HomeMAINYunus Emre, İsmail Hakkı Aydın

Yunus Emre, İsmail Hakkı Aydın

Teknoloji, sevgiyi yoketmekte midir?

Yunus Emre,

“Aşksız adem dünyada belli bilin ki yoktur. Her biri bir nesneye sevgisi var, aşıktır.”

diyerek de, bunların insanın ayrılamaz parçaları olduğunu vurgulamaktadır.

“Çalabın dünyasında yüz bin türlü sevgi var, Kabul et, kend özüne gör hangisi layıktır.”

sözleri ile de, bir yerde insana haddini bildirmektedir.

Yunus nedir sizce, Nasıl tanımlarsınız Yunus’u?

Her sahadaki insanın, kendisinden değişik açılardan yararlanabileceği Yunus, bir hekim, bir bilim adamı olarak benim gözümde, kalori ve protein oranı yüksek bir toplum gıdasıdır. Yunus Emre (1241-1320); Türk tasavvuf edebiyatının en güçlü temsilcilerinden eski Anadolu Türkçesinin kurucusu ve yayılmasına en büyük hizmeti geçin, yaşadığı yüzyıldan başlayarak günümüze kadar her seviyeden halk kitleleri içerisinde candan sevilen, hayranlık ve sevgi duyulan, etkisini kaybetmek şöyle dursun, olumlu geri dönüşler gibi gün geçtikçe artan evrensel bir sanatkârdır.

Artık bir doktrin halini alan Yunus geleneği; sevgisi, hoşgörü, yaratılan en yüce şâheseri olan insan-sanat abidesinin tüm özelliklerini içerisinde toplayan; yaratılanı yaratandan ötürü sevme prensibi içerisinde, hücreye, canlıya saygıyla başlar.

Anadolu Türkçesini, halkın söyleyişine en yakın, en maharetle ve sanatkârane kullanmayı başarabilen, Beyindeki her hücrenin de bir ruhu, bir onuru ve bir haysiyeti vardır. yaratana ve yaratılana duyduğu samimi, yüce ve coşkun sevgiyi, her mısrasında bile Vahdet-i Vücut prensibi çerçevesinde, en güzel, en canlı, en sade ve heyecan dolu üslupla ifade eden Yunus’un sevgi özelliği ve bu sevgideki, bir çiçek tozunda bile çok şey görebilme arayışı diye basitçe ifade edebileceğimiz mikrosanat düşüklüğü, kaynağını ve gücünü, sevmeyi ve aşkı, ince düşünmeyi emreden, iyilik ve fazilet duygusunu ön gören, Kur’an ve hadisten, sevgi ve barış içinde yaşamak arzu ve azminden almaktadır.

Yunus, ruhun enerjisini nasıl açıklamaktadır? Pusulalarımız nelerdir?

“Seni deli eden şey, yine sendedir sende…”

diyerek de, günümüzdeki bilim adamlarının uğraştıkları, hedefledikleri soğuk füzyon enerjisine nisbet, ruhun enerjisini açıklayıp, geçmiş ile gelecek arasındaki köprüleri kurmak istemiştir. İnsan; bazı kararları genetik pusulalara, bazı kararları da nöronal ve kültürel pusulalara göre verir.

Oysa ki, bu iki pusula bazı kararlar için yetersiz kalmakta, üçüncü bir pusulaya ihtiyaç göstermektedir. Vicdan… 2300 yıl evvel yunanlı Menandros “Hepasin Hemin He Syneidesis Theos “(Vicdan, içimizdeki Tanrı’nın sesidir) diye ifade etmiştir. Hatta Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin şeriat, tarikat, marifet, hakikat mertebelerinden sonra “fenafillah” yok olma makamı vardır. O bunu dedi, bu şunu dedi, say yüz kişi, sen ne diyorsun senin yorumun ne? Tefsir tarihçisi, tefsir arkeoloğu İslam hukuku tarihçisi, tefsirci değil.

İnsan; din felsefesi, sanat, ilim ve teknik alanlarında neler üretiyor?

En güzel örneğini Yunus Emre’de gördüğümüz gibi doğayı, iç doğasını ve toplumları uygarlaştırabiliyor. Fakat şahısların ve toplumların beyinlerinde kasırgalar koptuğunda ne doğanın gücü ne de uygarlığın yarattığı normal töre güçleri, bozucu, kırıcı güçleri engelleyebiliyor.

Modern zamanlarda haddimizi bilmez olduk?

Sevgi günümüzde sanki zayıflıyor, teknoloji toplumlarda günlük ilişkilerde verilen hizmetlerin, sevginin mistik ve efsanevi havasına kapılmadan yapılabilir olduğu düşüncesi artmaktadır. Sanki bilgisayar düğmesine doğru basmanın yeterliliği gibi mekanikleşen toplumsal ilişkiler öne sürülmektedir. Bu sorun günümüzde batıda en çok tartışılan konudur. Mobilizasyonun artışı, ananevi bağları zayıflatıyor. Anonim bireyler çoğalıyor. Yeni bağlarda çekingenlikler artıyor. Hayat mücadelesi, bireyselliliğin kaybedilmesi tehlikesi, ölüm endişesi ortada kalma korkusu, bencilliği besleyen unsurlardır. Sevi kabiliyeti arkada kalıyor.

Sevginin karşıtına mı yöneliyoruz?

Sevginin karşıtı bencillik ve bundan doğan kıskançlık, haset, doyumsuzluk ve kanaatsizlik… Günümüzün bu problemine Yunus;

“Kemdürür yoksulluktan, nicelerin varlığı, 

Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı.”

diyerek parmak basmış, çözüm bulmuş, Thoreau’nun “İnsan ne kadar azla yetinirse o kadar zengindir” sözünü daha güzel bir üslupla İslami çerçevede yorumlamıştır. “Sevdiğim söylemez isem, sevmek derdi beni boğar…” ifadesi ile Hz. Muhammed’inin diliyle konuşmuş ve toplumsal sevgi bağlarını güçlendirmeyi önermiştir. Bütün bu duygular, insanlığa bencilliği yenme, olumsuzu bile benimseme imkanı vermektedir.

Yunus, sufli ulvi ikileminde nerededir?

Kendi kendini yontarak, zamanın kendini yontmasına müsaade etmeyen beyinin ve vücudun ötesinde ve üstünde olan aklını çok iyi bir şekilde kullanan Yunus, beynini zincire vurmamış, her zaman sufli kolaylığa, ulvi zorluğu tercih ederek, problemleri halletmeye çalışmıştır.

“Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır.”

derken bile saygı prensibi içerisinde, küçük bir nesnede büyük alemler tasavvur edilebilme ulviliğine erişmiştir.

Yunus “gerçek insan” a nasıl erişmiştir?

Bu vesile ile de; Yaradan’ın yüceliği ve sanat gücünü belirlemeye çalışmıştır. Yaratılan her şeyin Yaradan’dan olduğunu ve tek bir kaynaktan fışkırdığını düşünerek Yaradan’ın güzelliğini yaradılanda görme arzusu ile,

“Bir çeşmeden akan su acı, tatlı olmaya”,

daha da ileri giderek,

“Yetmiş iki millete kurban ol aşık isen , 

Ta aşıklar safında imam olasın sadık.”

diyerek, “İnsan gerçeği” ile birlikte, “gerçek insan”a erişmiştir.

Yunus bize neleri öğütlemekte ve anımsatmaktadır?

Zira toplum önünde sorumluluğunu bilmeyen insanlar, hiçbir zaman çağdaş insan, gerçek insan olamazlar. İnsana kendini tanımayı, kendini öğrenmeyi öneren Yunus; öz benliğini sık sık unutan insanoğluna, kendi olumlu ve olumsuz niteliklerini yeniden gözden geçirip, kontrol altına almasını öğütlemekte ve bir yandan da ona başka insanlar karşısındaki yerini ve sorumluluğunu anımsatmak istemiştir.

Bakmak ve görmek bir midir?

“Bu gözümden bakan ne?”

ifadesiyle de, sanki bakma ve görme aktivitelerinin, birbirinden çok farklı olduklarını, görmenin bakmanın çok ötesinde bir şey olduğunu ima etmiş, bu gerçeği yüzyıllar önce sezmiş bir şair Yunus…

Yunus’un medeniyete bakışı farklı mıdır?

“İlim hod göz hicabıdır, dünya ahiret hesabıdır,
Kitab hod aşk kitabıdır, bu okunan varak nedir ?”

deyişi ile de, toplumun dirlik ve düzenine temel taşı koymuş, akıl, bilim ve uygarlığın paralel hareket ettiğini bir kez daha vurgulamak istemiş, sanki bilimsel progresyonumuza mutluluk ve huzur veren açıdan bakmış ve medeniyetin, insanlar arasındaki ilişkileri bozmamasını, belki bunu daha yaşadığı devirde hissettiğinden ve huzursuzluğunu duyduğu için, öğütlemiştir.

Nerede yaşıyoruz? Dünya, hayat, ölüm, sanat, insan?

Bugünkü söyleşime “ Ars Longa, Vita Brevis” Yunan atasözüyle başlamak istiyorum. “Sanat; uzun, tükenmez, hayat; kısa tükenir.” Dünya ve insan, doğanın iki esrarengiz, enigmatik yaratığıdır. Günümüze kadar ancak noktalanarak araştırabilinmiş, temelden ne oldukları tam olarak bilinmeyen bazı hususlarda birbirine benzeyen iki dinamik yaratık… Dünya, hayat-ölüm olaylarının akımlarını olanaklı kılan biricik gezegen; insan, bu kavramları tartışan, yalnız dünyayı değil, atom parçacıklarından tutun, evrenlerin çapına kadar her boyutu hesaplayan, zaman boyutlarını aşabilen, bütün kubbeleri ve evrenleri içeren, hakkında bugün bile çok az şey bilebildiğimiz bir yaratık… Birbirinden güzel iç açıcı tabiat manzaraları, cana can katan ürünler, önceden hesap edilemeyen korkunç felaketler, her an her yerde olabiliyor. Muazzam bir ateş küresi üzerinde yaşıyoruz.

Ruhumuzun gıdası nedir?

Süt, bedenin gıdası olabiliyor, ancak ruhun gıdası olamıyor. Ruhumuzun gıdası ancak toplum ürünleri ve eserleri olabilmektedir. Bunların şahikası Yunus…

Yunus yeni bir pusula mı önermiştir?

Biruni (973-1043); 1000 yıl evvel vicdan özgürlüğünü şöyle ifade etmiştir; “Fikirler ve inançlar arasında görülen büyük ayrılıklar, dünyanın dirliğinin kanıtıdır.” Düşünen beyin fikir mimarisinde muhtelif kalıplar kullanmaktadır. Mesele bunların doğru ve yanlış oldukları değildir. Bunlar beyinin hipotezleridir. Mühim olan yaratılan fikir ve ideolojilerin izafiliğini kavramak, kendimizi dogmaya kaptırmamaktır. İşte bunun için Yunus bütün bu boyutları aşarak, mazideki, kaynağı ne olursa olsun, hoşnutsuzlukları izole edebilecek vicdan pusulalarına ilave olarak dördüncü bir pusulayı kullanmayı öğütlemektedir. Sevmek ve sevebilmek…

Kaynak: Yunus’ta Estetik ve Mikrosanat – 2 [ 387 – 30.06.2008 Pazartesi ] 36. Yunus’ta Estetik ve Mikrosanat – 1 [ 386 – 23.06.2008 Pazartesi ]

 

E-Posta Bültenimize Bekliyoruz.
Haftalık olarak, sizinle tüm içeriklerimizi e-posta yoluyla paylaşıyoruz.
icon
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular