- KİŞİ: ”Yaşam, Ölüm, Yaratılan”
- KENTÜ
- KÜÇ TÜRK BİLGELİĞİ: “Bilgi Güçtür”
- KÖK: “Gök Giyip…“
- KÖNÜL: “ Dipsiz Deniz”
- KUŞAK: “Kut Kurı“ “Türk Kuşağı
- KAMU: “Deha Halktadır”
- KÜÇÜK ASYA’DA İNSAN: “İlim Kendin Bilmekdür”
- TÜRK İNSANI’NIN RUHU: “KİŞİ OGLI KOP ÖLGELİ TÖRÖMİŞ” “İnsanoğlu hep ölümlü yaratılmış” (Kül Tigin Yazıtı, 731. Kuzey yüzü. Satır 10)
Türk İnsanı’nın Ruhu kitabımızın çıkış noktası yazıtlardan yazmalara yol alarak Yunus Emre’de en üst düzeye çıkan insan anlayışımızın dil üzerinden olanca netliği ile ortaya çıkarılmasıdır. Kişi, kendi, kamu, kuşak kavramları ile örülen kitabın kurgusu bu kavramların sentezini de oluşturmuştur. Küç (güç) kavramı ile ulaşılan sentez tükenmez güç kaynağının insanda hayat bulduğunu göstermektedir. 7K ile 1N’nin (İNSAN) anlamlandırılmasına ulaşılmıştır. Tekil insanın güç ile özdeşleşmesi Türk Ruhu’nun var ettiği bir olgudur. Dikkat çekici olan analiz/sentez konusu yedi kavramın da Türkçede binlerce yıldan buyana yaşayan kök kelimeler olmasıdır. Kuşak kelimesine ilk kez Divan-ı Lugat it Türk yazmasında değinilirken diğer dört kavram ise yazıtlarda taşa kazınmıştır. Kökler derinlerdedir.
Büyük Asya’nın su kenarlarındaki (Yenisey, Orhun, Selenge) taşlara kazınarak sonsuzluğa uzanan ruhumuz, insan değerlerimiz ardından Küçük Asya’nın komşuluğundaki Avrupai İstanbul’un Haliç su kenarındaki Eyüp beldesi mezar taşlarında, iki kıtanın birbirine en yakın olduğu emsalsiz bir coğrafya noktasında, Türk Ruhu’nun adeta şahane bir vitrin dolabı gibi tüm unsurları ile arz-ı endam ettiği nadide bir eserler beldesi olarak tevarüs etmektedir ki, değil sadece kıtaları, hayatı, ölümü ve yaratılmışlığı birarada yaşatmaktadır; dile gelen kişinin üç boyutudur.
Yenisey, Orhun ve Eyüp yazıtlarında Türk Ruhu bir veda ve vasiyet beyannamesi gibidir. Hayatın muhasebesi yapılır ve gelecek kuşaklara paha biçilmez bir hazine olarak emanet edilir. Yaşayan kuşaklara düşen ise ataların bıraktıklarına vefa göstererek vasiyetlerini yerine getirmek, köklerle irtibatı sürekli kılmaktır.