Türkler tarih boyunca zeminde hareketli oldukları için, sürekli göç ettikleri için yerleştikleri yeni zeminler ile uyum sağlamaya çalışmışlardır. Dinlerini değiştirmişlerdir bu sebepten ötürü. Tengrici, daha sonra karşılıklı etkileşim içerisinde Maniheist, Zerdüşt, Budist, Musevi, Hristiyan ve Müslüman olabilmişlerdir.
Yeryüzündeki yeradlarında en çok kullanılan dil Türkçedir.
Gelip yerleştikleri Anadolu coğrafyasını Türkiye olarak adlandırılanlar kendileri değildir, İtalyanlardır. Anadolu’daki şehir adlarını Türkçede telaffuz ettikleri şekliyle benimsemişler, fakat kendi kurdukları köylerin yer adlarını kendileri Türkçe olarak adlandırmışlardır.
Selçuklulardan başlayarak Osmanlılar da dahil olmak üzere Anadolu’yu Diyarı Roma, Balkanları ise Romaeli (Rumeli) olarak adlandırmışlardır. Rum dedikleri Roma’dır. Padişah, kendisini aynı zamanda Roma imparatoru olarak adlandırmıştır. Buna karşın Almanlar ise Roma’nın Avrupa’daki mirası üzerine kurdukları imparatorluğu Roma Cermen İmparatorluğu olarak adlandırmışlar ki, bugünkü Avrupa Birliği’ne uzanan bir süreçtir. Fakat bu hiçbir zaman birleştirici olmamış Avrupa iki tane dünya savaşını çıkartırken baş aktör yine Almanya’dır. Buna karşın Osmanlı’nın mirasını devraldığı Doğu Roma İmparatorluğu‘nu da Bizans olarak adlandıran Almanlar, Türklerin Roma mirasını sahiplenmesini de böylece engellemişlerdir.
Demek ki, Batı, zihinlere tatbik edilen algı operasyonları, icat edilen suni kavramlar, etiketlemeler ile gücünü sürekli olarak güncelleyip canlı tutmaktadır.
Halbuki Türkçedeki Balkan terimi iki yer adına kaynaklık etmiştir. Hazar gölünün güneydoğu kıyısındaki Balkan Yarımadası Türkmenistan topraklarında iken, diğeri ise Rumeli olarak adlandırdığımız Balkanlar Karadeniz kıyısındaki Balkan Yarımadası.
Bu durumda yapmamız gereken dil ve din üzerinde uygulanan operasyonların oyununa gelmemek ve zeminlerde büyük bir miras olarak geride kalan haklarımızı korumaktır. Bu haklar hem dilde, hem de dinde söz konusudur. Söz konusu olan da büyük bir zenginliktir. Dilimiz ve dinlerimiz zeminde çeşitli coğrafyalarda yaşamaktadır.
Türkçe çok sayıda dillerde kelime ve kavramlar olarak yaşamaya devam ederken, Türkler de çok sayıda dinlerde varlıklarını devam ettirmektedirler.
Orta Çağlarda kuzey yolundan giderek Avrupa’ya ulaşan Türkler ( Avarlar, Peçenekler, Kumanlar, Kıpçaklar, Hun bakiyeleri ) doğu Roma tarafından Ortodokslaştırılırken, güney yolundan İran’a ve Anadolu, Suriye, İran ve Irak’a uzanan Türkler ise Emevi imparatorluğu tarafından, Araplar tarafından Müslümanlaştırılmıştı. Papalık ise Kıpçak Macarları Katolik Hristiyanlar haline dönüştürmüştü.
Türk soylu Bulgarlar ve Macarlar Hıristiyanlığa geçtikleri için Türk kimliklerini unutmuşlardı. Bugün tarihte Avrupa’da kurulan devletlere baktığımız zaman Balkanlar’da Avar Hanlığını, Bulgar Hanlığını görmekteyiz. Bu Hanlık tabiri zaten çok köklü olan bağlantıyı apaçık ortaya koymaktadır. Önemli olan dağınıklığın giderilerek Türk şemsiyesi altında bu devletlerin, insanların toparlanmasıdır.
Nasıl ki Cermenler, Roma şemsiyesi altında Avrupa birliğine oluşturdularsa, Türkler de Türk şemsiyesi altında Büyük Asya Birliğini oluşturma peşinde olmalıdırlar. Kızılelma budur.
Türkler başka dinlere geçerek, sürekli din değiştirmelerine rağmen, dilleri ile zemine hakim olmasını bilmişlerdir, Anadolu’nun Türkleşmesi Türkçe sayesinde olmuştur. Türkçe, Anadolu’daki yerli halkları Türkleştirmiştir, din yabancılaştırabilirken, dil ise kimliği korumanın güçlü bir aracı haline gelmiştir. Çünkü iletişim aracı olan dil, halk tarafından geliştirilmektedir, kendinize aittir, kendinizdir. Fakat din ise dilinizi bile size yabancılaştırabilmektedir, dualarınızı, ibadetlerinizi Arap dilinde yapmanızı salık verir hocalar.
Türk boyları çok çeşitli dinler altında toplanmışlardır. Türkiye Türkleri Müslüman, Bulgarlar Ortodoks, Gagavuzlar Ortodoks, Macarlar Katolik, Çuvaşlar Ortodoks, Hazar Türleri Musevi, Sarı Uygurlar Budist, Altay Türkleri Şamandırlar ve liste uzayıp gitmektedir.
Fakat hepsi Türkçe konuşmaktadırlar. O halde Türklerin, dil birliği ve din çeşitliliği altında bir Türk halkları şemsiyesi altında toplanması gereklidir.
Dinleri çeşitlilik içerisinde olan Türklerin bu kez dilleri saldırı altındadır, Rusça ve İngilizce gibi diller Türklere benimsetilerek dil birliği bozulmak istenmektedir. Bunlar çok sinsi ve ince projelerdir.
Bugün Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki devasa topraklarından elimizde kalan sadece İstanbul ilinin Avrupa yakası, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne illeri ve Gelibolu yarımadasıdır. Fakat Selçuklu İmparatorluğu’nun ve beyliklerin Türkleştirdiği Anadolu toprakları elimizde kalmıştır. Bunun nedenleri üzerinde uzun boylu düşünmek gereklidir.
Türkleri sadece Müslüman olarak değerlendirme algısı nedeni ile gerçek anlamda büyük beraberlik (Turan) zarar görüyor. Bunlara Alban’lar, Bask’lar, Tuareg’ler, Bröton’lar, İskoçların, İrlandalılaŕın, No