HomeMAINTürkçe konuşanlar ve R1a DNA

Türkçe konuşanlar ve R1a DNA

Türkler hangi DNA grubundan

Sümer mi?

Turkic speakers and DNA bölümü önemli

Türkler R1a mı? Hind Avrupalılar hangi DNA?

Benim şahsi tezim Hind-Türk

Türkistan-Hindistan Tezi

Türkler R1a, R1b, Q, J 2

Dravitler? Hindliler? hangi DNA?

Mesela, Aşina R1a Z2123

Tamiller daha çok R 1a

Dünya büyük oranda Türk genetiğine sahip bu son derece normal. Zakircan Niyazovun akrabaları Avrupa’nın tamamı, Hindistan’ın bir kısmı.

Spenser Wellsin videosunda Zakircan Niyazova P haplogrup R1a ve R1 b ondan türüyor) Hindistan’ın bir kısmı Avrupa’nın tamamıyla yani 1 milyar insanın akrabası diyordu.

O zaman Hind Avrupa yalanının doğrusu Hindistan-Türkistan.

Demek Avrasya’nın temeli karma bir Avrasya halkı olan ve Hunların da ataları olan Xiongnu.

Tezin adı Hint-Avrupa değil Hun-Avrasya olmalı.

Bu hint avrupa tezi tamamen istihbarat örgütlerinin işi

Hint Avrupa soyu dedikleri R1A aslında Hun-Avrasya soyu, Avrasya halkları.

Türkçe konuşanlar ve R1a
 

Günümüzde Orta Asya’da yaşayan, Sincan’dan Türkiye’ye ve Volga’dan Hindukuş’a kadar olan halk ezici çoğunlukla Türk dillerini konuşmaktadır . Bu şaşırtıcı olabilir çünkü bu bölge, Hint-Avrupa dillerini konuşanların Hint-İran kolunun yayıldığı, Tunç Çağı Andronovo kültürünün ve Demir Çağı İskit topraklarının bulunduğu bölgeye denk gelmektedir. Öyleyse Hint-Avrupa dilleri neden sadece Slav Rusya’da veya Orta Asya’nın güney kesiminde, Tacikistan, Afganistan veya Türkmenistan’ın bazı bölgelerinde varlığını sürdürüyor? Uygurlar, Özbekler, Kazaklar ve Kırgızlar veya modern Pontus-Hazar bozkır halkları (Kırım Tatarları, Nogaylar, Başkurtlar ve Çuvaşlar) neden Hint-Avrupa dillerini konuşmuyor? Genetik olarak bu insanlar Hint-Avrupa R1a ve daha az ölçüde de R1b soy hatlarını taşımaktadır. Açıklamaya göre, Türk dilleri MS 4. ve 11. yüzyıllar arasında Orta Asya’da İran dillerinin yerini almıştır.

Proto-Türk dili, Moğolistan ve Güney Sibirya’da Xiongnu gibi göçebe kabilelerle ortaya çıkmıştır . Moğolca ve Mançu gibi Altay dil ailesine aittir (bazıları Korece ve Japoncayı da içerir, ancak çok az ortak kelime dağarcığına sahiptirler). Proto-Türk dilinin ilk ne zaman ortaya çıktığı bilinmemektedir, ancak yayılması Hun göçleriyle Avrasya bozkırlarından batıya ve Avrupa’ya kadar başladı, yalnızca Roma İmparatorluğu sınırlarına kadar durduruldu.

Hunlar, Xiongnu’nun torunlarıydı. Antik DNA testleri , Xiongnu’nun 2.000 yıl önce karma bir Avrasya halkı olduğunu ve karışık Avrupa ve Kuzeydoğu Asya Y-DNA ve mtDNA’ya sahip olduğunu ortaya koydu. Xiongnu anavatanının modern sakinleri, Avrupalıların %10’una karşı Moğol soylarının yaklaşık %90’ına sahiptir. Moğolistan ve Baykal Gölü çevresinde tespit edilen en eski Avrupa mtDNA’sı 6.000 yıldan daha öncesine dayanmaktadır .

Türkçenin, Orta Asya’nın her yerinde İskit ve diğer İran lehçelerinin yerini hızla aldığı anlaşılıyor. Diğer göç dalgaları, Hazarlar, Avarlar, Bulgarlar ve Türkler gibi daha fazla Türk konuşanını Doğu ve Orta Avrupa’ya getirdi (=> Avrasya bozkırlarından Avrupa’ya 5000 yıllık göçlere bakın ). Aslında hepsi Türk dilini benimsemiş, ancak çok az Moğol kanı taşıyan Orta Asyalı göçebelerdi. Bu nedenle Türk istilaları, Doğu Asya’dakilerden daha çok Hint-Avrupa soylarının (özellikle R1a1) yayılmasına katkıda bulundu.

Türk dilleri Pontus-Hazar bozkırları dışında Avrupa’da varlığını sürdürememiştir. Bulgar dili, bir Türk kabilesinden adını almasına rağmen, aslında hafif bir Türk etkisine sahip bir Slav dilidir. Bazen isminden dolayı Hun dilinin varisi olarak görülen Macarca, gerçekte bir Ural dilidir (Magyar). Bugün dünyada konuşulan düzinelerce Türk dili, oldukça yakın zamanda ortaya çıkan ortak kökenleri ve konuşanlarının göçebe doğası (yakın zamana kadar) nedeniyle yüksek derecede karşılıklı anlaşılabilirliğe sahiptir. İki ana dalı Oğuz ve Ogurca, İspanyolca ve İtalyanca kadar uzak iki dil olarak görülebilir ve her daldaki diller İspanyolca ve İtalyancanın bölgesel lehçeleri gibi görülebilir.

https://www-eupedia-com.translate.goog/europe/Haplogroup_R1a_Y-DNA.shtml?_x_tr_sl=en&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=wapp#Turkic

 

 

Academia.edu site

Türkçe
Giriş
BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi
ARAŞTIRMA MAKALESİ
TR
EN

Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy’un Tarihi
Yıl 2022, Cilt: 2022 Sayı: 2, 137 – 179, 25.09.2022
Dursun Can EYÜBOĞLU

