TESPİT: Türkiye ve İran. Türkistan. Türkler ve İranlılar Asya’nın altın çağını, yitik aydınlanmayı birlikte yaratmışlardı. Sürekli seyahat halinde olan Türk düşünürler ve İranlı düşünürler düşünceleri ile aydınlanma yüzyıllarını ortaya koymuşlardır. Daha sonra bu aydınlanma kaybedilmiş ve bugünlere gelinmiştir. Yitik Aydınlanma
Pers Yunan Savaşları
Türkiye ve İran
Urfa Antep çizgisi İranRoma sınırı
LA: Sunumunuzda Roma ve Sasani’nin azametini hissettim.
AD: Sürekli savaş halindeler bu bölgede
LA: Benim bildiğim Malatya da Roma’nın sınır garnizonuydu ve sınır boylarındaki insanlar hayat mücadelesinde hep mücadeleci olurlar, yılmazlar.
AD: Gümüşhane, Malatya, Gaziantep Roma’nın asıl doğu sınırı biz tampon bölgedeyiz sürekli savaş halindeki bölge. Zeugma gibi o görkemli zengin kentler varlığını bu bölgeye borçlu
LA: Tampon bölge ise evet binlerce yıl savaş.
LA: Roma, İtalya’da doğdu, Türkiye’de devam etti ve yine Türkiye’de bitti. Bitiş tarihi de 1922’dir aslında. Osmanlı Roma idi.
LA: İstanbul’da Aksaray’daki Murat Paşa Camii, sonradan müslüman olan son Roma imparatorunun varisi olarak adını Murat olarak değiştiren kişi adına yapılmıştır.
LA: Demek Doğu Anadolu aslında Roma asırları boyunca İran hâkimiyetinde idi, bizler orayı İran’dan alıp Türkleştirdik. İran’ın husumetinin kökeni bu demek ki.
AD: Güneydoğu Sasani’den çok Roma hâkimiyetinde kalmış. Persler döneminden itibaren Anadolu’ya yerleşim başlıyor MÖ 546-334 yıllarında 212 yıl Persler Anadolu’ya hâkim. Partlar ve Sasaniler Perslerin devamı. Part ve Sasaniler de daha çok doğu ve güneydoğu Anadolu’yu elinde tutmaya çalışıyor fakat Roma gibi tam yerleşmiyorlar bölgeye
LA: Antep-Urfa arası Roma-Sasani sınırı değil mi?
LA: Anadolu’daki en kalıcı medeniyet Roma demek ki o zaman.
AD: Asıl sınır Fırat Nehri’nin batısı fakat Güneydoğu Anadolu’da Roma’nın tampon bölgesi yine Roma’nın elinde
LA: Roma’nın kendi içinde bir tampon bölge yaratması ilginç.
AD: En doğu sınırı Diyarbakır Mardin Suriye hattı.
AD: Diyarbakır ve Mardin Roma’da. En çok savaş halinde olan en güçlü surlara sahip sınır bölgesi Diyarbakır’da Amida, Zerzevan; Mardin’de Dara
LA: Diyarbakır surlarını Roma mı inşa etmiş?
MS 330 yıllarında Doğu Roma yaptırıyor. Sonradan birçok onarım geçiriyor tabi ki
LA: Konstantin İstanbul’u MS 330 da başkent yaptığında demek ki Diyarbakır’da surlar inşa ediliyor; eşzamanlı.
AD: Aynı dönemler hatta Diyarbakır’da o dönemde Konstantiniye olarak adlandırılıyor. Bazı kaynaklar da 348 civarı söylüyor surların inşasını
LA: Çin’in başkenti Pekin ziyaret ettikten kısa bir süre sonra Diyarbakır’ı da ziyaret etmiştim. İlgimi çeken konu Pekin merkezdeki eski Taşevler ile Diyarbakır surlarının taşları aynı koyu gri renkte, demek ki yöresel olarak bunlar bulunuyor çok ilgimi çekmişti bir yerlere de yazmıştım ama şu anda hatırlayamadım
AD: Bazalt volkanik kayaçtır. Diyarbakır bazalt plato üzerine kurulu. Zerzevan’ın bulunduğu alan ise kalker kireçtaşı bu nedenle orada da kireçtaşı kullanılmış.
