Türkiye ve Çin bir noktada benzeşmektedir. Ülkelerinin kıyıları ciddi bir uzunluk teşkil etmektedir ve ayrıca iç kesimlerde de bir nüfus yoğunluğu söz konusudur. Çin 1978 yılından beri dünyaya açılma politikası çerçevesinde kıyıları ihracat kalkınması dinamosu olarak kullanmaktadır. Kıyı bandından 50-100 km içeriye gittiğinizde ise iç kesimlerde bambaşka bir dünya başlamaktadır. Söz konusu olan planlı kalkınma ve gelişmedir. Bu gelişmenin neticesinde Çin kabuk değiştirmiş ve bu değişim dünyayı iki kutuplu konuma doğru dönüştürmüştür.
Türkiye’de ise kıyı bandında yer alan şehirlerde turizm ve dış ticaret faaliyetleri el ele gitmektedir. Karadeniz, Ege ve Akdeniz kıyı bandındaki şehirlerde ihracat atılım ve planlaması maalesef söz konusu değildir.
Esas önemli olan sebep ise Türkiye kıyılarla çevrelenmiş ve kıtalararası geçiş noktasında yer alan dünyanın en stratejik bir bölgesidir ve Türkiye’nin üzerinde Batı hegemonyasının kapkaranlık bir vesayeti söz konusudur. Bu vesayet özellikle ikinci Dünya Savaşı’nın ardından son derece yoğun bir hale gelmiştir ve Türkiye‘deki insanlar bu baskıyı yüz ifadelerinden kaybolan gülümsemeler ve tebessümler olarak kötümser bakışlarla hissetmekte ve yaşamaktadırlar
Çin’in üzerinde ise böyle bir vesayet yoktur, tam aksine Çin, dünyadaki iki önemli kutuptan bir tanesi noktasındadır artık. Aslında sahneye konulan oyun Akdeniz havzasında Türkiye ve Türkistan ülkelerinin öncülüğünde birlikte bir kutup oluşumunun engellenmesidir ve bu konuda bütün büyük güçler mutabıktır
Netice olarak Türkiye kendini yenileyememekte tam tersine geriye gitmektedir, çözüm ise dış dünya ile etkileşimin artırılarak Çin’in yaptığı gibi küresel bir ihracat ve yatırım merkezi haline dönüşümün politikalarının uygulanmasıdır.
Türkiye, Çin ile hemen hemen aynı tarihlerde 1980 yılında ihracat ve dışa açılma politikalarını uygulamaya başlamış, fakat ardından gelen 1980,1993, 1997 ve 2016 darbeleri Türk toplumunun içe kapanmasına, Cumhuriyetin ise Hanedan yönetimine dönüşmesine neden olmuştu.
1980’lerde Turgut Özal döneminde dışa açılmak suretiyle transformasyon geçirmeye başlayan Türkiye daha sonra bu transformasyonu, kentsel dönüşüme indirgemiştir, görüldüğü gibi küresel ölçekten kentsel ölçeğe bir düşüş ve çöküştür söz konusu olan ve Türkiye bu imar rantları sürecinde dünyadan giderek daha da fazla kopmaktadır ve devlet de belediyeleşmiştir artık. Köyler de mahallelere dönüştürülerek rant alanları ülkenin geneline yaygınlaştırılmıştır.