Öz
Dede Korkut Kitabı’ndaki ikinci boy Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy’dur. Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy’da tarihi-coğrafi-edebi-kültürel olarak başlıca iki tabaka bulunmaktadır: Alt Tabaka ve Üst Tabaka. Alt Tabaka Göktürk-Türgiş Tabakası, Oğuz Tabakası’ndan oluşmaktadır. Ancak diğer birçok Dede Korkut boyu gibi, Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy’da da En Eski Devirler Tabakası ve İskit/Saka-Hun-Kanglı-Usun Tabakası bulunabilir. Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy’un önemli bir tarihi tabakası Göktürk-Türgiş dönemiyle ilgilidir. Dede Korkut’ta önemli bir yere sahip olan, destanın başkahramanı Salur Kazan/Kazan tipinde en eskisi tarihin derinliklerine uzanan birçok tarihi-destani-efsanevi-mitolojik tabaka bulunmaktadır. Dede Korkut’taki Salur Kazan/Kazan tipinin önemli bir tarihi tabakası Kara Türgiş Devleti’nin kurucu hükümdarı Su-lu Kağan (716-738) ile ilgilidir. Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy’un önemli bir tarihi tabakası ve Şecere-i Terakime’ye yansıyan rivayetleri Eski Türk Yazıtları’nda da geçen 698 yılındaki Bolçu Savaşı ile ilgilidir. Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy ile Kazan Bey Oğlu Uruz Bey’in Tutsak Olduğu Boy’daki bazı olaylar ve bölümler birbirine karışmış olabilir. Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy’un bir alt tabakası Oğuz dönemiyle ilgilidir. Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy’un Salır Gazan adlı Türkmenistan varyantının ve rivayetlerinin olması, boyda geçen birçok yer adı ve boyun Orta Asya Türk destanları ile benzerlikleri, bu boyun tarihi köklerinin Oğuzlar’ın henüz Orta Asya’da bulundukları 10.-11. yüzyıllardan daha eski bir tarihe ait olduğunu göstermektedir. Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy’un en üst tabakası ise sonraki dönemlerle ilgilidir. Bu çalışmada Dede Korkut’taki Salur Kazan’ın Evi Yağmalandığı Boy’un tarihini incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler
Dede Korkut, Salur Kazan, Kazan, Burla Hatun, Uruz

  • Kaynakça
  • Abdulla, Kamal (2015). Mitten Yazıya veya Gizli Dede Korkut. Akt. Ali Duymaz. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
  • Akkoyun Koç, Tuğba (2020). Dede Korkut Hikâyelerinde Söylem Çözümlemesi Ve Kültürel Kimliğin Öğretimi. Yayımlanmamış doktora tezi. Atatürk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Erzurum.
  • Aliyev, Kamran (2018). Açık Kitap: Dede Korkut. Akt. Rabia Işık. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
  • Aydın, Erhan. (2016). Eski Türk Yer Adları. İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayıncılık.
  • Bang, W. ve Rahmeti, G. R. (2012). Oğuz Kağan Destanı. Haz. Nurer Uğurlu. İstanbul: Örgün Yayınevi.
  • Barthold, Vasiliy Vladimiroviç (1990). Moğol İstilâsına Kadar Türkistan. Haz. Hakkı Dursun Yıldız. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
  • Barthold, Vasiliy Vladimiroviç (2004). Orta Asya Türk Tarihi -Dersleri-. Ankara: Çağlar Yayınları.
  • Bayat, Fuzuli (2006). Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
  • Bayat, Fuzuli (2016). Mitten Tarihe, Sözden Yazıya Dede Korkut Oğuznameleri. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
  • Bekki, Salahaddin (2016). “Dedem Korkut Kitabı ile Altay Destanı Maaday-Kara Arasındaki Tarihi-Genetik Bağ”, III. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kongresi “Dede Korkut ve Türk Dünyası” (Çeşme-İzmir, 19-23 Ekim 2015) Bildiriler Kitabı, 1. cilt, edit. Metin Ekici vd. İzmir: Ege Üniversitesi. s. 275-284.
  • Toplam 73 adet kaynakça vardır.
    Ayrıntılar. Birincil Dil Türkçe Konular Kültürel çalışmalar Bölüm Makaleler
    Yazarlar Dursun Can EYÜBOĞLU Bir kuruma bağlı değildir 0000-0003-4163-0976
    Türkiye Yayımlanma Tarihi 25 Eylül 2022 Gönderilme Tarihi 12 Mayıs 2022 Yayımlandığı Sayı Yıl 2022 Cilt: 2022 Sayı: 2APA EY salur kazan

SEREDNİY STOH VE YAMNAYA KÜLTÜRÜ

Seredniy Stoh and Yamnaya Cultures
“Yamnaya ve Androvo Kültürleri Türktür”
“Türklerin Türeneği Kuzey Karadeniz Bozkırlarıdır”
Valentyn Stetsyuk*
Çev: Fatih Şengül**

Özet
Tarihçilikte Kurgan diye bilinen kültürün ön-şekli olarak kabul edilen ve bugüne kadar kökenleri pek çok tartışmaya maruz kalmış Seredniy stoh ve Yamnaya kültürlerinin yaratıcıları hususunda hakim olan bilimsel yargının onların bir Hint-Avrupa menşeine sahiptir görüşünü benimsemesine karşın gerçekte bu halkın etnik aidiyetleri çözülmüş olmaktan uzaktır. Bu çetrefilli meseleyi başka bir açıdan değerlendiren Stetsyuk kendi araştırmaları neticesinde sözkonusu kültürlerin asıl sahiplerinin Türk dilli halk olduğu sonucuna varmıştır. Bu makalede yazar bahsolunan kültürlerin en göze çarpan özelliklerine çok fazla ayrıntıya girmeden, yüzeysel bir şekilde değinmekte ve yazar, kesin bir şekilde Türkler’e atfettiği her iki kültürün ışığında Türk türeneğini Kuzey Karadeniz bozkırlarına yerleştirmektedir.

Anahtar Kelimeler: Seredniy Stoh, Yamnaya, Andronova, Eski Türkler, Türk türeneği.

Abstract
Although the preponderance of the scholarly judgement that pertains to the creators of Sredniy Stoh and Yamnaya cultures of which origins have subjected to many debates hitherto, considered to be proto-type of the culture known as Kurgan in historiography, sides with the notion that they had an Indo-European stock their ethnic identities are intrinsically far away from being solved. Stetsiuk who had evaluated this crux subject from an another perspective arrived at the conclusion that the main owners of the before-said cultures were people with Turkish language at the consequence of his respective researches. In this article, the author touches upon the most salient features of the mentioned cultures in the sketchy form without going into much detail and places Turkic urheimat in the northern Black sea steppes in the light of both cultures he categorically attributes to the Turks.

