ŞİİR
Aşkımı anlatmaktan şiirler bimecal, rubailer beyhude, besteler yorgun, ka[1]lemler bitap düştü!
Baktım kimse şiirden, rubaiden, aruzdan, musikiden, edebiyattan anlamıyor! Oyalanmak için verdim kendimi kitap yazmaya.
Ben şiir, makale ve kitaplarımı yazmıyor, onları can vererek diriltmeye gayret ediyorum.
Hiçbir şiir, hiçbir güfte, sadece şair ve güftekârına ait değildir!
Rubailer, şiirler, güfteler ve besteler isyan etti, nümayiş yaptı şehrin sokakla[1]rında “Hicran’ı isteriz” diye. Kur’an, “… Hepsi oyundu, eğlenceydi… Herkes geldiği yere!” diye seslendi onlara! Şimdi mütevekkil, münzevi, bimecal…
Şiir suskunluğum, sükut çığlığımdır benim. Şiir, “hakikati bulma” yolunda bir kılavuz olacaksa yazmaya devam et! Aksi malayanidir.
Türk divan şiiri, varlığını; Rudeki, Hayyam, Hafız, Sadi, Nizami ve Firdevsi’ye borçludur
ŞAİR
Aşk, bir yönüyle şairlerin uydurduğu bir takıntı hastalığıdır.
Bir şairin kültür, düşünce, sosyolojik yapı, iç dünyası, yaşadığı çevre hatta beslenmesi, oturduğu ev, arkadaşları, aşkları, ailesi, sevdaları, hüznü, kederi, her şeyi bir imbikten süzülüp mısralara dökülmesinden ibarettir.
Şair mutasavvıf olmaktan ziyade mutasavvıf şair olmak yeğdir.
Şairin kantarının topuzu, farklı tartar!
Şairlerin bir tarafı, hep çocuk kalmıştır.