TESPİT: Dış kapının mandalı değil dünyanın kilidi olduğumuz gerçeğini Avrupa’ya ve Amerika’ya karşı yüreklilikle dile getirebilecek devlet adamlığı sorunların çözümü konusundaki en önemli teminatımızdır.
SORU: Pusulamızı neden ve ne zaman kaybettik?
Türkiye bir Avrupa Ülkesidir
Türkiye ile Fransa arasında imzalanan 1856 Paris anlaşmasının ikinci maddesine göre Osmanlı İmparatorluğu Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olacak, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı Avrupa devletlerinin ortak garantisi altına konacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu, anlaşma ile devletler genel hak ve hukukundan faydalanma imkânı elde etti; Avrupa konseyine girme hakkını kazandı. Ancak, toprak bütünlüğü ve bekası Avrupa büyük devletlerinin kefilliği altına girdi.
NATO ve Türkiye
Türkiye 167 yıldır bir Avrupa ülkesi olarak tanınmaktadır. Fakat 1952 yılında NATO’ya kabul edilmiş olmasına rağmen Avrupa Birliği’ne kabul edilmemiştir. 2023 yılı itibari ile de Türkiye’nin NATO üyeliği sorgulanmaktadır. NATO’nun patronu ABD, Yunanistan’da ve Suriye’de Türkiye karşıtı askeri yığınak yapmakta ve Ermenistan konusunu kışkırtmakta, Ukrayna savaşında Türkiye’yi batılı devletler yanında yer almaya zorlamaktadır.
Türkiye’nin Ali Fuat Cebesoy başkanlığında kurulmuş bir komisyon ile katılım sağladığı Londra’da düzenlenen Atlantik Kongresi’nde yürütülen çalışmaları, Türkiye temsilcilerinin anlatımıyla aktaran film. Filmde Türkiye’den Kurtuluş Savaşı komutanlarından Ali Fuat Cebesoy‘un ağzından azgelişmiş ülke olarak bahsedilmesi hazindir.
Truman Doktrini
Türkiye’de, Sovyetler Birliği’nden gelen tehdit ile başlayan ABD yanlısı tutum, Truman Doktrini’nin (1947) ilan edilmesiyle doruk noktasına ulaşmıştır. Doktrinde öngörülen askeri yardımlar ve doktrinin sonucu olarak nitelendirilebilecek Marshall Planı ile başlayan ekonomik yardımların sürdürülmesi için gösterilen çabalar bir süre sonra, yöneticilerin kişisel tercihlerinin de etkisiyle aşırıya kaçmıştır. Türk-Amerikan ilişkileri, Türkiye’nin NATO’ya girişiyle ittifak niteliği kazanan yeni bir döneme girmiştir.
Truman Doktrini ile başlayan süreçte, sonuçları günümüze kadar uzanan politik, askeri, ekonomik ve kültürel ABD etkisi Türk siyasal hayatına yerleşmiştir.
Türk Siyaset Adamları
İkinci Dünya Savaşı ardından 1945 yılında Stalin Türkiye’den Kars, Ardahan şehirlerini ve Boğazlarda üs istemesi üzerine cumhurbaşkanı İsmet İnönü Amerika’dan destek talebinde bulunmuş, Amerika ise “demokrasiye geçerseniz size destek olurum” mesajını göndermişti. Bunun üzerine İnönü partisini toplamış ve “Amerika’nın bizden istediğini eğer verir isek biz iktidardan gideceğiz, vermez isek de memleket elden gidecek” ifadesini kullanmıştır.
Neticede İsmet İnönü Amerika’nın istediğini yerine getirmiş olmasına rağmen beş sene sonraki seçimde iktidardan inmişti. Devam eden iktidarlar ise İnönü’nün bu politikasını devam ettirmiş, Amerika ve Avrupa ne isterse verme yoluna gitmişlerdir. “İstenileni veren iktidarda kalacaktır, batıya kendimizi kullandırtalım, biz de iktidarda kalırız önemli olan bizim iktidarda kalmamız” zihniyetinde olmuşlardır. Çok partili hayat döneminde tüm siyaset adamları sürekli Amerika’ya ve batı başkentlerine gelip gitmişler ve kendilerinden istenilenleri vermek konusunda birbirleriyle yarış halinde olmuşlardır.
Türkiye, siyaset adamları sayesinde, batı nezdinde, kullanışlı, tavizkar ve tampon bir kenar ülkedir.
Anlaşılan odur ki İsveç ve Norveç’in NATO’ya kabulü meselesi de seçim sonrasına kalmış bir konudur ve iktidara kim gelirse gelsin, büyük ihtimalle de ABD ve NATO’nun isteği yerine getirilecektir.
Merkez Ülke Türkiye
Türkiye’nin NATO’nun ana coğrafyası olan kuzey Atlantik’e kıyısı bulunmamakta ve fakat bölgemizdeki Kara, Ak, Hazar (Gökçedeniz), Kızıl denizlerin herbiri yönleri belli etme açısından Türkler tarafından renklerle ifade edilmiştir.
Dünyanın Kilidi Türkiye
Kurucumuz Atatürk’ün bizlere gösterdiği hedef, Kuzey Atlantik değil Akdeniz’dir
Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi’nde Yayımladığı “Orduya Beyanname”den
(1 Eylül 1922)
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları! Afyonkarahisar – Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun asıl unsurlarını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve yüce milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz.
Sahibimiz olan büyük Türk milleti geleceğinden emin olmakta haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından görüyor ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine aracılık etme görevini aralıksız yerine getireceğim. Başkomutanlığa tekliflerde bulunulmasını cephe komutanlığına emrettim.
Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini dikkate alarak ilerlemesini ve herkesin aklını, yiğitliğini ve gayretini yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim.
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”