak, “bagimsizligini kazanacak” olan bu “Musluman toplumunun” kendi iclerindeki Arap, Hintli, Iranli, Irakli, Magribi, Sudanli, Suriyeli, Turk v.b. gibi ayirimlari yapilmamakta idi. Avrupali kamu oy’u olusturuculari, Pan-Islamizm’i de “tersine” bir hacli seferi belirtisi olarak gostermeyi basardilar. Alman uygulayicilari da, Afgani’nin olumunden sonra Pan-Islamizm yandaslarina olanca gucleri ile destek verdiler. Bu yol’dan, Ingiliz yoneticilerinin savas icindeki sorunlarini arttirmayi denediler.22 Birinci Dunya Savas’i basladiginda, Pan-Turkizm ve Pan-Islamizm iki ayri yonde, ancak tek amac ile isletilmekte idi.

Bolsevik ihtilali basverdiginde, yukarda da belirtildigi gibi, Alman yoneticileri Bati sinirlarinda bunalmakta olan Alman ordularina soluk aldirmak yollari ariyorlardi. 1918 Kasim ayinda Birinci Dunya Savasi silah birakismasi yer aldi. Yapilan anlasmaya gore, Istanbul’un Ortak Ingiliz, Fransiz ve Italyan ordu ve donanmalari ile isgaline karar verildi. Bu isgal baslamadan kisa sure once Istanbul’dan bir Alman denizaltisi ile cikan Enver Pasa, Odessa uzerinden 1919 basinda Berlin’e vardi. Enver Pasa Berlin’de, Alman subaylarinin destegi ile bir “Islam Birligi” orgutu kurdu, gazete yayinlamaya basladi.23

Birkac deneme’den sonra, Alman yoneticileri Enver Pasa’yi 1920 yilinin ortalarinda Moskova’ya ulastirmayi basardilar. Enver Pasa Moskova’da gunun ileri gelen Bolsevikleri ile konustu, Hindistan’in Ingilizlerden bagimsizligini kazanmasini saglamak icin Asya’da bir Islam Ihtilali baslatmak onerisinde bulundu. Bu is’e Turkistan’da baslamak istegini acikladi.24

Bu arada, Orta Asya’lilar oz bagimsizliklarini ellerine almak icin, dunyadaki diger akimlarla ilisigi olmayan bir orgut kurmuslardi. Bu cerceve icinde, daha onceden duyurulmus olan Baskurt, Kazak, Ozbek, Tatar atilimlarinin baslarindaki onderler belirli bir isbirligi yapiyorlardi. Amaclari, Turkistan toplumlarinca 1916 da girisilmis olan bagimsizlik savasina olumlu olarak birlikte yon vermek ve bagimsiz Turkistan’i gerceklestirmek idi. 1919 da bu birligin kuzeyinde kalan Baskurt, Kazak ve Tatar bolumlerini Bolsevikler isgal edince, onderleri Guney’e, Semerkand ve Taskent yorelerine gectiler.

Cemal ve Halil Pasalar da Enver’den once Moskova’ya gelmislerdi.25 Dusuncelerine gore, bir “Islam Ihtilal Birligi” kuracaklardi. Cemal Pasa’nin istegi, Hindistan’in Puncap yoresinde Islam Ihtilali cikarmak idi. Cemal Pasa, Moskova’da Bolsevik onderlerine Basmacilarin yardimi ile Hindistandaki Ingiliz imparatorluguna son vermek isteginde oldugunu soyledi. Bolsevikler inanir gorunduler. Cemal Pasa’inin, Turkistan’da ve Kuzay Hindistan’da bir Turk Birligi kurmaya calismasindan cekiniyorlardi. Daha once, 10cu yuzyilda Gazneliler,26 12ci yuzyilda Altamis,27 16ci yuzyilda Babur28 gibi Orta Asya Turkleri boyle imparatorluklar kurmamislarmiydi? Bununla birlikte, yakindan gozaltinda bulundurmak yolu ile, Camal Pasa’nin Bolsevik calismalarina dunya kamu oyunda “Pan-Turkizm” ve “Pan-Islamizm” korkusunu yaymak yolu ile yardim edebilecegini gorduler.

Bu arada, Turkistan Bagimsizlik Birligi kurulmus, adina kisaca “Cemiyet” denmekte idi. Onderlerinden biri, daha sonra Avusturya ve Almanya’dan baslayarak, 50 yildan artik tarih Profesorlugu yapan Zeki Velidi Togan (1890- 1970) idi. 25 Ocak 1921 de, Turkistan Birligi, Afganistan’in Kabul sehrinde olan Cemal Pasa’ya bir mektup gonderdi:

“….Sizden ricamiz budur ki, Ortasarktaki siyasetiniz koca Turkistan’in mukadderatini Islam aleminin halasi icin tertip olunan planlara kurban etmemek esasinda olsun….Bir defa daha hatirlatalim ki, Bolseviklerin mustemlekeleri Avrupa kapitalist devletleri elinden kurtarmak fikrinde samimi kaldiklarini bir dakika icin tasavvur ettigimiz halde bile, Turkistan, kendi mukadderatini kapitalizmle sosyalizmin akibeti simdilik mechul olan mucadelesi ile baglayamaz….”29

Turkistan Birligi gizli derneginin calismalari ve etkenligi de gittikce artmakta idi. Sovyetler30 ve Komunist partisi toplantilarinda, polis ve yonetim organlari icinde gizli calismakta olan uyeleri yardimi ile olaylarin akisini degistirebiliyordu. Buhara, Taskent, Semerkant ve Konkand’daki isci orgutleri de bu Birlik icinde idiler. Togan, “….Birligin basindakilerin bu basari’lari, 1917 yilinda ruyalarinda bile gorseler inanamiyacaklarini…” soyler.

Enver Pasa’nin 1921 Eylulunde Turkistan’a gelmesinden once, Islamiyet’in bu toplum icinde belirli bir politik yer’i var idi. Eski dusuncesel canliligini ve parlakligini yitirmis, dar cerceveli bir tutuculuga donmus, kisilerin elinde yeni mezhep ve tekkelerde yonetilmekte idi. Togan’in anlattigina gore, Buhara Emir’i bu tur yoneticilerden biri idi. Bu arada, Basmacilar da uc’e ayrilmakta idiler: “emirciler;” “yari emirciler;” “emir dusmanlari.” Birlik, emir’i, emir’in ozel dincilik dusuncesini ve bu tur dusunceleri destekleyenleri ortadan kaldirmak calismalarina basladi. Birlik, Emir ve emirciligin, Turkistan’in bagimsizligina kavusmasini engelledigi dusuncesinde idi.

Turkistan Birligi askeri ve politik acilardan hazirlik yaparken, birkac ay oncesine kadar Moskova’dan Ingilizlere karsi “Islam Birligi” adina propaganda yapmakta olan Enver Pasa, 1921 sonlarinda Gurcistan ve Baku uzerinden Turkistan’a vardi. Basmacilarla iliski kurarak, Afganistanda olan Cemal Pasa ile birlikte Turkistan Birligi ileri gelenlerine Bolseviklere karsi harekete gecmek onerisinde bulundu. Yakinlik goremeyince, 1922 baslarinda Buhara’ya gecti. 1917 Ihtilalinden sonra Birinci Dunya Savasindan cekilen Bolsevikler, ordularini Bati sinirlarindan geriye alarak yeniden duzenlemeye basladilar. 11 Agustos 1919 da Rus generalleri komutasindaki 106 bin kisilik birlikleri ile “Turkistan cephesini” actilar. 1920 Eylulunde de Bolsevikler: Birinci, Dorduncu ve Besinci ordularini, Turkistandaki Bolsevik ordulari ile birlestirdiler. Sonucunda, yukarida da belirtilen silahlandirilmis demiryolu iscileri ve Rus gocmenlerine ek olarak, 200 bin kisilik iyi donatilmis bir Bolsevik gucu ile “Basmacilik” hareketini sondurmek isine giristiler. Ali Bademci’nin olaylari goz’leri ile gorenlerden topladigi bilgilerde de belirtildigi gibi, insanlik disi agir bir tutum ile sivil Turkistan toplumuna saldirdilar. Gene de, Turkistanlilarin bagimsizlik calismalarini durduramadilar. Bunun uzerine, Bolsevikler, bir yandan askeri harekat’i butun gucleri ile surdururken, diger yanda da “ozel atilimlara” girismek geregini duydular. “Pan-Turkizm” ve “Pan-Islamizm” in butun dunya icin bir musibet oldugu ve ortadan kaldirilmasi icin her turlu guc kullanilmasi gerekli oldugunu dunya’ya duyurdular. Bir taraftan bu yolda propaganda yaparlarken, diger yandan da Turkistanlilari birbirlerine karsi vurusturmak icin yollar aramaya basladilar.

Enver Pasa’nin olumu, emirci ulemaca yaratilmis ikilik yarasinin iyilesmesini onleyemedi. Turkistan Birligi Bolseviklerle yaptigi vuruslari surdurdu. Ancak, ellerindeki silah ve cephaneyi yenileyemedikleri icin, Bolseviklerin donatim ustunlugu altinda ezilmeye basladilar. Bu arada, Bolsevikler de bos durmuyor, Kirgiz ve Kazaklar arasinda bascilik yarismasi acarak, Birligi bozmaya calisiyorlardi. “Pan-Turkizm” ve “Pan-Islamizm” konularinda da ayrica ozendirmelerle de Birligin dusuncesel yon’unu degistirmeye ugrasiyorlardi.

