HomeMAINVatan için vazife adına Dr. Abidin Atak

Vatan için vazife adına Dr. Abidin Atak

Bugün sonuncusunu yayımladığımız yazı dizisini Dr. Mehmet Bilgin’le konuşmaya böyle başladık. Dr. Bilgin’in bu yazıda Türk devrimini yapanların ruhunu anlatmak için seçtiği Dr. Abidin Atak’ın yaşamı gençliğe örnek olmalı.

Mehmet Bilgin

Osmanlı’nın son nesli ve şimdiki nesil arasında bir mukayese yapabilmek, bugünün dünden farkı olmadığını düşündürmek, nereden nereye muhasebesi yapabilmek için tarihsel gereklerimize değindik. Çaresizliğin çaresinin, nasıl üretildiğini açıklamak için de geçmişten bir örnekle sizi tanıştırmak istiyoruz. Konumuz Teşkilât-ı Mahsusa olduğu için örneğimizi de oradan seçtik. Seriyi okuyanlar üçüncü yazıdaki Doktor Abidin Atak ismini hatırlayacaktır.

TEK REÇETE: VAZİFESİNİ YAPMAK

Atak, Teşkilât-ı Mahsusa’da görev yapanlardan ve ismi bilinmeyenlerden. Bilinmek isteselerdi, hiç şüphesiz bu da mümkündü. Onlar, bilinmemeyi tercih ettiler. Bu tercihlerini de Yusuf Akçura’yı, Ömer Seyfettin’i okurken yaptılar. Ellerinde tek reçete vardı. Onun da üzerine “Vazifesini yapmak” yazıyordu. Onları öğrenmek, bilmek ve unutmamak bizim vazifemizdi. Demek ki biz vazifemizi yapmamış, uyumuşuz. Gaflet uykusuna yatanların üzerine böyle çullanırlar. Gerisi, hadi kolay gelsin.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kuran veya oluşturanlar arasında, legal örgütlenme başlayana kadar liderlik mefhumu yoktu. Teker teker incelediğin zaman, yolda dökülen istisnalar olsa da asker veya sivil olması fark etmeden, her biri birçok defa liderliğini ispat etmiş. Hiçbir kimse ve şey karşısında eğilip bükülmemişler, yenilgi kabul etmemiş, boyun eğmemişler.

BİR ARADA TUTAN VAZİFE ŞUURU

Çeşitli görüşlere sahip İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu kişiler, partileşirken Talat Paşa’nın başkanlığını müşterek olarak kabul ettiler. Bazıları bu yüzden İttihat ve Terakki’yi bir koalisyon olarak tanımlasalar da, sonuna kadar bu böyle kaldı. Bir itiraz kayda geçmiş değil. Peki bu insanları bir arada tutan neydi? Herkes draje hap gibi, tek bir kelimeyle izah bekliyor. Yardımcı olmaya çalışalım. Onları bir arada tutan idealleri, birlikte iş görüp başarmalarını temin eden de “Vazife Şuuru” idi.

HAREKET ORDUSU’NA KATILDI

Doktor Abidin Bey, 1879 yılında Hüseyin Adem Bey’in oğlu olarak Kosova’nın Yakova İlçesinde doğdu. 1904 yılında Türk devriminin başat ocaklarından biri olan Askeri Tıbbiye’ye girdi. İttihat ve Terakki’ye katılması bu dönemde oldu. Mezun olduktan sonra, bir yıllık stajını Gülhane Askeri Tababet Okulu ve Hastanesi’nde yaptı. Rumeli’de kıta görevindeyken, 31 Mart İsyanı’nı bastırmak için İstanbul’a yürüyen Hareket Ordusu’na katıldı.