LA: İstanbul ve Diyarbakır’ın surlarla çevrilmiş olması Roma’nın Savunma konusuna verdiği çok büyük önemi gösteriyor
Roma İmparatorluğu’nun savunma stratejileri ezeli düşmanı olan Sasaniler’e (İran) karşı Türkiye sınırlarında şekillenmiştir. Özellikle Malatya ve Diyarbakır, Roma’nın sınır garnizonları idi.
Söyleşi: Levent Ağaoğlu, Doç. Dr. Prof Dr. Aytaç Coşkun, 11-12 Eylül 2021
Rum suresi
Türkiye ve İranBugut yazıtı
Soğdlar Türkistan Çin
Göktürkler Bizans İpek 550
Tonyukuk yazıtı soğutlar
“Bilge Tonyukuk kitabesinde Suğdak seferi hakkında şu bilgileri veriyor:
“Biz de orduyu yürüttük. İnci ırmağını (Seyhun) geçerek Tansioğlu denilen EK DAĞINI aştık. Demirkapı’ya ulaştık. Oradan döndük. SUK yahut Asuk’un idaresindeki Suğdak budununun hepsi gelip baş eğdi. Türk Budununun Tansioğlu denilen dağa ve DEMİRKAPI’ ya kadar daha önce geldiği görülmemişti. O yere ben Bilge Tonyukuk ulaştırdım. Böylece Türk Budunu sarı altın, beyaz gümüş, kız, kadın, eğri deve ve mala zahmet çekmeden sahip oldu…”
Türkiye ve İran
İranşehr
İran’da doğan düşünürlerimiz
BİLİM VE MATEMATİK 700
CABİR BİN HAYYAN ilk 721-815 Horasan Tus, İran Kimya “Hakim ol Kimyaya, hakim ol dünyaya”
EBÜ’L-VEFA ELBUZCANÎ 940-998 Horasan Buzhgan, İran Matematik, Astronomi Harezmi’nin matematik ve geometrideki buluşlarını önemli ölçüde geliştirdi. Özellikle de geometri ile cebir arasındaki münasebetler üzerinde durdu
EL BİRUNİ ilk 973-1048 Maveraünnehir Kas, Harezm, İran Gökbilim, Matematik, Doğa Bilimleri, Coğrafya Ve Tarih El Biruni “Evrensel Bir Deha” Bize Yön verenler, Alatlı
EBU’L HASAN HEREKANİ 1000’ler İran Bistam, Mutasavvıf
Ebul Hasan el Amiri ö.992 Horasan Nişabur İRAN
NİZAMÜLMÜLK 1018-1092 Horasan Tus, İran Siyasetname Memleketin nizamlarının kurucusu Bize Yön verenler, Alatlı
ŞEYH YUSUF HEMEDANİ 1048-1140 Horasan Hemedan, İran İslamiyet “Hocaların Hocası”
ÖMER HAYYAM 1048-1131 Horasan Nişabur, İran Felsefe, Matematik, Astronomi Adalet evrenin ruhudur.
GAZZALİ 1058-1111 Horasan Tus, İran İslamiyet Beden kalbin ülkesidir. Bu ülkede kalbin birçok askeri vardır. Bize Yön verenler, Alatlı
ABDULKÂDİR GEYLANİ 1077-1166 İran Gilan Alim,Mutasavvıf, İslam Filozofu Büyük Selçuklu Devleti döneminde, günümüz İran’ının Hazar Denizi kıyısındaki Gilan Eyaleti’nde 1077 (H. 470) yılında doğan âlim ve mutasavvıf olan Kadiriye tarikatının kurucusu ve İslam filozofu. 1166 (H. 561) yılında Bağdat’ta vefat etti ve türbesi buradadır.
