HomeMAINYürümenin Felsefi Terapisi, Adnan Şur

Yürümenin Felsefi Terapisi, Adnan Şur

 

© Copyright photo by Levent Ağaoğlu

The wooden mansion with many windows leaning against the garden of Topkapı Palace, a stovepipe removed from the glass means that they still live in it. It is a structure that survived in the last quarter of the 20th century, but it seems that it did not extend into the 21st century, I guess so. Who knows who lived in it, who once experienced what happiness, unhappiness, pain, joy. The structures inside the Topkapı Palace were built from stone and marble to remain permanently in eternity, but the wooden structure leaning against the wall, in which people sit, unfortunately did not survive to the present day. An important difference and understanding. Wooden House Next to Topkapi Palace October 11, 1975
Topkapı Sarayının bahçesine yaslanmış çok pencereli ahşap konak camdan bir soba borusu çıkarılmış halen içinde yaşıyorlar demek. 20. yüzyılın son çeyreğinde ayakta kalmış bir yapı ama 21. yüzyıla uzanamamış öyle gözüküyor, öyle tahmin ediyorum. İçinde kimler yaşadı kim bir ara hangi mutluluklar Mutsuzluklar acılar sevinçler yaşandı kimbilir. Topkapı Sarayının içindeki yapılar taştan mermerden kalıcı bir şekilde sonsuzluğa kalacak şekilde inşa edilmiş ama duvarına yaslanmış, insanların içinde oturduğu ahşap yapı ise günümüze uzanamamış maalesef. Önemli bir fark ve anlayış. Topkapı Sarayı Yanındaki Ahşap Ev 11 Ekim 1975

-David Le Breton, Yürümeye Övgü eserinde Rousseau, Nietzsche, Heidegger gibi filozoflardan esinlenerek yürüme eyleminin felsefi açılımları üzerinde önemle durmuştur. Yürümenin bütün yönlerini açımlayarak okura şu önemli uyarıyı yapmaktadır: Yürüyen insan sizsiniz. Kitabın giriş kısmında insanı yürümeye kışkırtan ve baştan çıkaran Henry-David Thoreau’dan şu alıntıyla başlamaktadır:” Kafası rahat olan kimse bütün zenginliklere sahiptir. Ayağında bir ayakkabı olan ve sanki tüm yeryüzü deriyle kaplıymış gibi yürüyen kimse için de aynı şey söz konusu değilmidir?”

-Yürümenin en önemli açılımı dünyaya açılmaktır. Bütünlüklü bir duyumsallık içerisinde derin ve manalı düşünmenin etkin eylemine taşır insanı. İnsan ciddi şekilde yaptığı yürüyüşten değişmiş olarak döner. Yaşadığımız uygarlığın yaşamlarımızda oluşturduğu ağır sorumsallara boyun eğmekten çok zamanın neşeli keyfini çıkarma yönelimini hissettirir. Yürümek ne olursa olsun kalıcı olarak bütünsellikli bedenle yaşamaktır. Dağlarda, ormanlarda, yollarda, patikalarda yürümek yaşadığımız dünyanın düzensizlikleri karşısında sorumluluklarımızdan bizi kopartmaz. Ancak bunun karşısında soluklanmamızı, duyularımızı, keskinleştirmemizi, meraklarımızı tazelememizi sağlar. Yürüyüş genelde insanın kendi içinde yoğunlaşmasını sağlayan ciddi bir dönemeçtir.

-İnsanın en birincil temel yeteneği olan yürümesi milyonlarca yıl öncesi iki ayağının üzerinde dikilmesi ile başlamıştır. Bu ayağa kalkış başkalarıyla hareket ederek dünyaya anlam vermek, dünyayı anlayarak duygu ve düşüncesini paylaşmıştır. İnsanoğlu, insan kızı İki ayakla yürümenin en önemli gerçeği elin ve yüzün özgürleşmesini kolaylaştırmaktır. Binlerce hareketin olanaklarından yararlanarak çevresini manevrasını sınırsız olarak genişleterek insan beyninin gelişmesine katkıda bulunmuştur. İnsan binlerce yıldır içinde bulunduğu dünyanın birçok yerine gidebilmek için bedenini ve fiziksel potansiyellerini kullanarak varmıştır. Uygar toplumun insanı ne yazık ki, bir yerden bir yere gidebilmek için hareketlilikten, bireysel fiziksel direnişten yani bedeninden artık çok çok az yararlanmaktadır.