Balkan Savaşı’nda, Arnavutluk Harekatı’na katılan erler arasında Kolera hastalığı baş gösterince Dr. Abidin Bey, geçici görevle 32’nci Alay tabipliğine atandı. Bu görevini yaparken, 1913 yılı Aralık ayında, Harbiye Nezareti emri ile İtalya ve Arnavutluk’a özel görevle gönderildi. Bu özel görevde, Rauf Orbay komutasında Çanakkale’den huruç harekatı ile çıkan, tek başına Ege, Akdeniz ve Adriyatik denizlerinde düşman hedeflerine saldırılarda bulunan Hamidiye Zırhlısı’nın Adriyatik’te yaptığı harekata destek verdi. Türk Kuvvetleri, Arnavutluk sahillerinde sıkıştırıldı. Hamidiye’yi yönlendirip, istenilen noktalara ateş açmasını temin etti. Arnavutluk sahillerinde sıkışan Türk Kuvvetlerinin çemberi yarmasına yardım etti.

TBMM’de yaptığı bir konuşmada bu görevi için şöyle dedi:

“Bendeniz bir zamanlar Balkan Savaşı sırasında İtalya’da bulunuyordum. Giysi değiştirerek gitmiştim. Hiç İtalyanca bilmiyordum. Fakat orada iken 150 liraya telgraf telsizi alıp haberleşme bile yaptım. Hamidiye Zırhlısı ile haberleştim ve Draç iskeleleri bombardıman edildi…”

BASKIN SAATİ 10 KİŞİYDİLER

Balkan Savaşı sonucunda Hürriyet ve İtilafçıların çoğunlukta olduğu, İngiliz Kamil Paşa Hükümeti’nin Edirne’yi Bulgarlara verecek bir anlaşmaya imza atmaya karar verdiği, İttihat ve Terakki lideri Talat Paşa tarafından haber alınmıştı. İttihatçılar, bunu engellemek için Hükümeti istifa ettirmeye karar verdiler. Meşhur Bab-i ali Baskını. Plana göre belirlenen saatte olay yerinde 200-300 kişi toplanacaktı. Fakat baskının başlama saatinde ortalıkta sadece 10-15 kişi vardı..

Cağaloğlu’ndan Sirkeci’ye inip, tek tek kahveleri kontrol eden ve tanıdık kimsenin olmadığını gören Talat Paşa, harekete geçmek için işaret bekleyen Enver Paşa’ya biz hazırız başlasın diye haber gönderdi. Durumu gören Ömer Naci, Cağaloğlu’nda kahvelere dalmış, Edirne’nin Bulgarlara verilmesini engellemek için Bâb-i âli’yi basmaya giden Trablusgarp kahramanı Enver Paşa’yı desteklemek için halkı Bâb-ı âli üzerine yürümeye çağırıyordu.

AMAÇLARI ‘KOLTUK’ DEĞİLDİ

Beyaz bir at üzerinde Cağaloğlu yokuşundan inen Enver Paşa ve 3-4 arkadaşı binaya girdikten sonra, Talat Paşa yanında bulunan Dr. Abidin’e; “Abidin kapıyı tut” diyerek Bâb-i âli’nin kapısını tutup kimsenin içeri girmesine müsaade etmemesi emrini verdi. Çünkü içeride silahlar patladıktan beş-on dakika sonra, çoğu da meraklılardan oluşmuş bir kalabalık Bâb-i âli önüne yığılmıştı.

Dr. Abidin, bu baskına katılmış 10-15 fedaiden birisi idi. Hükümeti devirmeleri boşalttıkları koltuklara oturmak amaçlı değildi. İşi bittikten sonra tekrar görev yerine döndü ve vazifesine devam etti.

MİLLİ MÜCADELENİN FİTİLİNİ ATEŞLEYENLERİN ARASINDA

Nerde kritik bir vazife varsa Dr. Abidin Bey orda. Devran döndü, 1917 ihtilal nedeniyle Rus çarlığı çöktü. Daha sonra Bolşevikler yönetimi ele geçirdi. Kaybedilen toprakları teker teker geri almak günüydü. 3. Kafkas tümenine bağlı 11. Alay Baştabibi olarak Kafkas cephesindeki ileri harekata katıldı. Rize’de 11. Piyade Alayı Baştabibi olarak görev yaparken, Brest-Litovsk’ta imzalanan barış anlaşmasında bize verilmiş Batum-Ardahan-Kars sancaklarının kurtarılması harekatına katıldı. Bu kapsamda, 14 Nisan 1918’de Türk askerinin Batum’a girmesinden hemen sonra, Batum Askeri Hastanesine Başhekim oldu.

Dr. Abidin Bey TBMM’de yaptığı bir konuşmada bu bölgedeki görevlerinden;

“Batum, Ardahan, Artvin, Acara; bir sene kadar buralarda bulundum. Kuşkunuz olmasın ki, buralarda bir tek Rus’a rastlanmaz. Müslüman halkın kurtulmasının zamanıdır diyoruz. Ben de diyorum ki, ordularımızın hemen Artvin’e kadar harekete geçmesi gerekmektedir. Sizce İttihat ve Terakkiciler bunları düşünmemişler, pek çok kötülükler yapmışlar.
Evet olabilir, fakat onlar da hep vatan oluşturmak için yapmışlardır. Şimdi bizim karşımızda olan Ardahan, Batum, Kars’ın bizde kalmasıdır. Bendeniz bunların İslam Milli Misakı içinde olmasından dolayı, Rasim Beyin de dediği gibi ‘Toprak kazanmak değil, buralardaki Müslüman halkı kazanmanın zamanının geldiğini’… “

1915 yılında Çoruh Vadisi’nde birlikte görev yaptığı Halit Bey, Hopa’da Acara ve yakın çevreden toplanan gönüllülerden bir alay kurdu, daha sonra da 3’üncü Tümen’in çekirdeğini teşkil edecek olan bir alay kurdu. Alayıyla Batum Harekatı’na katıldı. Batum alınınca bugün Acaristan’da Acara Çayı Vadisi’nde bulunan Keda üzerinden Ahıska’ya gitmek vazifesi aldı ve bölgeden ayrıldı. Savaştaki gelişmeler sonucu Mondros Mütarekesi imzalanmış, Türk ordusu bir yandan terhis ediliyor, bir yandan da ilerlediği bölgelerde savaşın başlangıcındaki hududun gerisine çekiliyordu. Abidin Bey de 11’inci Alayla birlikte Rize’ye çekildi. Bu sıra da Halit Bey’de aldığı emirle Ahıska’dan Ardahan’a çekilmişti.

GİDERKEN YAPILACAKLARI PLANLADILAR

İttihat ve Terakki erkanı, 2 Kasım 1918’de bir Alman gemisi ile yurdu terk etmeden önce, neler yapılması gerektiğini planladı. Hazırlıklarını tamamladı, kuryelerini görev bölgelerine gönderdi. Halit Bey de Ahıska’da bulunduğu sırada Ahıska halkının kendilerini Ermenilere karşı savunabilmesi için Ahıska gençlerinden bir alay kurmuş eğitip, silahlandırmıştı. Ahıska’dan çekilip Ardahan’a gelince; benzer bir faaliyete başlamıştı. İngilizler ise önce Batum’u işgal etmiş, sonra da Kars ve Ardahan’ın boşaltılması ve askerin terhis edilmesi için Kars’ta bulunan IX. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’ya baskı yapıyordu.

ARDAHAN’A ÇAĞRI

Enver Paşa İstanbul’dan ayrılırken, aldıkları görevlerle yola çıkan grup; Trabzon, Batum ve Erzurum’a dağıldı. Gruba Erzurum’da katılanlar Mondros Mütarekesi sonrası İngiliz baskısı ile boşaltılacak Kars ve Ardahan bölgesine geçti. Ardahan’da III. Tümen komutanı olarak bulunan Halit Bey, gelişmelerden zaten yapılacakları kestirmiş, çevredeki iş yapacak adamları Ardahan’a çağırmıştı.

Birkaç gün sonra Kars ve Ardahan bölgesinde bulunan kuvvetlerimiz, eski Osmanlı hududuna kadar olan bölgedeki Kars, Ardahan, Oltu, Sarıkamış, Kağızman, Göle ve Narman bölgesini boşaltacaktı. Erzurum, Trabzon ve Rize’den gelenlerle 3-5 Ocak 1919’da; I. Ardahan Kongresi’ni topladı. Çağırdıklarının hepsi Teşkilât-ı Mahsusa’da görev yapmıştı. Sekiz kişiydiler, tabii bu sekiz kişiden biri de Dr. Abidin Bey.