FAHREDDİN ER-RÂZÎ ilk 1149-1210 İran Rey, Din Bilgini, Fizikçi ve Düşünür
ŞAHABETTİN SÜHREVERDİ1153-1191 1153-1191 İran Sühreverd, Mutasavvıf şeyhlerin şeyhi Bize Yön verenler, Alatlı. Mustafâ ibn-i İbrâhîm (ö. ?) adlı bir humbaracı kâtibi tarafından kaleme alınan Fenn-i Humbara ve Sanâyi‘-i Âteş-bâzî adlı eser, Osmanlı’da humbara ve havan teknolojisi üzerine kaleme alınmış birkaç mühim eserden biridir. Eserin ilk kısmında müellif barutun icadı ve Humbaracı Ocağı hakkında malumat vererek ateşli silah kullanımının kısa bir tarihçesini çıkarmıştır. Eserde çok sayıda terkibin bulunması ve hemen her bilginin detaylı izahının yapılması, eserin Humbaracı Ocağı talebeleri için hazırlanmış olması ihtimalini akla getirmektedir.
Verdiği kıymetli malumat ile birlikte Fenn-i Humbara; ecza listeleri, hesaplamaları ve muhtelif ateşli silah çizimleriyle okuyucuya 18. asır Osmanlı askeri sanayiinin bir panoramasını görme imkânı sunmaktadır. Prof. Dr. Salim Aydüz ve Şamil Çan tarafından dahilinde çalışılan ve bilinen tek nüshası olan İBB Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet bölümü, K. 439 numaradaki nüsha esas alınarak hazırlanan Fenn-i Humbara ve Sanâyi‘-i Âteş-bâzî, bilgilendirici giriş yazısı ve metninin transkripsiyonu ile bilim tarihi sahasına değerli malumat kazandıracak ve Osmanlı’nın savaş teknolojisindeki gelişmelerin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacaktır. (Müellifi : Mustafa b. İbrâhim Yayına Hazırlayan: Salim Aydüz – Şamil Çan Yayın Yılı: 2015 Humbara ve Ateşli Silahlar Mustafa b. İbrâhim Ya Fatih Sultan Mehmed Kitaplığı 27)
Hikmetü’l-İşrâk İ şrâkiyye ekolünün kurucusu Şihâbüddîn es-Sühreverdî’nin (ö. 587/1191) en önemli eseri Hikmetü’l-İşrâk’tır. Kitabın önemi İşrâkiyye ekolünün ilkelerini, yöntemini ve karakteristik özelliklerini açık ve kapsamlı biçimde ortaya koymasından kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı Sühreverdî’nin kurduğu sistem adını bu eserden almıştır.
AHİ EVRAN 1171-1261 İran Hoy, Mutasavvıf Eline, diline, beline sahip ol. Kalbini, kapını, alnını açık tut.
HORASAN ERENLERİ VE TASAVVUF 1200
NASRUDDİN ET TUSİ 1201-1274 Horasan Tus, İran İran Felsefe, Matematik Trigonometri Sahasında İlk Defa Eser Veren Büyük İslam Alimi Bize Yön verenler, Alatlıç. Selçuklu dönemi Anadolu, İran ve Türkistan ortak kültür havzasındaki bilginlerin, özellikle Semerkand matematik-astronomi okulu mensuplarının katkılarıyla Osmanlı ilim hayatı; lisanî, edebî, dinî ve kelamî ilimler yanında hikemî ve riyazî alanda da seviyesini hızla yükseltmiştir. Bu bilginlerin yanlarında getirdikleri eserler, istinsah faaliyetiyle hızla çoğaltılmış ve tedavüle sokulmuştur.