Key Words:
Seredniy Stoh, Yamnaya, Andronova, Old Turks, Turkic Urheimat.
* Dr.Valentyn Stetsyuk, Dilbilimci-Tarihci, Lviv, Ukrayna. Stetsyuk, Türklerin türeneğinin Doğu Avrupa olduğu tezinin günümüz bilim dünyasındaki en önde gelen savunucusudur. Yazar aynı zamanda Ön-Bulgarların kökeninin İskitlerden geldiği görüşüne kesin bir şekilde inanmaktadır. ** Fatih Şengül, Sakarya Üniversitesi, FEF Tarih bölümü 4. sınıf öğrencisi, Sakarya.

Son zamanlarda kimi bilim adamları (örn. Osman Karatay, 2003) Eski Türklerin türeneğinin İç Asya olması fikrine şüpheyle yaklaşırken, Mario Alinei (2003) gibi başkaları da bu türeneğin Doğu Avrupa’da olabileceği ihtimalini dile getirmektedir. Hakikaten, Eski Türkleri MÖ IV. ve III. binyıllarda Pontus bozkırlarında hüküm sürmüş Seredniy Stoh ve Yamnaya kültürlerinin yaratıcıları olarak görmek için sebepler vardır. Bu durumda Türkler Eski Hint-Avrupalıları Karadeniz bozkırlarından ve orman-bozkır kuşağından çıkmak zorunda bırakmış ve burada MÖ V. binyıl sonlarında kendilerine özgü Dinyeper-Donetz kültürünü yaratmışlardır. Bakır çağının Seredniy Stoh (Rusçada Sredniy Stog “orta kaya”) kültürü 1927 yılında Zaporijya şehri yakınlarında Dinyeper ırmağı kıyısında, kayalık bir tepe üzerindeki Seredniy Stoh mevkiinde yapılan kazı esnasında keşfedilmiştir. Ukraynalı bilim adamları sonraki kırk yıl içerisinde bu kültüre ait yaklaşık yüz yerleşim merkezi, mezarlık ve farklı kalıntı üzerinde tetkiklerde bulunmuşlardır.

Bu maddi kültür öğelerinin yayıldığı bölge Dinyeper ile Don arasındaki bozkır sahasını ve de sol cenaha düşen Ukrayna ormanbozkır toprağının güney kısmını içine almaktaydı. MÖ IV. binyıl ortalarından III. binyıl ortalarında kadar yaşayan bu kültürün Dinyeper, Güney Donetz ve Don ırmağı havzalarında yerli biçimleri ortaya çıkmıştır. SS (Seredniy Stoh) kültürüne dair bir makalenin yazarı olan D. Telegin, bu kültürün köklerinin oldukça belirsiz olduğunu söylemiş, fakat HintAvrupalılar tarafından yaratılmış olduğunu düşünmüştür. Bu görüş bugüne kadar akademisyenler arasında hâkim olagelmiştir. Fakat biz bahsi geçen sahaya o dönemde Türk kabilelerinin yerleşmiş olduklarını bilmekteyiz. Dolayısıyla, bu makalede arkeolojik verileri bu kültürün Türk menşeli olduğunu teyit eden dilsel malzemeyle birleştirmeye çalışacağız.

SS kültürü o dönem Doğu Avrupa’daki öteki kültürlerden kendini açıkça farklı kılan kimi kesin, ortak özelliklerle tanımlanır: Çömlek işçiliğinde deniz kabukları ezilip öğütülmek suretiyle kap, kâse ve kadeh yapımında kullanılan çömlekçi çamuruna katılırdı. Kap ve kâseler kendi toplam yüksekliklerinin 1/3 yahut 1/4’üne ulaşan geniş bir boyuna sahipti ve büyük bir kısmı da delikli, şeritli süslemelerle bezenmekteydi. Kapkacakların kenarları değirmi tabanlı koni şeklinde olup, insan ve hayvan heykelleri gibi bazı sanat eserleri de balçıktan yapılırdı. El araç-gereçleri ve silahlar çakmaktaşı, taş, kemik ve boynuzdan imal edilirdi. Bu aletlerin ezici çoğunluğunu, büyük çakmaktaşı plakalarından yapılma ve genelde 15-18 cm boya sahip bıçaklar temsil etmektedir. Ok ve kargıların uç kısımları 1,5 ile 4 cm arasında bir uzunluğa sahiptir. Baltalar oval sopa biçiminde çakmaktaşından yapılmaktaydı. Boynuzdan imal edilen malzemeler arasında savaş baltaları, kazmalar, zıpkınlar ve balık tutmada kullanılan kancalar da yer almaktadır.

Çekiçler ve kazmalar Kuzey Kafkasya’daki Maykop kültürüyle (Dinyester ve Güney Bug havzasındaki) Tripolye kültürünün örnekleriyle paralellik taşır, ancak Doğu Avrupa’nın kuzeybatı kısmının boynuzdan yapılma benzerlerinden oldukça farklıdır. Baltaların tamamı kulp olarak işlev gören yuvarlak bir deliğe sahipti ve de silah olarak kullanılmaktaydı. Bakırdan ziynet eşya, çok nadiren de baltaların yapımında faydalanılırdı. Bu element üzerinde yapılan kimyasal analizler onun zaman zaman Balkan kökenli olduğuna işaret etse de, bakır nesnelerin büyük bir kısmının imalı bu alanda gerçekleştirilmiştir.

Arkeolojik verilere bağlı kalındığında SS (Ahşap-mezar) kültürü insanının iktisadi yapısının hayvancılığa bağlı bir karaktere sahip olduğu, en başta da at yetiştiriciliğine dayandığı görülür. Kimi sahalarda gerçekleştirilen kazılarda ele geçen kemiklerin sayısına bakılırsa, at tüm evcil hayvan varlığının yarısından fazlasını oluşturmakta ve boynuzdan yapılma eğer bulgularının kanıtladığı gibi, esasen binit olarak kullanılmaktaydı.1 Biniciler at sürülerini atlı çobanlar olarak daha kolay ve etkili bir şekilde kontrol edebilmekteydi. Bu nedenle at sürüleri sayıca kalabalık olabilmekteydi. Türk halkları arasında at yetiştiriciliğinin geniş manada gelişimi dilsel verilerle de doğrulanmaktadır.

Ortak Türkçe kelimeler arasında at için iki kelime mevcuttur; beygir ve kısrak da ayrı kelimelerle ifade edilir. Bu kelimelere ek ve bunlardan farklı olarak binici, kırbaç, yular, üzengi, toynak, rahvan, yele, eğer vb. kimi adlar için de ortak kelimeler bulunmaktadır. Vahşi atlar Herodot döneminde bile Karadeniz bozkırlarında mevcuttu. Sonuçta, atların ilk olarak burada Eski-Türkler tarafından evcilleştirildiğini öne sürmek için her türlü neden vardır.2 Dinyeper’in sağ yakasındaki Türklerin komşuları Tripolye’lilerin vahşi atlarla tanış olmalarına karşın, at Türkler tarafından kullanılmaya b

Dinyeper ve Don ırmaklarıyla bu ırmakların ayakları mersin, turna, levrek, yayın ve diğer balık türleri açısından oldukça zengindi. Bu nedenle, balıkçılık SS insanı için özel bir öneme sahipti. İnsanlar boynuzdan yapılma kancaları olan oltalar, ağlar, balık yakalama tuzakları ve balıkçılık sepetleri kullanırlardı. SS kültürünün ortaya çıkartılan pek çok yerleşim merkezindeki yemek kalıntıları içerisinde bol miktarda yayın balığı puluna rastlanmıştır.
Yayın balığı isminin çortan, çöke, süyrük, sazan vb. diğer balık isimleri gibi pek çok Türk lehçesinde yaygın bir şekilde bulunuşu ilginçtir. Tersine, HintAvrupa dilleri balık türleri için ortak adlandırmaya sahip değildir ve bu diller kimi isimleri Türkçeden ödünç almıştır.
Örneğin, Doğu Slavca sazan, abak Türkçe menşelidir. Latince sarda, sardina da köken itibariyle Türkçe ortan’dan gelmiş gözüküyor. Tüm bunlar Türkler arasında uzunca bir geçmişe sahip olan balıkçılık geleneğinin Eski Türk topluluğu dönemine kadar gittiğine delil teşkil etmektedir. Bu sebepten Türklerin türeneği İç Asya’nın susuz bozkırlarına yerleştirilemez.

Sonrasında Avrupa’nın geniş bir alanına yayılan meşhur şeritli çömlek süslemeciliği ve savaş baltaları ilk kez SS kültür çevresinde ortaya çıkmıştır. Bilim adamları SS kültürünün, oluşumunda ana unsur olduğu Pit (oymamezar) kültürüyle yakın bir genetik ilişki içerisinde bulunduğunu bilmektedirler. Eski Pit (oyma-mezar) tarihsel-kültürel bölgesi, dini imgelem yakınlığı ve sosyal ilişkiler sisteminin, aynı sosyal ve iktisadi gelişmişlik seviyesinin, maddi ve manevi kültür oluşumunda mevcut ortak genetik özelliklerin hakim oluşunun (defin geleneği, çanak-çömlek şekilleri ve süslemeciliği) ve meskun saha bütünleşmesinin birbirine bağladığı Erken Bronz çağındaki Doğu Avrupa kabilelerinin ilk birliğiydi.3

Kimi bilim adamları Pit, SS ve diğer kültürleri sözde tek bir Kurgan kültürüne dâhil ederler. Fakat ilk kurganlar ancak SS (ahşap-mezar) kültürünün geç döneminde ortaya çıkmıştır. Mezarların görünüşü SS (ahşap-mezar) kültürü kadar iyi ve neredeyse aynı olarak kalmasına karşın, mezarlar üzerine defin tepeciklerinin yaygın şekilde yapımı ancak Pit (oyma-mezar) kültürü döneminde gelişmiştir. Mezarlar toprak içine inşa edilir ve en üst kısmı taş ve ağaçlarla tekrar kapatılırdı. Kabuk, kamış ve dallarla duvarlar örtülür, zemin üzerine kamış, kabuk ve bazen hasır serilirdi. Mezarlar tek, seyrek durumlarda da çift kişilikti. Ölüler değişik yönlerde ayakları dizlerinden bükülmüş şekilde sırt üstü gömülürdü, fakat çoğunlukla baş güneşin doğduğu tarafa (mevsimine göre doğu ya da kuzey-doğu yönünde) çevrilirdi. Ölüler sıklıkla aşı boyasıyla boyanırdı. Baltalar, kaplar, süslemeler, çakmaktaşından yapılma kimi aksesuarlar medfunun yanına bırakılırdı. Mezarlarda çok nadir de olsa bakır malzemeler vardır. Günümüzdeki kurganlar 1-1,5 m arasında bir yüksekliğe sahiptir. Nadiren bu yükseklik 3-4 m’ye varmakta ve çok seyrek örneklerde 5-6,5 m’yi bulmaktadır. Çap ise yükseklikten yaklaşık on kat daha fazladır. Kurganların bir asimetrik kesiti alındığında, rahatlıkla İskit kurganlarından ayırt edilebilmektedirler. Bu asimetri zaman içerisinde doğal etki altında ortaya çıkmıştır. Bir kurgan içinde farklı dönemlere ait mezarlar olabilmektedir.

Bazen bu mezarların sayısı 10’a, hatta 15-16’ya kadar varmaktadır. Kurganların büyüklüğü ölünün sosyal statüsü konusunda tanıklıkta bulunmaktadır. Büyük kabile birlikleri hali hazırda otoriter önderlere sahipti. Zaporojya bölgesindeki Vasylivka köyü yakınlarında oldukça büyük bir kurganda bulunan zengin eşyalarla teçhiz edilmiş mezar bu iddiayı doğrulamaktadır. Taş bir asa bedenin hemen yanı başına konulmuştur ve bu, Mısır firavunları ve Mezopotamya yöneticilerinde olduğu gibi medfunun bir kabile reisi ve aynı zamanda önemli bir dini lider olduğunu teyit etmektedir. Asa gücün işareti olabildiği gibi, din/büyü maksadıyla da kullanılabilmekteydi.4 Kazılar, SS insanının uzun kafa yapısının baskın olduğu Avrupai ırka mensup olduğunu göstermektedir. SS (ahşap-mezar) kültürü temelinde gelişmiş Eski Pit (oyma-mezar) kültürü MÖ 2500’lü yıllardan 1900’lü yıllara kadar yaşamış ve SS kültürü kadar geniş bir alanı içine almıştır.