Kongrede silahların İngilizlere teslim edilmemesi ve İngilizlerin bölgenin kuzeyini Gürcülere güney ve doğusunu Ermenilere verme kararına karşı silahlı mücadele ile karşı durmak, Türk ordusunun boşalttığı bölgeden delegeler çağırarak daha geniş bir örgütlenmeye gitmek; Batum, Trabzon ve Erzurum’da yayın yapan gazeteler vasıtası ile bölgedeki mücadelenin haklılığının dünya kamuoyuna duyurulması. Alınan kararlar hemen uygulamaya konuldu ve çevredeki merkezlerden delege çağrılarak 7-9 Ocak tarihleri arasında daha geniş bir katılım ile 2’nci Ardahan Kongresi toplandı.

Kars ve Ardahan bölgesindeki yerleşimlerin halkı, büyük çoğunlukta Müslümanlardan oluşuyordu ve Brest-Litovsk Antlaşması gereği bölgede yapılan referandumda halk, büyük bir çoğunlukta Osmanlı tabiyetini seçmişti.

Mondros Mütarekesi sonrası, İngiliz politikaları doğrultusunda parçalanmak istenen Anadolu’da; ilk defa silah teslim etmeme ve haklarını ve topraklarını silahla koruma hakkı alındığı için Ardahan Kongreleri, Milli Mücadele ve kurtuluş için çok önemli bir adımdı.

MALTA SÜRGÜNÜ

2’nci Kongrede durum ve yapılacaklar karara bağlandı. Halit Bey, III. Tümen birlikleri ile eski sınırın geçtiği Tortum ve Oltu arasındaki Kaleboğazı’na çekilirken, arkasında, İngilizlerin desteği ile bölgeye el koymak isteyen Gürcü ve Ermeni ordularına karşı mücadele edecek bir yapı bırakmıştı. Bölgedeki teşkilatlanmalar, tamamlamış ve merkezlerde Milli Şuralar kurulmuştu. Daha sonra bu şuraların katılımı ile Cenub-i Garbi Kafkas Cumhuriyeti kuruldu. Fakat İngilizler bölgeyi Ermenilere teslim edebilmek adına bölgeye asker gönderdi, cumhuriyetin meclisini toplantı halinde iken basılıp yöneticileri tutuklanarak Malta’ya sürdü.

Bu günlerde Mustafa Kemal de Anadolu’ya çıkmış, ‘Amasya Tamimi’ ilan edilmiş ve Erzurum Kongresi için Erzurum’a gelmişti. Halit Bey ve çevresindeki ekip, Erzurum kongresi öncesinde Mustafa Kemal’in emrine girmiş ve ilk görevlerini almıştı. TBMM’nin kuruluşunda Dr. Abidin Bey de görevli olduğu 11’inci Alay’ın merkezi olan Rize’den, Lazistan Milletvekili seçilerek TBMM’ye katıldı.

Ankara’ya geldiğinde, Milli Mücadele’yi boğmak için her tarafta isyanlar çıkmıştı. Mustafa Kemal’in emri ile TBMM’den izinli sayılarak Bolu Ayaklanması’nın bastırılmasında görevlendirildi. Daha sonrada da Düzce bölgesinde isyancılara karşı mücadele için Düzce Kaymakamlığı yaptı. Meclis’te bulunduğu sıralarda yaptığı dik konuşmalar ve geçmişi nedeni ile bazıları onu Atatürk’ün muhalifleri arasında zikretse de Atatürk’ün karşıtları arasındaki o Abidin, bu Abidin değildir.

İSTİKLAL MADALYASI VARDI

10 Ekim 1920’den itibaren geçerli olmak üzere rütbesi binbaşılığa yükseltildi. 28 Mart 1921’de tekrar TBMM’den izinli sayılarak Batı Cephesi’nde görevlendirildi. Tabii milletvekilliği bitince de, askeri tabipliğe devam etti.

