Adnan Şur, 2002
Dünyamızı doğru algılamak için, edebiyat, bilim, felsefe, şiir ve tarih okumaktan geçeceğini söylüyor Hilmi Yavuz, bu doğrultuda şunları söylüyor:” Dünya kurmaca ise bunu edebiyat kitaplarından öğrendim. Dünya gerçeklik ise bilim kitaplarından, dünyanın us olduğunu felsefe okuyarak, imgelem olduğunu şiir okuyarak öğrendim. Dünyanın bellek olduğunu bana öğreten tarihtir.” İnsanın okur yazarlıktan okurluğa geçmesi öncelikle okuryazarlık becerisini ileriye doğru taşıma alışkanlığına dönüştürmesine bağlıdır.
Bunun yanı sıra okuduklarının derinliklerine ine bilecek, onları eleştirel ve araştırmacı bir yaklaşımla inceleye bilecek, okuduğundan elde ettiğini eleştirel bir yaklaşımla değerlendirecek sorgulayacak bir donanım gerektirir. Bu donanımın odak noktası bireyin kafasını özgür, bağımsız bir özellikle kullana bilmesidir. Birey okuduklarını ince dokuyup sık eleyerek ve bunlar üzerinde incelikli düşünerek sağlam ve sağlıklı bir iletişime girmesinin kıstası olarak kendi özgür bilinci içinde kendi aklını kullanmasıyla gerçekleştire bilir.
Günümüzde, kitap okumanın karşısında büyük bir güç: televizyon başta olmak, üzere bütün kitle iletişim aygıtları her geçen günle birlikte katılaşarak karşı bir ortam oluşturuyor. Oysa bu ortama karşın, mücadeleyi geliştirmek, insanı okur yazarlıktan okurluğa doğru götürmek zorundayız. Çağdaş insan okuyan, okudukları üzerinde derin düşünen, kendini sürekli ileriye doğru yenileyendir.
Okuma yaşamımızın belirli bir aşamasında ya da bir döneminde başlayıp biten bir etkinlik değildir. Çocukluk döneminden başlayıp, yaşlılığımızın en son anına kadar yaşamımızda yer almalıdır. Daha doğru bir tanım yaparsak, yeme, içme, solunum gibi yaşamsal bir iksir niteliğini kazanmalıdır. Yaşamımızın ilk yıllarında okuduğumuz bir kitabı olgunluk döneminde de, okuduğumuzda ondan alacağımız tat, ilk okuduğumuzdan daha farklı olur. Sebebine gelince: yaşamın akışı içinde hem okuma anlayışımız değişmiştir, hem de kişiliğimiz tartışmasız değişmiştir.
Okumanın hayatımızda yeri yaşla sınırlı değildir. İnsanın, her yaş döneminin kendine özgü ilgileri, merakları, soruları vardır. Bu bilgi gereksinimlerini karşılamak için insan oğlu, insan kızı her yaş evresinde değişik bilgi kaynaklarına yönelir. Bu gerçeği Montaigne ne kadar güzel anlatıyor:” Kitaplar ömür boyu, yani baş ucumda ve elimin altındadır. Yaşlılığımda ve yalnızlığımda avuturlar beni. Sıkıntılı bir avareliğin baskısından kurtarır, hoşlanmadığım kişilerin havasından dilediğim zaman ayırır verirler beni.
Fazla ağır basmadıkları, gücümü aşmadıkları zaman acılarımı törpülerler. Rahatımı kaçıran bir saplantıyı başımdan atmak için kitaplara baş vurmaktan iyisi yoktur, hemen beni kendilerine çeker, içimdekinden uzaklaştırırlar…İnsan hayatı denen bu yolculukta benim bulduğum en iyi nevale kitaplardır ve ondan yoksun anlayışta olan insanlara da çok acırım.” Demek ki okumak yaşam boyu kullanacağımız temel bir uğraştır.
Burada ünlü Alman düşünür Goethe’nin şu sözlerine kulak verelim:” Okumayı öğrenmek sanatların en güçlüsüdür. Ben bu işe yaşamımın seksen yılını verdim yinede tam olarak öğrendiğimi söylüyemem.” Gerçekten de bu durum böyledir. Okur insan okudukları üzerinde düşünmeyi, yorumlamayı, kendi yargılarını kullana bilmeyi alışkanlık halin dönüştürmelidir. Çünkü böyle bilinçli bir okuma yaşamın belirli sürecinde başlayıp, belirli bir aşamasında biten bir uğraş değildir. Bütün bir yaşam boyunca kullanacağımız bir uğraştır.
Öğrenmenin ve bir bütün insan olmanın biricik yolu, insanı öteki insanların gözlem ve yaşantılarından yararlandırarak, onların dünyasına götürerek tam anlamıyla insanı dönüştürdüğünü çeşitli düşünürler tarafından dile getirilmiştir. Bunlardan birisi Thomas Jefferson bu durumu ne kadar güzel anlatıyor:” Özgür insan, okuyan insandır. Çünkü bilgisizliğin, kör inançların ve saplantıların her türlüsünü yenen bir güçtür okuma.”
Bütünlüklü insan bilgilenme ve bilinçlenme çabasıyla aydınlanmanın ışığıyla buluşmuş, aydınlanmanın verileriyle kendi donanımını sağlamıştır. Soran, sorgulayan, kendi aklı üzerinde tam hakimiyet kurmuş, aydınlığı arayan güçlü bir kişiliği vardır. Buradan hareket ederek, eleştirel okumanın bireyi bağımlılıktan kurtarıp aydın kimliğiyle buluşturduğunu söyleye biliriz. İşte bu yol olağan yaşamdan vazgeçip olağan dışı yaşam yolunda bir bilgi palyaçosu olmaktır. Enis Batur’unda dediği gibi:” Okumak, aynı zamanda bir başkaldırıdır.” O zaman doğru bir başkaldırı için, hemen şimdi yaşamımızın odak noktasına kitapları ve okumayı koyalım.