“Pit kültürü kalıntılarının yayıldığı saha oldukça geniştir. Doğuda Orenburg, Magnitosk bölgeleri ve Emba ırmağına ulaşmakta, güney yönünde yayıldığı sınır Terek nehrine kadar devam ederek Azak denizinin tüm kıyılarını takiben Kırım’ın iç kısımlarına sokulmaktadır. Kuzeydeki kalıntıları Orman-Bozkır kuşağında mevcut olup, Dinyeper kıyısındaki Kiev ile Don ırmağının kaynak kısımları ve Volga üzerindeki Samara kıvrımına kadar varmaktadır. Batı sınırı ise Güney Bug ve Dinyester arasındaki sahada kaybolur”.5

İlk başta SS kültür ileticilerinin batı yönünde, Tripolye kültür sahasına yalnızca belirli sızmaları söz konusuydu. Bu halk Sinyukha ve İngulet nehirlerine varmıştı.6 Belki, kimi zaman Tripolye çömlekçiliğinin balçık çamurunda, ezilmiş kabuk ya da kum karışımı bulunduran SS (ahşap-mezar) kültür çömlekçiliğine benzemesinin de doğrulayabileceği gibi, onlar daha ileriye, Orta Dinyester’e kadar gelmişlerdi. Açıkça, türeneklerinden ayrılan Türk kabilelerinin ilki olan bu insanlar Bulgarlar ve günümüz Çuvaşların atalarıydılar.7 Eski Türklerin geriye kalanı uzunca bir müddet kendi türeneklerinde kaldılar. Dilleri karşılıklı yakın temas içinde gelişti ve Eski Bulgarcada mevcut olmayan kimi ortak özellikler kazandı. Bu nedenle Çuvaş dili diğer Türk dillerinden ayrı bir dilmiş gibi durmaktadır.

Pit kültürünün seviyesi, mezarlarda metalden yapılma sanat eserlerinin çok nadir olmasına karşın, SS kültürü kadar yüksektir. Besbelli, eski madeni araç gereçler eritilerek yenilerini elde etmede kullanılmıştır. Pit halkının metalurji faaliyeti, alaşımlı karışımı olmayan, Güney Ural ve Kafkaslardan çıkarılan bakırın kullanımına dayalıydı. Pit halkı kendi topraklarının doğusunda, koyun yetiştiriciliğinin iktisadi yapılarında egemen olduğu büyükbaş hayvancılıkla uğraşan kabilelerle temasa girdiler. Doğu Avrupa’nın Neolitik kabileleri arasında koyun yetiştiriciliğinin yaygınlaşması, doğal çevrenin koyun evcilleştirilmesi için uygun olduğu Hazar denizi havzasının güney ve doğu kesimleri kaynaklı kültürel ve iktisadi etkilerle bağlantılıdır. Beslenilen koyunlara gösterilen itina semeresini daha fazla yavru olarak vermiş ve susuz bozkırlarda uzun mesafeli yolculukları katlanılır hale getirmiştir. Türk kabileleri arasında koyun yetiştiriciliğinin gelişmesi Avrasya bozkırlarına hükmetmede karar verici bir rol oynamış Eski Pit kültürünün oluşumunu sağlayan etmenlerden biriydi.8 Böylece bozkırların nüfusu artan hızla çoğaldı.

M.Ö III. binyıldan itibaren Pit halkının Tripolye kültürünün sol yakasından Dinyester havzasına kitlesel geçişi başladı. Bu, kimi özellikleri açıkça Pit kültürüne has, Tripolye kültürünün Usatovo grubunun varlığıyla da doğrulanmaktadır. Pit insanı yeni yerleşim sahalarında kendi geleneklerini kaybetmediler. Ivano-Francovsk bölgesi Nezvisko köyü yakınlarındaki defin sahasında, diğer kalıntıların yanında, ayakları dizlerinden bükülmüş, sırtı yere gelecek şekilde gömülü bir erkek adam iskeleti bulunmuştur. Bu duruş şekli kurgan kültürüne özgüdür. Keza kurgan defin töreni Tripolyeliler arasında yaygındı.
Dinyester havzasındaki Pit halkının bir kısmı daha da kuzeybatıya, Orta Avrupa’ya göç etti. Atı binek aracı olarak kullanarak hızlı bir şekilde uzak mesafelere yerleştiler. Yerli halklar üzerinde kültürel etkide bulunup, yeni kültür sahaları oluşturdular.

Onlar tanınmış şeritli seramik kültürlerinin bir kısmının yaratıcılarıydılar. Bu halkın Hint-Avrupa kökenli olduğuna dair bir görüş vardır, fakat son araştırmalar onların Eski Türkler olduğunu göstermiştir (Stetsyuk, 1998). Bu alandaki Pit kabilelerinin göçünde büyük Tripolye yerleşmelerinin ortadan kalkmasının nedenini açıklayacak hiçbir veri yoktur. Mesela, Pit kabileleri burada ortaya çıktıklarında Tripolyeliler halihazırda Güney Bug havzasında yoklardı.10 Tripolye kültürü baskın bir şekilde bu zamanda etkinliğini kaybeden tarıma dayalıydı. Göçebe koyun ve sığır yetiştiriciliği bozkırın kaynaklarından daha iyi istifade olanağı sağladığından, rençperlikten daha fazla verim getirmiştir. Göçebe yaşam şekline geçişi Pit ve Tripolye halklarının karşılıklı asimilasyonu izlemiş, artan nüfusla birlikte tarıma geçiş kaçınılmaz hale gelmiştir. Yaklaşık beş yüzyıl içinde Orta ve Yukarı Dinyester bölgesindeki nüfus tekrar yerleşik yaşam tarzına dönmüştür. Bu mıntıkada inkişaf etmiş Orta Bronz çağı Kamorov kültürünün arkeolojik bulguları, yerleşik tarımcılık ve hayvan besleyiciliğin, yerli nüfusun ekonomisinin temelini oluşturduğunu öğütlemektedir.
Bundan başka, Pit halkının büyük bir kısmı Don’u geçip Volga havzasına, Kuzey Kafkasya’ya ve öteye, Kazakistan bozkırlarına yayıldılar.

Bunlar Oka ve Volga havzasındaki Fatianova ve Balanova kültürlerinin yaratıcıları olabilirler. Bu kültürler savaş baltası şeritli seramik kültürlerinin bir başka şekli olarak kabul edilir. Balanova kültürü M.Ö. II. binyıl boyunca kabaca günümüz Tataristan topraklarında var olmuş, yerli halkın iktisadi ve kültürel gelişimine ekseriyetle tesirde bulunmuştur.11 Muhtemelen Balanova kültürünün yaratıcıları şimdiki Kazan Tatarlarının atalarıydılar. Kazakistan içlerine yayılan Eski Türk Pit kabileleri bu alan içinde Andronova kültürünü yarattılar. Burada İç Asyalı halklarla karışıp kaynaştılar.

“Güney Sibiryalı halk grubu İç Asyalı Mongoloid gruplarla Paleo-Avrupalı türün temsilcilerinin (özellikle Bronz çağında Güney Sibirya’da ve Kazakistan’da yayılmış Andronova kültürü nüfusunun) karışımının ürünüydüler”.12

Bir diğer çalışma Moğolistan topraklarında tâ M.Ö III. binyıl sonlarından beri iki büyük bağımsız kabile birliğinin var olduğunu ortaya koymuştur. Bu birliklerden biri, doğu kesimini oluşturanlar, Mongoloid nüfusla ilişkiliydi. Ötekisi, yani batı kısmını temsil edenler ise Avrupai kökene sahipti. Tüm Türk dili konuşan halkların muhtemelen yeni antropolojik grupları kendi bünyelerine çekerek fiziki manada değişime uğramasına karşın, Türk sahasının batı kesimini oluşturan topluluklar Mongoloid unsurlarla melezleşmeden uzak kaldılar. Bu Türkler yalnızca Orta Asya, Anadolu ve Doğu Avrupa’daki öteki Avrupai tiplerle karıştılar.

DİPÇE :
1 Archaeology of Ukrainian SSR, 309. 2 Atlı kültürün Türklerin icadı olduğu yönünde V. Stetsyuk’un varmış olduğu bu sonuç çok daha önce W. Eberhard ve W. Koppers gibi batılı akademisyenler tarafından kabul edilmişti. Ancak yazar diğerlerinden farklı olarak at yetiştiriciliğinin Orta Asya’da değil, Ukrayna topraklarında neşet ettiğini öne sürmektedir ki, bu bize göre de en iyi açıklamadır. Günümüzde Liège Üniversitesi’nden ön-tarihçi Marcel Otte, Brest Üniversitesi’nden dilbilimci Jean Le Dû, Halle/ Saale Üniversitesi’nden ön-tarihçi Alexander Häusler, Utah-Salt Lake City Üniversitesi’nden kişibilimci Henry Harpending, Roma’dan tarihçi Paolo Galloni, Nice Üniversitesi’nden dilbilimci Philippe Dalbera, Molis Üniversitesi’nden dilbilimci Gabriele Costa, Stendhal de Grenoble Üniversitesi’nden dilbilimci Michel Contini, Bologna Üniversitesi’nden dilbilimci Franco Cavazza, Bologna Üniversitesi’nden filolog Francesco Benozzo, Valencia Üniversitesi’nden dilbilimci Xaverio Ballester ve Utrecht Üniversitesi’nden emekli dilbilimci Profesör Mario Alinei’den oluşan akademisyen topluluğu uzun ve hararetli tartışmalardan sonra atlı kültürün Türklerin icadı olduğu ve Seredniy Stoh (ahşap-mezar) ile Pit (oyma-mezar) kültürlerini Altay kabilelerine atfederek bu kültürlerin yaratıcıları olarak Türklerin görülmesi gerektiği görüşünü benimsemişlerdir. Bu konuyla alakalı olarak makale sonunda bir harita mevcuttur (Çevirmenin notu).
3 Shaposhnicova O.G., Fomenco V.N., Dovzchenco N.V., 1986, 5
4 Kubyshev A.I., Nechtaylo A.L. 1988, 116-117.
5 Arheologiya Ukrainskoy SSR, 1985, 337.
6 Telegin D
7 Stetsyuk, Ön-Bulgarların kökenini İskitlere bağlamaktadır. Yazarın kendi araştırmaları neticesinde vardığı bu sonucu destekleyecek kimi yazılı kaynaklar da mevcuttur. Çuvaşlar dilsel açıdan her ne kadar Ön-Bulgar dilinin devamı gibi gözükse de, bu durum köken itibariyle Çuvaşları doğrudan Bulgarlara bağlamamıza olanak tanımamaktadır. Peter B. Golden’ın da haklı olarak belirttiği gibi, Çuvaşçayı Bulgarcayı da içine alan Ön-Türkçe bir kökenden getirmek bu bağlamda daha iyi bir açıklama olacaktır (Çev. notu).
8 Masson V.M., Merpert N.Y., 1982, 238.
9 Mason V.M., Merpert N.Y., 1982, 212, 230..Y. 1973,12.
KAYNAKÇA
ALEKSEEV V.P. (1974). Geografia chelovecheskikh ras, Moskva.
ALINEI Mario (2003). “Interdisciplinary and linguistic evidence for Palaeolothic contunuity of Indo-European, Uralic, and Altaic population in Eurasia, with an excursus on Slavic ethnogenesis”. http://www.continuitas.com/interdisciplinary.pdf Arkheologia Ukrainskoy SSR (1985). Tom 2, Kiev. BADER O.N., Khalikov A.K. (1976) “Balanobskaya kultura i yeye sviazi v Povolzhie”, Problemy arkheologii Povolzhia i Priuralia. Kuybyshev.
KARATAY Osman (2003). İran ile Turan: Hayali Milletler Çağında Avrasya ve Ortadoğu. Ankara. KUBYSHEV A.I., Nechtaylo A.L. (1988). “Kremnievyi inventar Vasievskogo kurgana”, Novye pamiatniki yamnoy kultury ctepnoy zony Ukrainy. Kiev.
MASSON V.M., Merpert N.Y. (1982). Arkheologia SSSR. Eneolit SSSR. Moskva.
NOVGORODOVA E. A. (1981). “Ranniy etap etnogeneza narodov Mongolii”, Etnicheskie problemy istorii Tsentralnoy Azii v drevnosti. Moskva.
SHAPOSHNIKOVA O.G., Fomenko V.N., Dovzhenko N.D. (1986). Yamnaya kulturno-istoricheskaya obshchnost (Yuzhnobugskiy variant). Kiev.
STETSYUK Valentyn (1998). Doslidzhennia peredistorychykh etnogenetychnykh procesiv u Skhidiy Evropi. Lviv-Kyiv.
TELEGIN D.Y. (1973). Seredniostohivska kultura epokhy midi. Kyiv.
TELEGIN D.Y. (1976). “Ob absolutnom vozraste yamnoy kultury”, Problemy arkheologii Povolzhia i Priuralia. Kuybyshev
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/74035

Haris bin Süreyç,Abbasilerle Türgişlerin arasını bulan şahış .hümanist

Haris Samerrada Türgişlerle birlikte yaşıyordu
Haris bin Süreyç,Abbasilerle Türgişlerin arasını bulan şahış .hümanist

Su lu çor Kağan İslami dönemde Salur Kazan oluyor.