1926’da Tabip Yarbay rütbesi ile Sivas Askeri Hastanesi Başhekimliğine atandı. Bir ay sonra Niğde Askeri Senatoryumu Baştabibi oldu, 27 Ekim 1927’de 6’ncı Tümen Baştabibi, 11 Ocak 1928’de Denizli Hastanesi Baştabibi, 18 Şubat 1928’de tekrar 6’ncı Fırka Baştabibi oldu. Yorgundu ve vücut tükenmişti. Hastalanması üzerine Gülhane Askeri Hastanesi Baştabipliği emrine verildi. 18 Ocak 1932’de sağlık nedeniyle emekli edildi. 23 Mayıs 1939’da İstanbul’da vefat etti. Kırmızı yeşil şeritli İstiklal Madalyası vardı.

BİTMEZ TÜKENMEZ VAZİFELER

26 Şubat 1914’te 5’inci Tümen 14’üncü Alay tabipliği görevindeyken, Ağustos ayında Teşkilât-ı Mahsusa’ya alındı. Ömer Naci Komutasında 1’inci Sefer Kuvveti ile İran Harekatı’nda görev yaptı. Bu görev esnasında Dilman, Rumiye, Havulak ve Meraga muharebelerine katıldı. Dönüşteki görevi Karadeniz sahillerindeydi

1915 yılında ‘Lazistan ve Havalisi Kumandanlığı’ emrinde görev yaparken, 30 Aralık 1915 tarihinde 3’üncü Ordu Kumandanı Mahmut Kamil Paşa’nın emriyle, Orta Çoruh Vadisi’nde vadiyi Ruslara kapatmakla görevli Melo (Çoruh) Müfrezesi kumandanlığı emrine verilmiştir.( ATASE, BDH, 5263-27-001-003). Çoruh Müfrezesi kumandanı, daha sonra Deli Halit Paşa olarak milletin gönlünde tahtı olan, o zaman Binbaşı Halit( Karsıalan) Bey idi. Halit Bey Aralık-1914’te İstanbul’da oluşturulan ve Yakup Cemil kumandasındaki Teşkilât-ı Mahsusa Gönüllü Müfrezesi ile bölgeye gelmiş ve Artvin üzerinden Ardahan Harekatı’na katılmıştı. Ardahan’dan çekiliş sonrası Yakup Cemil İstanbul’a dönerken müfrezeyi Yüzbaşı Halit Bey’e bırakmıştı.

Rus ilerleyişi esnasında, Artvin savunmasında, bölgedeki gönüllülerin de katılması ile kurduğu Teşkilât-ı Mahsusa Alayı ile Ardanuç’ta görev yapan Halit Bey, Stange Bey’in sahil kısmına geçmesinden sonra Artvin bölgesindeki kuvvetlerin kumandanı olarak Artvin’i savunmaya devam etti. Sarıkamış Harekatı sonrasında bölgedeki kuvvetlerini takviye eden Rusların Artvin’i işgal etmesinden sonra Yusufeli bölgesinde Çoruh Vadisini Rus ilerleyişine karşı kapatan müfrezede Dr. Abidin Bey, her biri diğerinden kahraman nice isimsizlerden biri olarak görev yaptı.

1915 yazında Ermeniler Van’ı alarak Ruslara yol açtı. Dr. Abidin Bey, Muş Askeri Hastanesi’ne atandı. Muş’un Rus işgaline uğramasından sonra, sırasıyla Elazığ ve Erzurum’da görev yaptı. 16 Mart 1916’da Erzurum’un işgale uğramasından sonra Erzincan’da, Erzincan’ın 25 Temmuz 1916’da işgale uğramasından sonra da Kayseri İncesu’da görev yaptı. İncesu’da bir müddet görev yaptıktan sonra Galiçya Cephesine gönderildi.

SON SÖZ…

Hiçbir görevini, makam, rütbe veya şöhret için yapmamıştı. Sadece vazifesini yapmıştı.

Onu bilmek, tanımak ve tanıtmak, onların vatan yaptığı bu topraklar üzerinde başı dik ve hür yaşamış olan bizlerin görevi. Ben de bir borcu ödemek adına yazdım. Buna ilave söyleyecek bir söz bende yok.

Kaynak: Teşkilat-ı Mahsusa Nedir? Ne Değildir? Mehmet Bilgin Ötüken Neşriyat, ss.115-122

 

E-Posta Bültenimize Bekliyoruz.
Haftalık olarak, sizinle tüm içeriklerimizi e-posta yoluyla paylaşıyoruz.
icon
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular