Türk tarihi okullarda çoğunlukla Osmanlı ve Selçuklu devletleri özelinde padişahların ve sultanların tarihi olarak okutulmaktadır. Bu çok çarpık bir bakış açısıdır. O halde Türk tarihini yani zamanı coğrafya yani zemin temelli olarak öğretmek, zihinlere yer etmesini sağlamak, metodolojik olarak yapılması gereken bir tercihtir. Çünkü Türkler çok geniş coğrafyalarda yer almışlardır. Bu durumda bu coğrafyaları dışlamamak gerekmektedir.
O halde Türk tarihini oturtacağımız temel coğrafyadır ve ilk elde kıtalar bazındadır. Türk tarihi Asya Avrupa ve Afrika kıtaları bazında incelenmelidir, bu şekilde Türklerin kurdukları devletler, genç zihinlere aktarılmış olacaktır.
Coğrafi boyutu ihmal ettiğinizde Türk devletlerinin kuruluş ve yıkılışları kişiler bazında değerlendirilmiş olacak, hanedanlar bazında değerlendirilmiş olacak ve gençlerin zihinlerinde kaotik bir tablo oluşacaktır. Bu tablo yerine Türk tarihinin zihinlere oturtulması açısından coğrafya temelli bir tarih öğretimi elzemdir.
Türklerin tarihte egemenlik sağladıkları coğrafyalar ve ülkeler saymakla bitmeyecek büyüklüktedir. Oysa sultanlar padişahlar tarihine girdiğinizde bir süreklilik ortaya çıkmayacaktır. Tarih ve coğrafyanın bize kazandıracağı ise Türk kavramı ve kimliğidir. Böylelikle biz Türkiye’de kırka yakın Türklerin de içine dahil edildiği bir etnik grup yapılanmasından değil ve fakat Türklerin kırkı aşkın boylar halinde dünyada yerleştiği coğrafyaları konuşuyor olacağız.
https://www.booksonturkey.com/turklerin-cografyalari/
Tarihi ve coğrafyaları anlatılırken adlandırmalarda özellikle Türkçe kavramların kullanılması stratejik derecede önemlidir. Orta Doğu, Orta Asya ve benzeri yabancı dillerden dilimize girmiş coğrafi adlandırmalardan özellikle kaçınmak gerekmektedir.