ŞANGAY’DA FUDAN ÜNİVERSİTESİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN TEST SONUÇLARINA GÖRE KARAÇAY-BALKARLAR İLE GÖKTÜRK HANEDAN KLANI AŞİNA BOYUNUN y-DNA’SI AYNI: R1a Z94-Z2123

(Гаплогруппы представителей тюркских кланов Ашина.

В 2015 – 2016 гг. Фуданьским университетом (г.Шанхай), во главе с этногеномистом Шао – Кинг Вэнем в Китае было проведено тестирование на определение Y-DNA гаплогруппы аристократических кланов Ашина. Субклад клана Ашина: R1a-Z93, Z94+, Z2123)

Anahtar kelimeler:

y-DNA: Ata soy (baba soyu). Oğul doğduğu sürece değişmez. Oğul doğduğu sürece, yabancı kadınlarla evliliklerden doğan oğullarda dahi babasının dedesinin y-DNA sı olur. Sonuç değişmez. O yüzden antropolojik olarak tip değişse de y-DNA değişmez.

Main cluster (Asıl Klaster): Halkın genelinde yüzdelik olarak en çok rastlanan y-DNA, yani baskın ve dominant olan y-DNA, halkın asıl klasterini oluşturur. Asıl yığın, asıl küme.
Aşina Boyu: Aşina, (ayrıca Asena, Asen veya Açina şekillerinde de yazılır) bir Göktürk soyu, Göktürk Kağanlığı’nın ve eski Türk halklarının kurucu boyudur.

*Çin’in Şangay Fudan üniversitesinin etno-genetik bölümünün 2015-2016 tarihinde aristokrat Aşina boyuna yaptığı tüm y-DNA test sonuçları aynı çıktı: R1a Z94-Z2123. Göktürk İmparatorluğunun Hanedanı olan Bumin, Bilge, İstemi, Kültigin, Mukan, İlteriş Kağan gibi Kağanların tamamı Aşina boyundandır. (KAYNAK: http://suyun.info/?p=3_17032016_2_3 )

*Karaçay-Balkarlar, günümüzde main cluster (asıl klasteri) y-DNA’sı R1a Z2123 haplogrubundan olan tek Türk boyudur. Bu durum, Karaçay-Balkarları, Göktürk Kağanlığı Hanedanı Aşina Boyunun doğrudan soyundan gelen en yakın akrabaları yapar. y-DNA açısından ise, aynı soydan gelen tek akraba yapar.

*Ayrıca, Göktürklerin de ataları sayılan İskitler (Sakalar)’ın da iskeletlerden alınan örneklere yapılan test sonuçlarına göre main cluster (asıl klaster) y-DNA sonuçları R1a Z2123’tür. Aynı şekilde Alan kurganlarından çıkan test sonuçları da yine main cluster (asıl klaster) y-DNA ları R1a Z2123’tür.

Bu sonuçlar, Karaçay-Balkarların atalarının İskitler (Sakalar), Alanlar, Bulgarlar ve Göktürkler’in Aşina boyundan olduğunun kesinliğini gösterir. y-DNA testleri %100 e yakın kesin sonuçlar vermektedir.

Aşina: Aşina, (ayrıca Asena, Asen veya Açina şekillerinde de yazılır) bir Göktürk soyu, Göktürk Kağanlığı’nın ve eski Türk halklarının kurucu boyudur. Efsaneye göre Aşina soyu dişi bir kurttan türemiştir.

Liderleri Bumin Kağan, Cücenler’e karşı ayaklanarak 6. yüzyıl ortalarında yükselip ünlenmeye başladı. Ailenin iki ana dalı, sırasıyla biri Bumin Kağan soyundan diğeri de kardeşi İstemi Yabgu soyundan, Göktürk İmparatorluğu’nun doğu ve batı kesimleri üzerinde karar kılmıştır. Hunlar, Çinlilere yenildikten sonra han, 500 Aşina ailesi Cücenlerin bölgesine gelmiş ve onların vasalı olmuştur. Bu Türkler Orta Asya’da yaşayıp demircilikte ileri gitmişlerdi. Sembolleri bozkurt idi. Tamgaları ise Koçkar idi.
Kelimenin Kökeni

Araştırmacılar H.W. Haussig, S.G. Kljyashtorny, A.N. Bernstamm, C. V. Findley, B.A. Muratov, R.R. Suyunov, D.G. Savinov, S.P. Guschin, A. Róna-Tas, Saka-Usun dillerinden gelen Aşina kelimesi kökenine işaret etmektedirler.
Kalıtım (Y-DNA verisi)

2015-2016 yıllarında Çin’de ethnogenomist Shao-Qing Wen (文少卿) başkanlığında Fudan Üniversitesi’nde, VI-VII yüzyıllarda Türk Hanlığı’nın yaratıcıları ve yöneticileri Y-DNA’sı soylu Türk kabilesi Aşina ve Aşide (Türk Kağanlığı’nın egemen general ve imparatoriçe kabilelerinden biri) temsilcilerinin haplogrupunu belirlemek için sınandı.

R1a-Z93, Z94 +, Z2123-, Aşina boyunun altkladı (Genetikte, bir altklad (subclade) bir haplogrupun bir alt grubudur).

Kökenbilim:

Findley, “Aşina” adının muhtemelen Orta Asya Saka (İskit) dillerinden birinden ve “mavi” anlamına geldiğini varsayar, “Göktürk”, Türk İmparatorluğu için başka bir ad “Doğu Türkleri” demek ki Türkçede gök rengi doğu ile özdeşleşmiştir. Bu “biz Saka kökenli bir kraliyet ailesi ve kabile ile ilgileniyoruz” diyen Macar araştırmacı András RónaTas tarafından olası bulunmaktadır.

“Aşina” Türk dillerinde ya “asil kurt” anlamına gelir ya da kurt veya Kaskır (İri çoban köpeği ya da Kurt anlamında) olmaktadır.

KAYNAKLAR:

1 – http://suyun.info/?p=3_17032016_2_3

2 – https://www.eupedia.com/europe/Haplogroup_R1a_Y-DNA.shtml

3 – https://tr.wikipedia.org/wiki/Aşina

4 – https://www.familytreedna.com/public/kbalkardna/default.aspx?section=yresults

5 – http://suyun.info/userfiles/bulletin/2016-2/Ashina&Ashide_3_20160317_2_[1_2]_3_BEHPS_2016_2.pdf

 

 

Kafkasların zirvesinde bir Ortaçağ köyü: Uşguli – 

CANİK DERGİSİ
“ONÜÇÜNCÜ KABİLE” KARAİM TÜRKLERİ MUSEVİ TÜRKLER CUMHURBAŞKANLIĞI ARMASINDAKİ YEDİNCİ YILDIZ
Tarih: 22.10.2019 08:44:23 1000 Okunma 0 Yorum

Yaşar KARADUMAN
Türklerin Ortaasyada iken dinleri Samanizm’di. Türk boylari yüzyillar içinde anayurtlarini terk edip baska baska yerlere göç ettiler. Dinsel inançlarinda da degisikler oldu, içinde bizim de bulundugumuz bir kisim Türk devletleri Müslümanligi, bir kismi Hiristiyanligi seçtiler, bir kismi da eski dinleri olan “Gök Tanri” dininde kaldilar, bir kismi Budizm’i, bir kismi da Museviligi seçti.

Burada bugün sizlere Museviligi din olarak seçen Türk boylarindan Kipçak Türklerinin olusturdugu Hazar Kaganligini ve onlarin günümüzde torunlari kabul edilen “Karaim Türklerini anlatmaya çalisacagiz.

Göktürk Imparatorlugu’nun yikilmasindan sonra Kafkasya üçgeninde 650 yilinda Hazar Devleti kuruldu baskentleri, Itil, Etel veya Belencer’di. Hazar kelimesi Türk kökenli bir kelimedir, Hazarlar kendilerine Sabar Türkleri de derlerdi.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaskanligi Forsu’ndaki yedinci yildiz ve yedinci bayrak Hazar Kaganliginin bayragidir.

Bizanslilar, Hazarlarin yasadiklari bölgeye Sabariya demislerdir. Bu bölge bugünkü Sibirya’dir.

Hazarlar, bizim de içinden çiktigimiz Oguz boyundandirlar, dört yüz sene Hazar denizi ile Karadeniz arasinda devlet olarak varliklarini sürdürdüler. Alfabe olarak Orhun yazitlarinin alfabesi olan Göktürk alfabesini kullandilar, Türk dilinin Kipçakça lehçesini konusurlardi. Bu lehçe Türk dili içinde Oguz lehçeleri gurubunda en çok konusulan gurubu olusturur. Hakanlarina, Büyük Kagan, Kagan Beg, Hakan Beg, Sad Tarkan, Yabgu diye hitap ederlerdi. Sehirlerinin adlari Saksin, Sakarkent, Yüzkent, Begkent, (Beykent), Ikiev (Kiev) Hakanlarinin adlari da, Bulan, Ubaca, Bünyamin, Yusuf ve Sabutay’dir.

“On üçüncü Kabile” Karaim Türkleri

Türk Hazar devleti çaginin ve dogu Avrupa’nin en önemli ve en modern devletlerinden biri idi. Tarihte kurulan on alti Türk devletinden biridir. Önceleri Gök Tengri ve Saman inancina sahip olan Hazarlar 780 yilinda, diger Türk devletlerinin Müslümanlikla yavas yavas tanistigi yillarda, bir taraftan Müslüman Araplarin, diger tarafta Hiristiyan Bizansin baskilarindan kurtulmak için Museviligin on iki mezhebinden biri olan Karaim mezhebini kabul ederek Museviligi seçtiler.

Karaim mezhebi Hazarlarin daha önceki dinleri Samanizm’le benzerlikler göstermekte idi. Tarihte Museviligi kabul etmis tek Türk toplulugudur.

Macar yazar Arthur Kösler ‘On üçüncü Kabile’ adli kitabinda ‘ Hazarlar sekizinci yüzyilda en parlak dönemini yasamislardir’ demistir. Çevredeki bazi komsu devlet ve kralliklar Hazar Kaganligina ‘Yahudi Kralligi’ da demislerdir.

Zamanla zayiflayan ve eski ekonomik ve askeri gücünü kaybeden Hazarlar komsu devletlerin ve Ruslarin saldirilari ile 980 yillarinda dagilmistir., 1100 yillarinda da tarih sahnesinden tamamen silinmislerdir. Hazar Kaganliginin yikilmasindan sonra dagalan Hazarlarin bir kismi, diger Türk boylarina karismis bir kismi da Ukrayna, Litvanya, Macaristan Kirim ve Polonya’ya ve Romanya’ya dagilmislardir.

Genis topraklarini isletecek nüfustan yoksun Litvanya Prensligi 1370 yilinda Türkçe konusan Hazar Yahudilerini zorla Polonya ve Litvanya’ya yerlestirir ve genis ayricaliklar tanir.

Hitler Yahudi diye Türkleri mi yakti?

Dagilan Hazarlar artik gittikleri yerlerde Hazar Türkü degillerdir. Bagli olduklari mezhepten dolayi onlara Karay Türkleri, konustuklari Türkçeye de “Karaim Türkçesi” denildi, bu mezhebin tamami zaman içinde Türklerden olustugu için ‘Karaim’ sözü bir mezhebi ifade etmekten çok, Musevi Türkleri anlatan bir terim oldu.

Cumhuriyet devri yazarlarimizdan Refik Halit Karay’da bunlardan biridir. Israil Yahudileri ise onlara ‘Kuzeri’ dedi.

Musevi

KAFKAS ÖTESİNİN DAĞLILARI: SVANLAR

 

 

 

 

 

1 milyar genetik akraba (National Geography)
R1B: İngilizler


Subscribe For Latest Updates
And get notified every monday at 8:00 am in your mailbox
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular