Asya Türklerinin dobra ve ağız kopuzu var. Biz bu müziği unuttuk. Varsa yoksa piyano ve keman. Batı müziğini ben de severim ama Türk müziğine hayranım. Türk müziğinde 400 makam var. Biz bunları da unuttuk.
Düngür, şamanlarda ibadetin bir parçası olan bir tür tef veya davula verilen isimdir. transa geçmek için kullanılır ki bunu belli bir ritimde yapmak gerekir. Dünyanın kalp atışına uygun olarak yani 2 hertz değerinde bir ritim yakalanırsa şamanın iyileştirici gücünü kullanabildiğine inanılır.
Sakhaların zengin bir sözlü halk edebiyatı, folklor dansları ve atalarından miras kalan musiki gelenekleri vardır. Birçok telli saz İskitler (Sakhalar) tarafından geliştirilmiş ve batıya mal olmuştur. Bu müzik aletleri ufak farklarla Dombra, Kopuz, Cura, Saz, Çöğür, Tambura ve Tar adlarını almıştır. Ağız Kopuzu ise Sakhaların en kolay çalınan müzik aleti olup, Komus olarak bilinir. Bu alet üflemeli veya telli olmayıp, ağıza yerleştirilir ve parmakla titreştirilip nefesle çalınır. Bu aletten çıkan sesler dört nala koşan bir atın çıkardığı nal seslerini andırır.
Alttaki resimde telli dombra’yı ve ağız kopuz’unu görüyoruz.
Ağız kopuzunda rezonans kutusu görevini ağzın içi görmektedir. Komus için Türkmenler
Gopuz, Başkurtlar Kubız, Ukraynalılar Drımba, Almanlar Maultrommel demişlerdir. İngilizce
Jaw Harp, Jew’s Harp veya Mouth Harp da denmektedir.
Titreşen bir su yüzeyinde de duran dalgalar oluşur. Altta ortadaki resimde dairesel bir kabın yüzeyindeki suda oluşmuş duran dalgaların simetrik görüntüsü bulunuyor. Bu görüntülerle titreşen bir telde oluşan duran dalgalar arasında yakın ilişki var. Titreşen her telin bir ‘temel titreşim frekansı’ vardır. Temel titreşim frekansının katlarına ‘harmonikler’ denir. Harmonikler duran dalgalardır. Titreşen bir telde oluşan duran dalgaları altta sağda görüyoruz. Türkçede ‘harmoni’ denince, kulağa hoş gelen uyumlu sesler akla gelir.
Demek ki uyumlu olan, simetrik (bakışıklı) sesler ve görüntüler insanlarda güzel duygular uyandırmakta zevk vermektedir. Nedeni de insanların bakışık olan her oluşumda estetik bir özellik buldukları içindir. Bebekler dahi bakışıklı yüzlere gülümseyerek bakarlar. Bakışıklı görüntülerde ve seslerde harmoni ve uyum bulunur.
Bir müzik parçasında ne derece uyum ve harmoni varsa o derece kulağa hoş gelir. Klasik Türk müziğinde derin bir harmoni ve bakışıklık bulunduğundan, dinleyende huzur ve mutluluk duyguları uyandırır. Klasik Türk müziğindeki makamlar zihne değil, ruha hitap ederler. Türk müziğinde yüzlerce makam olsa da, bunlardan sadece 14 tanesi kullanılmıştır. Bakışıklı olmayan ve hatta kulağı tırmalayan sesler içeren klasik batı müziğinde dahi, kendine has bir harmoni ve güzellik bulunduğunu kabul etmek gerekir.
Mevlana sadece döneminde değil, halen bugün bile az rastlanan cinsten bir bilge kişi idi. Hem şiir hem müzik hem de dans içeren bir yaşam felsefesi benimsemiş olmasından öte, fiziksel dünyayı yorumlayan ve o dönemin bilimine göre oldukça ileri görüşleri de vardı. Onun yaşadığı dönemde dünyanın düz olduğuna inanılıyordu. Galile’den birkaç yüzyıl önce Mevlana şöyle dedi: “Dünyamız fezada yumurtanın akının içinde yüzen sarısı gibidir”. Böylece dünyanın hem küre gibi yuvarlak hem de hareketli olduğunu ifade etmiştir.
Zira yumurtanın sarısı akıcı bir sıvı olan yumurtanın akı içinde adeta yüzer. Dünya da güneş etrafında dönerken bir enerji alanı içinde yüzerek yol alır. 28 Ocak tarihli “Evrenin Oluşumu” başlıklı yazımda evrenin bütünsel bir enerji alanı içinde varlığını sürdürdüğünü söyledim. Mevlana’nın yumurta benzetmesi de, günümüzün bilimsel anlayışına ters düşmüyor. Dünya aynen bir yumurta gibi canlı bir varlıktır. Fakat günümüzün sömürücü yaklaşımı, dünyayı cansız bir gezegen olarak sömürülecek bir nesne olarak görüyor.
Sanat bir toplumun kültürünü ve dünya görüşünü yansıtır. Günümüzde doğanın ve yaşamın karmaşıklığı ile belirsizliği hem resim hem de müzik eserlerine yansımış durumdadır. Karmaşıklıktan beliren güzelliğe en ilginç örneklerden biri bakterilerle yapılan sanat eserleridir. Bakterileri besin içeren bir kaba koyduğunuzda hızla üreyerek kap üzerinde birtakım karmaşık şekiller oluştururlar. Değişik renkler üreten bakterilerle ilginç şekiller ve tablolar yapmak mümkündür. Bu açıdan bakterilerle sanat yapmak hem bilgi hem de sezgi gerektirir.
LA: Evrensel ritimi yakalamışız demek ki. Ne mutlu bizlere.
HB: Yakalamışız ama kaybettik.
LA: Tekrar yakalamaktan başka çaremiz yok.
HB: Evet. Asya kültürünü tanımamız şart.
LA: Asya çalgılarımız: TaKopuz. Dombra. Huqin. Ağız Kopuzu. Tar. Eksik olan var mı? Yaşadığımız coğrafyaları, zeminlerin sesini, nefesini makamlaştırmışız.