-David Le Breton modernliğin karşısında bedenlerimizin hızla nasıl tüketildiğini şu anlamlı sözcüklerle ifade etmiştir:”Günümüzde otomobil, kentlerde tıkanıklıklara neden olmasına ve gündelik dramlar yaratmasına rağmen gündelik yaşamın kraliçesidir. Bedeni milyonlarca insan için neredeyse gereksiz hale getirmiştir. İnsan oturan ya da hareket etmeyen bir varlık olmaya başlamıştır ve birçok insanın yaşamının yerinde protezler almıştır. Bugün insan bedeni bir anormallik, düzeltilmesi gereken bir müsvedde gibi görülmesinde şaşırtıcı bir şey yoktur ve hatta kimileri bedenin saf dışı edilmesi gerektiğini bile düşünmektedirler. Bireysel etkinlikler fiziksel enerjiden çok sinirsel enerji tüketirler. Beden modernliğin karşısında bir engeldir.” İnsanın kendi çevresi üzerindeki etkinliğinin hızla kısıtlanmasını bir silinmeye dönüşerek dünya görüşünü olumsuz etkileyerek hakikatle ilgili eylem alanını kararlılık duygusunu olaylar ve nesnelerle ilgili bilgilerini sınırlayarak zayıflatmaktadır.

-Ciddi anlamda günümüz insanı bir erezyon yaşamaktadır. Modern hayatta araba, asansör, yürüyen merdivenler bedenlerimizi ve yaşamlarımızı berbat ederek biz İnsanları işe yaramayan sakat canlılar haline dönüştürmüştür. Rolnad Barthes şöyle diyordu:” Yürümek belki de en sıradan en basit-mitolojik açıdan-eylemdir. Her düş, her ideal İmaj, her toplumsal promosyon ayakları ortadan kaldırır (portrede olsun, otomobilde olsun). Saf bir insandan söz edilirken “ayakları gibi aptal” diye söz edilmiştir.

-Hareket etmemiz için ayaklarımız yapılmıştır. Uygar dünya açısından yürümek bir geçmişe özlem ya da direniş biçimini akla getirebilir. Yürüyüş her yürüyen için özgürleşme düzeyine göre değişik tonlarla bedenin bir zaferidir. Gezgin bir süre içerisinde doğayla veya başkalarıyla ilişkisi hakkında ciddi sorular sormaya ve bu sorular üzerinde düşünmeye sevk eder. Zamanın ve mekânın hazzını çıkaran yürüyüş modern yaşamdan kaçış ve modernliğe yapılmış bir naniktir. Çılgın yaşam labirentleri içinde bir kestirme yoludur.

-Bir yürüyüşün zamandan başka istikameti olmayan nihai bir etkinliktir. Örneğin gözleri görmeyen bir âmâ kendisi için engel teşkil etmeyen daire biçiminde bir yolu sürekli kat eder. Dünyayı, binbir çeşit kokuları, esen rüzgârı anımsar. Onun tek cesaretsizliği alışkanlıklarının dışına çıkamamaktır. Bütün yürüyüşlerin sonu olan ölüme doğru ilerlemeye kafa tutmaktan başka bir şey değildir.

-Sonuç itibarıyla yürümek hiçbir yere varamamak üzere gerçekleştirilen amaçsız bir eylemdir. Cezaevlerinde mahkumlar ince düşlere dalarak hücrelerini arşınlarlar hiç durmaksızın. Mahkumlar bir düşsel yolculuklarının kendi mekânlarının içerisinde gerçek yürüyüşlerini haritasını çıkarırlar. Bugün altı yedi saat yürüdük bu otuz kırk kilometre mesafe kat etmektir.

-Yürüyüş felsefe yapmaktır aynı zamanda. Gezgin insan yürürken bir takım temel soruları kendisine sorar. İnsanlığın sürekli kafasını karıştıran meşgul eden sorulara cevap vermeye çalışır: İnsan nereden geliyor, nereye gidiyor? Kimim ben? Gezginlerin kendilerine sordukları soruları asla yerleşik insan kendisine sormaz. Sıradan yerleşik yaşamlar insanın önündeki en temel sorunlardan yokluk, hastalık, ölüm gibi temaların üzerine düşünmeyi unutmuşlardır. Nedense insan küçük küçük yaptığı yürüyüşlerde bu durumları fark etmeye başlamıştır.

-Yürümek manzarayla etkin bir duyarlılık bağlantısıdır. Her bireyin manzaraya yaklaşımı farklı duygusal tonlar içermiştir. Çünkü her gezinti bir manzara ya da bir kenti yok sayamaz. Yürüyüş temel unsurlarla yüz yüze gelmektir. Toprak, doğada yer alan patikalar, yollar, hanlar, yön işaretleridir. Yürüyüş dünyanın çıplaklığı içerisindeki insanda pırıl pırıl olan kutsallık duygusunu uyandırmıştır. Güzellik aynı zamanda demokrattır. Her şeye her insana kendisini sunar. Güzel olan da coşku ve mutluluk sayısız kez fışkırır ve kuşatır. İnsan belleğine bir çerçeve, bir ortam, bir manzara, bir ses, bir yüz kazandırır. Yürüyüş dünyanın tadını çıkarmak bir iç huzurla iç dinginlikle sürekli bir temastır.

E-Posta Bültenimize Bekliyoruz.
Haftalık olarak, sizinle tüm içeriklerimizi e-posta yoluyla paylaşıyoruz.
icon
RELATED ARTICLES

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here


Most Popular