Bu üretim faaliyetinde en bariz yeri işgal eden Nasîrüddîn Tûsî’nin Tahrîrât’ıdır. Tahrîrât, Eukleides’in Usul’u ve Batlamyus’un Macestî’si ile ikisi arasında bulunan, Mutevassitât denilen Eski Yunan ve İslam dünyasında kaleme alınmış temel riyazî eserleri içerir. Bu eserler riyazî ilimler alanında, Osmanlı ülkesinde ihtiyaç duyulduğunda sürekli istinsah edilen ana çalış- malardır. Tıpkıbasımı yapılan eserin Fatih Sultan Mehmed’in mütalaası için istinsah edilmiş olması ve bunun neticesinde müstensihlerin daha dikkatli davranarak sahih bir metin ortaya çıkarmış olmaları nüshanın önemini, okuma kolaylığını ve görsel zenginliğini daha da artırmaktadır.
HACI BEKTAŞI VELİ 1209-1271 Horasan Nişabur, İran Mutasavvıf “Horasan Erenleri”
DAVUD-U KAYSERÎ1260-1350 Anadolu Kayseri Türkiye Osmanlı Devletinin Kuruluş Döneminde Yaşamış İranlı Mutasavvıf, Filozof Ve Yazar. Dâvûd-i Kayserî Doğum Dâvûd bin Mahmûd bin Muhammed er-Rûmî el-Kayserî es-Sâvî Dâvûd-i Kayserî veya Dâvûd bin Mahmûd bin Muhammed er-Rûmî el-Kayserî es-Sâvî 1260 Kayseri Ölüm 1350 Osmanlı’nın ilk müderrisi ve ilk düşünürü kabul edilen Davud-ı Kayseri (ö.1351) dinî ilimlerden ziyade tasavvuf, kelâm ve felsefe alanlarındaki dirayetiyle temayüz etmiştir. Vahdet-i vücut anlayışını Osmanlı’da felsefî bir muhtevayla açıklayan ilk düşünürdür.
Ayrıca tabiat felsefesine ait özgün görüşleri bulunan âlim, ilk defa atomların enerji yüklü olduğunu bildirmiştir. Nihâyetü’lbeyân fi dirâyeti’z-zamân adlı eseri zaman ve hareket kavramlarına dair özgün düşüncelere sahiptir. Aristoteles ve Bağdadî’yi eleştirerek fizikî zamanın deneysel zaman olduğunu belirtmiştir. Metafizik ve fizik açısından suyun önemini ve tabiatın canlılığını vurgulayan Kayserî, Tanrı aşkını el-Kasîdetü’l-mîmiyye şerhinde kaleme almış Füsûsu’l-Hikem şerhiyle de sûfileri etkilemiştir
Kutbüddin Razi 1293-1365 Horasan Rey, Veramin İran
Atatürk ve Türk İran Dostluğu
Bugün İran devletinin başında bulunan Rıza Şah Hazretlerinin bu gerçeği bilenlerin başında bulunduğuna inanıyorum. Ortak sınırlarda görülen olaylar beni Rıza Han hakkında hiçbir zaman kuşkuya düşürecek nitelikte değildir. Zira, Pehlevi Hazretlerinin bu tür sorunların ortak çabalarımızla ortadan kaldırılacağına, bu amaçla güçlerimizi birleştireceğimize içtenlikle inandığını, bu konudaki fikirlerini dostluk eseri olarak söylediğini anımsıyorum.
Bu durumda Tahran’daki göreviniz Türk ve İran dostluğunun, zaten var olan yüksek ve sağlam temelleri üzerine yüce bir akrabalık binası kuracaktır.
Siz de benim ilk devrim ve zor günlerden arkadaşım olarak bu nazik görevi başarıyla yerine getireceksiniz. Buna güveniyorum. Sizi, İran’ın saygın ve bana dost olduğunu yakından bildiğim Şah Rıza Pehlevi Hazretlerine yazılacak güven mektubunda bu yanınızla anacağım.” asd:c.VI-s.2i3/2-ı.y.i9}o/Hüsrev Ctreıle’niıı büyükelçi olarak İran’a gidişi dolayısıylaJBk. 134.