Bolseviklere (Kizil Rus’lara) karsi carpistirilan Rus Peter Wrangel (1878-1928) Ingiliz, Fransiz ve Italyan isgali altindaki Istanbul yolu ile Kirim limanlarindan silah ve cephane yardimi gormekte idi. Amerikan ve Ingiliz birlikleri de 1919 yilinda Kuzey’den, Arkhangels limanina indirilmis, Wrangel’in komutasindaki “Beyaz Rus” birliklerine yardim etmek icin hazirlik yapiyorlardi. Bu ortam icinde, duzenli dusunce cercevesi ile ele alindiginda, Bolseviklere karsi Avrupa devletlerinin Turkistan Bagimsizlik Savasina yardimci olmalari gerekirdi. Ancak, belki de “Pan-Turkizm” ve “Pan-Islamizm” propagandasinin kamu oyu dusuncelerine yerlestirilmis olmasi, Bolseviklere karsi savasan Avrupa devletleri ile Turkistanlilarin dogal gorus birligini engelledi.

“Hayali tarih” yazma cabalarinin iki ornegi kisaca verilebilir: A) Turklerin dunya uzerinde hangi tarihler arasinda yasadiklari; B) “Pan-Turkizm.”

Pan-Turkizm“[73] bir Turk icadi degildir. Eski Turk kaynaklarinda, “Turklerin dunya hakimiyetini elde tutmak ihtirasi ile yanip tutustuklari”ni belgeleyen bir kavram yoktur. Bununla birlikte, ozellikle 19cu yuzyil sonlarinda ve 20ci yuzyil baslarinda, Turkleri bu suc ile itham edenler oldu.[74]

Bugun bilinen kaynaklara gore “Pan-Turkizm“, 19cu yuzyil Avrupa kuvvet dengesi ugrasmalarina yardimci olmasi icin Avrupa’da icadedilmis bir iddia’dir.[75] Ilk olarak, Carlik Rus ordusu’nun Taskent’i isgal yili olan 1865 de basilan bir kitapta gorulur.[76] Ruslar 19cu yuzyil‘da [1552 yilinda Kazan hanligi’ni isgal etmekle baslattiklari tutumu surdurerek] Asya’ya ekonomik somurge bulucu yayilma hareketlerine devam ettiler. Ingiliz’ler 1828 Turkmencay anlasmasindan baslayarak, Hindistan’daki imparatorluklarini Ruslardan koruma yollari aradilar; Rus ve Ingiliz imparatorluklari arasinda yasayan Turkleri birlestirip, Rus yayilmasina karsi bir engel olarak kullanmak istegi bu “Pan- Turkizm” “cozumunu” ortaya cikardi.[77]

Ruslar da bu “Pan-Turkizm” iddialarini politikalari yararina kullandiklari din maskesi altina aldilar. Cunku Ruslar, Asya’ya yayilma calismalarini (diger somurgeci imparatorluklarin yaptigi gibi), “Hristiyanligi yaymak cabasi” olarak gosteriyorlardi.

Eger bu iddialari ile Turkleri “Batili medeniyetlere zararli” gosterebilirlerse, Ruslar:

  1. a) Vambery yolu ile ortaya atilan “Pan-Turkizm” ve bu “akimin” onculugunde kendilerine karsi kurulmasina calisilan “Turk kalkani”ni kirabilecekler;
  2. b) Avrupali Hristiyan devletlerin Ruslarin Orta Asya’daki hareketlerine engel olabilecek diplomatik iddialarini yersiz birakip, kendi Asya’ya yayilma cabalarini surdurebileceklerdi.

Almanlarin iktisadi ve askeri yonlerden guclenmeye baslamasi Ingiliz ve Rus’lari urkuttu. 1907-1909 larda yaptiklari gizli anlasmalarla, Ingiliz ve Rus imparatorluklari birbirlerine karsi “Pan-Turkizm silahini” kullanmama karari aldilar. Bunun uzerine, Ruslar tek tarafli olarak “Pan-Turkizm zararlarini onleme” ve “dunya’yi Turklerden kurtarmak calismalarina” basladilar. Bu anlasmalar,ve ortaya cikardiklari tutumlar, Ruslarin Birinci Dunya Savasi basinda Erzincan ve cevresine girmelerinin “gerekceler”den biri olarak gosterildi.

Orta Asya’daki Turk toplumlarinin esaret altina alinmasi boylelikle uluslararasi toplumlarca da kabul edilmis oluyordu. Ancak, Orta Asya Turk toplumlari bu tutsakliga karsi koyma karari verdiler. Orta Asya’da “Milli Kiyam” (bagimsizlik ayaklanmasi) adi ile bilinen, buna karsilik, Ruslar tarafindan dunya’ya “Basmaci” (haydutluk, sakilik) adi ile aktarilan Orta Asya Bagimsizlik Savasi 1916 yilinda basladi. Kisa surede buyuk cap’ta askeri harekat’a donustu. 1930 sonlarina kadar suregiden bu bagimsizlik savasinin dogal sonucunun ne olacagini bugun bilemiyoruz. Cunku, Ikinci Dunya Savasinin baslamasi Orta Asyalilarin bu ulkulerinin ertelenmesine neden oldu.[78]

Pan-Turkizm” oyunlari bununla da bitmedi. Birinci Dunya Savasi baslamadan once, Alman bilim adamlari ve subaylari, adi gecen “Pan-Turkizm“i Almanya cikarlarina [Rus ve Ingilizlere karsi] yardimci olmasi icin ele almislardi.[79] Pan Turkizm ve Pan- Islamizm’i basta Enver Pasa olmak uzere, butun Turk subay ve politikacilarina benimsetmeye calistilar. Almanlar bu “ozendirme, imrendirme” calismalarinda toptan basarili olamadilar: Mustafa Kemal, Kazim Karabekir gibi genc ve yetenekli subaylar diger uluslarin gutmekte olduklari hedefleri gorup anladilar ve karsi ciktilar.[80] Omer Seyfettin, Alman bilim adamlarinin ve tuccarlarinin “imrendirme” calismalarini yakindan gorup, toplumu uyarmak amaci ile diger yazdiklarina ek olarak ozellikle “Fon [Von] Sadrinstayn” hikayelerini yaratti.[81] Buna ragmen, Almanlar Turkler’i Kafkaslarda savasa sokmayi basardi.[82] Alman dusunurlerinin amaci, Bati cephesinde Ingiliz ve Fransiz’larla carpismakta olan Alman ordularina nefes aldirmak idi.

Turkler arasinda bu Turk illeri disinda yaratilmis “Pan-Turkizm” dusuncesine yakinlik, Ikinci Dunya Savasi baslamadan once gene Alman dusunurlerince, gene ayni Alman yararlari yolunda filizlendirildi.[83] 1960 sonrasi Pan-Turkizm” akinlari, Ikinci Dunya Savasi baslamadan once atilan tohumlardan yesermis ve kok salmistir.[84] Bu ve ilgili olaylarin belgeleri, turlu uluslarin resmi devlet arsivlerinde bulunmaktadir. Bu belgelerin bir bolumunun kopyalarini acikca satin almak mumkundur.[85]

Buna ragmen, yukarda sozu edilen diger ulus’larin “yarisma kavgasi” dolayisi ile, Turkler kendi yaratmadiklari bir akim olan “Pan-Turkizm” iddialariyla, uluslararasi kamuoyu onunde mahkum edilmeye calisilmaktadir. Cunku, bu olaylar yakin yillara kadar yazilmamis, kamu oyu onunde belgelenmemis, toplu olarak yayinlanmamistir.

Bununla birlikte, bir maya’dan gelmis toplumlarin, maya birliklerini korumak istemeleri dogaldir. Iskandinav Birligi, Ingilizce Konusanlar Birligi gibi ornekleri de coktur. Dolayisi ile, ortak maya birligini saklayan kitap ve dusuncelerin bu toplumlar icinde canli tutulmak istenmesi, bu toplumlarin hakkidir.

Bir Azerbaycanli dusunur’un de dedigi gibi “Amerikalilar da Sekspir okuyorlar. Bu olay, Amerikalilari Ingilizlestirmiyor.” Uygarligi meydana getiren mayalarin gelismesi, uygarligin yararinadir. Eger Orta Asyalilar da ortak mayalarini korumak icin isbirligi yaparlarsa, bu onlarin bilecegi is’tir. Begenmeyenler, gecmiste oldugu gibi, kendi gundemlerini nasilsa gene aciga vuracaklardir.

Pan-Turkizm” iddiasini ilk orta’ya atan Vambery, Ingiliz hukumeti yararina maas ile calisiyordu. Vambery Macar uyruklu olmasina ragmen, emekli olduktan sonra, kendisine Ingiliz emekli maasi baglandi. Bak: M. Kemal Oke, “Prof. Arminius Vambery and Anglo-Ottoman Relations 1889-1907” Bulletin of the Turkish Studies Association, Vol. 9, No. 2. 1985.

Pan-Turkizm“in Avrupa kokenlerinden gelmis ve Avrupa cikarlari icin yaratilmis olmasina ragmen, yurdunu Ruslardan kurtarmak isteyen, ozellikle 1920 sonrasinda Avrupa baskentlerinde yerlesmis olan Orta Asya aydinlarinca uygun bir akim olarak gorulmustu.

PAN ADLI IKI KURGUSAL YARATIK: UYDURMA “BELGELERIN” TURKLER ZARARINA KULLANILMALARI1

Gunlerini kaval calmakla geciren, “beline kadar keci-belinden yukari insan” gorunumunde olan eski Yunan tanrisi Pan, yalnizca insan dusuncesinde yasayan bir yaratiktir. Bir tek’inin “Kaf” daginin ardinda bile bulunmadigi gunumuzde artik anlasilmistir. Efsane kitaplarinda anlatildigi gibi, tanri Pan’in “bir yarismada birinciligi almasi” baska bir dussel Yunan tanrisi olan Apollo’yu kizdirir. Sonucunda, tanri Apollo,tanri Pan’in insan kulaklarini esek kulaklari ile degistirir.2 Bununla birlikte, ilkel insanlardan kalma efsane yaratmak icgudusunden olageleki, 19cu yuzyilda iki tane daha “pan” hurafesi ortaya atildi.3

1“Pan-Turkizm.” Pan-Turanizm adi altinda da pazarlanan bu “akim” Turklerce degil, Turk olmayan ancak yetenekli ve bir Avrupa universitesinde gorevli bir Dogu Bilimleri profesor’unce yaratilmistir.1860 larda yer alan bu yaraticilik, Kraliceleri her gun cay icen bir

imparatorlugun yararina idi. Bu profesor, kralicenin guvenlik gorevlilerinden aylik aliyordu. Emekli olduktan sonra da, Kralice’nin tebasindan olmamasina karsilik, emekli ayligi almayi surdurdu.

Profesor’un gorusunce, ortak tarih ve kokenli Turk topluluklari, Cin duvarlarindan Viyana’ya kadar olan genis bir bolge icinde yasiyorlar ve Turkce konusuyorlardi.4 Turklerin yasadigi bu bolge’nin Guney’inde, cay icenler Kralice’sinin Hindistan Imparatorlugu var idi. Hindistan imparatorlugunun Kuzey’inde ise, toplumu hic olmaz ise gun’de bir kez borst corbasi icen bir baska imparatorluk yer aliyordu. Kuzey’deki bu borst icenler imparatorlugu, Guney’deki cay icenler imparatorlugunun topraklarina ordulari ile yaklasmaya calismaktaydi. Profesor’un dusundugu gibi, iki imparatorluk arasinda ortada kalan Turkler biraraya gelip tug baglayacak olasalar, cay icenler imparatorlugunu borst icenler imparatorlugundan korumus olacaklardi. Boylece, cay icenler imparatorlugu daha guven icinde yasayabilecekti. Ya da, cay icenler imparatorlugu yoneticileri boyle dusunuyordu. 19cu yuzyil icinde, Avrupa’da yeni bir “guc dengesi” olusturulmasina  calisiliyordu. Bu ugras’in amaci, tek bir Avrupa devletinin digerlerine ustun bir duruma gecmesini engellemek idi. Almanya, Avusturya-Macaristan, Fransa, Ingiltere, ve Rusya, birbirlerini durmadan gozlemekte idiler. Butun Avrupali devletler tetik durduklari icin, satranc tahtasi uzerindeki atilimlari andiran bu olaylar, Avrupa duzeyinde bir politik-ekonomik durgunluk ve tikaniklik yaratmis idi. Dolayisi ile yarisi kazanmayi kendine amac edinmis ulke yoneticileri, atilimlari Asya’ya kaydirilmaya basladilar. Ingiliz sairi Kipling, bu ugraslara “Asya’daki Buyuk Oyun” adini takmisti.5

Oyunu kazanabilmek icin, Avrupa ulkelerinin oncelikle ekonomik ustunluk kurmalari, komsularindan varlikli bir duzey’e ulasmalari gerekli idi. Bu ekonomik ustunluk ise, Asya’da kurulan somurgelerden ucuz hammadde alip, yerine, ana ulkelerindeki uretim evlerinde turettikleri mallari daha yuksek degerlerle satmak yolu ile gerceklesecek idi.

2“Pan-Islam.” Bu politik dusunce’nin kaynagi gene 19cu yuzyil’a, Cemaleddin al-Afgani’ye kadar geri gider.6 Al-Afgani’nin amaci, tek ortak yanlari yalnizca bir din’e inanmak olan Musluman toplumlarini, bu toplumlarin kokenlerine, gecmislerine ve birbirleri ile olan iliskilerine bakmayarak, bir bayrak altinda birlestirip Musluman ulkeleri ustunde somurge kuran Avrupa devletlerinin boyundurugundan kurtarmak idi.

Toplumu Valkyrie ad’i ile bilinen baska bir kurgusal yaratigin soyledigi ezgileri dinleyerek bira icen ucuncu bir ulke, bu arada Asya’daki Buyuk Oyun’a katildi. Bu ucuncu toplum’un imparator’u, Avrupa’da “Hasta Adam” olarak bilinen Osmanli imparatorlugunun yakin dostu oldugunu belirtmek icin Istanbul’u ve Orta Dogu’yu gezmeye gitti. Bira icenler imparatorlugu yoneticileri, Asya ve Orta Dogu’da bir Islam Ihtilali cikmasini kolaylastirmak istiyorlardi.7

Bu sirada, “Butun Savaslara Son Verecek Son Savas” da baslamak uzere idi.8 Bu savas’i baslatanlarin amaci tek idi: Avrupa’daki Guc Dengesini bozmak, onderligi ele gecirmek. Bira icenler imparatorlugu,kahve icenler imparatorlugu9 ordu birliklerini kendi yaninda bu “Butun Savaslara Son Verecek Son Savas” a sokmak istiyordu. Kahve icenler imparatorlugunun (yeryuzundeki konumu dolayisi ile) bira icenler imparatorlugu yaninda savasa girmesi, cay ve borst icenler imparatorluklarinin bir bolum ordularini kahve icenler imparatorlugunun Dogu yaninda tutmak zorunda birakacak idi. Bu da, Bati Avrupa yonunde cay ve borst icenler imparatorluklari ordulari ile vurusmakta olan bira icenler imparatorlugu ordularinin soluk almasina yardimci olacak idi.

Cay ve borst icenler imapartorluklarina sonradan askeri guc ile katistirilan toplumlarin icindeki buyuk bolumler, “din bakimindan Musluman” idiler. Kahve icenler imparatorlugu da “Pan-Islam” bayragi altinda savas’a girdiginde, bira icenler’in dusuncesine gore, bu Musluman topluluklari kahve icenlerle isbirligi yapacaklardi. Bir “Islam Ihtilali” cikacak idi. Boylece, cay ve borst icenler imparatorluklarinin ic isleri guclesecekti. Bira icenler imparatorlugu, kahve icenler imparatorlugunun ordularini Dogu’da, Kafkaslarda, bu amacla savas’a sokmayi basardi. Ilk bakista, bira icenlerin istekleri yerine gelmis ve basari’ya ulasmakta idiler.

Borst icenler imparatorlugu, imparatorlarinin yasam tur ve duzeni dolayisi ile bir hastaliga yakalandi. Borst icenler imparatorlugu, agri ve sizilarla yataga dustu. 1917 de is basina gecen yeni onderleri ise, borst icenler imparatorlugunu sicak savastan cekti. Yeni borst icenler imparatorlugunun bascilari, yeni’den kaldirdiklari bayraklarla, bu kurgusal Pan-Turkizm ve Pan-Islamizm ikizleri ile, yeni bir savas baslattilar. Orta Asya kimiz icenlerini, gene eski borst icenler imparatorlugunun uyguladigi yontemlerle yonetmek istiyorlardi.

“Butun Savaslara Son Verecek Son Savas” 1918 de sona erdiginde, “ABD baskan’i Wilson’un 14 Prensibi” olarak bilinen atilimlar cercevesinde, Orta Asyali kimiz icenler de bagimsiz olmak istediklerini dunya’ya duyurdular. Bunun uzerine, cok da us’lu olmayan yeni bir savas basladi. Yeni borst icenler imparatorlugu, Orta Asyali kimiz icenlerin bu dogal isteklerinin temel’den “dunyayi isgal etmek”dusuncesi oldugunu cigirislarla ileri surduler. Yeni borst icenler imparatorlugunun bu yaraticiliklari Avrupa kamu oyuna tezlikle aktarildi. Avrupa’da el altindan sessizce yapilan anlasmalarla, kurgusal ikizlerce ileri surulen tutumlarin “Dogru” oldugu deme lerle dunya’ya bildirildi.

1939-1945 Ikinci Dunya Savasi sirasinda ABD baskan’i F. D.Roosevelt’in dile getirdigi “Dort Bagimsizlik Yasa” si (toplumlarin soz, din, toplanma ve yolculuk etmek istekleri sinirlanamaz) da kulak ardi edildi, Orta Asyali kimiz icenlere uygulanmadi.10

Bu gibi sagirliklar’in uluslararasi konumlarda yer almasi de yeni bir olay degildi. Orta caglarda yer almis olan Hacli Seferleri, bu yolda ileri atilmis politik cozumlerin basinda gelir. Kendi ic islerindeki gucluklere cozum bulamayan dini onderler, toplumlarinin ic sikintilarini “dis dusmanlara” yoneltmek icin “din” savaslarina girdiler. 19cu yuzyilin baslarindan baslayarak, Avrupa’li yoneticiler onceki (ortacaglardaki) Hacli Seferlerinde kullanilan goruntu ve sozleri kullandilar. Bu evrensel “dis politika” yolu ile kendi buyruklarindaki yurttaslarinin dikkatlerini ic islerden ve sikintilardan uzaklastirmaya calistilar. Duygulari ile kendilerinden sakli oynanan mumin toplumlar, ic rahatligi ile korukorune bu cagirilara uydular. Bu toplumlar kisa surede gercekleri ogrenmeye basladilar: savas alaninda erler olur, ozellikle olaylari toplu olarak goremeyen ve cahil olan toplumlarin erleri.

Zaman degisir. Ancak, anlasildigina gore, her zaman daha iyi’ye dogru da degil. Turkler de, Avrupa’nin ileri gelen uluslari gibi, bir imparatorluk surecinden gectiler. Ancak, gecirdikleri imparatorluk surecinin butun sorumluluklarindan kendilerini arinmis goren komsularinin gozunde, Turkler bu sorumluluklarindan arinmis degiller.

“Hesap” hanelerine yazilan asiri “faiz” ve her turlu “ceza” yi odemis olmalarina ragmen, Turklerden hala odeme yapmasini isteyenler vardir. Hic degilse, yazdiklari tarih kitaplari icinde Turklerden “tahsilat yapmak” isteyenler bulunur. Unutulmamali ki, gelecek olaylar, buyuk bir cogunlukla bu tur “eski defterler” icinde yazili olaylara gore yonlendirilecektir.

Dunya’da var olan Turklerin cogunlugu, kendi cevrelerinde ve uzerlerinde dondurulen oyunlara bakmadan, hala hic uzaklasmadiklari anayurtlarinda yasamaktadir. Bu gercegi goremeyenlarce de, nereden ve nasil gelmis olurlarsa olsunlar, Turkler zararina kurgusal ikiz Pan suclamalarinda bulunulmakta.

Turkler gunumuz’e kadar “soz gumus ise, sukut altin’dir” diye yanlis bir dusunce altinda yasamaktadirlar. Gerceklerin orta’ya atilmasina yarayacak her tur tartisma’ya girismeyi de, “celebilige” yedirememisler ya da yakistiramamislardir. Ne de olsa, atalari “dogruluk yerini bulur” dememismiydi? Bu atalar sozunun dogrulugu su goturmez. Yalniz, bu atalar sozu, dogrulugun hangi gun yerini bulacagi uzerinde bir bilgi vermez. Dogruluk yerini bulmaya hazirlanadursun, bu sirada “At’i alan da Uskudar’i gecmektedir.” Verilecek zarar verilmis, Ortak Pazar’a giris dilekce’si geri cevrilmis ve ekonomik yara’dan akan kanlar gollenmeye baslamis, govde gucsuz kalmaya baslamistir. Osmanli Amiral’i Barbaros Hayreddin’in (1466-1546) adi’nin Akdeniz kiyilarinda oturan Avrupalilarca soz dinlemeyen cocuklari korkutmak icin “ocu” anlaminda kullanildigi, ve boylece cocuklarin soz dinlemeye zorlandiklari iyi bilinir.

Bu yol’dan, Turk’un ocu oldugu efsanesi genc beyinlere yerlestirilmekte, buyuduklerinde devlet adami, tuccar vb. olan bu cocuklarda yerlesen korkunun sonucunda Turkler bugun zarar gormektedir. “Agac yas iken egilir.”

Ek olarak, Barbaros Hayreddin’e atfedilen “oculuk” hurafelerinin benzerleri, yazili olarak ta yaratilmistir. Bunlarin en eskilerinden ve siyasi nedenlerle yazilmis olanlardan biri 1473 yilina, II. Mehmet’in (1432-1481) Bizans imparatorluguna son vermesinden yirmi yil sonrasina kadar geri gider. Bu kucuk eser’de, Fatih guya “….yaptigi ve yapacagi fetihlerle ovunmektedir….” Bu eser’in kisisel atilimi cok gelismis bir kisi’ce uyduruldugu gunumuzde biliniyor. Ustelik, Avrupali’larin “Turk’lere karsi koyma yeteneginin ne denli guclu oldugunu gostermek icin,” bu “mektubun” sanki Turkce’den “cevrilmis” gibi gosterildigi de orta’ya cikmistir.11

Gunumuzde bilindigine gore, bu tur’den ucyuzden artik degisik mektup, Turkce’den dilmaclarca “cevrilmis” gibi en az alti dil’de yazilmis, yayinlanmis ve o yuzyillarda binlerle sayi’si dagitilmistir.12

Bu mektuplarin amaci’nin da Avrupalilari korkutup, bir birlige yanasmalarini saglamak oldugu gorulmektedir. Katolik ya da Protestan mezhepleri uyeleri olan yazarlari ise, kendi yandaslarini diger Hristiyan mezhebine karsi savas’a cagirmaktadir. Bu yazarlarin ileri surdugune gore, ornegin eger Katolikler biraraya gelip Protestanlari vurmazlar “dinlerini birlestirmezler, Protestan denen ayricilarin elinden kurtarmazlar” ise, “ocu” Turkler gelip herseyi Hristiyanlarin elinden alacaklardir. Bu da, bir dis yagi yaratmak –ve toplum’un ic sikintilarini dagitmak– yonteminden baska birsey degil idi. Bu yontem, bu gun de butun canliligi ile yasamakta ve yasatilmaktadir.

Bu tur propaganda’nin 15ci yuzyil icinde bile pek yeni olmadigi biliniyor. Bizans imparator’u Leo VI (865- 911) ca yapildigi soylenen “Turklerin Son’unun Geldigi” kehanet’i, 16ci yuzyil Avrupa’sinda yazilan dini-politik kavga yazilarina da kaynak olarak alinmistir.13 Bu tur Avrupa ic’i dusuncesel carpismalar yeni yaratilan matbaa harfleri yolu ile Avrupa basimcilarinca genis olcude yayilmakta idi.14 Bu atilim, gunumuzde elektronik iletisim araclari ile –yalnizca radyo, televizyon ve video makaralari yolu ile degil– bilgisayar iletisim aglari ve bilgisayarli bilgi sandiklari ile karsilastirilabilir. Nasil ki, 15ci yuzyilda basilmaya baslanan bu tur ilk eserler onceleri kamu oyuna acik degildiler (yalnizca, sayilari az olan okur-yazarlarca biliniyordu), 20ci yuzyilda bilgisayarlara gecirilmis bilgisayarli bilgi sandiklari da ilk bakista kamu oyunca gorulemezler. Bu gibi her kisi’ye acik olmayan kapali koselerde beslenme ortam’i bulup filizlenen karanlik dusunceler, sonradan buyutulerek kamu oy’una sunuluyor. Bulasici hastalik gibi bir agizdan diger yayin’a geciyor ve ortaligi kirana koyuyor. Bir gozlem yapilabilir: “Bir deli kuyu’ya tas atmis, kirk akilli cikaramamis.” “Ayikla pirincin tasini.”

Ruslar, Avrupa’dan cok seyler kapmis, ogrenmislerdir. Bu propaganda uygulamalari da, Ruslarin Avrupa’dan orendikleri arasindadir. 17ci yuzyildan baslayarak, bu propaganda mektuplari ve kitapciklari da Rusca’ya cevrilmistir. Bugun bilindigi gibi, Orta caglar’dan baslayarak, Asya bozkirlarinin Bati kiyilarinda kullanilmaya baslanan ilk uluslararasi anlasma ve antlasma dili Turkce idi. O sure icinde de, Rus yoneticilerini atayici ve bu yoneticilerin yasal oldugunu belirtir belgeler de Rusca’dan cok Turkce olarak yazilmislardi. Moskova, Vladimir ve Suzdal gibi Rus sehir devletlerinin bascilari’nin yasalliklari bile Altinordu bozkir torelerince saptanmakta idi. Ornegin, Korkunc Ivan (carligi 1533- 1584) onceleri kendi basina Rus tahtina cikmayarak, yerine Bekbulat adli bir Altinordulu Turk’un car olmasini desteklemisti.15

Turkce’nin dil yapisi, Rus disisleri yazicilarinin ve gorvlilerinin de dillerini de etkilemekte idi. Hatta, Rus edebi yazarlarinin eserlerinde bile Turkce’nin etkileri ve Turklerin turunde yazi yazma ozentileri gorulmeye baslamisti.16 Kendi yaraticiliklari bittiginde ya da yetmediginde de, Rus yazarlari eski Turk yazilarini kendilerinin imis gibi gostermekten de kacinmamislardi.17

20ci yuzyilda “Asya’daki Buyuk Oyun” ve “Dogu Sorunu” konularinin Avrupa’nin onemli isler gundem’lerinin basinda yer almalari, yoneticilerini taraf tutmaya yoneltti. Kamu oyu olusturma cabalari yogunlasti. Bir Fransiz yazari acikca Turkleri savundu.18 Buna karsi, 1919 Versailles Baris Toplantisina katilan diplomatlar Baskan Wilson’un Birinci Dunya Savasi sonrasi “Yeni Dunya Duzeni” gorusu’ne olumsuz baktiklarindan, Turkleri dislayan bir karsi duzen ozet’i yayinladilar.19

Yayinlanan sozlerin orantili degerlerine bakmaksizin, sonuc alinmis oldu. Kuzey ve Dogu Asya’da, Sovyet devlet kuruluslari yeni kazanilmis bir guc ile atilimlara basladilar. Rus yoneticileri yalniz kurgusal ikiz olan Pan lari yeniden canlandirmakla kalmadilar, eski Turk yazili anitlarinin icindeki gercekleri de degistirmeye calistilar.20 Bu kapsamda, bagimsizligini 1919-1924 yillari arasinda bir kurtulus savasi vererek kazanmis olan genc Turkiye Cumhuriyeti de diplomatik ve ekonomik alanlarda tek basina birakilmaya calisiliyordu.

Butun bu ugraslar –bir onceki oyunculara yenilerinin de katildigi–gene bir Buyuk Savas’in cikacagi 1930larda kesinlesinceye kadar el altindan surduruldu. Ikinci Dunya Savas’i 1939 da basladiginda, kurgusal ikiz Pan lar gene masal kitaplarindan cikarilip orta’ya surulduler. Ote yandan da Avrupa’li vurusmacilar gene Turkleri kendi yanlarina, kendi yararlari ugruna (ve diger vurusmacilara karsi) kullanmak uzere cekmeye calistilar. Birinci Dunya Savas’i oncesi oldugu gibi Turkler uzerine baski yapilmaya baslandi.

Kurgusal ikiz Pan lar Turklerin zararina orta’ya atilip kullanildikca, Turklerin bu akimlara karsi verdikleri geleneksel karsiliklar iki’ye ayrilir: 1) derin bir sessizlik; 2) geleneksel Turk belgelerine inatla bagli kalmak.21

Bir ulus’un tarihi, kendi basina bir bosluk icinde ve diger ulus’larin tarihleri ile iliskisiz olarak yazilamaz. Turklerin dunya uzerindeki politik konumunu gene dunya olaylari cercevesi icinde ele alan (ve kurgusal ikiz Pan lara karsi ilk uyarici yazi ornegi veren) Turklerden biri, 1904 yilinda Yusuf Akcura olmustur.22 Akcura’nin hemen ardindan, 19 ve 20ci yuzyillarin politik gerceklerini koklu olarak kavramis olan ve aciklayici incelemeleri ile toplum’a anlatan Kazim Karabekir gelir.

Karabekir de, kurgusal ikiz Pan lari bu aci’dan ele alir.23 Son yillarda, Orta Asya’da da ilgili konulari iceren yazilar yazilmakta veyayinlanmaktadir.24

Kurgusal dusler, yalanci belgeler ve efsane yaratmak islemleri, herseyden once “maya” kavram ve tanimina baglidir.25 Eger Turkler kendi tarih ve maya’larina kendi gozleri ile bakip, bunlari kendi kavramlarina bagli olarak yazmazlar ise, uluslararasi dusuncesel ve politik alanlarda oyuncak olarak kalmaya mahkumdurlar. Ornegin, Fransiz tarihcisi Fernand Braudel Fransa tarihini yazarken, Ingiliz tarihcileri A. J. P. Taylor ya da Toynbee’den ornek kullanmak geregini duymamaktadir. Bu tur tutumlar, tersi icin de gecerlidir. Bir “genel tarih” yazilabilmesi icin, once her toplumun tarihinin ayrintilari ile tek-tek yazilmasi gerekir.

Kisacasi: “Gok kubbe’de kalan hos seda” sozu, oz olarak dogrudur. “Su uzerine yazi yazmaya” esittir. Konusulup ta kagida dokulmeyen dusunceler kaybolup gidecektir. Buna karsilik: is yapacak, karar verecek kisiler, yazilari okuyarak dusunmekte ve uygulamalara gecmektedirler.

KAYNAKLAR:

 1. Bu bildiri Ingilizce olarak Centre d’tudes et de Recherches Internationales / Fondation Nationale des Sciences Politiques tarafindan Ekim 1991 de Paris’te duzenlenen “LA TURQUIE ET L’AIRE TURQUE DANS LA NOUVELLE CONFIGURATION REGIONALE ET INTERNATIONALE: MONTEE EN PUISSANCE OU MARGINALISATION” baslikli toplanti’da okunmus; ozeti de, adi gecen kuruluslarca yayinlanan Cahiers d’Etudes sur la Mditerrane orientale et le monde turco-iranien dergisinin Ocak 1992 sayisinda Fransizca olarak yayinlanmistir.

 2. Herbert Spencer Robinson & Knox Wilson, Myths and Legends of All Nations (Littlefield-Adams, 1981).

 3. Bilindigi gibi, “Pan” sozcugu Ingilizce’ye gectikten sonra degisik anlamlarda kullanilmistir. Ilk agizda, “birlestirici” kavramindadir. Ornegin, Kuzey ve Guney Amerika’yi boydan boy’a asan kara yolunun adi “Pan-American Highway” dir. Bu yol’dan, Amerika kitalarindaki devletlerin birbirleri ile daha siki iliskiler icinde yasamasina calisilmistir. Bu kapsam’da “Pan,”19cu yuzyilda “Pan-Germenizm” (Alman Birligi) ile tarihtegorulur. Pan-Germenizm de, “Pan-Slavizm” in yaratilmasina on-ayak olmustur. Asagida da gorulecegi gibi, “pan” Turklere de uzatilarak, “yeni” bir politik akim olusturulmustur.

 4. Arminius Vambery, Travels in Central Asia (London, 1865).

 5. Edward Ingram, The Beginnings of the Great Game in Asia, 1828-1834 (Oxford, 1979).

 6. H. A. R. Gibb, Modern Trends in Islam (Chicago, 1947); Nikki Keddie, Sayyid Jamal ad-Din “al-Afghani.” A Political Biography (Berkeley, 1972).

 7. Bu tur bir Islam Ihtilalinin nasil cikarilabilecegi uzerine bu imparatorluk uzmanlarinca hazirlanmis atilim onerisi, gunumuzde Yale Universitesi elyazmalari kutuphanesinde saklidir.

 8. Avrupa kamu oyunda, Birinci Dunya Savas’ina verilen ad.

 9. Osmanlilar.

 10. Sozu edilen “Four Freedoms,” ABD Anayasasi’na yapilan Birinci Ek’ten esinlenmistir. Ornegin, bak: S. E. Finer, Five Constitutions (Penguin, 1979).

 11. Daniel Clarke Waugh, The Great Turkes Defiance: On the History of the Apocryphal Correspondence of the Ottoman Sultan in its Muscovite and Russian Variants (Columbus, OH: Slavica Publishers, 1978).

 12. Sozu edilen donemde, toplumlarin buyuklugu gunumuz ile orantili olarak goz onunde tutuldugunda, bu sayilar cok buyuktur.

 13. Vaticinium Sever, et Leonis Imperatorum, in quo videtur finis Turcarum in Profetia di Severo (1596). A. Fischer’ce 1920 yilinda ZDMG (47) de Arap harfleri ile yeniden yayinlanmistir. Tarihi olaylar bakimindan, 16ci yuzyil kadar, 1920 yilinin da Turkler acisindan oneminin unutulmamasi gerekir.

 14. Philipp Lonicer, Chronicorvm Turcicorvm (Frankfurt, 1584); Johannes Leunclavius, Historiae Mvsvlmanae Tvrcorvm, De Monvmentis ipsorvm exscriptae… (1591).

 15. Edward Louis Keenan, Jr., “Muscovy and Kazan: Some Introductory Remarks on the Patterns of Steppe Diplomacy” Slavic Review Vol. XXVI, No. 4 (December, 1967); Omeljan Pritsak, “Moscow, Golden Horde, and the Kazan Khanate from a Polycultural Point of View” Slavic Review Vol. XXVI, No. 4 (December, 1967); S. S. Aydemir, Suyu Arayan Adam (Istanbul, 1971). Dorduncu Baski.

 16. Edward Louis Keenan, Jr., “The Jarlyk of Axmed-Xan to Ivan III: A New Reading” International Journal of Slavic Linguistics and Poetics XII, 1967. (Mouton, The Hague).

 17. Ornek olarak, Rus Tale of Igor destani’in Turk kokenleri uzerine Orta Asya’li yazarlarca ileri surulmus gorusler icin bak:B. Paksoy, “Chora Batir: A Tatar Admonition to Future Generations.” Studies in Comparative Communism Vol. XIX, Nos. 3 & 4, Autumn/Winter 1986.

 18. Felix Valyi, Turk’s Last Stand: The Historical Tragedy on the Bosphorus (London, 1913). Londra Universitesinde yapilmis bir konusma olup, Ingilizce’ye cevrilerek yayinlanmistir.

 19. Joint Note of the Allied Governments in answer to President Wilson, The Murderous Tyranny of the Turks. Basyazari: Arnold Toynbee (Hodder & Stoughton, 1917). Unlu tarihci Toynbee, Paris Baris Toplantisina katilan Ingiliz diplomatlarindan biri idi.

Daha sonra ek yazilar da yazmistir. Bak: Arnold J. Toynbee and Kenneth P. Kirkwood, Turkey (Charles Scribners, 1927).

 20. H. B. Paksoy, ALPAMYSH: Central Asian Identity under Russian Rule (Hartford, 1989).

 21. Turk tarihi ile ilgili temel belgelerin kurgusal ikiz Pan lara karsi geleneksel kullanilma yatkinliklari ile ilgili olarak bak: H. B. Paksoy “Central Asia’s New Dastans.” Central Asian Survey Vol.6, N. 1, (1987); Bahtiyar Nazarov “Kutadgu Bilig: One of the First Written Monuments of the Turkic People” H. B. Paksoy, Editor, Central Asia Reader (New York: M. E. Sharpe, 1994).

 22. Yusuf Akcura, Uc Tarz-i Siyaset (Ankara: Turk Tarih Kurumu, 1976). Bu yazi ilk once Kahire’de yayinlanan Turk gazetesinde 1904 yilinda basilmis idi. Ingilizce cevirisi icin, bak: David S. Thomas, “Three Types of Policies” H. B. Paksoy, Editor, Central Asian Monuments (Istanbul: Isis Yayinevi, 1992).

 23. Kazim Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik, Nasil Girdik, Nasil Idare Ettik (Istanbul, 1937); a. g. y., Istiklal Harbimizin Esaslari (Istanbul, 1933-1951); a. g. y., Istiklal Harbinde Enver Pasa (Istanbul, 1967). Karabekir’in yazilari, yayinlandiklari yillardan cok once basimevlerine verilmis idi. Bu kitaplarin  yayinlanmalarinin gecikme nedenleri uzerindeki dusunceler icin bak: Erik Jan Zurcher, “Young Turk Memoirs as a Historical Source: Kazim Karabekir’s Istiklal Harbimiz.” Middle Eastern Studies Vol. 22, No. 4, October 1986.

 24. Ornekleri icin, bak: H. B. Paksoy, “M. Ali–Let us Learn our Inheritance: Get to Know Yourself.” Cahiers d’Etudes sur la Mediterrane orientale et le monde turco-iranien Vol. 11, No. 1 (1991); Ayaz Malikov, “The Question of the Turk: The Way Out of the Crisis” H. B. Paksoy, Editor, Central Asia Reader (New York: M. E. Sharpe, 1994).

 25. Bak: H. B. Paksoy, “Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik” Annals of Japan Association for Middle East Studies (Tokyo) No. 7, 1992. Pp. 173-220. Bu yazi, Yeni Forum (Ankara) dergisinin Cilt 13, No. 277, Haziran 1992 sayisinda yeniden yayimlanmistir. (sayfa 54-65).

 

 

 

Kaynak: İstanbul Universitesi-Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyasal Bilgiler Fakültesi – Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
Pan-İslamizm Tartışmaları Işığında TURKiSTAN (1864-1922) Doktora Tezi 7200 Tez Danışman:Prof. Dr. M Şükrü Hanioğlu
Hazırlayan: Alaeddin Yalçınkaya lst.anbul – 1994 http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/25845.pdf

 

Kaan Arslanoğlu and the Turkish Language

Kaan Arslanoğlu, one of the prominent Turkish thinkers, has been putting forward shocking ideas about the Turkish language for years, both for the Turkish society and the West.

The underlying view is that Western Civilization has destroyed the culture of the Turanians by stealing their languages, and the Blacks by destroying their languages ​​and imposing Western languages ​​such as English and French on the people through oppression.

Arslanoğlu derives the arguments supporting his thoughts from the works and studies of hundreds of thinkers in the western world. In this case, the basis of his thoughts is objective, not subjective, and this is a solid foundation.

Turkish / Turanian Turkish which founded the Western Languages ​​by Kaan Arslanoğlu

 0Please click the link for the video! https://x.com/odatv/status/1758849027813036390

Kaan Arslanoğlu expresses this pitiful and tragicomic situation that Turkish has fallen into with Nasreddin Hodja jokes in videos in Turkish and English. No one else could have put forward this bitter truth in a clearer language than Nasreddin Hodja, a Turkish sage whose jokes have always been popular among the Turanians and have spread from mouth to mouth. Because Nasreddin Hodja stories and jokes are always full of cunning and Arslanoğlu makes references to the sneaky cunning of the West from here.

The West, founded on the understanding of hegemony, has clearly imposed and dictated its views by intimidating the Turanians and the Blacks, and continues to do so.

Although Turanians and Blacks have been living in a colorful and diverse way for thousands of years, Westerners are constantly trying to spread uniformity and monotony to the whole world under the name and label of globalization.

The first speaking people were African blacks, and later they spread to all over the world through migration. This tens of thousands of years of human development has now been under the oppression and hegemony of the West over the entire world for 1000 years.

As sea transportation over the Arctic Ocean surpasses the Suez Canal transportation in the 2050s, the Western phenomenon will be on the decline in the world, but the north-south dialogue will come to the fore.

The co-elements of this dialogue are the Turanians in the north and the Blacks in the south.

The West has stolen all the civilizations in the north, south and east, outside of itself, and has hidden them in its pockets, and has come up with absurd theories (the Aryan Races theory, the Indo-European languages ​​theory) to cover up this fact. Having thus gathered material resources in its hands, the West has now turned around and created media channels for its own theses by flooding the educated and literate in civilizations outside of itself with material resources.

They have started to turn the world upside down; it seems like the world is turning from west to east, not from east to west.

The world civilization that they started to standardize with the globalization movement, as a result of the climate changes they caused, the ice in the poles started to melt, and the Arctic Ocean (Arctic Ocean) will prevent trade through the Suez Canal from the 2050s. This process will eventually lead to the emergence of a brand new movement called the North South Dialogue and Turanians and Africans will start to take their place in the forefront of the stage of history again as the real owners of civilization.

In Turkey, languages ​​other than English are no longer taken as a basis at academic levels. Turks, similar to Africans, have begun to lose their language.

The period in which Kaan Bey, with great timing, began to warn the Turkish and world public opinion through European languages ​​and Turkish will now be a period in which the real owners of the languages’ roots will begin to raise their voices with this dialogue.

From Kaan Arslanoğlu 

Let Edward John Payne have the last word (1899): “6 thousand years ago the world was shared between the Turanians and the Blacks . The dominance of the modern world was in the hands of the Turanians.”

“Turkishness is not a racial unity but a linguistic and cultural unity. There is no other nation in the world like it. This is the scientific basis of my statement, “If the Turks can end racism, they will end it.”

“Even the racists of the West are forced to speak Turkish. Because their language is Turkish. But even hearing this, let alone accepting it, is an insult to them. Poor Hitler wrote a book to create his perverted ideology. Even its title was in Turkish: Mein Kampf, meaning My Struggle.”

“Of course, it is not undeniable that Arabic has settled into Turkish. But this is a matter of the last thousand years. In any case, our linguists look at linguistics from the last thousand years. We look at at least five thousand years ago. The dominance of Turkish over the world’s languages ​​is a fact that has been going on for 20-25 thousand years. We understand this from the fact that a part of the strong Turkish commonality in Western languages ​​is also found in Native American languages. This is the most solid evidence that silences those who defend the fake Indo-European theory. They have no choice but to remain silent. Because there is no language other than Turkish that can provide this commonality.”

Purchase Link of the book Turkish is the root of European languages called Indo-European languages. Because the roots of the people speaking these languages are…

English Books on Turkish Language by Kaan Arslanoğlu

DICTIONARY OF TURKISH ROOTS IN WESTERN LANGUAGES | Kaan Arslanoglu – Academia.edu

Turkish as the Founding Language of “Indo-European” (Kemal Kaan Arslanoğlu) Price, Reviews, Buy – Kitapyurdu.com

Discussion- The New Book: Turkish as the Founding Language of “Indo-European”

Kaan Arslanoğlu ve Türk Dili

Türk düşünürlerinden Kaan Arslanoğlu yıllardır Türk dili konusunda Türk toplumunu ve Batıyı sarsıcı düşünceler öne sürmektedir. Temelde yer alan görüş ise Batı Uygarlığının Turanlıların dillerini çalarak, Siyahların ise dillerini yok ederek yerine İngilizce ve Fransızca gibi Batının dillerini baskı yoluyla insanlara empoze ederek kültürlerini yok ettiğidir.

Arslanoğlu, düşüncelerini destekleyici argümanları, batı dünyasındaki yüzlerce düşünürün eserlerinden ve çalışmalarından elde etmektedir. Bu durumda, düşüncelerinin temeli sübjektif değil objektiftir ve bu sağlam bir temeldir.

Batı Dillerini kuran ve fakat inatla inkar edilen Türkçe / Turanian Turkish which founded the Western Languages by Kaan Arslanoğlu

 0 Please click the link for the video! https://x.com/odatv/status/1758849027813036390

Kaan Arslanoğlu, Türkçenin içine yuvarlandığı bu acınası ve trajikomik durumu Nasreddin hoca fıkraları ile Türkçe ve İngilizce olarak videolarda dile getirmektedir. Bir Türk bilgesi olan ve Turanlılar arasında fıkraları her daim popüler olan, dilden dilden dile dolaşan Nasrettin Hoca’dan başkası bu acı gerçeği daha açık bir dille ortaya koyamazdı. Çünkü Nasrettin Hoca hikayeleri ile fıkraları hep kurnazlıklarla dolup taşmaktadır ve Arslanoğlu buradan Batının sinsi kurnazlığına göndermelerde bulunmaktadır.

Hegemonya anlayışı üzerine kurulu olan Batı açıkçası Turanileri ve Siyahları sindirerek görüşlerini empoze ve dikte etmiştir ve etmeye de devam etmektedir.

Turaniler ve Siyahlar ne denli renklilik ve çeşitlilik içerisinde yaşantılarını binlerce yılda sürdürmekte iseler de, batılılar sürekli olarak tekdüzeliği ve monotonluğu küreselleşme ad ve etiketi altında tüm dünyaya yaymaya çalışmaktadırlar.

İlk konuşan insan Afrikalı siyahi idi, daha sonra göç yılları üzerinden dünyanın her tarafına yayılmışlardı. Bu on binlerce yıllık insani gelişim ise 1000 yıldan bu yana Batının tüm dünya üzerinde baskı ve hegemonyası altına girmiştir artık.

Kuzey Buz Denizi (Arktik Okyanusu) üzerinden 2050’li yıllardan itibaren deniz yolu ile ulaşımın Süveyş Kanalı ulaşımının önüne geçmesi ile birlikte dünyada artık Batı olgusu sönümlenmeye doğru ilerleyecek ve fakat kuzey güney diyaloğu öne geçecektir. Bu diyaloğun da eş unsurları ise kuzeyde Turanlılar ve güneyde Siyahlardır.

– Hocam çok teşekkür ederiz. Levent Ağaoğlu. Şimdi ben Bilge Tonyukuk ile ilgili bir kitap hazırlıyorum kendim, ilk düşünürümüz Bilge Tonyukuk. –Onların Orkun kitabelerinde söylediklerinin takipçisi…)

Batı, kendisi dışında yer alan tüm yönlerdeki kuzey, güney, doğu uygarlıklarını çalıp heybesinde saklamış ve bu gerçeği örtmek için de saçma sapan teoriler (Aryen Irklar teorisi, Hint-Avrupa dilleri teorisi) ortaya atmıştır. Maddi kaynakları bu şekilde elinde toplayan Batı bu sefer dönüp kendi dışındaki uygarlıklardaki okumuş yazmışları maddi imkanlara boğarak kendi tezleri için medya kanalları icat etmiştir.

Dünyayı tersine döndürmeye başlamışlardır dünya doğudan batıya değil, batıdan doğuya doğru dönmeye başlamıştır sanki.

Küreselleşme akımı ile birlikte tek tipleştirmeye başladıkları dünya uygarlığı ise yol açtıkları iklim değişiklikleri neticesinde kutuplardaki buzlar erimeye başlamış, Kuzey Buz Denizi (Arktik Okyanusu), 2050’li  yıllardan itibaren Süveyş Kanalı yolu ile olan ticaretin önüne geçecektir. Bu süreç ise neticede Kuzey Güney Diyaloğu olarak yepyeni bir akımın ortaya çıkmasına neden olacak ve Turanlılar ile Afrikalılar uygarlığın gerçek sahipleri olarak tekrar tarih sahnesinde en ön saflarda yer almaya başlayacaklardır.

Türkiye’de akademik düzeyde İngilizce dışında bir dil artık esas alınmamaya başlamıştır. Türkler, Afrikalılara benzer bir şekilde dillerini kaybetmeye başlamışlardır.

Kaan Bey’in harika bir zamanlama ile Türk ve dünya kamuoylarını Avrupa dilleri ve Türkçe üzerinden uyarmaya başladığı süreç ise işte bu diyalog ile birlikte dillerin gerçek kök sahiplerinin seslerini yükseltmeye başlayacakları bir dönem olacaktır artık.

Kaan Arslanoğlu’ndan 

Son sözü Edward John Payne söylesin (1899): “6 bin yıl önce dünya Turaniler ile Siyahlar arasında paylaşılıyordu. Modern dünyanın hakimiyeti Turanlıların elindeydi.”

“Türklük bir ırk birliği değil bir dil ve kültür birliğidir. Böyle bir başka dünya kavmi yoktur. İşte “Irkçılığı bitirirse Türkler bitirir” sözümün bilimsel temeli budur.”

“Batının ırkçıları bile mecburen Türkçe konuşuyorlar. Çünkü dilleri Türkçe kırmasıdır. Fakat bunu değil kabul etmek, duymak bile onlara hakaret gibi gelir. Zavallı Hitler sapkın ideolojisini oluşturmak için bir kitap yazdı. Daha adı bile Türkçeydi: Mein Kampf, yani Menim Kavgam.”

“Elbette Arapça’nın Türkçe’ye fazlasıyla yerleştiği reddedilecek şey değil. Fakat bu son bin yılın olayı. Zaten dil alimlerimiz de dilbilime son bin yıldan bakıyor. Bizlerse en az beş bin yıl öncesine bakıyoruz. Türkçenin dünya dillerine hakimiyeti 20-25 bin yıllık gerçek. Bunu Batı dillerindeki güçlü Türkçe ortaklığın bir bölümünün Amerikan Yerli dillerinde de bulunmasından anlıyoruz. Uyduruk Hint-Avrupa kuramını savunanları suskunluğa boğan en oturaklı kanıt. Susmaktan başka çareleri yok. Çünkü bu ortaklığı sağlayacak Türkçeden başka dil yok.”

BİLİM TÜRKÇEYİ GÖREMEZ… TÜRKÇEYİ GÖRMEYEN HİÇBİR ŞEYİ GÖREMEZ… Evet, bilim Türkçeyi anlayamaz. Felsefe insanı kavrayamaz. Dilin kodlarını çözerseniz bunun nedenini bulursunuz. Türkçe felsefedir, felsefenin…
Purchase Link of the book Turkish is the root of European languages called Indo-European languages. Because the roots of the people speaking these languages are…

TÜRKÇE ÜZERİNE MAKALELERİ

Birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar: Aydınlar çekişmesi | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Odatv yazarından yeni kitap… Atatürk’ün tezi kanıtlandı… Hint-Avrupa efsanesinin altındaki gerçek

Dilin kodlarıyla çözüldü: Önce yalan sonra gerçek… Türkçe tüm Batı dillerini kurmuş | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Bu açık gerçek neden görülmüyor: Yunanca Türkçe’den türedi… | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Bunu söyleyen suikaste kurban gidiyor: Sümerlerin atası Türkler… Atatürk’ü depresyona sokan çalışması | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Bağımsız Türkolojiye ilgi büyüyor: ‘Anadolu’ya 1071’de geldik’ resmi tezi çürüyor… | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Dilbilimi kanıtladı: Türkçe ve Zazaca kardeş çıktı | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Türk soyundan gelen milletler | Türkçe’nin kökeni nedir | Türkler sarışın mı esmer mi | İngilizler akrabamız, Ruslar kuzenimiz | Kaan Arslanoğlu | Odatv

‘Bilimin’ içler acısı hali: Atatürk düşmanları hedef aldı | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Türkçe’nin yanında batı dilleri neden Tarzanca | Kaan Arslanoğlu | Odatv

“Bu yazıyı görmeseydim sonsuza kadar acı çekerdim”… İngilizce ve Almanca, Türkçe’den türeme | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Onlar Türk çıktı, şunlar Türk çıktı o zaman biz kimiz | Kaan Arslanoğlu | Odatv

DNA’dan iz sürüldü: Yahudiler Türk çıktı | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Sovyetler Birliği’nin Türkçeyle imtihanı… Rus Komünistlerin Türk Korkusu | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Avrupa’nın innervasyon* planı… Kafamız gerçekten az mı çalışıyor… | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Farsça ve Kürtçe’de ne kadar Türkçe var… Örtülen gerçekler | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Hintçe ve Sanskritçenin de kökü Türkçe: “B*k”umuzu çaldılar | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Avrupa dillerinin kökeni: Türkçe’yi çıkarın konuşamazlar | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Hristiyan dünyasında Türk Kültür Emperyalizmi… Noel’i nasıl yasakladılar | Kaan Arslanoğlu | Odatv

Üç yüz kaynağın tarandığı sözlük… Batı Dillerinde Türkçe Kökler…. 2 bin 598 madde, 10 bin sözcük | Kaan Arslanoğlu | Odatv

İzlanda destanlarının Babası Yazdı: Soyumuz Türk’tür | Kaan Arslanoğlu | Odatv

İsveç tarihinin babası yazdı: Viking tanrısı Odin Türk çıktı02 Aralık 2023

“Cermen” Runik Yazısının Türk Kökeni25 Kasım 2023

Cermen yazısı Türk çıktı18 Kasım 2023

Devrimci Ülkücü ilişkisi Kavgadan dostluğa… Bu dünyadan bir Hanifi Altaş geçti09 Kasım 2023

Nilüfer Göle kendine değil Odatv’ye kızıyor… Dönek pişmanlığı30 Ekim 2023

Irkçılığı bitirse bitirse Türkler bitirebilir ama bu kafayla değil27 Ekim 2023

Gazze’de çocuklar katledilirken Rotterdamlılar ne yapıyor.. Suç tüm dünyaya yayılmış21 Ekim 2023

Arapça’yı Türkçe’nin hakimiyetinden nasıl kurtaracağız14 Ekim 2023

En ağır ve en örgütlü sansür Atatürk’e… “Türkçe Edebiyat” tartışmasında bile…07 Ekim 2023

Bir ‘hipnoz’ meselesi…Zarftaki sır adaletin özeti30 Eylül 2023

Amerikan rüyasının perde arkası23 Eylül 2023

Türkçe’nin Batı dillerindeki muazzam etkisi: Norm Kisamov’u tanır mısınız16 Eylül 2023

Türkçeye Türkiye’de Neredeyse Herkes Düşman | İnsan Bu 9 Ağustos 2020

Kaan Arslanoğlu yazdı… 2 bin yıl önce Avrupa Türkçe konuşuyordu 1 Mart 2022

TÜRKÇE ÜZERİNE KİTAPLARI

DICTIONARY OF TURKISH ROOTS IN WESTERN LANGUAGES | Kaan Arslanoglu – Academia.edu

Turkish as the Founding Language of “Indo-European” (Kemal Kaan Arslanoğlu) Fiyatı, Yorumları, Satın Al – Kitapyurdu.com

Radloff Sözlüğünden Çıkan Bulgulara Göre: Batı Dillerinin Kökündeki Güçlü Türkçe (Kaan Arslanoğlu) Fiyatı, Yorumları, Satın Al –

Eleştirel Bakışla Güneş-Dil Kuramı ve İlk Güneş-Dil Sözlüğü – İthaki Yayınları

Sir James Redhouse ve Türkçe’nin Çöküşü, Mehmet Genç

(- Hocam çok teşekkür ederiz. Levent Ağaoğlu. Şimdi ben Bilge Tonyukuk ile ilgili bir kitap hazırlıyorum kendim, ilk düşünürümüz Bilge Tonyukuk.)

– Onların Orkun kitabelerinde söylediklerinin takipçisi Osmanlı yöneticileri. “Çıplakken giydirdim, açken doyurdum” diyor. Osmanlı sisteminin özü odur.

Buyrun

(- Orada ve benim Bilge Tonyukuk’ta gördüğüm dilden düşünce yani ilk yazar. İlk yazma eylemini gerçekleştiren Bilge Tonyukuk. İlk yazan kişi. Oradan dilin önemini ben çıkartıyorum Bilge Tonyukuk’tan. Dilden de düşünceye geçiyor. Şimdi sizin düşünceye geçince Kültür Şuranızdaki konuşmanızı ben dinledim. Orada Latincenin, Latin alfabesinin daha analitik olduğunu ifade ediyorsunuz. O görüşünüz var, o konuda detay verebilir misiniz? diye bir sorum olacak.)

Alfabeyle ilgili Osmanlılar hakikaten çok zeki insanlardı. Arap alfabesini Arapçayı kendi malları gibi  kullandılar. Muhteşem bir dil yarattılar bir kere. Osmanlı Türkçesi çok büyük bir dildir. Çok büyük muazzam ifade yeteneği olan her türlü karmaşık incelikleri ortaya koyabilen ifade edebilen bir dildir.

Bu dilin İngilizce ile Türkçe arasında Lugat yapan meşhur Sir James Redhouse‘un 1890’da çıkmış lugatı vardır. Turkish-English Lexicon diye. Orada diyor ki dünyada 1890 iki büyük dil var bir İngilizce bir de Osmanlı Türkçesi diyor.

Bu iki dilde yüzer bin kelime var. Ben bunların doksan binini bitirdim lugat olarak yayınlıyorum diyor ömrüm vefa ederse tamamlıyacam. İki büyük dil dediği İngilizce 1890’da biliyorsunuz İngiltere süper güç idi. Dünyaya hakimdi. Dili henüz hakim değildi. Diplomatik dil Fransızca’ydı o zaman yüz sene önce de İtalyanca idi ama İngilizce de büyük bir dildi. Ben Fransızca okudum gençliğimde Fransızlar Fransızcanın vuzuhu diye övünürler.  Fransız dilinin kesinliği tamamen laf. Kesinlik İngilizcede. İngiliz dilinin kesinliği İngilizce şimdi herkes bildiğine göre vasat bir İngiliz-Amerikan yazarını alın okuyun vasat yani çok parlak  Nobellik veya çok vasatın altında kitap da çıkarmazlar. Çok sansür ederler. Kağıdı kalemi Allah yarattı, herkes böyle harcayamaz diye  düşünürler. Kelime çıkaramazsınız bir İngiliz’in, bir Amerikalı Anglofon bir yazarın cümlesinden kelime alırsanız cümle bozulur. Fransız’ınki alsanız bir kelime iki kelime hepsini alsanız fazla değişmez. Bu kadar önemli bir dil gibidir diyordu Redhouse. 1890’da iki dilde de yüzer bin kelime şeyi alırsanız Redhouse’un lugatını görürsünüz orada fakat Redhouse ne yapıyor mesela münafık arapça bir kelime diyor a. koyuyor, münafıklık diyor t koyuyor Türkçe diyor. Ama bizim tasfiyeciler münafıklığı da iyice münafık olarak tamamen attılar. İngilizce bugün bir milyon kelimeye sahip, bizim dilimizde ne kadar kelime var, doksan bin yok.

(- Şimdi Ötüken lugatında 340 küsür bine ulaştı. Ötükenin bastığı lugattı.)

– Tabii Türkçede 600 bin kelime var. Türkçede ama kullanılan yok, o Osmanlıcayı, Türkçe her şeyi sokarak bir şey yaptı. Kullandığımız Türkçe’de 3000 kelimeyle meşhur yazarlarımız var. 3000 kelimeyi tutan çok büyük adam.

(- Hocam Latin Alfabesi?)

– Latin Alfabesine gelcem, şimdi Redhouse’un şeyleri eski harflerledir, kelimeler ama Latin harfleriyle de okunuşunu da yazmıştır. Bizim Türk dili Arap harfleriyle yazılmaz. Şimdi bizim Derin Tarihin yazarı gelirken konuştuk Mustafa Armağan. Bir yazı yazıyor eski harflerle, yeni harflerle. Şimdi bizim Türkçemiz eski harflerle yazılmaz mesela önemli yazamaz yazar okunmaz. Ama Osmanlılar bin sene kullandılar o yazıyı Türkler ve bin senede o yazı ile Türkçe’yi kaynaştırdılar bunu başardılar.  Eski kelimelerin nasıl yazıldığı konusunda kimsenin tereddüdü yok. Dağı d ile değil tı ile yazar ta diye yazar ve da olarak okur.

Şimdi Türkçeleşme hızlandı. Bu Cumhuriyette olmadı daha evvel başladı. Bu da sağlıklı normal iyi bir şeydi. Türkçeleşme başladığı zaman Latin harfleri analitik çok kesin olarak doğrudur. Ben elli altmış senedir eski harfleri okuyan bir insanım işim onlarla ama çok kelimeyi okumakta zorluk çekiyoruz.  Öyle de okunabilir, bir de şu var. Mesela üstün esre işaretleri Osmanlılar 14. yüzyıldan sonra kullanmadılar. Kullanmadıkları zaman sen Mehmet diye okuyoruz Mehmet Mehmed ama onu Mehemmet mi diyorlardı Muhammet mi onu kestirmek zor. Eskilerde Muhammet diyorlar. Yani bence Türkçeleşme kaçınılmaz bir şey.

Yaptığımız kötülük, tasfiye. Bu tasfiye felaket oldu. Bu felaketi hâlâ Türk eliti anlamış değil. Çünkü mahiyeti itibariyle anlaşılmaz bir şey. Tasfiye olunca düşünemez olduk, çünkü kelimelerle değil kavramlarla düşünürüz. Kavramların adı var.

Benim Karadeniz hikâyesi var. Balukların diyor adını bir Laz koymuş. Denizun dibine inmiş tek tek balıklara madalya takar gibi isim vermiş. Kavramların adı var. O kavramlar o adla anılır. Kavramları siz tercüme ettiğiniz zaman bu iş çorba olur. O çorba olduğu içindir ki Avrupalılar şimdi bu sanayi medeniyeti her gün yeni bir şey icat ederek muazzam İngilizce bir milyona çıktı yeni kelimeler bunların içinde yeni kavramların hepsi Grekçe, Latince köklüdür. Niye onu yapıyorlar da kendisi uydurmuyor, yani düşünmek için epey yerleşmiş kavram onların adlarına ihtiyaç var. Tercüme kavramla düşünülmez bizim başımıza gelen budur. Düşünemez hale gelince tabii ki de düşünemediğimizi bilmiyoruz ve Öztürkçe de devam ediyor.

(- Hocam izninizle Latin harfleriyle ilgili bir anekdot aktarabilir miyim?)

– Latin harflerinin aleyhine bir şey söyleme çünkü Türkçeye hakkaten uygun. Yalnız bir şey söyleyeyim çok kelimeleri değiştirdik ama bu yazıyı bin sene kullandık. O yazıyı ben bir saatte öğrendim, lisedeyken öğrendim. Öğrenmemiz gerekir diye düşündüm. O yazıyı da lütfen entelektüel olanlar öğrensin. O olmazsa ayıp olur. Ve o da bir felakettir. Dili de öğrensin.

Osmanlı Türkçesini öğrenmeli.  O da korkunç bir şey. Altmış sene önce yazılmış olanı bugünkü Türkçeye çevirelim diyen insanlar var. Bir elit oluşmaz, kültür oluşmaz, yok olur.

Osmanlı kurumları ne zaman doğdu, ne zaman öldü bilinmez. Şeye benzetiyorum Wagner’in müziğine, Wagner’in operaları başlar belli olmaz çok derinden yavaş yavaş işitmeye başlarsınız, biterken de çok yavaş biter. Bir şey işitmezsiniz ama orkestra şefinin dehli sağlanmaya devam eder. Osmanlı kurumları böyle. Bütün kurumları böyle Şeyhülislamlık ta böyle. Şeyhülislam İslam’ın müftüsü iken Şeyhülislam oluyor. Ne zaman olduğu belli değil. Tartışılıyor.

(Latin alfabesiyle ilgili benim çok dikkatimi çekti başka bir görüş ben duymadım o açıdan sordum.)

– Benim kendim ben dil uzmanı değilim ama benim tecrübem yani eski harfleri okuyorum rahat ama Türkçeye Arapçaya uygun Farsçaya da uydurulmuş ama yeni Türkçe kelimeler olmuyor. Öztürkçe dedikleri ayıp bir şey. Türkçe. Türkçeye giren Türklerin anladığı her şey Türkçe ama Türkçe kökenden gelen kelimeleri eski harflerle ifade etmek zor. Yani -ler -lar mesela -lam ve -le ile -lar da öyle yazıyor -ler i de onu öğreniyoruz. Ama Latin harflerle daha güzel.

(- O zaman bir akıl aldı Latin alfabesi daha uygundur Türkçeye diye)

– Tabi kesinlikle daha uygundur. Onda şüphe yok.

Kaynak: TÜRK TARİHÇİLİĞİ, PROF DR MEHMET GENÇ, 13 Mayıs 2017,Ali Emiri Kültür Merkezi

Turanian Turkish which founded the Western Languages by Kaan Arslanoğlu

Please click the link for the video!

https://x.com/odatv/status/1758849027813036390